Mithat Sancar: Kaldırılsın tecrit, Öcalan konuşsun

Mithat Sancar, çözümün önündeki en büyük engelin PKK Lideri Abdullah Öcalan’a yönelik tecrit olduğunu söyledi. Sancar, “Kaldırılsın tecrit, Öcalan doğrudan doğruya kamuoyuna konuşabilsin" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Halkların Demokratik Partisi (HDP) Mardin İl Örgütü, "Dem dema HDP'ê ye/Şimdi HDP Zamanı" şiarıyla 4'üncü Olağan Kongresi’ni gerçekleştirdi. Kentte bulunan bir otelde gerçekleştirilen ve binlerce kişinin katıldığı kongrede, salona "İstismara, infaza, kayyıma karşı biz varız. Kadın mücadelesi her yerde" ve "Em dûh serketin, em ê îro jî serbikevin" (Dün başardık, bugün de başaracağı) yazılı pankartlar asıldı. Kongreye, HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Parti Sözcüsü Ebru Günay ve kent milletvekili Pero Dündar, Kürt siyasetçi Ahmet Türk ile sivil toplum örgütü temsilcileri ve siyasi parti yöneticileri ile binlerce kişi katıldı. 

TÜRK: GÜN KÜRTLERİN ÖZGÜRLÜK GÜNÜDÜR

Saygı duruşuyla başlayan kongrede konuşan yerine kayyım atanan Mardin Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Ahmet Türk, Kürtlere birlik çağrısı yaparak, “Gün Kürtlerin özgürlük günüdür, Kürtlerin birlik günüdür. Bütün çalışmalarımız, Kürtlerin özgürlüğüne kavuşması üzerinedir” dedi. Kürtlerine kazanımlarına yönelik saldırıların sürdürüldüğünü dile getiren Türk, “Aslında yaşadığımız sürecin herkes farkında. Kürt halkı üzerinde yürütülen zulüm politikası, hukuksuzluk, adaletsizlik özellikle bu iktidar tarafından açık bir şekilde yürütülüyor. Kürtlerin kazanımlarını yok etmeye yönelik müthiş bir baskının olduğunu zaten biliyoruz. Amaç Kürdistan’ın dört parçasında Kürt halkının kazanımlarını yok etmeye yönelik bir çalışmanın, bir siyaset içinde olduklarını görüyoruz. Biz bunun farkındayız. Kürt halkı da bunun farkında. Bu nedenle biz biliyoruz, Kürt halkı özgürlüğe yaklaştığı zaman, zulüm politikası kat be kat artarak sürdürülüyor. Bugün yaşadığımız süreç budur. Peki ne yapacağız? Biraz önce arkadaşlarımızın da dile getirdiği gibi, birlikteliğimizi güçlü hale getirmek, dostlarımızla doğru bir yaklaşımla, dostlarımızla bütünleşerek demokrasiyi isteyen, demokratik şartlara inanan herkesle beraber mücadele ederek, onları ikna ederek, halkımızı da Kürt halkının içinde bulunduğu bu zor durumu anlatarak, ikna ederek mücadelemizi sürdürmemiz gerekiyor” diye konuştu. 

MUHALEFETE GEMLİK YÜRÜYÜŞÜ ELEŞTİRİSİ 

Mezopotamya Haber Ajansı'nda yer alan habere göre Türk, Kürtlerin saldırılara karşı direneceğini vurgulayarak, “Gelecekle ilgili Kürtlerin beklentisine yanıt verecek, bugün Türkiye’de bir siyaset var mı? Bir muhalefet var mı? Bunun üzerinde de durmamız gerekiyor. Sayın Öcalan’ın tecridine karşı bir yürüyüş, demokratik bir eylem demokratik bir tepki ortaya konuldu. Ve gerçekten orada lince giden görüntüler ortaya çıktı. Milletvekillerimiz, il yöneticilerimiz ve bütün katılanlar, adeta linç edildiler. Hepiniz biliyorsunuz ki Saliha arkadaşımız tekmelendi, ağır küfürlere maruz kaldı ama ikinci beklenti içinde olduğumuz ana muhalefet partisi sözcüsü, ‘polislerimize tokat attı’ diye açıklama yaptı. Peki nasıl güveneceğiz? Bu güvensizliği nasıl ortadan kaldıracağız, bunlarla nasıl yol yürüyeceğiz? Elbette mevcut sisteme iktidara karşı bütün gücümüzle direneceğiz. Ama gerçekten Kürtler artık siyasette somut adımların atılmasını, beklentilerinin karşılanmasını istiyor” ifadelerini kullandı. 

