Meyer saatlerinin asırlık öyküsü: 'Dedem, babam ve ben saatçiyiz'

Serkan Yazıcı'nın 'Sultanın Saatçisi: Meyer Saatlerinin Asırlık Öyküsü' kitabı Kronik Kitap tarafından yayımlandı.

Google Haberlere Abone ol

Johann Meyer, Emil Meyer, Wolfgang Meyer…

Dede, baba, torun…

100 yılı aşkın bir süredir bu topraklarda olan Meyer saatleri, sadece bir marka olarak görülemeyecek kadar kıymetli bir geçmişe sahip. Bu saatlerin geçmişinde II. Abdülhamid devrindeki taht mücadelesi, hatta suikast girişimleri var. Bu saatlerin geçmişinde işgal altında bir ülke var. Bu saatlerin geçmişinde sırf Alman oldukları için sürülen yüzlerce insanın acısı var.

Serkan Yazıcı bu geçmişi inceleyip 'Sultanın Saatçisi: Meyer Saatlerinin Asırlık Öyküsü' adlı bir kitap yazdı. Kronik Kitap etiketine sahip olan 'Sultanın Saatçisi' iki temel bölümden oluşuyor. İlk bölümde insan ve zaman ilişkisi incelenirken, ikinci bölümde üç nesillik Meyer ailesinin serüveni anlatılıyor.

1. NESİL: JOHANN MEYER

Osmanlı’da mekanik saatler ilk olarak 15. yüzyılda görülür. Tahmin edileceği üzere bu saatler oldukça ilkeldir ve sürekli ayar ve bakım gerektirir. Bunlarla uğraşan insanlara muvakkitler, bu kurumlara muvakkithaneler denir. Ağırlıklı olarak namaz vakitlerini belirlemek üzere kurulan muvakkithaneler pek hızlı bir gelişim gösteremezler. Buna karşın 19. yüzyıla gelindiğinde saat kullanımının saray ve kasırların ardından halk arasında da yaygınlaşmaya başladığını söyleyebiliriz.

II. Abdülhamid devrinde bir gün, saraya bir saat ustasının arandığı haberi dört bir diyara yayılır. O vakitler Almanya’da çalışan 33 yaşındaki saat ustası Johann bu haberi alınca kalkıp İstanbul’a gelir ve Yıldız Sarayı’nda çalışmaya başlar. (Bir diğer hikâyeye göre; Sultan, bir saat ustası aradığını doğrudan Alman İmparatoru II. Wilhelm’e iletir. Johann bu vesileyle bulunup gönderilir.) Beri yandan, Johann’ın Osmanlı’yla kurduğu ayrı bir bağı da vardır. Johann 1843’te Atina’da doğar ve bir Osmanlı toprağı olan Selanik’te, hatta İstanbul’da çocukluğunu geçirir. Bu yüzden Osmanlı’ya gelmek Johann için ayrı bir önem arz eder.

Johann 1876’da Yıldız Sarayı’nda çalışmaya başlar. Saraydaki ayaklı, duvar ve masa saatlerinin yanında, cep ve koyun saatlerinin bakımını da yapar. Burada yaklaşık 2 yıl görev alır ve ardından ayrılır. Dahası ayrılmak zorunda kalır. Bunun nedenini de torunu Wolfgang şu şekilde anlatır: Bir gün bir subay Johann’a bir saat verir, bunu X kişisine vermesini söyler, saatin bir tamirata ihtiyacı olmadığını belirtir. Ancak Johann ister istemez işkillenir ve saati açınca bir bombalama eylemine dair gizli bir not bulur ve telaşa kapılır. Saati verse bir suikasta destek olacak, vermese başı belaya girecektir. Ne yapacağını bir türlü bilemeyen Johann, çareyi apar topar istifa edip saraydan ayrılmakta bulur.

Saraydan ayrılır ama İstanbul’dan ayrılmaz, kendine 1878’de Karaköy’de bir saat dükkanı açar. Bundan 3 yıl önce, 1875’te faaliyete geçen Karaköy-Taksim füniküler hattı Karaköy’ü hayli hareketli hale getirmiştir. Bu yüzden Johann iyi bir başlangıç yapar. Tabii bunda, saray erkanının saatlerini hâlâ Johann’a getirmesinin de payı büyüktür.

Sultanın Saatçisi: Meyer Saatlerinin Asırlık Öyküsü, Serkan Yazıcı, 176 syf., Kronik Kitap, 2023.

 

Johann, saat tamir ve bakımının yanı sıra ezani saat adını verdiği bir proje üzerinde yaklaşık 8 yıl çalışır. Ayar gerektirmeyen, muvakkithaneye ihtiyaç duymayacak bir saat olacaktır bu ama Johann istediğine tam olarak kavuşamaz. Ayara gerek duymayan değil, daha uzun aralıklarla ayarlanan bir saat yapar. Bu yüzden de II. Abdülhamid tarafından İftihar Madalyası ve beratla ödüllendirilir.

