Kuvvetler ayrılığı mı, kuvvetler birliği mi?

''TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı'nın 'yeniden teşkil' edilen' Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Koordinasyon Kurulu'nun üyesi olarak atanması kuvvetler ayrılığına açıkça aykırıdır.

Google Haberlere Abone ol

Fahri Bakırcı*

Prof. Dr. Ersin Kalaycıoğlu, Max Weber’in önerisiyle Chehabi ve Linz tarafından “sultanizm” olarak adlandırılan rejimin özelliklerini şöyle özetlemektedir:

"1- Kişiselliğin yönetim üslubunun egemen olması (personalism): Siyasal kararların  kişinin takdirine bırakılması (personal discretion of the leader); …siyasal kurumların olmadığı bir yönetim..;

2- Hükümet ve devlet arasındaki farkların bulanıklaşması (kuvvetler ayrılığının tersi), yasamanın etkinliğinin hızla azalması, iktidar partisinin hem hükümete hem de devlete hâkim olmasıyla bir tür parti devletinin oluşması;

3- Anayasal takiyye (constitutional hypocrisy); mevcut anayasa, yasa ve genel olarak her kuralın seçici olarak uygulanması veya yönetimde hiç dikkate alınmaması;

4- Rejimin toplumsal kökenlerinin zayıflayarak iktidarın merkezileştirilmesi, çoğulculuğun ortadan kaldırılarak devlet ve liderin sınırsız iktidarının kurulması. Siyasal vatandaşlığın sadece liderin başarılarını desteklemek ve etkinliklerine destek vermek ve ona sahip çıkılmasına indirgenmesi;

5- Ekonominin kurallarının çarpıtılarak (distortion) ahbap çavuş ekonomisi halinde işlemesi, kapitalist bir ekonomi mevcutsa bile onun ahbap çavuş kapitalizmine dönüştürülmesi….” (Kalaycıoğlu 2022)

Kuvvetler ayrılığı ilkesinin ortadan kalktığını ve yerine kuvvetler birliğinin ikame edildiğini açık biçimde ortaya koyan bu sonuçlara çok sayıda gündelik pratiğin gözlemlenmesiyle ulaşıldığını söylemek yanlış olmaz. Bu durumda bir ülkede “sultanizm” rejiminin varlığı, ülkemizde bu konuda bol miktarda bulunan çeşitli pratiklerin gösterilmesiyle ispatlanabilir. Bu pratiklere 25 Kasım 2023 tarihli ve 32380 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele” Cumhurbaşkanlığı Genelge’sindeki yeni bir düzenleme eklenebilir. Genelge’de şöyle bir düzenlemeye yer verilmiştir:

“4/7/2006 tarihli ve 26218 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesi ile düzenlenen “Kadına Yönelik Şiddet İzleme Komitesi”nin adı “Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Koordinasyon Kurulu” (Koordinasyon Kurulu) olarak değiştirilerek; Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı başkanlığında; Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı, Adalet, İçişleri, Millî Eğitim ve Sağlık Bakanları ile Diyanet İşleri Başkanı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği, Dışişleri, Gençlik ve Spor, Hazine ve Maliye, Kültür ve Turizm ile Millî Savunma Bakanlıkları ilgili Bakan Yardımcıları, Strateji ve Bütçe Başkanlığı, İletişim Başkanlığı, Kamu Denetçiliği Kurumu, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Yükseköğretim Kurulu, Türkiye İstatistik Kurumu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu Başkan Yardımcıları/Başkanvekilleri ile üniversiteler bünyesindeki Kadın ve/veya Aile Çalışmaları Merkez Müdürleri ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının başkanlarından oluşacak şekilde yeniden teşekkül ettirilmiştir.”

Sözü edilen “4/7/2006 tarihli ve 26218 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 2006/17 sayılı Başbakanlık Genelgesi”nde “Kadına Yönelik Şiddet İzleme Komitesi” kurulması gereğinden söz edilmekte ancak komite kurulmamaktadır. Buradaki genelgede komitenin “yeniden teşekkül ettiril”diğinden söz edilmektedir. Oysa “yeniden teşkil” için önce bir “teşkil” olması gerekirdi. Ama ana sorun bu da değildir. Sorun “Türkiye Büyük Millet Meclisi Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı”nın “yeniden teşkil” edilen “Kurul”un üyesi olarak atanmış olmasıdır. Bu düzenleme kuvvetler ayrılığına açıkça aykırıdır:

