LGBTİQ+ karşıtı miting: ‘İfade özgürlüğü değil’

LGBTİQ+ bireyleri hedef alan ‘Büyük Aile Buluşması’ adı altında gerçekleşen mitingle ilgili hukukçuların ortak görüşü, nefret söylemlerinin ifade özgürlüğü kapsamında görülemeyeceği oldu.

LGBTİQ+'ları hedef alan miting tepkilere rağmen yapıldı.
Google Haberlere Abone ol

Özlem Kara

DUVAR - Fikirde Birlik ve Mücadele Platformu tarafından 18 Eylül’de, İstanbul Fatih'te düzenlenen ve LGBTİQ+’ları hedef alan ‘Büyük Aile Buluşması’ adlı mitingle ilgili tartışmalar devam ediyor.

Sosyal medyada, pek çok kişi ‘NefretYürüyüşüneHayır’ etiketiyle mitinge karşı çıkarken kimileri de mitingi, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gerektiği argümanıyla savundu.

Konuyu değerlendiren hukukçular bu konuda net: Nefret suçları ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemez.

‘RTÜK’ÜN YAYINLADIĞI KAMU SPOTU ÇARPITMA VE YANLIŞLAR İÇERİYOR’

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer, gerçekleşen mitingin ifade özgürlüğü olmadığını belirtti. Miting öncesi Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından yayınlanan kamu spotuna da değinen Sözüer, “RTÜK'ün böyle düşmanlaştırıcı bir içeriği kamu spotu olarak yayınlanması, yetkilerini amaç dışı kullanmasıdır” dedi.

Kamu spotunun kanundaki karşılığına uymadığını belirten Sözüer, “Kamu spotunun kanundaki karşılığı, ‘bilgi veren, eğitici, bir sorunla ilgili aydınlatıcı içerikler bütünüdür.’ Bunun yanı sıra yayınlanacak kamu spotunda, kamu yararı olması gerekiyor. İnsanları tercihleri, cinsel yönelimleri ve yaşam tarzları itibari ile aşağılayan, onlara karşı şiddete teşvik eden içerikler, bilgi verici, aydınlatıcı nitelikte sayılamaz. Bu tür içeriklerin kamu spotlarında yer almaması gerekiyor. Diğer bir önemli nokta da, buradaki bilgilerin birçoğunun bilimsel olarak yanlış olması... Kamu spotu içeren bilgilerin, doğru ve bilimsel esaslara uygun olması gerekir. Söz konusu kamu spotu, çarpıtma ve yanlışlar içeriyor. Ayrıca bir cepheleştirme, bir düşmanlaştırma olduğu için burada bir kamu yararı olduğunu da söyleyemeyiz. Toplumda, bütün vatandaşlar anayasal haklarını kullanma, eşit bir birey olarak yaşama hakkına sahip” ifadelerini kullandı.

İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Ceza ve Ceza Hukuku Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Adem Sözüer

‘AİLELERİN EN BÜYÜK SORUNLARINDAN BİRİ ŞİDDET’

RTÜK’ün, kendi tabi olduğu kanuni düzenlemelere uymadığını vurgulayan Sözüer bununla ilgili şunları söyledi: “RTÜK’teki yayın ilkelerine ve rehberlerine bakarsanız, orada da farklılıklara karşı rencide edici ifadeler kullanılamayacağı, ayrımcılık yapılamayacağı yazar. Elbette ailenin korunmasında kamu yararı vardır ve bunun için kamu spotu yapılır. Ama ailelerin en büyük sorunlarından biri, aile içi şiddettir. Buna ilişkin kanunlarımızda pek çok suç var. Eziyet suçu, yaralama, kötü muameleme suçları var. Bunlar özellikle aile içi şiddetle ilgili suçlar ve bunların ciddi yaptırımları var. Bu nedenle cinsel kimlik veya yönelimi nedeniyle kişilere karşı nefret içeren, şiddeti teşvik eden, bir spot ‘aile kurumunun yararınadır’ denemez. Tam aksine ailenin korunması ilkesine de aykırıdır” diye konuştu.

‘NEFRET SÖYLEMİ İÇEREN GÖSTERİLER SUÇTUR’

