YAZARLAR

Kuru Otlar Üstüne: Karanlık, daha fazla karanlık!

“Kuru Otlar Üstüne”, Nuri Bilge Ceylan’ın en politik filmi gibi görünse de en karanlık yapıtı bana göre. Kışın karlarla yazın kuru otlarla kaplı bu coğrafyada Samet’in çocuklar için biçtiği karanlık gelecekten farklı dünyalardan gelmiş bu üç genç öğretmenin de kurtuluşu yok sanki. Hiç ışık sızmıyor filmden içeriye… Yine de tam bir Nuri Bilge Ceylan filmi “Kuru Otlar Üstüne”. Beklediğimizden ne eksik ne fazla. 

Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu” ile başladığı, “Ahlat Ağacı” ile devam ettirdiği ve ‘şimdilik’ “Kuru Otlar Üstüne”de yeni boyut kattığı bir hat var. “Kış Uykusu”nun orta yaş üstü ‘Aydın’ının kibirli, egoist, kendisini beğenmiş karakterinden; “Ahlat Ağacı”nın yaşadığından çok bildiğini sanan, boşluklara sığınarak içendeki boşluğu dolduracağına inanan Sinan’ına uzanan bir hat bu. Ve onu bıraktığımız yer kör bir kuyunun karanlığıydı. İşte “Kuru Otlar Üstüne”, bu karanlığı Sinan’ın baktığı kuyudan çıkararak ana karakteri Samet’in ruhuna yerleştiriyor. Aydın’ın kendini beğenmiş kibirli ve tahakküm heveslisi halleri, Sinan’da nihilizmin sınırlarına ulaşmıştı. Samet’i ise bir türlü atanamayan Sinan’ın öğretmen olmuş hali gibi düşünebiliriz. Sinan’ın nihilizmini bile aşan, sinik bir erkek var karşımızda bu kez.

Kendisine aşık olduğu için belki de, karanlığını içinde bulunduğu çevrenin karanlığına bağlıyor Samet. Kendinde olmayan ışığa sahip olduğu için öğrencisi Sevim’i yakın tutuyor. Ahlaki bir duruşu, politik bir fikri olmadığı, kendisi dışında kimseye karşı sorumluluk hissi taşımadığı için komutanla çay, gerilla olmayı düşünen gençle viski içmekte beis görmüyor. Lojmanı paylaştığı Alevi öğretmen Kenan’ı, belirtilmese de 10 Ekim katliamı mağduru olduğunu anladığımız ‘solcu’ öğretmen Nuray’ı, beden hocası Tolga’yı, veteriner Vahit’i birbirinden ayıran çok fazla şey yok onun gözünde ilk başlarda.

İki kadın, önce Sevim sonra da Nuray çomak sokuyor Samet’in bu kayıtsız dünyasına. Ceylan ilkinde artık çok iyi bildiği ve anlattığı (Ebru Ceylan ile birlikte kuşkusuz) erkeklik hallerini koyuyor önümüze. Okuldaki ‘taciz suçlamasına’ kız öğrencilerle hiç görmediğimiz halde Kenan’ı da dahil ediyor hikaye. Oysa Samet’in öğrenci-öğretmen sınırlarını aşan tavırlarına tanıklık ediyoruz. Kendisi bunu değişim adına yaptığını düşünse de. Nuray’ın ikilinin hayatına girişiyle birlikte, bir önceki hadisede aynı sepetin içinde olan ikili farklılaşıyor. Çünkü Samet, pek de ilgisini çekmiyormuş gibi yaptığı Nuray’ı kendisi tavsiye ediyor Kenan’a. Ama sonra ikisinin de canını yakmakta bir beis görmüyor. Hatta içten içe bundan haz da duyuyor. Benzer bir durum, finalde Sevim ile yaptığı konuşmada da hissediliyor. Ama filmin tabiriyle ‘aklı bir karış havada’ olan Sevim pek oralı olmuyor.

KONUŞAN KİM?

