YAZARLAR

Kürt’ün helikopteri, Türk’ün restorasyonu

ABD’nin helikopterle ilişkisini inkâr etmesi Kürtlerle kurulan denklemi değiştirmiyor. Gizemi ne olursa olsun helikopter Kürt’ün Kürt’le olan çelişkisine, ABD’nin NATO müttefiki Türkiye ile olan açmazlarına, bütün azametine rağmen askeri yolun çözümsüzlüğüne dair bir şeyler söylüyor.

Kürdistan’da çakılan helikopter bölgenin Kürtlerle ilgili çelişkisine dair ne varsa bir kez daha ortaya serdi.

15 Mart’ta Duhok’un 40 km kuzeybatısında Çemankê nahiyesine bağlı Berkiyat köyünde düşen Eurocopter AS350 tipi helikopter, Rojava’daki Terörle Mücadele Güçleri’ne (YAT) bağlı askerleri taşıyordu.

Türkiye, Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) destek veren ABD’ye çakmak için fırsatı kaçırmadı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar "PKK/YPG destekçileri, teröristlere helikopter vererek bir kez daha suçüstü yakalandı" diye iğneledi.

Eleştirinin muhatabı IŞİD’e Karşı Uluslararası Koalisyon, helikopter ya da uçuşla ilgilerinin olmadığını savundu. Pentagon Sözcüsü Tuğgeneral Patrick Ryder da “ABD, SDG’ye helikopter temin ediyor mu” sorusuna "Bildiğim kadarıyla hayır" yanıtını verdi.

İç siyasi gerilimin sürdüğü Irak Kürdistan bölgesinde partiler helikopteri kavganın ortasına taşıdı.

Türkiye ile siyasi, ekonomik ve güvenlik alanlarında işbirliğini büyüten Kürdistan Demokrat Partisi’nden (KDP) gelen açıklamalar, Kürdistan Yurtseverler Birliği’nin (KYB) PKK ve SDG ile ilişkilerini hedefe koyuyordu.

İlk açıklamayı yapan Duhok Valisi Ali Teter ölenlerin yedisinin PKK’li olduğunu, düşen helikoptere eşlik eden ikinci helikopterin Suriye sınırına doğru izini kaybettirdiğini söyledi.

KDP’nin kontrolündeki Kürdistan Bölgesi Güvenlik Konseyi, Uluslararası Koalisyon, Irak hükümeti ve Türkiye’nin helikopterin kendilerine ait olmadığı bilgisini Erbil’le paylaştığını duyurdu.

17 Mart’ta Suriye Demokratik Güçleri (SDG), IŞİD’le mücadele kapsamında güvenlik ve askeri deneyimlerini paylaşmak için Süleymaniye’ye giden iki helikopterin kötü hava koşullarından dolayı düştüğünü ve YAT mensubu 9 kişinin öldüğünü açıkladı. Tartışmanın yönü hızla değişti.

KDP yasadışı uçuş suçlaması eşliğinde helikopterlerin KYB tarafından temin edildiği üzerinde durmaya başladı.

Başbakan Mesrur Barzani 18 Mart’ta yabancı konuklar için düzenlenen Newroz resepsiyonunda şunları söyledi:
“Güvenlik ve istihbarat kurumlarımız bir helikopterin düştüğünü teyit etti, ikinci bir helikopterin düştüğüne dair bilgimiz yok. Bu iki helikopter aslında KYB içindeki bir grup tarafından satın alındı ama nasıl SDG’nin eline geçtiğini bilmiyoruz. Federal hükümet ve Uluslararası Koalisyon’la birlikte çalışarak daha fazla soruşturma yürüteceğiz ve bu iki helikopterin neden ruhsatsız olarak burada uçtuğunu ortaya çıkaracağız."

Kürdistan Bölgesi Güvenlik Konseyi de “Süleymaniye’deki bir taraf, gizli ve gayriresmi bir şekilde DSG ile PKK ilişkilerinde aracılık yapmış ve birçok kez farklı yardımlarda bulunmuştur” açıklamasını yaptı.

KYB’nin yardımları sır değil de SDG’nin PKK ile ilişkisinde neden bir aracıya ihtiyaç duyduğu pek anlaşılmıyor. ABD’nin PKK’ye mesaj vermek için SDG ve KYB’yi kanal olarak kullandığı söylense gerçeğin üzerinden geçmiş olabilirler.

