YAZARLAR

Lingo lingo lingolik, Kilis’e mi gittin sen bensiz?

Dar sokakları, taş binaları, tarihî yapıları, kültürü ve demografisiyle Türkiye’de görmeye alıştığınız şehirlerden çok farklı bir yer Kilis. Düşünün, Türkiye’de bir tanecik komşusu var. Hatta Suriye, daha yakın bu şehre; on dakikacık. 

“Toprağının çoğu sınırın ötesinde kalmış yirmi beş bin nüfuslu bu kocaman kasabanın eteğinde şu kulübe ile yamacındaki şu bina sınır karakollarıdır. Kasabanın kendi bizim, fakat özü bizim değil. Buna karşılık toprak onların, fakat tarla bizim. Ürün veren toprağı aldılar, ürünü almak bize bırakıldı. Halk her sabah tarlalarına gidip akşam evlerine dönüyor. Gündüz vatan dışında çalış, gece vatan içinde yat. Kilisliler bu tarlaların bütün faydalarına sahip, fakat tarlaların kendini satamazlar. Tarlalar sahiplerine değil, sahipleri tarlalarına bağlı.”

İşte bu sözler, aslında Kilis’in tüm hikâyesini özetler nitelikte... 1 Nisan 1936 tarihli Cumhuriyet gazetesinde, İsmail Habip Sevük, Kilis’le ilgili anılarını böyle kaleme almış. Aslında Kemal Sunal ve Metin Akpınar’ın başrollerini oynadığı  “Propaganda” filmine ne kadar benziyor değil mi?

İKİ KOMŞU; BİRİ TÜRKİYE’DE, BİRİ SURİYE’DE

Kilis; Türkiye’nin güneydoğusunda, Suriye ile komşu bir sınır ili... 6 Haziran 1995’e kadar Gaziantep’in bir ilçesiyken Yalova ve Karabük’le beraber il olmuş. İlçesi en az illerden; sadece üç tane. Ne enteresandır ki Türkiye sınırlarında tek bir komşusu var, o da ayrıldığı elli sekiz kilometre uzaklıktaki Gaziantep. Hatta daha da enteresandır ki Suriye bile bu küçük ile daha yakın, sadece on kilometre. Kilis’ten geçen yol, Türkiye sınırlarının ötesinde Azez’den geçtikten sonra, hani bir ara Osmanlı’nın da en önemli şehirlerinden biri olan Suriye'de Halep’e ulaşıyor. Hani “Halep oradaysa arşın burada” diye deyimlerimize, “İşte geldim gidiyorum şen olasın Halep şehri” diye şiirlerimize de yansıyan bir zamanların “İslam Kültür Başkenti” unvanlı kadim şehri... Kilis’in eski taş yapılı evlerine, yağlı ve baharatlı yemeklerine baktığımızda, her iki komşusu Gaziantep ve Halep’le benzerliği oldukça fazla. Aslında Kilis’e gittiğimde kendimi Türkiye’de değil de başka bir ülkede gibi hissetmiştim.

Eski Kilis

HARİTALARDAKİ SINIRLARIN ANLAMSIZILIĞI

Tarihinde birçok uygarlığın egemenliğine giren Kilis, zaten Osmanlı döneminde Halep vilayetine bağlıymış. I. Dünya Savaşı’ndan sonra önce İngilizlerin, sonra Fransızların işgaline uğramış. 7 Aralık 1921’de işgalden kurtulmuş. Lozan Antlaşması ve sonraki bazı düzenlemelerle Türkiye-Suriye sınırının bugünkü hâlini aldığını hatırlatalım, devam edelim. Eskiden mayınlarıyla sık sık gündeme gelen, sonra temizleme çalışmaları yapılan Türkiye-Suriye sınırında önemli bir geçiş olan Öncüpınar Sınır Kapısı, Kilis’te. Bu sınır kapısına gitmeseniz bile yüksek bir yere çıktığınızda Suriye’nin ışıklarını görebiliyorsunuz. Bu durum, insana değişik bir his veriyor; en çok da sınırların anlamsızlığını hissettiriyor. Benim için haritalardaki gereksiz çizgiler ama tabii dünya gerçekliği böyle değil. Neyse sınırsız dünya hayali fantezilerime girmeyeyim şimdi.

