YAZARLAR

Marifetli Bay ile Büyükbaba

Kimdir “Büyükbaba”? Bu konuda ortaya sürülen tahminlerin en güçlüsü, muazzam skandal potansiyeliyle göz dolduruyor.

Katiller, gaspçılar, dolandırıcılar, yolsuzluk müptelaları, açgözlüler evlerimizin sürekli konukları oldular. Gerilim filmleri olarak, polisin kimlere gaz ve plastik mermi attığını, kimin boynuna basıp soluksuz bıraktığını izliyor, aile dizilerimizde çocuk tacizi, tecavüz ve kadın cinayetlerini takip ediyoruz.

Bazı kahramanlar öne çıkıyor ister istemez. Hayalî ihracat-haksız vergi iadesi tezgâhıyla ABD maliyesini dolandıran çetenin kara para aklama departmanı “Türkiye temsilcisi” olarak karşımıza çıkan Sezgin Baran Korkmaz (SBK) bunlardan biri. Hakkındaki iddialar kadar, bir bir ortaya dökülen renkli ve kirli ilişkileriyle de puanları üçer beşer topluyor, zirveye oynuyor. Girip çıktığı ortamlar ve işlerde bazen inisiyatif sahibi girişimci, bazense bağlantı elemanı, temsilci, arabulucu vs.. Adamın attığı neredeyse her adımda Türkiye’den birtakım mühimadamlarla bağlantılar ve çıkar ilişkileri içerisinde hareket ettiğine şüphe yok. Ve öyle görünüyor ki, ufku “Edirne’den Ardahan’a” uzanan hatla sınırlı değil. ABD’den Türkiye’ye doğru açılan yelpazenin üzerinde, karanlık işler âlemi mâhut resort-otelde çevrilen işlerin yanında, Utahlı Mormonların hayalî ihracat şebekesi noktacık gibi kalıyor.

SBK hakkında Utah eyaletinde, suç mahalli Salt Lake City’de hazırlanan iddianamede savcılar 12 ayrı suçtan toplam 225 yıl ceza istiyorlar. Haberlere arada bir göz atanlarınız dahi artık ezberlemiştir, Mormon tarikatı mensubu Kingston biraderler (Jacob & Isaiah) ve TC vatandaşlığı almayı becermiş mafyozo Ermeni “Lev Aslan Dermen” (Levon Termendzhyan), ABD’de Hazine’yi dolandırmaktan mahkûm oldular. Yaptıkları iş, hayalî ihracatla haksız vergi iadeleri almak. Tırtıkladıkları tutar 500 milyon dolara yakın. Bu paranın 130-140 milyon dolarlık kısmını peyderpey SBK’ya göndermişler, o da Türkiye’de bunu aklamış.

Bizim, Sedat Peker’in ifşaat salvosu arasında, Bodrum-Torba’daki -eski adıyla- Paramount Otel rezaletleri dolayısıyla yakından tanıdığımız SBK’nın, Türkiye’de, özellikle Ankara’da, “ilgili” herkesle gerekli yakınlığı kurduğu, çeşitli tipte rüşvetle beslediği “yetkili”lerden oluşan bir ağ meydana getirdiği anlaşılıyor. Gerçi sırf özel uçağının Venezuela’ya gidiş-gelişleri, kendisinin “dünya vatandaşı” kimliğini doğrulamaya yetiyor, ancak iddianamede geçen bir lakap ya da kod adı (“Büyükbaba”), SBK’nın özel yakınlık kurma kabiliyetinin de asla Edirne-Ardahan arasıyla sınırlanamayacağını gösteriyor. SBK’nın telefon mesajları arasında, “Büyükbaba konuştu, her şey düzeldi” gibi cümleler bulunuyor: “Yargıç iyi bir adam. Büyükbabayı hayal kırıklığına uğratmayacak”, “Büyükbaba aradı, beş gün içinde halledilmesi lazım”, “Büyükbabanın adamları burada”. İddianamede Bay SBK’nın suç ortaklarını da dolandırdığı ileri sürülüyor: “Büyükbaba bizi koruyacak” vaadiyle onlardan altı milyon dolar çarpmış. SBK’yı “Marifetli Bay” diye anmamız isabetlidir.

TANIDIK SİMALAR

Kimdir “Büyükbaba”? Bu konuda ortaya sürülen tahminlerin en güçlüsü, muazzam skandal potansiyeliyle göz dolduruyor. Öyle ki, bu tahminin doğrulanmasından sonra o yoldan ilerlenirse karşılaşılacak hakikatler, Sedat Peker ifşaatlarıyla zirve için kapışabilir. Halk TV’de Özlem Gürses’in “Perdenin Önü Arkası” programında gazeteci Razi Canikligil’in de aktardığı sözkonusu tahmine göre, “Büyükbaba”, eski CIA direktörü James Woolsey.