1- Anayasanın 82. Maddesinde şu hüküm bulunmaktadır: “Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, yürütme organının teklif, inha, atama veya onamasına bağlı resmî veya özel herhangi bir işle görevlendirilemezler.” Bu hükmün amacı yasama organı üyelerinin yürütme organının etkisine girmelerini önlemek ve bu sayede kuvvetler ayrılığı ilkesini korumaktır. 2017 öncesindeki düzenlemede yasama organı üyelerinin yürütme organı tarafından verilecek geçici bir görevi kabul etmelerinin mümkün olduğu, ancak bunun için TBMM’nin izninin aranması gerektiği belirtilmekteydi. Organik-sert kuvvetler ayrılığına dayalı olan 2017 anayasal sisteminde bu olanak kaldırılmış ve yasama organı üyelerinin yürütme organın “teklif, inha, atama veya onamasına bağlı resmî veya özel herhangi bir işle görevlendirile”meyecekleri açık biçimde öngörülmüştür. Komisyon Başkanının yürütme organı tarafından bu komisyonda görevlendirilmesi Anayasa’ya açıkça aykırıdır.

2- TBMM’deki bir komisyon başkanının, bir bakanın başkanlığını yaptığı bir komisyonda üye olması, Anayasa’nın başlangıç bölümünde tanımlanan kuvvetler ayrılığı ilkesine açıkça aykırıdır. Başlangıç bölümünde “Kuvvetler ayrımının, Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak Anayasa ve kanunlarda bulunduğu” belirtilmiştir. Yürütme organının, bir yasama organı üyesini ya da komisyon başkanını bir bakanın başkanlığında kurulan Kurul’a üye olarak atanması, “medenî bir işbölümü ve işbirliği”ni aşar ve yürütmeyi kuvvetler arasında üstün duruma getirir.

3- Komisyonun TBMM’de oluşturulması Anayasa’nın 95. maddesinde yer alan “İçtüzük hükümleri, siyasî parti gruplarının, Meclisin bütün faaliyetlerine üye sayısı oranında katılmalarını sağlayacak yolda düzenlenir” biçimindeki hüküm esas alınarak gerçekleştirilir. Doktrinde ve AYM kararlarında “güç oranında temsil ilkesi” olarak adlandırılan bu kural TBMM’deki siyasal parti gruplarının üye sayısı oranında komisyonda yer almalarını zorunlu kılar. Komisyonlar kendi içlerinden başta komisyon başkanı olmak üzere bir “başkanlık divanı” seçerler. Bu durumda komisyon başkanı ya da komisyon başkanlık divanının, komisyon kararları dışında bir karar alması, eylem ve işlemde bulunması mümkün değildir. Komisyon başkanı komisyon toplantılarını yönetmek, komisyonu toplantıya çağırmak ve komisyon kararlarını uygulamakla yükümlüdür. Komisyon başkanının, komisyonun bilgisi olmaksızın resmi olarak herhangi bir kurul toplantısına katılması bile mümkün değildir. Bu durumda Kurul’un sürekli bir üyesi olarak atanan komisyon başkanının, TBMM’deki komisyon sistemini ve İçtüzüğü ihlal ettiği çok açıktır.

4- Her komisyonda iktidar ve muhalefet partilerinin temsilcileri bulunur. Komisyon başkanı genellikle iktidar partisi grubu tarafından seçilir. Ancak başkan hem iktidar partisi hem de muhalefet partisine mensup milletvekillerini temsil etmek zorundadır. Yürütme organı tarafından oluşturulmuş bir yapı içinde, komisyon başkanının yer alması, muhalefet partisi milletvekillerini yok saymak anlamına gelir. Bu durum çoğulcu demokrasi ilkesine açıkça aykırıdır.

5- Komisyon başkanının Kurul üyesi olması, Kurulda alınan kararlara riayet etmesini gerektirir. Kurulun önerisi üzerine hazırlanan bir kanun teklifinin Komisyona gelmesi halinde komisyon başkanı tarafından buna karşı çıkılması mümkün olmayacaktır. Öte yandan komisyon başkanı muhalefetin de teklife karşı muhalefetini engellemeye çalışacaktır. Bu durumda ihtisas komisyonlarında bir “ihtisas” işi yapmak mümkün olmayacaktır, çünkü komisyon başkanı komisyon dışında alınmış bir kararı savunmakla yükümlü olacaktır.

Girişte belirtildiği gibi bu tür uygulamalar “sultanizm” rejimi içinde olağandır. Bu rejimin varlığını destekleyen bu pratiğin kayıt altına alınması, bundan sonra gelmesi muhtemel olan yeni pratiklerin habercisi olarak kaydedilmelidir.

*Prof. Dr.