Kilis şehir manzarası

ARTIK SURİYELİLER DE KİLİSLİ

Öncüpınar Sınır Kapısı, Suriye ile ilişkilerin iyi olduğu dönemde, hem seyahat acentelerinin Suriye’ye bol bol turist götürüp getirmesi hem de ticaret yolunda bulunması nedeniyle Kilis için çok önemli bir geçim kaynağı olmuş geçmişte. Ta ki Suriye İç Savaşı patlak verene kadar... 2011’de savaşın başlamasıyla artık savaştan kaçan Suriyelilerin umut kapısına dönüşmüş. İşte bu kapıdan geçerek Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış mülteciler ama önemli bir kısmı da belki de “bir gün döneriz” umuduyla kendi ülkesine en yakın şehri tercih etmiş Türkiye’de. İlk yıllarda Kilis, yerel nüfusun neredeyse iki buçuk katı sığınmacıya ev sahipliği yapmış. Hatta o yıllarda bu sebepten ötürü AKP hükûmeti, Nobel Komitesi’ne başvurarak, Kilis’e barış ödülü verilmesini resmî yollardan talep etmiş. Günümüzde de Suriyelilerin en yoğun olduğu şehir Kilis; kentte 147 bin 919 Türkiye vatandaşı, 71 bin 567 Suriyeli bulunuyor. Başta Kilis’in ekonomisini canlandırır gibi olsa da zamanla ekonomiyi sarsar duruma gelmiş Suriyeliler. Doğum oranlarının daha yüksek olması, okullarda Türkiye vatandaşı ve Suriyeli sayılarının eşitlenmesi ve genel nüfusun birden artışı gibi nedenlerle ne eğitim ne sağlık kurumları bu yükü kaldıramaz hâle gelmiş. E iş imkânının sınırlı olması, ucuz ve kayıtsız iş gücünün artması da cabası... Yapılaşma artmış artmasına ama ev fiyatları da yerinde durur mu? Türkiye’deki misafirlikleri uzadıkça Suriyeliler de artık işyeri açmaya başlamış ve esnafın anlattığına göre artık birbirlerinden daha çok alışveriş yapar duruma gelmişler. Bu da Kilis esnafını epey etkilemiş.

Karikatür: Latif Demirci
ROKETE KARŞI ZİKİRMATİK!

Tabii iç savaşın Kilis’e yansımalarına sadece ekonomik olarak bakmak da yanlış olur. Aslında bu süreçte Kilislilerin yaşadığı korku hep göz ardı edilen bir konu olageldi. IŞİD militanları, Suriye’den Türkiye’ye, özellikle de Kilis’e onlarca roket ve yüzlerce havan saldırısı düzenledi iç savaş süresince. Cumhuriyet tarihinde başka bir ülkeden bu kadar uzun süre bombalanan başka bir şehir ben bilmiyorum. İnsanların komşuları hayatını kaybetmiş, epey kişi de yaralanmış. Günlük yaşamı sekteye uğratan bu saldırılar, yöre halkında kalıcı travmalara sebep olmuş. Güvenlik endişeleri nedeniyle binlerce kişi, geçici veya kalıcı olarak Kilis’ten ayrılmış. Bugünlerde nispeten biraz aşmışlar korkularını ama gene her an bir roket gelebilir diye başı yukarıda yürüyen Kilislileri görürseniz şaşırmayın.

Peki, bu korku dolu zamanlarda Kilislilere ne mi önerildi ya da ne önlem mi alındı? Önce “Bağırmayın, çukur bir yer bulup çökün, abdest alın” gibi skandal öneriler yapıldı; bizzat vali, yaralıları ziyareti sırasında “Her zaman bizim üzerimize de gelebilir. Abdestsiz dışarıya çıkmıyoruz.” dedi; belediye başkanının da “Kilis’ten yükselen salavatlar Allah’a ulaşacak ve bunun yansıması bizlere çok ciddi bir şekilde olacaktır.” diyerek, halka zikirmatik dağıttığı haberleri yansıdı basına.