‘MÜCADELE İÇİN YOL YÜRÜMEYE HAZIRIZ’

Kürtlerin mücadelede kararlı olduğunu dile getiren Türk, “Dostlarımız var, 3’üncü Yol dediğimiz ve gerçekten demokrasiye, Türkiye’nin demokratikleşmesini isteyen çok değerli dostlarımız var. Bunlarla halkımızla birlikte mücadelemizi büyütmek zorundayız. Birçok siyaset yapan Kürt partileri var. Bunlara da seslenmek istiyorum. Sizlerle beraber birlik ve mücadele için yol yürümeye hazırız. Ama bugün Türkiye’de yürütülen bir politika var. Kürtleri yalnızlaştırma politikası yürütülüyor. Bunun farkında olun ve Kürt dostlarıyla birlikte olun sizlerde bu büyük ittifakın içinde yer alın. Aslında söylenecek çok şey var. Ne yaparlarsa yapsınlar, tutuklamalar, zindanlar, işkenceler, artık bu halkın taleplerini ve bu halkın direnişini asla gündemden çıkarmazlar, direnişlerini kıramazlar. Gerçekten gelecekle ilgili ciddi bir çabanın ve çalışmanın içinde olmamız lazım. Bugün 25-30 milyon Kürt’ten bahsediyoruz. Eğer biz 25-30 milyon Kürt önemli değil, alacağı oy önemli 10 milyon oyu aldığımız zaman Kürtlerden, her şey değişecek, Kürtlerle masaya oturmak zorunda kalacak. bu bilinçe çalışmalarımızı yürütüyoruz” şeklinde konuştu. 

SANCAR: DEMOKRATİK CUMHURİYETİ İNŞA EDECEĞİZ

Kongreye katılanları Kürtçe, Arapça ve Türkçe selamlayan Sancar, şunları söyledi: “Ben Mardinliyim ama HDP’de Mardinlidir, kökleri bu topraklardadır. Bu toprakların çok kültürlü, çok inançlı, çok renkli tarihindedir. Farklı inançların, kültürlerin, dillerin, eşit bir şekilde barış içinde yaşama kültüründen doğmuştur HDP.  Ve bunun da en güzel mekanlarının başında Mardin geliyor. Onun için rahatlıkla diyebiliriz ki HDP’nin memleketi de doğum yeri de Mardin’dir. Bu ülkenin geleceği de bu partinin doğduğu topraklardaki kültürdedir, zihniyetedir, ruhtadır. Halkların ve inançların eşit ve özgür bir şekilde bir arada yaşayabileceği demokratik bir cumhuriyeti ve kalıcı barışı, buradan alacağımız ilham ve güçle inşa edeceğiz. 

DİRENİŞ VE MÜCADELENİN TOPRAKLARI 

Bu topraklar zengindir kültür açısından, medeniyet açısından, tarım açısından, pek çok başka açıdan zengindir. Fakat bu topraklar sadece bu zenginlikleri yaşamakla kalmadı, bu topraklarda zulmün ve zorbalığın her türlü doyumuna ulaştı. Mezopotamya’nın bütün şehirlerini, Kürdistan’ın diğer şehirleri gibi Mardin’de zulümden zorbalıktan nasibini çok fazla aldı, zulüm ve zorbalığın her türünü tanıdı. Ama nerede zulüm ve zorbalık varsa, orada direniş ve mücadele vardır. İşte bu topraklar aynı zamanda direnişin ve mücadelenin topraklarıdır. Boyun eğmenin cesaretin onuruna kimliğine haklarına sahip çıkma kararlılığı bu topraklarıdır. Biz cesaretimizin bu mücadele ve direniş geleneğinden, kararlılığımızı bu toprakların güçlü birikiminden alıyoruz, yürüyüşümüzü de bu topraklardan, mücadeleden, direnişten, her zaman yeniden yeniyi inşa etme iradesini kaybetmeyen bu inançtan alıyoruz. Bu toprakların bu güçlü köklerinden alıyoruz. O nedenle başaracağız. O nedenle geleceği hep birlikte özgürlük ve eşitlik üzerine inşaa edeceğiz. Bundan şüpheniz olmasın.

