Kürtler, Tomek ve Kieślowski

Kılavuzu karga olan kontrol kulesi artık geleceğe bir güzergah belirleyemiyor. Onlar, tarihin bittiğini çoktan kabul ettiler ve onların tanrıları çoktan öldü. Onların vizörlerinden artık hiçbir şey görünmüyor. Geleceğin kodları Zofia’nın çantasında değil. Geleceğin kodları, Tomek’in kucağında sımsıkı tuttuğu çantadadır ve biz Kürtler, dünyanın bütün ötekileri gibi o çantada ne olduğunu çok iyi biliyoruz.

Google Haberlere Abone ol

Nurettin Erkan

Kieślowski, Dekalog 8’in 13. dakikasında geçmekte olan sınıf sahnesinde 30 saniye süren veya 30 saniye açık kalan bir tür film yarılması veya film çatlaması diyebileceğim küçük bir aralık oluşturur ve oluşturduğu bu aralıktan beklenmedik bir kişi sınıfın kapısından içeri girerek bizi dünyanın bütün ötekilerinin şok edici temsili ile karşı karşıya bırakır. Bu yazı, bu 30 saniye ve onun ötesine bakmaya çalışacak.

Dekalog 8’in 13. dakikasında gördüğümüz bu temsil; konusu ‘ahlak’ olan ve spesifik olarak da ‘hiçbir şey bir çocuğun hayatından daha önemli değildir’ fikrinin savunulduğu derse giren 20’li yaşlarında, tanınması zor derecede yıpranmış, konuşmakta ve ayakta kalmakta güçlük çeken, saçları dibinden özensizce kazınmış, kalbinin tam üzerine denk gelen yerde Yahudi toplama kamplarında giydirilenlerin üzerinde de olan amblemleri temsilen bir amblem taşıyan, dış dünya algısı zayıf ve sanki üzeri bir çeşit toz veya tül diyebileceğim bir şeylerle kaplı olan biridir. Bu kişi bize ilk anda Dekalog 6’nın ana karakteri olan Tomek’i düşündürtür. Tomek’in Dekalog 6’nın sonunda intihar ettikten bir süre sonra iyileştiğini ve travmasını atlatmış olduğunu, hikayesinin sonunun şüpheli ve açık bir şekilde bırakıldığını görmüştük. Sınıfa girip bizi şok eden ve Dekalog 6’nın ana karakteri olan Tomek’in de bir çeşit temsili niteliğinde olan bu adsız kişiyi ben Dekalog 8 bağlamında da Tomek olarak adlandıracağım.

Tomek, Dekalog 8’in söz konusu olan sınıf sahnesinde bir şok etkisiyle ortaya çıkar ve yaklaşık olarak 30 saniye kadar hiçbir şey yapmadan sınıf sahnesinde kaldıktan sonra bu sahneden çıkar, fakat asla aklımızdan çıkmamak üzere oraya yerleşir. Tomek, konusu ahlak olan sınıf sahnesinde, Yahudi soykırımı esnasında bir çocuğun başından geçenlerin konuşulduğu bir anda kapıdan ansızın içeri girerek ortaya çıkar. Dekalog 8’in 13. dakikasında derse izinsiz bir şekilde girip ortaya çıkarak bu filmde kurulan her şeyin ve o şeylerin anlamlarının yeniden yargılanmasına ve yeniden üretilmesine neden olur. Tomek, sınıfta belirdiğinde Zofia suçüstü yakalanmış gibi kameranın merceğine (yaratıcısına) tedirgin bir şekilde bakar ve biz böylece onun Tomek’in kim olduğunu veya neyi temsil ettiğini bildiğini anlarız. O anda sınıfta olan en yetkin bakış olan bu bakış ile onun sınıfta sürmekte olan cehennemin farkında olduğu fikrine kapılırız fakat koruyucu aileye sığınan Yahudi çocuk temsili olarak da sınıfa giren Tomek’e karşı hiçbir farkındalık sergilemez. Zofia, Tomek’i dışarı çıkarmak için masasından ona doğru yürüdüğünde, çantasının masadan yere düştüğünü görürüz ve bu ufak detay, süregiden metaforik anlatımların çok önemli olanlarından biridir. Bu küçük detaylar yolu ile yönetmen, Dekalog 8’de izlediğimiz sınıfın kendisini ve içindeki her şeyi Avrupa entelektüel dünyasının bir temsiline dönüştürerek, orada iyi veya doğru olan her ne varsa şaşırtıcı bir şekilde çökmesine tanıklık ettirir.

Kieślowski filmlerinde sık rastlanan, filmler arası, paralel hayatların kesişim noktaları veya farklı zamanların kesişmesi ve benzeri kısa kesişmeler, onun sinemasının en önemli yapı taşlarından biridir. Kurduğu bu özgün sinemasal dil ile hedeflediği farklı perspektiften bakma ve görmeyi, bu otuz saniyelik sahne ve ona benzeri öteki çok kısa sahnelerle mümkün kıldığından, bu detaylar onun sinemasının merkezinde durur. Öteki zamanların üstü örtük yoğun temsili olarak sınıfa girip orada otuz saniye kadar kalarak bizi şok eden kişi, Dekalog 8’den çıkarılırsa Kieślowski sineması kendi özünden koparılmış olur. Dekaloglar’da neler olup bittiğini fark etmek veya Kieślowski sinemasını çözümlemenin yolu bu sahne ve onun benzeri olan sahnelere bağlıdır.

Şimdi, bu otuz saniye kadar süren sahneyi Dekalog 8’de geçtiği sırada orada neler olup bittiğine ve onun arka planına biraz daha detaylı bir şekilde bakmaya çalışalım. 8’in ana karakteri Zofia, üniversitede etik dersleri veren bir profesördür. Polonya’daki soykırım zamanında aktif mücadelede rol alan Zofia, bir gün bütün hayatını etkileyen korkunç bir hata yapar. Ailesiyle beraber Gestapo’nun elinden kurtarmak amacıyla 6 yaşındaki bir kız çocuğuna koruyucu aile olmaya karar vermişlerdir ve bunun için bir şartları vardır. Bu şart 6 yaşındaki küçük Yahudi kız çocuğunun din değiştirmesidir. Koruyucu aile olmak istedikleri çocuk evlerine getirildiğinde ise kocasıyla beraber son anda fikirlerini değiştirdiklerini söylerler ve bunu yaparak da Yahudi çocuğu ölüme göndermiş olduklarını bilirler. Bunun için gerekçeleri vardır ama sonuçta bir çocuğun hayatta kalmasını her şeye tercih etmemiş olurlar. Bu çocuk onu Zofia’nın evine götüren aracı aile tarafından sahiplenilir ve böylece hayatta kalmayı başarır ve o, Zofia’nın dersine girmek üzere Amerika’dan Polonya’ya gelmiş olan Elzbieta’dır. Biz onu ilk defa Dekalog 8’in başında, 1943’te, küçük eli bir adamın elinde, telaşlı bir şekilde karanlık sokaklarda Zofia’nın evine ulaşmak için yürüdüklerinde görürüz. Küçük Elzbieta’nın göründüğü bu sahneden sonra, savaştan uzun yıllar sonra da Zofia’yı hayatından sıradan kesitlerle beraber izleriz. Bu kesitler arasında, duvarda eğri duran ve düzeltildikten sonra tekrar eğrilen göl manzaralı resim, yanmayan gaz ocağı ve Zofia’nın çalışmakta zorlanan eski otomobili vardır ve onlar bize Dekalog 8’de bir şeylerin yolunda gitmeyeceğini haber vermekle beraber, onların soykırım zamanında hayatın birer parçaları olmaları nedeniyle de Zofia’nın geçmişle bağı hakkında bize bir şeyler söylerler.

Şimdiki zamanda Zofia ve Elzbieta sınıftalar ve Kieślowski’nin onları buluşturduğu bu sınıf sahnesinde, geçmiş ve gerçekler ile yüzleşiyorlar. Tomek sınıfa girmeden önce Kieślowski’nin kamerası sınıfı panoramik bir şekilde gösterirken sınıfın sol tarafına kadar gider ve orada boş bir sırayı bize gösterir. Tekrar diyaloğa dönen kamera, ikinci bir defa diyaloğu terkederek aynı şekilde sınıfın sol tarafına doğru yönelir ve bu kez boş sırada Dekalogların hepsinde en kritik sahnelerden önce ortaya çıkan gizemli karakter otururken görürüz ve kameranın merceğine kısa bir süre bakar. Ayrıca bu yoktan var olma durumuyla Dekalog 8’de de görülen bu karakter Dekaloglar’ın ötekilerinde görüldüğü durumlar dolayısı ile farklı bir tanımlamadadır. Kamera, tekrar diyaloğa dönüp Elzbieta’nın devam eden konuşmasının en önemli cümlelerini bize gösterirken bir kapı gürültüsü herkesin dikkatini kapıya yöneltir ve biz Tomek’in sınıfa girdiğini görürüz. Korkunç görünen Tomek ile karşılaşmamız ve sınıfın tavrı sonucunda o ana kadar filmde görünen her ne varsa yeniden tanımlanırken; biz, hiç ummadığımız bir anda filmde oluşan bu aralıktan faşizmin sinsi yüzüyle bir kez daha karşı karşıya kalırız. Sınıfta yan yana oturan ve Amerikalı oldukları anlaşılan biri tişörtünde New York yazılı beyaz, diğeri beyaz papyonlu siyah Amerikalı olan iki öğrenciden siyah olanı, sınıfa girmiş olan Tomek’e defol diye bağırır. Lehçe konuşulan sınıfta Tomek’in dışarı atılması amacıyla İngilizce “çık dışarı veya defol” demek üzere siyah bir öğrenciye rol verilmesi ve onun da bunu yaparken profesör Zofia ve Elzbieta dahil hiç kimseden tepki almamış olması sahnenin çok önemli bir detayıdır. Profesör Zofia, sınıfa kucağında sımsıkı sarıldığı çantası ile giren Tomek’i dışarı çıkarmak için masasından kalkıp ona doğru yürürken kendi çantası masadan yere düşer. O anda profesörün yere düşen yıpranmış eski çantası, büyük olasılıkla profesörün çaresiz 6 yaşındaki bir çocuğu evine almayıp ölüme gönderdiği soykırım zamanından kalma bir çantadır ve onun temsil ettiği uygarlığın giderek yıpranan köşelerinin ve entelektüel dünyasının temsilidir. Zofia yarasından kurtulamadığı gibi, belki yarasının da sembolü olan o eski çantadan da kurtulamamıştır. O anda sınıfta misafir olan ve Tomek ile yazgı birliği olan Elzbieta, Tomek’in farkına bile varmaz. Siyah öğrenci ‘dışarı çık’’ diye bağırır ve Zofia, Tomek’i dersten dışarı çıkarır.

