Leyla Bedirhan 1930'lu yıllar Türk basınında

1930'larda Türk basınında yoğun bir Kürt karşıtı propaganda yürütüldü. Modern dans sanatçısı Leyla Bedirhan da bu sözel saldırılardan nasibini aldı. Fakat baskılardan yılmadı, dans etmeye devam etti.

Fotoğraf: Arşiv
Google Haberlere Abone ol

2023 yılında Leyla Bedirhan (1907-1986) ve eşi Henri Touache’nın (1895-1974) Fransa’daki evleri ve mezarlarının yerinin bulunması Kürtler arasında büyük bir sevinç yaratır. Kürt sanatçısı Pervin Çakar da 2024 yılında Paris’te Leyla Bedirhan’ın anısına düzenlenen bir konser vermiştir. Böylece bu tür etkinlikler Avrupa’da yaşayan Kürtlerin Avrupa tarihine büyük bir reng katmıştır. Leyla Bedirhan’ın yaşamının şimdiye kadar az bilinen yanları hep ilgimi çekmiştir.(1)

Aşağıda 1930’lu yıllarda çıkan bazı Türkçe gazetelerde Kürt Prensesi olarak adlandırılan Leyla Bedirhan’ın imajı üzerinde duruluyor. Bu yıllarda bilindiği Kürtler isyan halinde, temel hak ve özgürlükleri için mücadele etmektedir. Bu nedenle Türk basınında yoğun bir Kürt karşıtı propaganda yürütülmüştür. Modern dans sanatçısı Leyla Bedirhan da bu sözel saldırılardan nasibini almıştır. Bazı Türkçe gazetelerde Leyla Bedirhan’a yönelik öfke kısmen Fransız basınına karşı da gözlenmiştir. Fakat Leyla bu baskılardan yılmamış, dans etmeye devam etmiştir. Bazı haberler Leyla Bedirhan’ın fotoğraf ve çizimleri ile birlikte çıkmıştır. Uzunluk ve kısalık bakımdan farklılık gösterirler, çoğunluğu imzasız yazılardır.

Cumhuriyet Gazetesi, 1 Temmuz 1935

Gördüğümüz ilk Türkçe gazetelerden birisinde Leyla Bedirhan üzerine kısa bir habere rastlıyoruz. Yazının başlığında o bir Kürt Prensesi olarak tanıtılır. Aynı haberle birlikte yayımlanan Leyla Bedirhan’ın bir çizimini de görüyoruz. Yazı, eski Fas Sultanı Molayı Hafiz’ın yakında Kürt Prensesi Leyla Bedirhan’ın danslarını görmeye gideceği haberiyle başlar: “Paris'in Etuval Mahallesindeki salonlardan birisinde, bir Kürt dansözün oyunlarını seyredecektir”. Bu konuda şu açıklamaya yer verilir:

Molayı Hafız konsere Paris İslam Enstitüsü direktörü ve İslam aleminin en meşhur simalarından diğer birçok kimselerle birlikte gelecektir.

Eski Fas sultanının ve diğer birçok Müslüman büyüklerinin bu zahmete katlanmaları için dansözün pek değerli olması icab eder. Hakikaten de, bu dansöz, yenemediği istidadının sevkile dansa atılmış olan ve kendisinin Kürd Prensesi olduğunu iddia eden Leylâ Bedirhandır”.(2)

Yazıda Leyla Bedirhan’ın İsviçre’de eğitim gördüğü, uzun yıllar zorlukların üstesinden geldiği, kendisini bir Kürt Prensesi olarak tanıtmayı başardığı belirtilir.

1936 yılında Akşam Postası adlı gazetede yayımlanan uzun bir yazıda Leyla Bedirhan’ın elleri üzerinde durulur. Yazının başlığı da buna işaret eder. Haberin üst kısmında bu maharetli ellerin bir fotoğrafını da görüyoruz:

Bundan iki sene evvel Fransa’nın devlet merkezinde, Menaka adlı Hintli bir dansöz marifetini gösterinceye kadar, dansta ellerin ehemmiyetine hiç aldırış edilmezdi. Fakat şimdi herkes ellere büyük bir değer vermektedirler. Sebeblerini de buraya bastığımız resimlerden pek ala anlayabilirsiniz. Paris sokaklarına yapıştırılan kocaman afişlerde okunduğuna göre bu kızın adı prenses Leylâ Bedirhan imiş ve kendisini Kürdistan prensesi olarak Parislilere tanıtmaktadır”.

Yazıda Leyla Bedirhan’ın ellerinin adeta konuştuğunu ve Hint dansözü Menaka'da olduğu gibi “Leyla'nın elleri ağızdan çıkan sözler kadar manalar ifade etmektedir”.(3)

Akşam Postası, 25 Kasım 1936

Paris’e yerleşen ve ölümüne kadar burada yaşayan Leyla Bedirhan Fransa’ya gelen ilk Kürt kadınlarından birisi olarak tarihe geçmiştir. Onun Fransa ve başkent Paris’teki yaşamı henüz tümüyle araştırılmış ve yazılmış değil. Böyle bir çalışma Kürtlerin tarih yazımına çok farklı bir yorum ve katkıda bulunabilir. Yukarıda görüldüğü gibi hakkındaki afişler Paris sokaklarını süsler, onun sanat yaşamı Paris’teki ilk Kürt varlığının anlamlı bir yanını da oluşturur.