Neşet Efendi Konağı - Kilis
EN BÜYÜK SOSYALLEŞME EV ZİYARETLERİ

Eskiden Kilis’e gittiyseniz her yerin Arapça tabelalarla dolu olduğunu görmüşsünüzdür. Ancak İçişleri Bakanlığının uygulamasıyla bu tabelalar kaldırıldı ve sadece uyarı tabelaları hem Türkçe hem Arapça olarak bırakıldı. Kilis’in en işlek caddesi, Cumhuriyet Caddesi ama öyle ünlü markaların olduğu bir cadde hayal etmeyin, daha çok küçük esnaf var. Gündüzleri sokaklar epey kalabalık ama akşamları pek öyle bir canlılık yok. Bir sineması, birkaç kafesi var. Öyle tiyatro, konser gibi kültürel etkinlikler pek uğramıyor. Halkı genelde akşamları eş dost, akraba ziyaretleriyle vaktini geçiriyor ya da kendi evinde televizyon karşısında. Suriyelilerle birlikte tavuk restoranlarının sayısı da artmış, bir de falafel satan yerler. Nargile kültürü de epey yaygınlaşmış ama Batı illerindeki gibi nargile kafeler yerine direkt nargile satan dükkânlar var ve insanlar buralardan alışveriş yapıp nargilesini evde içiyor.

Kilis Müzesi

Kilis 7 Aralık Üniversitesi, 2007 yılında kurulmuş. Kayıtlı 10 bini aşkın öğrencisi var. Bu öğrencilerin çoğunluğu Kilis ve çevre illerden gelmiş ama büyük illerden yolu düşenler de yok değil. Kilis’in sosyal ve kültürel imkânları yetersiz olduğu için öğrencilerin en büyük aktivitesi, Gaziantep’e gitmek...

MOTOSİKLET CENNETİ

Kilis’in diğer bir özelliği de motosiklet sayısının çok olması. Yer gök motosiklet! Güncel bilgi bulamadım ama 2014 yılına ait bir veriye ulaştım; yirmi yaş üstü nüfus baz alındığında her dört kişiden birinin motosikleti varmış. Gerçi aynı yıla ait bir veri daha buldum ama hiç hoşuma gitmedi; Türkiye’de ilk kez evlenen kadınların yaş ortalamasının en küçük olduğu il Kilis’miş. Yalnız çocuklar evlendiriliyor diye bir istatistik değil bu ama ortalama en düşük ilse insanı bir korku kaplamıyor değil.

Tarihi Akcurun Caddesi -Kilis
KİLİS’İN TERSTEN OKUNUŞU NEDİR?

Az çok hangi ile nasıl sataşıldığını biliyorum ama Kilis’inkini bilmiyordum. Hazırsanız söylüyorum: Bir Kilisliyi gıcıklık yapmak isteyenler, ona “Kilis’in tersten okunuşu nedir?” diye soruyormuş. Cevap: Silik! Bu bir espri tavsiyesi değildir. Gerçi Kilis’te doğan ama 1952 yılında babasının tayini çıkınca buradan ayrılan Hıncal Uluç, bakın 18 Nisan 2015 tarihinde yazdığı “63 Yıl Sonra Kilis ve Hayal Kırıklığı!..” başlıklı köşe yazısında neler demiş: “‘Keşke gelmez olsaydım’ dedim, dönüş uçağında.. ‘Keşke Kilis, hayalimdeki o masal gibi çocukluk anılarımda olduğu gibi kalsaydı...’ Dünya çirkini bir yapılaşma ile Kilis, bir rezil büyüme yaşamış... Şehirciliğin ‘Ş’ si, Mimarinin ‘M’si dokunmamış... İstanbul’un en çirkin gece kondu semtine gidin... ‘İnsanlar burda nasıl yaşıyor’ deyin.. İşte orası, 10 Kilis eder... Öylesi...”

HOROZKARASINDAN KİLİS İŞİNE

Hiç tahmin etmezdim ama ilin güneydoğu ve sınır şeridi boylarında özellikle bağcılık ve zeytincilik çok gelişmiş. Eskiden Kilis, Türkiye’nin en büyük şaraplık üzüm bölgelerinden biriymiş, bir de Kilis Suma Fabrikası varmış (Suma, üzümden elde edilen, kırmızı şarap üretiminin bir yan mamulü) ve şarabı pek ünlüymüş. Horozkarası üzüm ile yapılan kırmızı Kilis şarabının 1970’li yıllarda Fransa’nın Bordeaux kentinde ikincilik ödülü aldığını duydum ama gerçek mi bilmiyorum.