Middle East Eye, Türk kaynaklara dayanarak toplam dört helikopterin ABD tarafından yerel bir şirket aracılığıyla kiralandığını, bunların daha sonra KYB'ye verildiğini, Irak ve Suriye’de uçuşların Amerikan tarafının bilgisi dahilinde yapıldığını ve Ankara’nın bunları izleyebildiğini iddia etti.

Suçlanan tarafa gelirsek; IŞİD’e karşı Musul operasyonu sırasında ABD ile yakın çalışmış olan KYB resmi olarak inkâr ya da teyit edici bir pozisyona düşmeden SDG’yle dayanışma yolunu seçti. KYB lideri Bafıl Talabani kazada ölen YAT Komutanı Şervan Kobani ile fotoğrafını paylaşıp başsağlığı diledi. YAT’ın IŞİD’e karşı savaştaki rolünü övdü. Mesajla yetinmeyip 22 Mart’ta ölenlerle ilgili Kamışlı’da düzenlenen törene Terörle Mücadele Komutanı Vahab Halepçe ve yardımcılarını gönderdi. KYB Politbüro Üyesi Stran Abdullah, Rojava’ya yardımlardan şeref duyduklarını belirtip KDP’ye meydan okudu.
KYB ile SDG arasındaki işbirliğinin helikopter olayından zarar göreceğini öngörenler vardı. Fakat şimdilik eğilim aksi yönde.

Talabani hem ciddi bir liderlik krizi atlatan KYB içinde hakimiyetini sağlamlaştırmak hem de KDP’ye karşı elini güçlendirmek için dikkat çekici manevralar yapıyor. Bir taraftan SDG’yle dayanışma yoluna giderek Kürt denklemini lehine bozmaya çalışıyor. Diğer taraftan Bağdat’taki aktörlerle temaslarını artırıyor. Al Arab’a göre KYB’de liderliği paylaştığı Lahor Şeyh Cengi’yi tasfiye ettikten sonra 100’ü Bağdat’ta olmak üzere Iraklı aktörlerle 140 toplantı gerçekleştirdi.

KYB lideri geçen aralıkta Amerikalı komutan Matthew W. McFarlane ile birlikte Haseke'ye gidip SDG Genel Komutanı Mazlum Abdi dahil özerk yönetimin lider kadrosuyla görüşmüştü.

Konuştuğum Suriyeli Kürt kaynaklara göre helikopterler IŞİD’le savaş çerçevesinde ulaşım amacıyla edinildi. Bu helikopterler zaman zaman yabancı konuklar ve yaralı askerlerin transferlerinde de kullanılıyor. Ancak tüm operasyonlar Amerikan güçlerinin bilgisi dahilinde yürütülüyor. Düşen helikopterler de Süleymaniye’deki eğitim programı çerçevesinde YAT personelini taşıyordu. Helikopterlerin güzergahını belirleyen de Amerikalılardı.

Bu bilgi işleyişi anlatması açısından önemli. Neden Musul güzergâhı değil de Türkiye’nin askeri operasyonlarına açık bir bölgeden gittikleri sorusu hâlâ yanıtsız.

Hava koşullarının uçuşa elverişli olmadığı teyit edilse de helikopterin düşürülüp düşürülmediğine dair soru işaretleri var. Ancak Türkiye’nin uçuşları izliyor olmasının arz ettiği riske karşın rotayı ABD’nin belirlemesinin sunduğu bir güvence de sözkonusu.

İkinci helikoptere ne oldu? YAT dışında yolcu var mıydı? Bu yolculuk Kandil-Rojava arasında bir mesajlaşma misyonunun parçası mıydı? Ya da Amerikalılardan Kandil’e bir mesaj mı götürülüyordu? Türkiye bu uçuştan ne kadar haberdardı? Seçim öncesi HDP’ye istikamet vermek için İmralı’da Abdullah Öcalan’a baskı yapan Erdoğan yönetiminin çabalarıyla ilgisi var mıydı? Soruları artırmak mümkün.

Aslında helikopterin gizemi etrafında dönen sorular Kürt sorunuyla ilgili tarafların yüzleştiği çıkmazlara da işaret ediyor.
- Suriye tarafında 9 YAT savaşçısının cenaze töreni Türkiye’nin askeri harekatlarla bitirmeye çalıştığı Kürt hareketinin daha güçlü ve daha organize hale geldiğini gösteriyor.

- Irak tarafında Pençe operasyonlar dizisinin PKK’yi çok zorladığı doğru ama sahadaki durum hedeflendiği ya da kamuoyuna sunulduğu kadar değişmedi. Gare fiyaskosu bir kenara toplamda Ankara’nın sunabileceği askeri bir başarı yok.