1938 yılında Kurun adlı gazetede çıkan uzun eleştirisel bir yazı Leyla Bedirhan ve ona geniş yer veren Fransız basını üzerinedir. Bu yazı Hakkı Süha Gezgin adlı bir yazar tarafından kaleme alınmıştır. Avrupa’da çok tanınan Leyla Bedirhan’dan “Kürt Prensesi“ veya “Kürdistan Prensesi“ olarak söz edilmesine çok kızan yazar bunu Avrupa ve Fransa basınının bir “ayıbı” olarak görür ve onları karşısına alarak eleştirir: “Fakat bu ilmi muhiti için gerçekten büyük bir eksiklik sayılan kocaman yanlışları görmek adama güç geliyor”. Hakkı Süha Gezgin yıllarca izlediği Konferansiya adlı bir dergide çıkan Leyla Bedirhan konulu yazıya kızarak, bunun kendisinde bir hayal kırıklığı yarattığını belirtir:

Hiyeroglif dansının figürlerini yapan kadın 'Bedirhani Prensesi Leylâ' adiyle takdim ediliyor. Bedirhaniler bir saltanatın hanedanı değildirler. Sonra bu genç kadın kendisinin Kürd prensesi olduğunu, Kürdistan dağlarında doğduğunu söylüyor.

Kürt prensesi!.. Bu da ne demek? Kürdistan nerede? Böyle bir vatan yer yüzünde var mı? Leyla hangi hükümdarın soyundan gelmiştir?..

Coğrafya aleminde bir Kürdistan yokken, atlaslarda böyle bir devletin rengine, sınırlarına, istatistiklerine rastlanamazken nasıl oluyor da bir ilmi muhitte Kürt prensesleri halka takdim ediliyor”.(4)

1939 yılında Akşam Postası adlı bir gazetede yayımlanan kısa bir yazı da Leyla Bedirhan’ı küçümseyici ve itibarsızlaştırıcı bir dille kaleme alınmıştır. Aşağıda görüldüğü gibi bu yazıda “süs veren”, “uydurma rakıslar” ve “Avrupalıları kandırmaktadır” gibi ironik ve basit ifadeler yazının ne amaçla kaleme alındığını net olarak ortaya koyuyor:

Kendisine prenses süsü veren ve ailesinin Türkler tarafından katledildiğini iddia eden (!) Bedirhanilerden Leylâ, uydurma rakıslar yaparak, köçeklik(5) ederek safdil Avrupalıları kandırmaktadır. Resimde kendini güya şarkın dini danslarını oynarken görüyorsunuz”.(6)

Mısır Kralı Faruk’un kız kardeşinin düğününde dans etmesi için, Leyla Bedirhan 1939 yılında Mısır’a davet edilir.(7) Vakit gazetesi sanatçıyı “Mısırın meşhur dansözlerinden Leyla Bedir Han” diye tanıtır. Bu yazıda Leyla Bedirhan’dan yanlışlıkla “Mısırlı” olarak söz edilmiştir.(8) Düğüne birçok devlet adamları ve ülke temsilcileri davetlidir. Aynı yıl yayımlanan Vakit gazetesinde yer alan bir haberde Almanya’nın Propaganda Nazırı Göbels (Joseph Goebbels) de ünlü sanatçı Leyla Bedirhan’ın danslarını izlemek için Mısır’daki bu düğünde hazır bulunmak ister. Göbels bu sırada Rodos’tadır, Mısır’a gidip Leyla Bedirhan’ın dans gösterilerini izleyecektir. Ama aynı gün kötü hava koşulları nedeniyle uçak seferleri iptal edilir, Göbels böylece Leyla’nın bu dans gösterisini seyredememiştir. Bu konudaki haberleri daha sonraları yorumlayan sanatçı şu açıklamada bulunur: ”On yıldır Almanya’dan gelen turne tekliflerini reddettim ve Almanya’da dans etmedim”.(9) Leyla Bedirhan için çocukluğunun geçtiği Mısır’ın ayrı bir önemi vardır.

Bu yılların gazete haberlerinden anlıyoruz ki Leyla Bedirhan’ın adı ve ünü tüm dünyaya yayılmıştır. Onun oynadığı danslar, dini ve politik birçok çevrenin de ilgisini çekmiştir. Yukarıda değindiğimiz gibi eski Fas Sultanı ve beraberindeki bir kafilenin, sanatçının danslarını görmek istedikleri haberi Türk basınına da yansımıştır.

Son Posta, 1 Nisan 1939

Leyla Bedirhan hakkında yayımlanan haberler sadece bu yukardakilerden oluşmuyor, kuşkusuz göremediğimiz daha başka haberler de ayrı yayın organlarında yer almış olabilir. İlerde yapılacak kapsamlı tarama ve araştırmalar sonucunda umarım daha kıymetli bilgilere ulaşırız. 


NOTLAR:

(1) Rohat Alakom, Leyla Bedirhan Stockholm'de, Toplumsal Tarih, nr 259/2015. Rohat Alakom, Leyla Bedirhan’dan Haber Var, Gazete Duvar (29-1-2024). Okuduğunuz yazı bu alandaki üçüncü yazımı oluşturuyor: Rohat Alakom, Leyla Bedirhan Türk Basınında (1930’lu Yıllar).

(2) Paris’te oynıyan bir Kürd Prensesi!, Cumhuriyet, 1-7-1935.

(3) Dansta ayak yerine, ellerin ifadesi. Akşam Postası, 25-11-1936.

(4) Hakkı Süha Gezgin, İlimde hovardalık olur mu? Kurun, 17-2-1938.

(5) Köçek: kadın kılığına girerek dans eden erkekler.

(6) Köçeklik eden bir prenses, Son Posta, 1-4-1939.

(7) Leylâ Safiye, Dansın Kürt Prensesi-Leila Bederkhan, Avesta, 2021, s.276.

(8) Göbbels Mısırlı dansözü seyredemedi, Vakit, 04-11-1939.

(9) Leylâ Safiye, s.276.