Meyer, 1910’lu yıllarda hem ezani saat hem Hamidiye saati yüzünden İstanbul’da isminden epey bir söz ettirir. Ne var ki I. Dünya Savaşı her şeyi altüst eder. Özellikle de savaş kaybedilince.

Mondros Ateşkes Anlaşması’nın 19. maddesine göre, İstanbul’da yaşayan İttifak Devletleri’ne mensup vatandaşlar ülkelerine gönderilirler. Ancak Meyer gibi içlerinden bazıları, çok uzun zamandır İstanbul’da olanlar durumlarını yetkililere bildirerek şehirde kalmaya devam ederler. Ederler ama ticaret yapmalarına izin verilmez. Bunun üzerine Johann’ın oğlu Emil Meyer, çalışmak üzere Almanya’ya gider.

2. NESİL: EMİL MEYER

Emil Almanya’da çalışırken 1920’de babasının ölüm haberini alır. Şehir işgal birliğinin emrinde olduğu için istediği zaman dönemez. İngilizlerden izin almak için uzun süre uğraşır ama başaramaz. 1923’te işgal ortadan kalkınca ancak dönebilir.

Emil, yaşanan bütün tatsızlıkların ardından kolları sıvar, Meyer saat dükkanının başına geçer. Bir reklam kampanyası düzenleyip Meyer ismi üzerinden işlerini arttırır ama 1929 Dünya Ekonomik Buhranı gelince, ithalata dayalı iş yapan pek çok şirket gibi o da derinden etkilenir.
Emil, sinyal saati, işçi kontrol saati, bekçi kontrol saati gibi pek çok alan için tasarlanmış çeşitli saatler yapar. İşlerini biraz daha toparlar ama bu kez de II. Dünya Savaşı çıkagelir. Türkiye II. Dünya Savaşı’na katılmadığı halde Amerika’nın pek çok yaptırımını uygulamak durumunda kalır. Bunların başında da Almanların durumu gelir. “Dost ve müttefik” ülkelerde yaşayan Almanların ticaret hayatları sona erer ama iş bununla kalmaz. Bir de Anadolu’nun çeşitli yerlerine “sürgün” edilirler.

Enterne Kararı olarak bilinen bu uygulamaya göre Almanlar Çorum ve Kırşehir’de zorunlu olarak konaklamak zorunda kalırlar. Nerede, nasıl kalacakları belirsizdir, üstelik burada da para kazanmaya çalışmaları yasaklanır. Meyer ailesi sürgünde büyük zorluklar çeker, birbirlerinden ayrı kalırlar. Yöre halkı, I. Dünya Savaşı’nda Almanlarla birlikte savaştıkları için sürgünlere iyi davranırlar. Wolfgang’ın sürgünde kaleme aldığı anılarında böyle yazar.

Anadolu sürgünü Naziler yenilgiye uğratılınca 1945’te sone erer. Emil de 1954 yılında hayata veda eder.

3. NESİL: WOLFGANG MEYER

Wolfgang bütün bunlar olmadan, daha lise yıllarından itibaren saat dükkanında çalışmaya başlamış, saatlere büyük merak duymuş biridir. Sürgün yıllarında bütün ailesi Çorum’dadır ama Wolfgang bir Yahudi’yle evli olduğu için daha sakıncalı bulunur ve Kırşehir’e gönderilir. Kırşehir’de çok zorluk çekse de bir sürü de dost edinir. Hatta onlardan biri olan Neşet Usta, bir İstanbul ziyaretinde Meyer dükkanından gerekli alet edevatı alıp gizlice Wolfgang’a getirir. O da çevredeki insanların saatini tamir eder.
Wolfgang babasının vefatı sonrasında dükkânın başına geçtiğinde işleri hepten büyütür. 1960’lı yıllarda Bahçelievler’de bir saat fabrikası kurar. Meyer’ler böylece sadece tamirat ve bakım değil, üretim de yaparlar.

Bunun haricinde Meyer ismi saraya dayandığı için, saraylardaki saatlerin bakımlarını da başından beri onlar yapmaya devam ederler. Üstelik Wolfgang döneminde bunu ücretsiz olarak yaparlar.

Ne var ki Wolfgang mesleğini kendi kanından birine bırakamaz. Onun yerine fabrikadaki en yetenekli isimlerden biri olan Recep Gürgen Meyer’lerin mirasını manevi olarak sürdüren isim olarak bilinir.

Wolfgang 1981 yılında hayata gözlerini yumar. Son saatçi Meyer de göçmüş olur. 1878’de, Karaköy’deki küçük bir dükkânda başlayan, üzerinden sadece yıllar değil, türlü savaşlar, sürgünler, ayrılıklar geçen Meyer saatlerinin öyküsü de böylelikle nihayete erer.