Mendilimde kan sesleri

Avukatlar, “sınıfsız olmalıydı” diyoruz. Ancak sınıfları var, biliyoruz. Lafı yuvarlamayacağım. “Hiçbir avukat, bir meslektaşının mesleki tutum ve davranışları hakkındaki düşüncelerini kamuoyuna açıklayamaz” meslek kuralı gereği isim vermeden eleştireceğim İstanbul X No’lu Barosu X Genel Sekreteri avukatlarından, sponsorlu Instagram hesaplarından bahsediyorum. Instagram’a verdiğiniz reklamlardan kaç dava aldınız?

Google Haberlere Abone ol

Utku Can Akyol*

Bir süre önce intihar ederek hayatına son verdiğini, kırkından sonra duyduğum ve bu yüzden kendimi hiç affetmeyeceğim sevgili okul arkadaşımın anısına...

Samsun Barosu avukatlarından 29 yaşındaki Mehmet Erdem Sabit, Atakum ilçesi Denizevleri Mahallesi'nde, evinin 4. katındaki balkonundan atlayarak intihar etti. Ardından, Kayseri'nin Melikgazi ilçesinde, 25 yaşındaki avukat Hayriye Sena Bozkurt, 8 katlı apartmanın en üst katından atlayarak yaşamına son verdi. Yeşil pasaport müjdesi saçmalığını eleştirdiğimiz ve önceki avukat intiharlarını ele aldığımız yazı; “Avukatlara Sonsuz Jest”.

Başlarken, konuyla ilgili doğruluğunu teyit etme imkânı bulamadığımız bir tweet.

Hukuk fakülteleri daha çok mezun verdikçe ne oluyor? Avukatlar beyaz yakalılaşmakla kalmıyor, herhangi başka bir sektör çalışanından da kötüye gidiyor. Biz “işçi” ya da “bağlı çalışan” avukat kavramını tartışırken, bir patron avukat çıkıp “düzgün fizikli bayan stajyer” arayabiliyor. Avukat sayısı artmaya devam ettikçe, bu küstah tavrın artacağını da biliyoruz. “Büronda çalışmak için jonglörlük ya da pandomim yeteneklerine sahip olmamızı da ister misin? Gelirken ne giyelim?” (Disiplin cezasıyla ilgili bölüme dikkatinizi çekmek isterim.)

Türkiye Barolar Birliği Disiplin Kurulu’nun 02.12.2005 gün ve 2005/279 Esas, 2005/382 Karar sayılı kararında “'Avukat iş arkasından koşmaz, iş avukatın arkasından koşar' temel ilkemiz olmalıdır” diyor. Avukatlık meslek kuralları uygulanmadıkça, bizler nasıl eşit şartlarda çalışacağız?

(Adil davranmak adına yorumları da dikkate almanızı belirtmek isterim.)

Bağsız çalışmaktan bahsedelim mi? Salgın döneminde müvekkillerimizden aldığımız borçlardan ya da herhangi bir arkadaşımız için buna niyet edecek olsak duyduğumuz “Avukat borç ister mi?”lerden? Yeni çıkan Sony Playstation 5’i satın almak isteyen bir avukatın barodan atandığı yediden fazla ağır ceza davasını senelerce takip etmek zorunda olduğundan bahsedecek miyiz? (Bunu üstat Av. Necip Şenel’in bir tweetinde okuduğumu hatırlıyor fakat şu an için kaynak gösteremiyorum.) Bu davaların herhangi birinde süre kaçırdığında, görevi kötüye kullanmakla (özel müdafi iseniz irtikap) yargılanacağı gerçeğinden ya da vergi yükümlülüğünden? Yaklaşmakta olan vergi denetimden kimlerin mağdur çıkacağından? “Senin gerçekten hiç paran yok mu?” Vardır, vardır. Bir de uyarıda bulunayım: Bunlar diğer meslektaşlarımın değil, bizzat benim yaşadıklarım.

