KYŞ için eziyet maddesi, Yargıtay'ın bozma kararında
Açık ve net konuşuyor Fatma: 'Hoşgörmüyorsan yasayı uygula!' Kadına yönelik şiddet, eziyet suçu kapsamında olduğu halde 'basit yaralama veya yaralama' kapsamında değerlendirilerek hüküm verildiğinde bu durum yargının şiddetin mağduruyla değil sanığı ile empati kurduğunu gösterir.
Nihayet dedirten bir bozma kararı verdi Yargıtay. Nihayet demek için başlıca iki nedenimiz var: Birincisi TCK m.96 eziyet suçu, 2005 yılında düzenlendiği halde yargı tarafından, kadına yönelik şiddet bağlamında uygulanmamıştı. EŞİK Platformu, yıllardır çok sayıda basın açıklamasında Ceza Kanunu m.95 ve 96’da yer alan "İşkence ve Eziyet" suçları başlıklarına dair savunuculuk yapmıştı. Ben de defalarca yazdım aynı konuyu. Çünkü eziyet maddesi sistematik ve süreklilik arz eden şiddet eylemlerini tanımladığı için kadına yönelik şiddet suçlarının büyük bir kısmıyla tam olarak örtüşüyordu. "Nihayet", dedirten inci neden ise çok yakıcı; Yargıtay’ın bozma kararı verdiği dosyadaki eziyet suçuna giren şiddeti yazıya, söze dökmenin bile aşırı travmatize edici etkiye sahip olması. Ve en az şiddetin kendisi kadar yakıcı olan ilk derece mahkemesi kararı: Beraat. Ve bir de çok uzun süre geçmiş olması.
Yargıtay 8’inci Ceza Dairesi karar metninden izleyelim olayı.
Karar metninin kısacık özet bölümü bile çok şey anlatıyor: "Eskiye dayalı çokça yara izi bulunan ve ruh sağlığı yaşadığı olaydan dolayı bozulan katılana yönelik sistematik bir şekilde ve belirli bir süreçte devam eden eylemler eşe karşı eziyet suçunu oluşturur." Eşe karşı eziyet suçunu, yasa maddesine göre tanımlayan bu özete dair de bir iki kelam etmek gerekir. Yakın tarihlerde maddeye “boşanılmış eş” ibaresi de eklendi. Çocuklar, yaşlı, engelli ve hasta aile bireyleriyle birlikte eşe karşı işlenen eziyet suçunun kapsamına boşanmış eşin de alınması önemliydi. Ancak bir parantez açıp flört, sözlü, nişanlı, birlikte yaşayan -ve yazık ki önlemeyen bir sosyolojik olgu olarak- imam nikahlı kadınlara yönelik büyük bir ayrımcılık yapıldığını belirtmek gerekiyor. Çünkü yeni-ataerki inşa süreci, sistematik şiddeti etkin politik araç olarak kullanırken kendisini devlete verilen imza veya mahkeme kararıyla sınırlamıyor. Flörtten dini nikaha kadar her tür birliktelik hallerinde kadınlar, eziyet suçu kapsamına giren sistematik ve periyodik şiddete maruz bırakılıyor.
Konumuza dönerek devam edelim, bozma kararı metninden olayı öğrenmeye:
Kadına yönelik şiddet ve eziyet suçuna cezasızlık anlamına gelen beraat kararının İstanbul Anadolu 36’ncı Asliye Ceza Mahkemesi tarafından verildiği öğreniliyor. Aynı zamanda İstanbul Anadolu Adliyesi Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Mayıs 2013’te düzenlenen iddianame ile sanığın, eziyet suçundan (TCK 95) cezalandırılması istemiyle dava açıldığı görülüyor. Üç yıl sonra 2016 Haziran'ında Mahkeme, akıl almaz bir beraat kararı veriyor. Akıl almaz diyorum çünkü karar metninde mahkeme kayıtlarından alınan "Olay ve Olgular" başlığına göre uygulanan şiddet aşırı bir fecaat arz ediyor. Ve mahkeme, iki kişinin yaşadığı evde eziyet suçuna giren kadına yönelik şiddet eylemeleri için “tanık bulunamadığı” gerekçesiyle verdiği beraat kararını sanığın “kendisi yapmış olabilir” şeklindeki ifadesine dayandırmış.
EZİYET, 2009 AĞUSTOS-2010 MART AYLARI BOYUNCA SÜRDÜ
Evliliğin ilk günlerinde, balayı dairesinde başlayıp sistematik ve periyodik olarak sürdürülen eziyet suçu kapsamındaki şiddet karşısında kadın ölüm tehditleriyle susturuldu. Sadece kendisi değil ailesini öldürmekle de tehdit edildiği için sustu kadın. Ancak o susarken apartmandaki komşu dairelerde yaşayanlar şiddetin sesini nasıl olur da duymaz? Aylar boyunca süren şiddete dayalı sağlık sorunları nedeniyle defalarca gittiği hastanelerdeki sağlık görevlileri, tehdit nedeniyle konuşamayan kadın adına neden konuşmaz? Hatta kimi komşular neden sanık lehine ve “iyi bir insan, sabahları günaydın, akşamları iyi akşamlar der” şeklinde ifade vermekle suç ortak olur?