Kuru Otlar Üstüne”, önceki iki filmde olduğu gibi oldukça geniş bir alanda, çok fazla şey söyleyen yapımlardan. Bu nedenle filmlerin uzunluğu gayet makul hale geliyor. Burada da öyle, saate ilk baktığımda iki saat geride kalmıştı ve nasıl geçtiğini pek anlamamıştım açıkçası. Ceylan uzun planlar boyunca karakterlerin bir mesele üzerine tartıştıkları sahnelerde giderek daha ustalaşırken, metinler daha fazla kendi ağzından çıkıyormuş izlenimi veriyor öte yandan. Yani yer yer, karakter değil de yönetmenin kendisi konuşuyormuş gibi hissettiğimiz anlar bu filmde çok daha fazla. Örneğin, Samet’in Nuray’ın evine gittiği ve ‘toplumsal mücadele’ ile ‘bireysel özgürlük’ arasındaki tercihlere dairmiş gibi görünen tartışma. Nuray, sol hareketin içinden gelmiş, bunun için bedel ödemiş birisi olarak ortak sorunlar karşısında ortak mücadelenin önemli olduğuna dair bir şeyler söylüyor. Samet de atıllığını, karamsarlığını özgürlük gibi pazarlayarak kendi argümanlarını üretiyor. Ancak bu uzun ve dikkat çekici sahnenin kimi yerlerinde Samet’in ağzından dökülenler o karakterin değil de, yönetmenin kendisine yönelik eleştirilere verdiği bir cevap gibi okunmaya çok müsait. Çünkü yalnız söyledikleri değil, sorular da çok farklı. Bazı sorular Samet’e yöneltilmemiş de, o başka birisi adına konuşsun diye konulmuş gibi. ‘Sinemayla konuşma’nın bazı yönetmenlerin tercih ettiği bir yöntem olduğunu unutmayalım!

Öte yandan Samet yabancı değil bize. “Uzak”ın Mahmut’undan “Bir Zamanlar Anadolu’da”nın doktoruna, yukarıda andığım Aydın ve Sinan’a kadar aynı karakterin yıllar boyunca evrimini izliyormuşuz gibi de geliyor. Dünya ve ülke değiştikçe karakterler büyüyüp küçüldükçe, bütün buraların sahibiymiş gibi davranan erkeklerin egoları, kırılganlıkları, küçük iktidar savaşları, bitmeyen ergenlikleri de şekil değiştiriyor. Bana kalırsa da giderek karanlıklaşıyor. “Kuru Otlar Üstüne”nin karanlığı yalnızca Samet’ten beslenmiyor. Hatta ondan hareket ederek bütün bir ülkenin üzerine düşüyor adeta.

MASALARIN BAŞINDA

Kuru Otlar Üstüne” de önceki iki film gibi ‘geveze’ bir yapım. Üstelik bu gevezeliklerin çoğu, tıpkı uzun hayatımızın çok büyük bir kısmında yaptığımız gibi manasız, incir çekirdeğini doldurmayacak günlük rutinler üzene çoğu zaman. Ancak Ebru- Nuri Bilge Ceylan ikilisi son iki filmde birlikte çalıştıkları Akın Aksu’yu (ondan önce de Ercan Kesal’ı) yanlarına alarak küçük ayrıntıların, bir cümlenin, bir göz devirmenin, bir bıyık altı gülüşün dünyasını yazmayı başarıyorlar. Bu dünyayı görselleştirme konusunda yönetmen zaten mahir. Misal burada Samet ve Kenan’ın Nuray’a olan ilgilerine dair küçük anlar, basit vurgular, bir manalı bakış uzun sahnelere nefes aldırıyor. Ceylan sineması hayatın rutininin geniş zamanına yayılmış anlarını, sinema zamanına sıkıştırmayı başarmakta giderek daha da mahirleşiyor.

Ve bütün bu uzun diyaloglu sahneler, bir masanın etrafında şekilleniyor hep. Yemekte, öğretmenler odasında, veterinerin dükkanında, lokantada, kantinde vb. Ülke bütün derdini masaların üzerine boca ediyor adeta. Bunu geniş tutarak söyledim çünkü yakın dönem sanat sinemamızda en az bir tane ciddi mevzunun uzun uzun konuşulduğu masa etrafında toplanma sahnesi var. Ama herkes buradaki kadar ustaca yazıp, işlevli sahneler kurup, doğru mizansenler inşa etmeyi ve oyuncularından da yüksek verim almayı başaramıyor maalesef.