Yapılan gösteri yürüyüşünün ifade özgürlüğü kapsamına girmediğini belirten Sözüer, “Elbette ki, gösteri yürüyüşü bir haktır ve barışçıl olan tüm gösteri yürüyüşleri anayasamızda da öngörüldüğü üzere izin dahi almaya gerek olmadan yapılabilir. Anayasanın ve kanunun yasakladığı gösteriler, şiddete teşvik eden, nefret söylemleri içeren, terörü öven veya teşvik eden gösteri ve yürüyüşlerdir. Bunlar da suçtur zaten. Bu noktada uygulamada önemli bir sorun, bir çifte standart var. Bir yandan, anayasal barışçıl gösteri hakkını kullananlara kolluk marifetiyle müdahale ediliyor, engelleniyor, hukuka aykırı zor kullanılıyor, gözaltına alınıyor. Diğer yandan cinsel yönelimi, cinsel kimliği veya yaşam tarzı nedeniyle onların yok edilmesini meşru gösteren bir miting kamusal destekle yapılıyor. Ailenin korunmasını bahane ederek, şiddeti teşvik eden bu tür eylemeler meşru kılınamaz. Nefret ve ayrımcılık yöntemiyle aile korunamaz. Her görüş, ağır eleştiri dahil ifade özgürlüğü kapsamındadır. Ancak inanç, kıyafet, yaşam tarzı, cinsel yönelim veya kimlik gibi sebeplerle kişilerin varoluş haklarını yok edici şiddet ve nefret söylemleri, ifade özgürlüğü kapsamında görülemez” dedi

'ANAYASAYA AYKIRI DAVRANILDI'

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu avukatı Esin Yeşilırmak, mitingle eşitlik ilkesinin yok sayıldığını söyledi. Yeşilırmak, şarkıcı Gülşen örneğini vererek, "Gülşen’in yargılandığı dosyada ‘halkı kin ve düşmanlığa tahrik’ diye bir madde var. Ayrıca 'aşağılama' denilen bir suç var. Orada toplumun bir kesimini din, dil, ırk, cinsiyet nedenleri ile aşağılama suçunu oluşturan bir hareket. Oraya katılan, bunu düzenleyen, buna izin veren tüm kurumlar aslında suç işlediler. Buna rağmen devlet kurumlarının bunu engellememesi aslında devletin suçu teşvik ettiğini de bize gösterdi. Kendi kişisel düşüncelerimizde, bu durum kırılgan bir olay. Hukuki olarak bakıldığında da bir suç işlendi. Anayasaya aykırı davranıldı. Devlet buna göz yumdu ve teşvik etti” dedi. Yeşilırmak, ‘halkı kin ve düşmanlığa’ iten her türlü eylemin veya söylemin, TCK'nin 216’ncı maddesinin ikinci fıkrası gereği altı aydan bir yıla kadar hapis cezası ile yargılandığını belirtti. 

Kaos GL Medya ve İletişim Program Koordinatörü Yıldız Tar
‘DEVLETİN HER KADEMESİ KAMPANYANIN AYAĞI OLDU’

Kaos GL Medya ve İletişim Program Koordinatörü Yıldız Tar, yapılan mitingin ifade özgürlüğü olarak değerlendirilebilecek bir organizasyon olmadığının altını çizdi. Tar şöyle devam etti: “Mitingin hem içeriğine hem de orada toplanan imza metinlerine baktığımızda herhangi bir hak talebi olmadığı görülüyor. Aksine, belli bir grubun haklarının kullanmaması talebi var. LGBTİQ+ derneklerinin kapatılması, basında görünür olmaması ve LGBTİQ+’ların kendi oluşumunun yasaklanmasını talep eden kolektif bir nefret eylemi. Bu gruplar daha önce de bu şekilde eylemler yapmıştı ama bu seferkinin farkı, devlet destekli olması. RTÜK’ün kamu spotu olarak yayımladığı ve devletin bütün imkanlarının seferber edilerek yapılan bir linç çağrısı. Bu mitingin en tehlikeli olan kısmı devlet destekli olması.”

‘MİTİNGTEN SONRA LGBTİQ+ BİREYLER ÜZERİNDEKİ BASKI ARTACAK’

Söz konusu mitingden sonra LGBTİQ+ bireyler üzerindeki baskının artacağını belirten Tar, 2016 yılından bu yana hazırlanan raporlarda yer alan verilerin de bunu teyit ettiğini anlatıyor. Tar, “Mitingde talep edilen LGBTİQ+’larının yasaklanmasını devlet zaten istiyordu. Bu tarz kolektif nefret eylemleri kamusal alanda yükselişe geçtiğinde, LGBTİQ+’ları hedef alan hak ihlallerinin arttığını görüyoruz. Örneğin 2021 yılının medya izleme raporunda nefret söyleminin en çok ocak ve mart ayları arasında, Boğaziçi Üniversitesi eylemleri sırasında arttığını tespit ettik. İnsan hakları izleme raporlarında da ocak ve mart ayları arasında özellikle kamu görevlileri, LGBTİQ+’lara işkence ve kötü muamele uyguluyor. İnsan hakları izleme raporlarında da görüyoruz ki, failler devlet görevlileri… Faillerin, devlet görevlisi olduğu ihlallerde inanılmaz bir artış var. Yine izleme raporlarından edindiğimiz bilgiye göre saldırılar kamusal alanda, görgü tanıklarının gözü önünde ve çoğu zaman üçten daha fazla kişinin saldırgan olduğu hallerde gerçekleşiyor. Bu da linçleme anlamına geliyor” diye konuştu.