Eski Kilis Suma Fabrikası

Öte yandan Kilis’te eskiden kaçakçılığın ne kadar yoğun olduğu ve kentin ekonomisinde ne kadar büyük yer tuttuğu bir sır değil. Geçmişte kaçak mallarla dolup taşan pasajlardan alışveriş yapmak isteyenler için yerli turist turları düzenlenirmiş. Bir de gelin çeyizi almak için bölgenin en çok tercih edilen yeriymiş. Kilis el işi ürünlerini görünce bunun sebebini anlıyor insan. Özellikle işleme olanlara tek kelimeyle ba-yıl-dım! Gerçi şimdilerde, el işi, yerini makinelere bırakmış ama bir zamanlar Gaziantepli Ermenilerin Kilis’te yaptırdıkları el işlerini, Amerika’ya “Antep İşi” adı altında pazarladıkları söyleniyor.

Kilis işi örnekleri

Bu arada bazı Kilislileri şiveden dolayı değil de kullandıkları farklı kelimeler nedeniyle anlamak biraz zor. Mesela samimi olduklarında hitap sözü olarak “yorum”, “ağe” diyorlar. Hani amcaya “ammi”, halaya “amti”, abiye “ede” demeleri neyse de Antakya olmuş “Anteke”, pazartesi “isnain”, turuncu “mişmişi”. Peki, İzmirliler simide “gevrek” der de Kilisliler “kahke” diyemez mi? En çok zeytinyağına “zeyt” demeleri hoşuma gitti. Ne gerek var değil mi uzatmaya?

Eski Kilis evlerinden biri
SOKAKLAR, EVLER VE MÜZE

Kilis’e kara yolu ile ulaşım sağlanıyor. En yakın havalimanı, kırk altı kilometre mesafeyle Gaziantep’te. Kilis hakkında verdiğim bu bilgiler yeterli geldiyse biraz da gezilecek yerlerini anlatayım.

Salih Efendi Sokağı - Kilis

Eski taşlardan örülü duvarları, ahşap pencere ve kapıları, içindeki küçük süs havuzları, yazlık ve kışlık bölümleriyle Kilis’teki tarihî evler, sizde zaman yolculuğuna çıkmış hissiyatı yaratabilir. Kilis’in hemen her sokağında rastlayacağınız bu evlerin kimi bakımsız kimi harabeyken Salih Efendi Sokak’taki evlerin çoğu 2010 ve 2011 yıllarında restore edilmiş. Neşet Efendi, Ahmet Bey ve Akıncı konakları, kentteki “konak tipi” yapıların en güzel örneklerinden.

Akıncı Konağı- Kilis

Hakverdi Mahallesi, Haki Efendi Sokağı’nda ise 1900’lü yıllarda inşa edildiği söylenen tarihî bir sabunhane binası var. Eskiden Kilis’in en büyük zeytinyağı ve sabunhane imalathanesiymiş. Şu anda Kilis Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor.

CAMİLER VE HAMAMLAR

Kilis, inanç turizmi açısından da önemli bir potansiyele sahip; birçok tarihî camisi var ama malumunuz, on ilde etkili olan son büyük depremde Kilis de oldukça etkilendi. İşte bu depremde yirmi biri tarihî olmak üzere kırk yedi cami hasar gördü. Mesela ağır hasar gören tarihî Akcurun Camisi, bir süre sonra kendiliğinden çöktü. Yine ağır hasar gören Zeytinli Camisi’nin ise minaresi kontrollü şekilde yıkıldı.

Ulu Cami - Kilis

Kilis’in diğer önemli camileri ise Ulu Cami (en büyük ve en eski olan), Alacalı Cami, Ali Çavuş Paşa Camisi... Bir de günümüzde cami olarak kullanılan ve halk arasında “Ak Tekke” olarak bilinen Mevlevihane var, tam Hükûmet Konağı ile karşı karşıya.

Eski Hamam - Kilis 

Kilis’in Eski Hamam’ının ise değişik bir hikâyesi var. Zamanında yağmur suları Kilis’in dar sokaklarından taş, kum ve toprak ne varsa toplamış ve meyilli arazideki Eski Hamam’ı bir güzel gömmüş. Sonradan açıldığı ve meydana çıkarıldığı için buraya “Eski Hamam” denmiş. Paşa, Hoca, Hasanbey (Çukur) ve Tuğlu da Kilis’in diğer tarihî hamamları...