SUÇ İMPARATORLUĞUNUN YEREL AĞLARI 

Zorbalıktan, zulümden, baskıdan, sömürüden söz ettik, belki en somut ve güncel örneği kayyım rejimidir. Kayyım rejimi, her şeyden önce halkların iradesinin gasp edilmesine dayanan bir anlayıştır. Kürt halkı başta olmak üzere bu şehirde ve kayyım atanan diğer şehirlerde yaşayan bütün halkların iradesi zorla gasp edilmiştir. Peki niye? Tabiki inkar siyaseti, Kürtlerin varlığını inkar siyaseti, iradesini tanımama sonucunu da beraberinde getirmiştir. Kürtlerin kimliğini, varlığını inkar eden, fırsat bulduğunda iradesini her alanda yok etmek içinde her yolu dener. Dolayısıyla kayyım uygulaması her şeyden önce bir kimlik ve irade gaspı meseledir ama bundan daha fazlası var. Bundan daha fazlası da vardır. Türkiye’de kurulan rant ve soygun düzeninin, suç ekonomisinin devamı için kayyım sistemine ihtiyaç duyan bir yönetim anlayışı vardır. Türkiye’de merkezden bütün ülkeyi talan eden zihniyet, bu suç imparatorluğunun yerel ağlarını kayyımlar eliyle örüyor. 

 Mardin bunun en çarpıcı örneği. Bundan önceki kayyım, kayyım sisteminin sonuçlarını hepimiz biliyoruz. Bütün kaynakları gasp ettiler, yandaşlarına peşkeş çektiler, soygun yaptılar, yolsuzluk yaptılar, üstüne de arsızlığın alasını yaptılar. Bu şehri bu şekilde yozlaştırabileceklerini düşündüler. Şimdi onlar başlarını önlerine eğmek zorundalar ve kaldırmayacaklar. Onları buraya atayanlar ve bu sistemi kuranlar da başlarını öne eğecekler, başları önlerinde eğik bir şekilde gidecekler. Kayyım rejimini buradan da bu ülkeden de silecek irade, buradaki iradedir, sizlerin iradesidir, halkların ortak mücadelesidir. Burada kayyım sistemiyle varılmak istenen, hedeflenen, Binxête’de, hepiniz bilirsiniz Rojava’da askeri operasyon tehditleriyle varılmaya çalışıyorlar. Orada da hedef farklı değildir. Orada da Kürt halkının iradesi gasp edilmek isteniyor, yok edilmek isteniyor. O nedenle sürekli bir askeri operasyon tehdidi gündemdedir. Kürt sorununa inkar ve imha anlayışıyla yaklaşan her yönetim, eninde sonunda savaş siyasetine dayanmak zorundadır. Bu savaş siyaseti kendi varlığını sürdürmenin de belki tek yolu olarak kalıyor ellerinde. Yani ömürlerini uzatmak, iktidarlarını sürdürmek için dönüp dolaşıp, bütün inkarcı iktidarların geldiği yer savaş politikasıdır. İçeride savaş, dışarıda savaş. 

'SAVAŞIN İLK HEDEFİ KÜRTLERDİR' 

Şu an AKP-MHP zorba iktidarının yürüttüğü politika da tam budur. Bu savaşın içeride de dışarıda da ilk hedefi Kürtlerdir. Kürt halkı oluyor, Kürtlerin kazanımları oluyor. Ama savaş sadece Kürtlere yönelik bir tehdit olmaktan ibaret değildir. Bakın savaş politikaları aynı zamanda bu ülkede yoksullaşmanın kaynağıdır. Eğer Türkiye bugün bu kadar büyük bir ekonomik çöküş yaşıyorsa, Türkiye bugün dünyada enflasyonda birinci ülkeler kategorisinde ise bu kadar yüksek enflasyona sahip ilk 6 ülkeden biri haline gelmişse, bunun temel sebebi savaş politikasıdır Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarıdır, içeride güvenlikçi anlayış, kutuplaştırma, düşmanlaştırma siyasetidir. Yani Kürt halkına yönelik her türlü saldırı, bu ülkede yaşayan bütün insanların ekmeğine de saldırıdır. Özgürlüğü elinden alınmak istenen halka karşı yürütülen politikalar, ülkenin tamamını çökertiyor. Ekmek ve özgürlük birbirinden kopmaz bir şekilde bağlıdır. Bunu unutmayın. 