- Bütün baskılara rağmen Rojava ile Irak Kürdistan’ı arasındaki ilişkiler kesilemedi. KDP’yi Ankara’nın askeri seçeneğine göre hizaya getiren askeri-siyasi-istihbari müdahaleler Kürdistan’daki diğer siyasi bileşenler üzerinde aynı sonucu vermedi. Bu baskılar KDP-KYB çelişkisini daha fazla büyüttü. Kürdistan siyasi varlığı tehlikeye sokuldu. KDP, Rojava’ya abluka dahil pek çok önleme eşlik etti. Fakat KYB’nin Rojava’ya yardım kanalları açması engellenemedi. Kürdistani diğer partilerin tutumu da KDP ile aynı değil.

- Hulusi Akar aralıktaki bütçe görüşmeleri sırasında “24 Temmuz 2015’ten bugüne kadar Irak ve Suriye’nin kuzeyinde toplam 37 bin, bu yılın (2022) başından itibaren ise 4 bin civarında terörist etkisiz hale getirilmiştir” demişti. Bu rakamların gerçek olduğunu düşünenler için anlatılacak fazla bir şey yok. Fakat devlet içinde bazı unsurların çıkmazı kabullendiği kulis bilgisi olarak kulağımıza geliyor. Bu yolun yol olmadığı, müzakare seçeneğine dönülmesi gerektiği, siyasi hesaplarla askeri operasyonların ülkeyi çıkmaza soktuğu, devlet yapısının tehlikeli boyutlarda dağıldığı ve artık bir restorasyona ihtiyaç duyulduğu yönünde fikirler uç veriyor. Hatta iddia o ki İYİ Parti lideri Meral Akşener’i Altılı Masa’ya döndüren, Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı adaylığına kerhen rıza gösteren ve HDP’ye karşı rezervi kaldıran tercihlerde de bu tartışmaların payı var.

Şubatta öngörülen yeni askeri harekâta komuta kademesinde ‘seçim yatırımı’ diye karşı çıkanlar olduğu da öne sürülüyor. Tabii bütün planlamayı alt üst eden şey depremdi.
- İmralı üzerinde kurulan baskı ve manipülasyonla Kürt seçmenin iradesini ipotek altına alma hesapları çalışmıyor. Kürtler arasında paylaşılan bir öngörüye göre ocaktan önce Öcalan’a ciddi bir açılımla gidilseydi durum farklı olabilirdi. Ne var ki artık kimse Erdoğan’ın oyununa ortak olmak istemiyor. Öcalan’dan 2018’deki gibi ‘hileli’ bir mektup beklenmiyor ama ola ki bir mesaj çıkarıldı: Bunun Erdoğan’ı gönderme konusundaki iradeyi değiştirmeyeceği söyleniyor. Zaten HDP de rotasını belirledi.
- Bu meselenin dış çerçevesi de önemli: Yaklaşık iki yıldır ABD ve İngiltere SDG üzerinden PKK’ye ateşkes ilan edilmesi yönünde mesajlar gönderiyordu. Kandil buna Türkiye savaşı sürdürürken çatışmasızlığa geçmenin imkânsız olduğu yanıtını veriyordu. Fakat deprem felaketinin ardından PKK çatışmasızlık ilan etti. Bu seçim sürecine ilişkin taktiksel bir tercihi de yansıtıyor. Kürt tarafında barışa dair sözlerin Washington ve Londra’da ilgiyle izlendiğini biliyoruz. Beyaz Saray’daki Newroz kutlamasında İran’ı hedef alan ama PKK’den çıkma “Jin, Jiyan, Azadi” sloganı yankılandı. Başkan Joe Biden’ın davetlileri arasında Demokratik Suriye Meclisi’nin (MSD) temsilcisi Sinem Muhammed de vardı.

Kürtlerle nasıl bir yol alınacağı artık Türkiye’nin dış ilişkilerini belirleyen önemli bir parametre. Çatışma mı, barış mı? Erdoğan’ı göndermek isteyen muhalefet bloku hangisine oynuyor? Pek çok başkentte artık bu sorunun yanıtına bakılıyor.
Hasılı kelam ABD’nin helikopterle ilişkisini inkâr etmesi Kürtlerle kurulan denklemi değiştirmiyor. Gizemi ne olursa olsun helikopter Kürt’ün Kürt’le olan çelişkisine, ABD’nin NATO müttefiki Türkiye ile olan açmazlarına, bütün azametine rağmen askeri yolun çözümsüzlüğüne dair bir şeyler söylüyor. Anlayana...


Fehim Taştekin Kimdir?

İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.