Ne alâka mı? Çok. Diyebiliriz ki, Woolsey kimi TC yurttaşlarının, hattâ yetkililerinin ABD’deki gizli kapaklı işlerinde niyeyse hep oralarda bir yerde boy gösteriyor. Eğer SBK’nın “Büyükbaba”sı da oysa, şimdi hatırlatacağım gayriresmî devlet girişimleriyle SBK ve “Paramount Otel” merkezli bilumum kirli işler arasında bağlantılar bulmaya başlayabileceğiz.

Belki hatırlayanlarınız çıkar, 2017 Mart’ında, ABD’li emekli general Michael Flynn hakkında yazı dizisi yapmıştım: “Küçük adamlar büyük hırslar”. Amerikan ordusunun istihbarat örgütüne (DIA) komutanlık yapmış, Donald Trump tarafından başkanın Ulusal Güvenlik Danışmanı olarak atanmış, 15 Temmuz darbe girişimini kutsayan bir adamken hemen sonra TC’nin lobicisi olarak tutulmuş, yabancı devlet adına çalıştığını bildirmeyerek suç işlemiş, Rusya ile ilişkilerini gizlemesi yüzünden karşı karşıya kaldığı hapis tehdidinden kurtulmak için itirafçılığı seçmiş, berbat bir karakter. Araya sıkıştırayım, bu adamla niye uğraşmıştım: “Azıcık süslersek, dramasıyla, trajedisiyle tam teşkilatlı hikâye var karşımızda. Bir de, kendi sıkıcı, yolaçtığı olaylar akıcı roman karakteri. Başkanın Ulusal Güvenlik Danışmanlığı gibi, onun konumundaki biri için hayal edilebilecek en üst seviyedeki görevi ele geçirmişken ufak hesaplarla kırk çeşit numara çevirmeye çalışan, yüzüne gözüne bulaştıran, neredeyse eriştiği her şeyden olan adam, elbette her yazara pek bereketli bir karakter olarak görünür.”

Flynn’ın kariyeri, esas Rusya ile temaslarını gizlemesi yüzünden tepetaklak oldu. Ancak Ankara ile girdiği ilişkinin, hele muhtemel “Büyükbaba”nın da rol aldığı bir sekansın ABD’de alengirli işlere bakan birçok devlet görevlisinin ilaveten tepesini attırdığını tahmin edebiliriz.

Bahsettiğim yazı dizisinin 6. bölümünde ayrıntısıyla aktarmaya çalıştığım bu sekansın konusu, New York’ta bir otel toplantısı. Toplantıdan bizi haberdar eden, gelişigüzel ortalığa saçılmış söylentiye dayanarak böyle haber yapmayacağına güvenebileceğimiz Wall Street Journal ve onun üç “kafa” elemanı: para işleri, siyaset, lobiler ve kampanyalar konusunda çalışan, çeşitli üniversitelerde ders veren, bol ödüllü Washington gazetecisi James V. Grimaldi, Kabil, Kudüs, Washington ve İstanbul’da çalıştıktan sonra Beyrut’a yerleşen ve ABD’nin Ortadoğu siyasetiyle uğraşan, 15 Temmuz darbe girişimine ilişkin haberiyle Pulitzer finalisti olan ekipte yeralan tecrübeli muhabir Dion Nissenbaum ve New York Times’ın Bağdat, WSJ’nin Türkiye büro şefliğini yapan, Afganistan’da, Irak'ta savaşlar sırasında bulunmuş, Libya’da CIA’in taşeronlarının örtülü operasyonlarından dünyayı haberdar etmiş, yolsuzluk mevzularında çok çalışmış kıdemli uluslararası gazetecilerden Margaret Coker.

GECE KARANLIĞINDA KAÇIRMA PLANI

SBK ile ilişkilerinin seyrini henüz tam öğrenemediğimiz, ancak Ankara adına ABD’de lobi ve propaganda ilişkileri yürüttüğünü bildiğimiz Ekim Alptekin, güya kendi şirketi adına, gerçekte Ankara adına 600 bin dolara anlaştığı emekli general Flynn’e sözde araştırma vs., gerçekte lobi işleri için ilk taksit 200 bin doları ödedikten on gün sonra, 19 Eylül 2016’da bir toplantı düzenledi, habere göre. Manhattan’daki Essex Otel’de biraraya gelen heyet fazlasıyla ilgi çekiciydi: TC Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, o sırada enerji bakanı olan damat Berat Albayrak, emekli general Michael Flynn, Flynn’in şirketi FIG’in (Flynn Intel Group) yönetim kurulu başkanı Bijan Khan, Irak’ta Flynn ile yakın mesai yapmış eski FBI ajanı Brian McCauley ve şimdi iddianamedeki “Büyükbaba” olduğu ileri sürülen, eski CIA direktörü James Woolsey. (Flynn’in ekibinden bir-iki kişi daha vardı.)

