YAZARLAR

Mavi yeşil yaz düşleri

Varsın kamaralara sığmayalım, çok kişi gidelim az ödeyelim, yıldızların altında uyuyalım. Daha güzel ne olabilir ki zaten... Az kamara, bu tekneyle koy gezme hikayesine, nam-ı diğer mavi yolculuğa “mavi yolculuk” adını veren ekibin yaşadıkları ile kıyaslandığında hiç dert değil aslına bakarsanız...

“Sabahattin, arkadaşlarını topla ve buraya gel, Bodrum’a gelin, sizi Gökova’ya götüreceğim, güzelliğin ne olduğunu iyice görün, yaşayın ve anlayın.”
Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı’dan Sabahattin Eyüboğlu’na mektup

Bu bir yaz yazısı. Hafif bir yaz yazısı. Plajda kitap okurken serin serin estiğinde daldığınız o tatlı uyuklamalar gibi... Bol deniz, bol tatlı rüzgar, bol güneş, biraz hikaye, biraz kitap önerisi... Biraz deniz, biraz rüzgar, güzel bir esinti, bol güneş... Arkadaşlar, masalar, muhabbetler... Ömrüm yazı bekleyerek geçiyor ve ömrümüzde yaşayacağımız yaz sayısı bir durup düşünürseniz o kadar da çok değil. Neyse ki Ege çocuğuydum da parmaklarım büzüşünceye kadar sudan çıkmadığım çocukluk yazlarım bol. Şimdi de yetişkinliğimde sapına kadar yaşamak istiyorum, yemek istiyorum yazı yanında yoğurtlu kızartma ve soğuk birayla. Bitmesin, bittikçe getir garson abi!

Serde artık az biraz denizcilik geçmişi var, tadını ucundan alıp önce ısrarla, sonra hiç ısrar etmeye gerek kalmadan arkadaşlarımı kumlardan teknelere taşıdım. “Bu hayatta en iyi tatil tekne tatilidir” sloganımızla ekonomik krizmiş, dünya batırıyormuş aldırmadan o bir haftayı beraber o teknede yaşamaya odaklanıyoruz her sene. Varsın kamaralara sığmayalım, çok kişi gidelim az ödeyelim, yıldızların altında uyuyalım. Daha güzel ne olabilir ki zaten... Az kamara, bu tekneyle koy gezme hikâyesine, nam-ı diğer mavi yolculuğa “mavi yolculuk” adını veren ekibin yaşadıkları ile kıyaslandığında hiç dert değil aslına bakarsanız. 1945’te Cevat Şakir’in Sabahattin Eyüboğlu’na yazdığı mektupla temeli atılan mavi yolculuğun ilki 1946’da gerçekleşiyor. Zamanla Bedri Rahmi Eyüboğlu, Balıkçı Paluko, Erol Güney, Necati Cumalı, Fuat Ömer Keskinoğlu, Azra Erhat, Mina Urgan gibi Türkiye entelektüel tarihinde büyük izler bırakan yazarlar, ressamlar, şairler, doktorlar, çeşit çeşit meslek erbabı dahil oluyor gruba. Anılarını okuduğunuzda, keşke uzaktan muhabbetlerini izleyebilseydim diyeceğiniz pek hoş bir kitle.

Örneğin, Mina Urgan’ın anılarında anlattığı, birebir mavi yolculukla ilgili olmasa da denizle, balıkla ilgili aklımı uçuran bir anısı, Türkiye’nin en ünlü seramik sanatçılarından Füreya’nın atölyesinde geçiyor. Dostlarını atölyeye çağıran Füreya, yemek sırasında masanın ortasında duran güzelim balık seramiğini arkadaşlarının şok bakışları altında kırıveriyor. Balığın kilde iyi piştiğini düşünen Füreya, balığı kile sarmış, boyamış sonra da seramik yaptığı fırında pişirmiş arkadaşlarına sürpriz olsun diye. Böyle ortamlar! Azra Erhat’ın ‘Mavi Yolculuk’ kitabında anlattığına göre, her yıl yeni insanları arasına katan bu ekibin aklı, kalbi, yaratıcılığı zengin ama kendilerini pek değiller. O yüzden 1940’lardan 70’lere kadar tekneler değişip koşullar iyileşse de ilk çıktıkları teknede koşullar bayağı berbat. Aşağıda cehennem sıcağında yemek yapılıyor, dağ bulaşıklar su gitmesin diye çok zor yıkanıyor, ayna mayna bakım zaten hak getire, zaman zaman kumanya bitiyor hatta su bitiyor, ama keyif bitmiyor. Bugün şehirleşmiş Bodrum başta olmak üzere birçok yer o dönem ıssız, sessiz, kaynaksız köyler. Ekip resmen Türkiye’nin koylarını hem denizden hem karadan ilk kez keşfediyor. 

Bugün onlarca teknenin demir attığı haliyle bile hayran olup mavisine yeşiline inanamadığınız koyların, bakir haliyle görülmesinin, keşfedilmesinin heyecanını, mutluluğunu hayal etmek bile beni keyiflendiriyor.

Mavi yolculuk ekibi, sadece keşfetmekle kalmıyor, okuyor, not alıyor, tartışıyor. Önlerinden geçtikleri kaya mezarlarının hikayelerini merak ediyor, antik şehirleri geziyor, gece tragedyalar okuyorlar. Özeniyor haliyle insan! Biz gece tragedya kısmını vazgeçsek de beraber denizle ilgili kitaplar okumayı hedefliyoruz her sene. Geçen senenin yıldızı, deniz üzerinde okuması daha bir keyifli Jules Verne’in 'Denizler Altında Yirmi Bin Fersah'ıydı mesela. Ondan önce elbet Azra Erhat, Sadun Boro kitapları, pek memnun kalınmayan başka kitaplar diye giden bir liste var...