O tarihte 6284 sayılı şiddet yasası yoktu çünkü. Gerçi 4320 sayılı ve aynı isimli şiddet yasası vardı ama sağlık personeli ve hastane yönetimleri gibi kamu personeli için bildirim yükümlülüğü yoktu. Fakat dava sürecinde ve karar tarihinde 6283 sayılı yasa yürürlükteydi, kaldı ki iddianame eziyet maddesinden düzenlenmişti. Yani iligili mahkeme hem eziyet maddesini uygulamadı hem şiddet yasasını uygulamadı. Yasalar uygulanmadığı için kadınlar bunca şiddet görüyor, eziyet çekiyor ve önlenebilir cinayetlerle kolluk ve yargı görevlerini yerine getirmediği, yasaları uygulamadıkları için öldürülüyor. Buradan yola çıkarak sormak isterim: 6284 sayılı şiddet yasasına “yuva yıkan yasa” sıfatını yakıştıran yeni-ataerkiller, bütün ailelerde ve bütün evlerde böylesi vahşi şiddet yaşanmasını mı istiyorlar?
DOSYANIN KADERİNİ AV. FATMA HOŞGÖR VE İSTANBUL HUKUK BÜROSU DEĞİŞTİRDİ
Eziyet ve işkenceye maruz bırakılan kadın susamaz hale geldiğinde, yemek dahi yiyemeyip hasta mamasıyla beşlerin olduğunda, ailesini bilgilendirince kurtuldu şiddetten. Fakat polis şikayeti ve yargı süreci ancak Av. Fatma Hoşgör’e ulaştıklarında ciddiyetle ele alındı. Eziyet ve işkencenin üzerinden yıllar geçtiği halde geriye dönük hastane kayıtları toplanarak şiddet bulgularının dosyalanması mümkün oldu. Ayrıca şiddet mahalli olan evdeki şiddet silahı denebilecek hortumlar, bıçaklar, kemerler üzerinde DNA bulguları elde edildi. Üstelik kadının bedeninde sigara söndürme izleri, kırık kemiklerin izleri duruyordu. Ve fotoğraflar… Balayı dairesinde mağdurun arkasından çekilmiş ve çıplak bedende sırtındaki morluğun görüldüğü fotoğraf gibi deliller, dosyada yer aldı. Savcı eziyet suçundan cezalandırılmasını istedi. Buna rağmen hakim, sanığın o fotoğrafı bile kendisinin çekmiş olabileceği tahminini içeren ifadesini esas aldı kararına.
ŞİMDİ HER ŞEY YENİDEN BAŞLIYOR
Sene oldu 2024. Aradan geçti 15 yıl. Ve Yargıtay, 27 Şubat 2024 tarihinde ilk derece mahkemesinin beraat kararını bozdu. Bozma kararı her şeyin bittiği anlamına gelmiyor. Tersine eziyet suçundan cezalandırılması istemiyle savcının açtığı dava yeniden görülecek. Bu ağır eziyet suçu şiddetine maruz bırakılan kadının travmaları bu süreçte belki yeniden tetiklenecek. Şiddet mağdurunu ve ona destek olan ailesini yine zorlu bir süreç bekliyor. Av. Fatma Hoşgör bu süreci kolay atlatmak için kadın örgütlerinin desteğine güvendiğini söylüyor. Pek çok kadın örgütünün ve EŞİK Platformu gönüllülerinin yeni dava sürecinde kendilerini yalnız bırakmayacağına inanıyor. Özellikle de cezasızlık getiren beraat kararının “devletin bu şiddeti hoşgördüğü” anlamı taşıdığını belirtiyor. Açık ve net konuşuyor Fatma: Hoşgörmüyorsan yasayı uygula! Kadına yönelik şiddet, eziyet suçu kapsamında olduğu halde “basit yaralama veya yaralama” kapsamında değerlendirilerek hüküm verildiğinde bu durum yargının şiddetin mağduruyla değil sanığı ile empati kurduğunu gösterir.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi Kararı (İstanbul Hukuk Bürosu sitesi) https://istanbulhukukburosu.com/ese-karsi-sistematik-siddet-ese-karsi-eziyet-sucunu-olusturur/
Ayrıca Sendika.org sitesinden de habere ve karar metnine ulaşmak mümkün: https://sendika.org/2024/02/yargitaydan-karar-ese-karsi-sistematik-siddet-ese-karsi-eziyet-sucunu-olusturur-701576
Berrin Sönmez Kimdir?
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.
Soyadı eşitliği yerine yeni ayrımcılık katmanı getiremezsiniz 27 Eylül 2024
Narin’i saygıyla uğurlayamadık bari hakkını layıkıyla arayalım 20 Eylül 2024
İktidar teğmenleri tehdit ile özgüven kazanamaz 13 Eylül 2024
İstanbul Sözleşmesi’nden BRICS’e: Eksen meselesi 06 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI