YAZARLAR

Kürtlerin seçimi

Kendisi dışında Kürt sorununun demokratik çözümünü önceleyen etkili bir aktörün olmadığı bilinciyle HDP’nin iktidarı ve muhalefeti çözüme zorlayan, toplumun tüm kesimleriyle sürekli müzakereye dayalı bir siyaset yapmasına ihtiyaç var. Eleştirdiği kadar dönüştüren veya dönüştürmeye çalışan bir siyasetin imkanlarının düşünülmesi, bu imkanların zorlanması gerekiyor.

14 ve 28 Mayıs seçimleri ülke geneli kadar Kürtlerin siyasi tercihlerine dair de ciddi tartışmaları beraberinde getirdi. HDP’nin öncülük ettiği Emek İttifakı’nın aldığı oy sayısı/oranının 2018 seçimlerine yakın olduğunu, oy sayısı bakımından bir azalmanın oluşmadığını ancak ittifakın oyunu da artıramadığını not düşmüştük. Bunda da HDP/Yeşil Sol’un dışında gelişen, sonu gelmez ağır siyasi baskılar, AYM’de devam eden kapatma davasının yarattığı psikolojik etki ve seçime ismi dahi yeni duyulan Yeşil Sol adıyla girmenin yarattığı dezavantajlar ile TİP’in ayrı listeyle girme kararının yarattığı tartışma ve kırılmalar gibi çok boyutlu birçok faktörün etkili olduğunu ifade etmeye çalışmıştık.

Cumhur İttifakı’nın neredeyse tüm seçim yatırımlarını HDP’yi zayıflatma ve itibarsızlaştırma üzerine kurduğu düşünüldüğünde bunun kendileri lehine ve HDP aleyhine sonuçlarının olmaması beklenemezdi. Kazanmasına neredeyse kesin gözüyle bakılan Kılıçdaroğlu’nun seçime bir-iki hafta kala onlarca televizyon kanalında hemen her saat başı yayınlatılan montaj videolarla geriletildiği bir gerçek iken yıllardır bu yoğun kara propagandaya maruz bırakılan HDP’nin benzer bir netice yaşamamasına imkan yoktu.

Herkesin ayırdında olduğu bu gerçeklere rağmen HDP’nin de oylarındaki azalma veya gerçekleşmeyen artışın nedenleri üzerine ciddi tartışmalar yürüttüğü, bu tartışmalara Selahattin Demirtaş’ın da katıldığı, eleştiri ve önerilerini dile getirdiği görülüyor. Partinin eş başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar sonuçların sorumluluğunu üstlenerek yakın zamanda yapılacak kongrede aday olmayacaklarını açıkladı. Bu tartışmaların çoğu kamuoyu önünde yapıldığı için ayrıntılarına girmeden belki öne çıkmayan veya daha az görünen bazı hususlara dikkat çekmek gerekiyor.

SEÇMENİN KENDİNİ GERİ ÇEKMESİ

Belirtmek gerekiyor ki; hiçbir partinin karşılaşmadığı oran ve şiddetteki baskı ve medya ambargoları/karartmalarının HDP’nin aldığı seçim sonuçlarına önemli etkileri oluyor. Bunu 2015’ten bu yana hemen her seçimde tekrarla deneyimledik. Bu anlamda, çözüm süreci döneminde HDP’nin ana akım medyadaki görünürlüğü ve meşru bir siyasi aktör olarak kabulünün seçim sonuçlarına da yansıdığını, partinin Haziran 2015 seçimlerinde 6 milyon seçmen ile yüzde 13’e ulaştığını, sadece 5 aylık medya ambargosu ve karalamalarının sonucunda Kasım 2015 seçimlerinde oy sayısının 5 milyona, oranının da yüzde 10’a düşürüldüğünü unutmamak gerekiyor.

Dolayısıyla siyasi iktidarın baskılarının ağırlığıyla paralel şekilde Kürt seçmenin de siyaseten kendini geri çektiği özellikle 2015 Kasım seçimleri ile 2019 yerel seçimlerinde tecrübe edilmişti. Şiddet/çatışma politikasının yarattığı korku ve tehdit ortamı Kürtlerin de tercihlerini ifade etmeme veya “daha az riskli” tercihlere yönelme eğilimi göstermelerine neden olabiliyor. 2019 yerel seçimlerinde görüldüğü gibi, birçok ilçe ve beldede Kürt seçmen “zaten kayyım atanacak” HDP adayları yerine daha garanti olan AKP adaylarını tercih edebilmişti. Dolayısıyla “kazanacak” olana yatırım yapma eğiliminin bir kısım Kürt seçmen açısından da geçerli olduğu hususu birkaç seçimdir tekrarla kendini gösteriyor.

KARARLILIK VE NETLİK

2023 seçiminin gösterdiği en önemli hususlardan biri; partilerin söylem ve eylemlerindeki kararlılık ve netlik veya tersi şekilde kararsızlık ve belirsizliklerin sonuçlara neredeyse doğrudan etki etmesi oldu. AKP’nin temel birçok soruna yönelik yaklaşımından cumhurbaşkanı adayı ve kurduğu ittifaklara dair gösterdiği netlik ve kararlılığın muhalefet bloğunda çok geç oluşması veya bazı konularda seçime kadar dahi netleşememesi sonuca etki eden unsurlardan oldu.

Bu belirsizlik Millet İttifakı’nda cumhurbaşkanı adayının uzun süre belirlenememesi, bu konunun İYİ Parti’de gelgitlere yol açması, Kürt sorunu ve mülteci meselesindeki temel bazı konularda netliğin sağlanamamasında kendini gösterdi. Emek İttifakı’nda da TİP ile yaşanan ayrı liste tartışmasının uzun süre belirsiz bırakılması ve HDP’nin bu konuda seçmenini ikna eden bir tutum sergileyememesi bir zaafiyet görüntüsü verdi.

HDP’nin özellikle Kürt sorununa dair yaklaşım ve önerilerini kamuoyunda daha net ve görünür şekilde ifade etmesine ihtiyaç duyulduğu da bu seçimde görüldü. Kürtçe’nin eğitim dili haline getirilmesinden kamusal alanda kullanımına ve geliştirilmesine dönük çalışmaların artırılmasına duyulan ihtiyacın dile getirilmesi ve hükümetin bu temel hakkın temini konusunda zorlanması gerekiyor. Ancak HDP/Yeşil Sol açısından bu da yetmiyor, kendi imkanlarıyla da Kürtçe’nin kullanımını artıracak çalışmalar yapmasına ihtiyaç bulunuyor. Gelinen noktada Kürtçe için bir günün bile çok uzun zaman olduğunun, her geçen günün asimilasyonist politikaya katkı sağladığının farkında olarak bu dili koruyan ve geliştiren çalışmalar kadar, siyaseten de Kürtçe (de) konuşmaya ihtiyaç var.

MÜZAKERE ODAKLI SİYASET

Kürt siyasi hareketinin Kürt halkının temel hakları için bir iktidar değişimini beklemesinin ise son seçimler itibariyle anlamının kalmadığı ortaya çıktı. Temel hak ve özgürlükler konusunda Millet İttifakı her ne kadar daha liberal bir yerde duruyorsa da ortaya koyduğu rezervler nedeniyle umulan bir noktada olmadığı da ortadaydı. Bu nedenle de HDP/Yeşil Sol’un bu temel hak ve özgürlüklerin toplumun hem iktidar hem muhalefet bloklarında tanınması ve kabulü yönünde şimdiye kadar gösterdiğinin çok ötesinde bir proaktif mücadeleye girişmesi şart.

Dolayısıyla kendisi dışında Kürt sorununun demokratik çözümünü önceleyen etkili bir aktörün olmadığı bilinciyle HDP’nin iktidarı ve muhalefeti çözüme zorlayan, toplumun tüm kesimleriyle sürekli müzakereye dayalı bir siyaset yapmasına ihtiyaç var. Eleştirdiği kadar dönüştüren veya dönüştürmeye çalışan bir siyasetin imkanlarının düşünülmesi, bu imkanların zorlanması elzem. HDP veya başka bir partinin Kürt meselesinin çözümü açısından pratik-işlevli bir araç olmasının yolu da buradan geçecek.

Bunların fiilen ne ölçüde mümkün olabileceği mevcut AKP iktidarının politikaları karşısında pek öngörülebilir değil. Zira HDP’nin yapması gerekenler kadar hükümetin fiili engellemeleri nedeniyle bu yapabileceklerinin sınırlarının da olduğunu not düşmek lazım.

BİTMEYEN SINAV

Seçim sonrası muhasebe muhalefet partileri arasında en fazla HDP/Yeşil Sol açısından güç olacak. Bir taraftan varlığını sürdürme diğer yandan bu varlığını güçlendirme/büyütme mücadelesi var önünde. Ancak bu çaba içinde sadece “Kürt” veya “bölge” partisi olarak görünmeme niyet veya hevesinin HDP/Yeşil Sol’un birçok söyleminde belirsizlik veya yörüngesizliğe dönüşebildiğinin, bunun da öncelikle kendi seçmeninde olumsuz karşılık bulduğunun altını çizmek gerekiyor.

Sadece bir kentin bir mahallesinden oy alabilen partiler de dahil olmak üzere HDP dışında hiçbir partinin “Türkiyelileşme” gibi bir derdinin olmadığı dikkate alındığında HDP’nin bu çabasının tuhaf bir tınısının olduğunu da söylemek lazım. Zira Türkiyelileşme çabası, Türkiyeli olunmadığı, bunun için ayrıca uğraşılacağı kabulüne dayanabiliyor veya bu kabulü güçlendirebiliyor. Ve bu kabul her seferinde karşı taraftan ne ölçüde “Türkiyelileşildiğinin” sınandığı bir imtihana dönüştürülüyor. HDP bu sınavı “geçemediği” her an yeni suçlamalara maruz kalıyor ve cezalandırılıyor. Başka hiçbir partinin girmediği, yalnızca HDP’nin sokulduğu, notunu da başka partilerin verdiği bitmek bilmeyen ve gireni de giderek tüketmeye başlayan bir imtihan bu.

Bu imtihana girmemek HDP’nin Türkiye’nin Kürt sorunu dışındaki sorunlarına dair söz ve siyaset üretmemesi/üretemeyeceği anlamına gelmeyecektir elbette. Emek mücadelesinden kadın haklarına ekonomik sorunlardan çevre meselelerine kadar zaten özgün bir perspektifi olan, olması gereken bir parti için ayrıca bu yönde rüştünü ispat çabasına ihtiyacın olmadığı açıkça ortada.

HDP etrafında bu tür öneri ve tartışmalar uzatılabilir ve çeşitlendirilebilir. Ancak bu tartışmalar yapılırken bu partinin nasıl bir kuşatmayla karşı karşıya olduğunun gözardı edilmesi hakkaniyetle bağdaşmayacaktır. Bugün bırakın aktif olarak üyesi olup çalışmalarına katılmayı HDP’nin il-ilçe binalarına bile mimleneceği korkusuyla giremeyen milyonlarca insan varken bu partiyi herhangi bir parti gibi performans değerlendirmesine sokmak en iyi yine onu zayıflatmaya çalışanların isteyeceği şey olur.


Hamza Aktan Kimdir?

Avukat. 2001-2016 yılları arasında Bianet, Birgün, Nokta ve İmc Tv gibi yayınlarda muhabirlik, editörlük ve haber müdürlüğü yaptı. Express, Birikim, Radikal gibi yayınlarda yazıları yayınlandı. 2012'de yayınlanan “Kürt Vatandaş” isimli kitabın yazarıdır. 2018'de avukatlık mesleğine başladı. Çalışma alanları arasında ceza hukuku, iş hukuku, idare hukuku, mülteci hukuku ve tazminat hukuku bulunuyor.