Habere göre, toplantıda konuşulan konu -başka bir devletin resmî yetkililerinin de orada bulunduğu gözönüne alınırsa- alışılmadık olduğu kadar çarpıcıydı: Madem Washington Gülen’i iade etmiyor, Ankara’nın yolladığı dosyaları somut delilsiz buluyor, sınırdışı etme kararı için yetersiz görüyordu, o halde meseleyi yasalara falan takılmadan halletmenin yolu bulunmalıydı. “Türk tarafı”, Gülen’i buradan nasıl gizlice kaçırırız, onu konuşalım, havasındaydı.

Ancak eski CIA başkanı, işin nasıl hepsinin başını büyük derde sokacak bir rezalete varabileceğini sezince, “Türk tarafı”nın kapıldığı hayalden ibaret planı kurulamadan dağıttı.

The New Yorker’dan Nicholas Schmiedle’ye kurt siyasetçi Woolsey, toplantıya “protokol icabı” katıldığını söyleyecekti. Zaten geç gelmiş, başta konuşulanları duymamıştı. Yine de işittiği kadarı yeterince “ürkütücü”ydü ona göre -bu tâbiri kullanmıştı: “gecenin karanlığında o adamı derdest edip götürmek”ti konuşulan!

Woolsey, böyle bir eylemin planlandığı toplantıda bulunmanın başına açabileceği işleri bildiğinden, sonraki günlerde mesaisini kendini sıyırma faaliyetine hasretti. 24 Mart 2017’de, Wall Street Journal’ın videolu haberi için, gazetenin yardımcı editörlerinden John Bussey’in karşısına geçti.

'BEYİN FIRTINASI'

Türk bakanlar Mevlüt Çavuşoğlu ile Berat Albayrak’ın Flynn ve ekibiyle buluşmasında neler konuşulduğu sorusuna cevaben, eski CIA başkanı, “yasanın çiğnenmesine yolaçacağı pek bâriz olan çok ciddî bir konu üzerinde beyin fırtınası yapıyorlardı” dedi. Tartışma “ciddî ve problemli”ydi ona göre. Epey de sürmüş, ancak “somut eylemle sonuçlanacak somut bir plan”ın görüşülmesine varmamıştı.

Flynn’in sözcüsü, Price Floyd, generalin asla “yasadışı şekilde birilerini fiziksel olarak kaçırma ve benzeri eylemleri tartışmadığını” ileri sürmüştü; gazeteci, Woolsey’e bunu hatırlattı. Woolsey, “valla bence konuşulan buydu” mealinde cevap verdi. “Ama somut hedefle mi, bilemem. Geç geldim, başını kaçırdım, belki sadece beyin fırtınası yapılıyordu.” Biraz sonra aynı şahıs, böyle bir mevzuda “sadece beyin fırtınası yapmak” diye bir şeyin sözkonusu olamayacağını bizzat belirtecekti; mânâ yaparak: “Ne hakkında konuşulduğu önemlidir,” diyecekti. “Çok açık”tı ki, “varsayımsal olsa bile Mr. Gülen’i Birleşik Devletler’den çıkarıp Türkiye’ye götürmenin yolunu araştırıyorlardı”.

Woolsey toplantıdan çıkar çıkmaz bir “ortak ahbap”ları aracılığıyla, henüz ABD Başkan Yardımcısı koltuğunda oturan Joe Biden’a her şeyi iletmişti. Bu “ortak ahbap”, WSJ’ye olayı doğruladı.

Haber patladıktan sonra gazete, olayda adı geçen herkesle görüşmeye çalıştı. Kian, Alptekin ve Albayrak’tan cevap alamadı. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun sözcüsü, gazeteye Washington’daki Türkiye Büyükelçiliği’ni işaret etti. Büyükelçilik şu yazılı açıklamayı yapmakla yetindi: “Bir ABD danışmanlık firması ile bir Türk işadamının sahibi olduğu özel bir firma arasındaki anlaşma hakkında yorum yapacak konumda değiliz.” İki TC bakanının orada ne aradığına dair yorum yapacak konumda hiç olmamalıydılar, buna göre…

Eski CIA direktörü James Woolsey, işte, bu şaibeli toplantıdan sonra şimdi de SBK tarafından omzuna el atılmış durduğu fotoğrafıyla karşımızda. “Büyükbaba” o mudur? Eğer o ise, SBK’ya bir tür “koruma” vaat eden bu adamın “Türkiye ilgisi” başka neleri, kimleri kapsıyor? O da mı bir marina peşinde?

- Amca seni çok sevdim, sana büyükbaba diyebilir miyim?

- Tamam da niye sevdin?