DEMOKRASİ İTTİFAKININ ÇIKIŞI 

Savaş politikaları ile bu gerilim güvenlikçi anlayışla yaratmak istedikleri başka bir sonuç da var. Toplumu ayrıştırmak, kutuplaştırmak, gerilim politikasını derinleştirmek, böylece karşılarına güçlü bir demokrasi birliğinin, güçlü bir demokrasi ittifakının çıkmasını önlemektir. İşçiyi, emekçiyi de köylü, çiftçiyi de birbirine bu politikalar üzerinden düşman haline getirmek istiyorlar. Böylece varlıklarını sürdürmeyi hedefliyorlar. Bunu iyi görmemiz gerekiyor. Kürt sorununda güvenlikçi anlayış ve savaş politikaları, inkar ve çözümsüzlük, bu ülkede her alanda siyasetin ve toplumsal yaşamın her alanında büyük tahribatlar yaratıyor. İşte HDP onun için demokratik çözüm diyor. Her şeyden önce Kürt sorununda demokratik çözüm, bunun için diyalog müzakere ve siyaset. Başka yöntem yoktur. Savaş, güvenlikçi anlayış, düşmanlaştırma, inkar ve yıkımdan başka bir sonuç getirmedi bugüne kadar. Bundan sonra da getiremez. HDP Kürt sorununda demokratik çözüm için her alanda üzerine düşen görevi yerine getirmeye söz vermiş bir partidir ve bu amaçla kurulmuş bir partidir. Çözüm için demokrasi güçlerini bir araya getirmek, savaş karşıtı güçleri birleştirmek, bizim üzerimizde çalıştığımız, emek sarf ettiğimiz hedeflerden biridir. Çözüm için İmralı’daki tecridin kaldırılmasını talep etmemiz, tam da bu politikaların bir gereği, bir sonucudur. 

'ÖCALAN DOĞRUDAN DOĞRUYA KONUŞABİLSİN'

Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecrit, çözümsüzlük politikalarının ikiz kardeşidir. Bunu biliyoruz. Çözüm istiyorsak, ülkede kalıcı barış, demokratik cumhuriyet, özgür eşit yurttaşlık istiyorsak, çözümün önündeki bütün engelleri kaldırmak için mücadele yürütmek zorundayız. Çözümün önündeki en önemli engellerden biri de İmralı’daki tecrittir. Onun için İmralı’daki tecridin kaldırılması için amacıyla da elimizden gelen her türlü çabayı harcıyoruz. Bu hukuki bir meseledir ama ondan ibaret değildir. Siyasi bir meseledir. Öte yandan tecridin kaldırılması talebinin sadece HDP’yle sınırlı bir mesele olarak görülmesi de yanlıştır. Ben Türkiye’deki aklı selim bir muhalefet olsa, bizim dışımızda bir muhalefet olsa, öncelikle onların tecridin kaldırılmasını talep etmesini beklerdik. Kaldırılsın tecrit, Öcalan doğrudan doğruya kamuoyuna konuşabilsin. Bu herkesin görevidir. Ama biraz önce çok değerli büyüğüm, Ahmet Türk ağabeyimin de söylediği gibi, maalesef ne bu konuda ne başka konuda bu iradeyi basireti ve feraseti göremiyoruz. Yüzyıllık bir sistem dönüp dolaşıp, farklı ambalajlarla sürekli devreye sokuluyor. 1900’lerin ilk yarısında başlayıp, cumhuriyetin kuruluşuna kadar, cumhuriyet tarihi boyunca yaşadıklarımız, bir zihniyetin sürekli yenilenerek, devreye sokulması, hayata geçirilmesidir. 

'MUHALEFET PARTİLERİ İKTİDARDAN FARKLI DÜŞÜNMÜYOR'

Bugün de bizim dışımızda kalan muhalefet partilerinin mevcut iktidardan başta Kürt sorunu olmak üzere, önemli hassas bütün konularda farklı düşünmediğini, esasta farklılaşmadığını üzülerek gözlüyoruz. Yani daha açık söyleyelim; bu iktidara karşı mücadelemiz ortada, bu iktidarın Kürt halkına, partimize, emekçilere, muhaliflere uyguladığı zulüm de ortada. Buna karşı en çok direnin kim olduğu da belli, her yerde mücadelemiz sürüyor. Bütün zorbalıklara rağmen yolumuza devam ediyoruz. Binlerce, onbinlerce arkadaşımız tutuklu, her gün yeni gözaltı operasyonları oluyor ama mücadelemiz sürüyor. Demek ki HDP zulme, zorbalığa karşı mücadelesini zaten kararlılıkla yürütüyor. Ama bu iktidara karşı alternatif diye sunulmak istenen seçeneklere baktığımızda, temelde inkar ve güvenlikçi zihniyetten farklı bir anlayış göremiyoruz. Eğer bu iktidarın zihniyetini ve bundan önceki dönemlerde uygulamaya geçirilen zihniyeti, bugün farklı bir ambalajla önümüze getirme niyeti olanlar varsa, şimdiden açık söylüyoruz; bu bizim kabul edebileceğimiz bir şey değildir. Biz eski zihniyeti yeni ambalajlarla pazarlanmasına karşıyız, nasıl ki bu zorba iktidara karşıysak. Biz gerçek bir alternatif ve çözüm peşindeyiz. Halkların çözümünü arıyoruz. Eğer ki birbirine benzer böyle iki seçenek varsa, çaresiz miyiz? Aklınıza bu soru gelebilir. Hayır çaresiz değiliz. HDP var, sizler varsınız, mücadele var, halkların ortak iradesi var, demokrasi ittifakı var ve yılmak bilmeyen bir kararlılık, hedefe yürüme azmi var. Bütün baskılara rağmen HDP büyüyor, yoluna kararlılıkla devam ediyor, demokrasi ittifakını güçlendiriyor, bunu sadece Türkiye’nin batısında belli partilerle birliktelik olarak anlamayın. 

'BU HALK SEÇENEKSİZ KALMAYACAK'

Biz bütün Kürdi partilerin bir araya gelebileceği bir ittifakı da istiyoruz. Sadece partilerin değil, bütün platformların, kuruluşların, girişimlerin, doğduran doğruya vicdanlı bireylerin, insanların buluşacağı bir geniş demokrasi ittifakı istiyoruz. Seçenek budur, gerçek çözüm budur. Bu çözümü hayata geçirme iradesini ortaya çıkarma görevi de bizim omuzlarımızdadır. Kapatma davası varmış, Kobani Kumpas Davası yürüyormuş. Kulak asmayın. En zor şartlarda, en ağır koşullarda, nasıl bir yol bulduysa bizden önce mücadele eden büyüklerimiz, yoldaşlarımız, kardeşlerimiz, bizler de mutlaka bir yol bulacağız. Bu halkı seçeneksiz, bu halkı umutsuz bırakmak söz konusu olmayacak. Çözüm var, çare var, ama hepsinin ön şartı inançtır, kararlılıktır. Bu da bizde var. 

'İKİ SEÇENEĞE MAHKUM DEĞİLİZ'

Göreceksiniz; önümüzdeki seçimlerde HDP bu ülkede anahtar güç rolünü halkın oylarıyla da tescil edecektir. Anahtar derken kastettiğimiz şu: Biz bu ülkede savaşı besleyen o kilitlenmiş kapıları açıp, oraya barışın çığlığını göndereceğiz. Suç imparatorluğu yaratan, savaş ekonomisini, sömürü düzenini kilitli kapılarda sürdürmek isteyenlere karşı, biz büyük, eşit, özgür ve onurlu yaşamın kapısını açacağız. Sorumlulukla ve özgüvenle bu hedefe doğru yürüyeceğiz. İnançların özgür olduğu, halkların eşit olduğu, emeğin onuruyla, emekçinin onuruyla, bütün insanların hakkıyla, hak ettiğiyle yaşayabileceği bir geleceği inşa edeceğiz. Bizim iki seçeneğe mahkum olduğumuzu kim söylerse, ona da kulak asmayın. 

'KONGREMİZ EN GÜÇLÜ MESAJI VERECEKTİR'

İki seçenekten birine mahkum değiliz, mecbur değiliz. Üçüncü Yol var, HDP var, demokrasi, özgürlük ve barış mücadelesi var. Konferansımızı 6-7 Haziran’da topladık. Şiarımız ‘Büyük direniş, büyük yürüyüş’tü. Çok da güzel geçti, emeği geçenler teşekkür ederiz. Şimdi 5. Büyük Kongremize gidiyoruz. 3 Temmuz’da bu kongrede HDP’nin bu ülkedeki bütün ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, bütün emekçilerin, sömürü, yalan, talan politikalarını alternatifi olduğunu ortaya koyacak, görkemli bir şölen yapacağız. 5. Büyük Olağan Kongremiz, en coşkulu kongremiz olacaktır. Dosta, düşmana; sevene, sevmeyene; en güçlü mesajı sizlerin katılımı, sesi verecektir. Bundan şüphemiz yok. HDP bu ülkede çözüm gücü olmaya kararlıdır. 5’inci Olağan Büyük Kongremizde HDP’nin demokratik cumhuriyet, eşit yurttaşlık, büyük barış hedefine, yürüyüşte nasıl kurucu gücü olduğunu ortaya çıkaran kongre olacaktır. Yeniden inşa kongresi olacaktır, bu ülkeyi yeni bir başlangıca götüren kongre olacaktır. Buna bütün kalbimizle inanalım. Şimdiden bu coşkuyu sokak sokak, ev ev, mahalle mahalle, şehir şehir yaygınlaştıralım. 3 Temmuz’da Ankara’da o büyük coşkuda buluşacağız.”

Konuşmaların ardından gidilen seçimde HDP Mardin İl Eş Başkanlığına Mehmet Ali Yiğit ve Berivan Bahçeci seçildi. (HABER MERKEZİ)