Özenmeyi bir üst noktaya taşıyıp umduğumuz gibi (mesela kurumsalda çalışmadığım) ikinci bir hayat olacaksa eğer, bu hayatta 3-5 ay mavi yolcuların keşfettikleri koyları baştan gezip tarihi, arkeolojik hikayelerini yazmak gibi bir hayal kurdum. Şnorkelle bile daldığınızda yer yer küçük bir Atlantis’te yüzüyormuşsunuz hissiyatı veren Göcek koyları, Likya uygarlığının gelişmiş iki kenti olan Telmesos (Fethiye) ve Kaunos (Dalyan) arasında kalmış bir Likya yerleşimi olduğundan Likya Yolu’nun üzerinde kalıyor. Koyların üzerinde de Krya, Lisai ve İydai antik kentleri yer alıyor; fakat buralarda doğa koşulları nedeniyle arkeolojik kazı yapılamıyormuş. Siz deyin doğa koşulları, ben diyeyim ilgi ve fon eksikliği... (Her uygarlığa çöktüğü gibi buraya da çöken British Museum’da bir Likya odası da yer alıyor bu arada.)

Bu kısacık bilgilere de hakim olduktan sona hayatı, hayalleri bekletmeyeyim, bir yerden bugün başlayayım diye bir koy seçip onun hikayesine yoğunlaşayım dedim. İki koya gözümü diktim. Bunlardan biri, ünlü mavi turlardan birinde, 1974 yılında Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun bir kayaya içine 6 farklı hayvanı yerleştirdiği koca bir balık resmi çizdiği ilk adı Taşkaya olan, artık herkesin Bedri Rahmi Koyu olarak anılan koy oldu. Koya yaklaştığınızda tepedeki kral mezarları, bilmediğiniz mistik hikayeleri hatırlatıyor size tepeden bakarak...

Bedri Rahmi Koyu

Diğeri de hakikaten masalsı bir güzelliği olan Batık Hamam Koyu’ydu. Koyda batık bir tarihi hamamın kalıntılarının yanı sıra, sular altında kalmış bir Bizans manastırının kalıntıları da bulunuyor. Koya Kleopatra Koyu da deniyor ve bu koyda yüzenin 10 yıl gençleşeceği, güzelleşeceği söyleniyor. (Henüz 6 ay bile genç gözükmüyorum, beklemedeyim...) Koyun tarihi ile ilgili çeşit çeşit rivayet var; bunlardan en akla yatanı koyun suyunun volkanik sıcak su kaynağı sebebiyle cilde iyi gelmesi. Bir rivayete göre Kleopatra burada yüzmüş, diğerine göre bir gezi sırasında hamam ona armağan edilmiş, bir diğerine göre ise koyun Kleopatra ile hiç alakası yok, sadece hem kendi hem suyu güzel olduğu için Kleopatra diye anılmış. Koyların hikâyelerini araştırayım dedim ama arayıp tarayıp internette ancak böyle birer paragraflık magazinsel kaynaklar bulabildim. İngilizce yayın da bulamadım maalesef. Demek ki hakikaten tarihlerin araştırılıp herkesin ulaşabileceği bir halde yayınlanması şart. Beni fonlamak isteyen varsa hazırım!

Batık Hamam Koyu, Fotoğraf: Aytaç Sırpanlı

Fonsuz kaldığımızı düşünelim (ki kaldık), birkaç gündür kitapçılardan, sahaflardan karıştırıp bulduğum kitapları okuyarak bir yerlere varmayı hedefledim. Boro’nun maalesef basımı olmayan ve ikinci eli oldukça pahalıya satılan ’Vira Demir, İstanbul'dan İskenderun'a Denizciler İçin Rehber’ kitabının oldukça yararlı olacağını düşünüyorum. (Şimdilerde Sadun Boro’nun bazı kitapları tekrar basılmaya başlandı ama Türkiye’nin en önemli denizcilerinden birinin çok da keyifli kitaplarının basımı olmaması çok üzücü.) Bu kitap dışında Şerif Yemen’in yeni çıkan ‘Anadolu Destanı, Türkiye’nin Kültürel Mirası ve Gezi Rehberi’, Orhan Duru’nun ‘Mavi Gezi’, Ali Boratav’ın ‘Mavi Yolculuk Rehberi’ kitapları yörenin tarihi ile ilgili kısa kısa da olsa bilgilerle daha derli toplu bir fikir verir diye umarak bu yola çıkıyorum.

Yaz bitince yazı düşlemek isteyenlere de ödev olsun!

Yazıda bahsettiğim kitapların listesi:

  • Ali Boratav – 'Mavi Yolculuk Rehberi', Gökova’dan Kekova’ya Türkiye Kıyıları ve 12 Adalar, Denizler Kitabevi
  • Azra Erhat – 'Mavi Yolculuk', Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
  • Bedri Rahmi Eyüboğlu - 'Mavi Yolculuk Defterleri', Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
  • Jules Verne – 'Denizler Altında Yirmi Bin Fersah', Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
  • Mina Urgan – 'Bir Dinazorun Gezileri', Yapı Kredi Yayınları
  • Orhan Duru – 'Mavi Gezi, Piri Reis’in İzinde', Yapı Kredi Yayınları
  • Sadun Boro - 'Vira Demir, İstanbul'dan İskenderun'a Denizciler İçin Rehber', Denizler Kitabevi
  • Şerif Yemen – 'Anadolu Destanı, Türkiye’nin Kültürel Mirası ve Gezi Rehberi', Alfa Yayınlar 

Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.