Ancak sıkça karşımıza çıkan şey sadece masalar değil! Hayata, dünyaya, insana, politikaya, sanata, edebiyat vb. dair önceki filmlerde de yürütülen tartışmalar, yapılan kavgalar, kesilen ahkamlar giderek ‘bilmişliğe’ dönüşüyor sanki yönetmenin filmlerinde. Bütün bir film için bunu söyleyemeyiz tabii ama yukarıdaki Nuray- Samet diyaloğunda olduğu gibi bazı anlarda karakterin çapını aşan bilgelikte cümleler, bilmiş sözler dökülüyor ortalığa. Karakterle birlikte sorguladığımız ya da söyledikleri üzerine düşündüğümüz bu anlar birden ‘bakın bu işler böyledir’ buyurganlığına dönüşüyor.

Filmin finali çokça yazılıp çizilecektir vizyona girince. Ama çoğunluğu Samet’in ağzından dökülen ve Sevim’e ithaf edilen metne dair olacak kuşkusuz. Ben başka bir noktaya dikkat çekeyim. En nihayetinde Nuray’ı Samet ve Kenan’la birlikte gezip eylenirken görmek de konuşulmayı hak ediyor. Çünkü bu üçünü bir arada tutan şey nedir? Samet biraz değişmiş, içindeki karanlığı/ kötülüğü hafifletmiş midir? Yoksa Nuray mı umudunu kesmiştir her şeyden? Ya da karanlık mıdır bu üç genci bir arada tutan şey! Bu sorular havada kalıyor. Ama her biri ayrı bir dünyanın kapılarını açacak cevaplar içeriyor.

HİÇ IŞIK SIZMIYOR

Kuru Otlar Üstüne”, Nuri Bilge Ceylan’ın en politik filmi gibi görünse de en karanlık yapıtı bana göre. Kışın karlarla yazın kuru otlarla kaplı bu coğrafyada Samet’in çocuklar için biçtiği karanlık gelecekten farklı dünyalardan gelmiş bu üç genç öğretmenin de kurtuluşu yok sanki. Hiç ışık sızmıyor filmden içeriye… Belki de bu yüzden daha önce hiç yapmadığı şeyler yapıp biraz rahatlama yaratmak için “bakın bu bir film” demeye getiriyor bir yerde. Buralara takılmayıp, başka şeyler de konuşalım diye hızlı kamera hareketleri yapıyor belki. Ama nihayetinde tam bir Nuri Bilge Ceylan filmi “Kuru Otlar Üstüne”. Beklediğimizden ne eksik ne fazla. Neyi arıyorsanız onu bulacaksınız. 197 dakika boyunca hiç sıkılmadan, aman hiçbir şeyi kaçırmamalıyım diye çişinizi tuta tuta izleyeceğiniz bir NBC filmi daha! Bu bakımdan güvenli alanda kalmayı tercih ettiğini söylemeden geçmeyelim. Hatta film çıkışı, izlerken kahkahalar atmamıza neden olan sahneleri anarak “bir de komedi çekse ya” diye gerçekleşmeyecek temennilerde bulunanlar bile oldu.

Bitirirken özel bir vurgu hak ettikleri için oyuncuları anmadan geçmeyelim. Ceylan filmlerinde oyuncu yönetimi her zaman üst düzey oluyor kuşkusuz. Ancak Deniz Celiloğlu, Merve Dizdar ve Musab Ekici’ye çok ayrı bir vurgu yapmak gerek. Celiloğlu’nun karakterinin gözlerindeki öfke ve kini yansıtma maharetini, Ekici’nin çaresizliği sunma biçimini ne kadar övsek az. Merve Dizdar ise yüzünde ve gözlerinde bin bir türlü anlamı aynı anda bir araya getirebilen ender bir oyunculuk çıkarıyor.