İris Paşa Kasteli
RAVANDA KALESİ

Gelelim Kilis’in en ünlü yerlerinden birine; Ravanda Kalesi... Afrin Çayı’nın doğusunda, oldukça geniş bir görüş açısına sahip olan kale, yüksek konik bir tepe üzerine kurulu. Kaleye ait yapılar, zirvedeki düzlük alan üzerinde. Surlar ve birbirinden farklı uzaklıklarda bulunan, köşeli ve yarım yuvarlak biçimli burçlarının bir kısmı hâlâ ayakta. Yapının günümüze kadar ulaşabilen kısmı iç kale. Dış kaleye ait duvarlardan geriye sadece bazı temel ve döküntüler kalmış.

Ravanda Kalesi
OYLUM HÖYÜK

En önemli yeri sona sakladım: Oylum Höyük! Geç Kalkolitik Çağ’dan başlayarak günümüze kadar kesintisiz yerleşimin var olduğu Oylum Höyük, boyutları itibariyle Güneydoğu Anadolu bölgesinin en büyük höyüklerinden. 1987 yılında başlayan ve hâlen devam eden kazı çalışmalarında elde edilen arkeolojik eserler Kilis Müzesi’nde sergileniyor. Bu arada zeytinin 4 bin 500 yıllık tarihini belgeleyen çekirdekler de Oylum Höyük’te bulunmuş.

Oylum Höyük

Höyük’ün yaklaşık 200 metre uzağında, 1999 yılında bir bazilika bulunmuş. 2004 ve 2006 yıllarındaki kazı çalışmalarında tamamına yakını açığa çıkartılan Aidesim Mozaikli Bazilikası, MS 6. yüzyıla tarihleniyor.

Bak, yazıyı bitiriyorum ama size Kilis’i kuşbakışı izleyeceğiniz ya da şöyle ağaçlar arasında keyifli vakit geçirebileceğiniz bir yer önermeyi neredeyse unutuyordum: Resul Osman Mesire Alanı. Kilisliler, çeşitli aktivite yerlerinin de bulunduğu bu alanı genelde piknik amaçlı kullanıyor. Hafta sonları çok kalabalık olabiliyor. Yeri gelmişken söyleyeyim lütfen, lütfen doğaya çöp atmayın!

Resul Osman Mesire Alanı - Kilis
LİNGO LİNGO ŞİŞELER

Bitiriyorum, bitirdim derken bitiremedim. Son anda “Lingo Lingo Şişeler” şarkısının Kilis’e ait olduğunu gördüm ve niye bilmiyorum çok şaşırdım. Aslında daha da çok neye şaşırdım biliyor musunuz; o şarkıda “ringo” demiyor muyduk yahu? Zaten hiçbir şarkıyı ezberlemeyi beceremem, tamam da yanlış bilmek ne oluyor? Hem de bu yaşıma kadar. Bu konuda belki (umarım) yalnız değilimdir diye sizi de uyarayım istedim. Bir de lütfen “lingo”nun en demek olduğu konusunda birisi beni aydınlatabilir mi? Hadi hep birlikte söylüyoruz; bana ve benim gibi yanılanlara gelsin: 

“Giydiğim atlas
İğneler batmaz
Yar bensiz yatmaz hacı cavcav
Canıma değsin

Şişeler
Lingo lingo lingolik
Irakı mı içtin sen bensiz
Çamura mı düştün a densiz
Yar yar yar yar yar yar aman

Giydiğim beyaz
Geceler ayaz
Bu da bir mıraz hacı cavcav
Canıma değsin

Şişeler
Lingo lingo lingolik
Irakı mı içtin sen bensiz
Çamura mı düştün a densiz
Yar yar yar yar yar yar aman

Giydiğim sarı
Geceler yarı
Sen kimin yarı hacı cavcav
Canıma değsin

Şişeler
Lingo lingo lingolik
Irakı mı içtin sen bensiz
Çamura mı düştün a densiz
Yar yar yar yar yar yar aman”


Serpil Kurtay Kimdir?

1978 yılında Almanya’nın Esslingen kentinde doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Bilecik’te tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden 1999 yılında mezun oldu. 1995-2003 yılları arasında Evrensel Gazetesi’nde muhabir, istihbarat şefi ve haber müdürü olarak çalıştı. Ardından on altı yıl Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün dergisinde editörlük ve genel yayın yönetmenliği görevinde bulundu. Çeşitli dergilerde yazarlık, kitap editörlükleri yaptı, yayın süreçlerinde görevler aldı. Hâlen kitap editörlüğüne, Antalyaspor Kulübü’nün dergisinde ve Gazete Duvar’da da yazılarına devam ediyor.