Hukuk fakülteleri için belirlenen başarı sınırı daraltıldı ve öyle görünüyor ki daraltılmaya devam edecek fakat iş işten geçti. Avukatlık sınavı ise konuşulmaz oldu. Siyaseten ne oldu? Neredeyse hayatın durduğu salgın döneminde “avukat-hâkim-kolluk” ilişkisinin düzenlenmesi adına 2 No’lu baro kuruldu, harala gürele. Görünüşe göre her şey planlandığı gibi gidiyor da. Âmin, hayırlı olsun.

Hukukçu üretiyor fakat hukuk üretemiyoruz. Bir önceki yazı “Işıklarım Ol”daki gibi, yüksek yargının ilk derece mahkemesi tarafından tanınmamasına ve devletin yüksek yargı mensubuyla aşık atışmasına şahit olmuştuk. Öncesinde yargının cübbesinde düğme aradığına, tecavüzcülerin ve katillerin aklandığına ve Sayıştay raporlarına ve daha öncesinde, yargının bir cemaate kiralandığına şahit olduk, çocuk hâkimlerin avukatlara karşı küstah tavırlarına ve daha nicelerine. Çıplak aramalara ve muhbirlik yükümlülüğüne. Ülkede çoktandır hukuk ve hele ki avukatlık zıvanadan çıktı anlayacağınız. Hatta başına gelmeyen iş kalmadı diyebiliriz.

Bir de avukatların mesleğin ağırlığıyla barışıp esprili kişiliklerini ve ifade özgürlüklerini ortaya koymalarından ziyade, anlam veremediğim/ veremediğimiz bir görünürlük ve etkileşim yarışına dönmesinden bahsetmek istiyorum. Hayatta kalmak ya da zenginliğimize zenginlik katmak için etkileşime bu denli muhtaç mıyız? Avukatlar gerçekten, neredeyse her şeyle bu kadar flörtöz ya da (cinselliği kastetmemekle) bu kadar belden aşağı mıydı? Magazin kanallarının gündüz kuşağında birkaç cümle etmek için sıraya giren meslektaşlarımızı kastediyorum. Ya da kaç fav alırsam avukat intiharları ciddiye alınır? Soruyorum. Yeterince çok takipçiye ulaşırsam, Sonsuz Jest Barosu’nu kurabilir miyiz?

Avukatlar, “sınıfsız olmalıydı” diyoruz. Ancak sınıfları var, biliyoruz. Lafı yuvarlamayacağım. “Hiçbir avukat, bir meslektaşının mesleki tutum ve davranışları hakkındaki düşüncelerini kamuoyuna açıklayamaz” meslek kuralı gereği isim vermeden eleştireceğim İstanbul X No’lu Barosu X Genel Sekreteri avukatlarından, sponsorlu Instagram hesaplarından bahsediyorum. Instagram’a verdiğiniz reklamlardan kaç dava aldınız? Ya da saygıdeğer meslektaşlarım en azından, tatil fotoğraflarınızı hukuki makalelerinizi yayınladığınız sayfada paylaşmayın.

Çoğu zaman reklam yasağı ve diğer konuları gündemine dahi almayan İstanbul (Ne yazık ki artık 1 No’lu, fakat hâlâ dünyanın en büyüğü olmalı) Barosu da yalnızca siyaseten değil diğer alanlarda da küçük bir zümrenin, güleryüzlü, varsıl bir azınlığın haftasonu kulübü gibi davranmaktan vazgeçmeli. (Baronun giriş katındaki restorana Avukatlar Günü’ndeki ücretsiz kokteylden sonra hiç giremedim ama salgın bittiğinde tekrar geleceğim.) Gerçekten, Ebru Timtik’in posterini kaldırırkenki kadar hızlı olmasanız da olur.

Adam, “oh, oh” diyor. Bari siz yapmayın.

Bırakın artık şu lila ajanda ve Fransızca dersleri meselesini ve tatsız avukatlık esprilerinden vazgeçin, intihar ediyoruz diyorum. Artırıyorum, “bana çiçek (ajanda) gönderme, güneş topla benim için.”

**Edip Cansever, **Ülkü Tamer

*Avukat