Sonrasındaki sahnede profesör Zofia’yı ofisinde görürüz. Başını dirseğine dayamış, karanlık düşüncelere dalmış ve kolundaki saati bariz bir şekilde görünmektedir. Bu kol saati bize, bazı yaraların zaman içinde hiçbir şekilde iyileşmediğini gösterir. Zofia kalkıp ofisinden çıkar, koridorda yürürken adımlarının sesini duyarız ve hemen hatırlarız Filmin başında 6 yaşındaki çocuğun elinden tutan koruyucu ailenin gösterildiği sahnede de adamın adımlarının sesi aynı şekilde kulağımızda yankılanmıştı. 1943’te duyduğumuz o adımların o gün çıkardığı sesin çok benzeri şimdiki zamanda yürüyen Zofia’nın adımlarından koridorda bekleyen Elzbieta’nın kulağına ulaşıyor.

Dünyada bir hayalet dolaşıyor, Tomek hayaleti!

O hayalet sınıfa girdiğinde, onu göremeyen Zofia ve Elzbieta 1943’te suçun işlendiği yerde aramaya ve orada bir kez daha yollarını kaybetmeye gidedursunlar. Ben, dünyanın bütün çökmüş sınıflarını ve o sınıfları bir bir dolaşan sayısız kimlikteki dünyanın bütün Tomek’lerine bakıyorum. Kaç tane Tomek var, Dünya’nın kaç yerinde direnişteler ve kaç çeşit kimlikteler bilmek imkansız.

Onlardan biri de, 2012 yılında bir Kürt sanatçı kimliğinde ve Türkiye’deki kültür-sanat ortamının bir bölümü tarafından linç ediliyor. Suç mekanı bir galeri ve bu galeride Zofia, Elzbieta ve öğrenciler yerine Türkiye sanat ortamından çok sayıda insan, Dekalog 8’in sınıf sahnesindeki gibi hiçbir şey yapmadan seyrediyor. Kürt sanatçı, kendi resim sergisinin olduğu galeri ortasında kendi çalıştığı galerinin sahibi tarafından kışkırtılmış kalabalığın üyelerinden bazıları tarafından tartaklanıyor, galerici de dahil olmak üzere, ressam, heykeltraş, yazar, fotoğrafçı ve benzeri işler yapan sanat ortamı üyeleri tarafından izleniyor. Bu kesime özgü örtük Kürt nefreti, örtük faşizm, örtük ırkçılık sanat ortamlarının kontrol kulesini örümcek gibi sarmış ve bu kulenin güdümündeki güruhun ahlaki yapısını yok etmiş. Onlar Tomek’i fark edemeyen Polonya’daki sınıfın aksine her şeyin farkındalar. İçlerinden haksızlığa tahammülünün olmadığına inandığım, en güvendiğim kişi bir fotoğrafçı. “Linç Etme” girişimi adım adım işlerken Dekalog 8’de Tomek’i sınıftan kovan siyahın yerinde ne yazık ki bu kez fotoğrafçı var. Film bir kez daha çatlıyor ve fotoğrafçının sağ yanında duran biri, saldırıyı engellemek için ileri doğru harekete geçtiğinde, fotoğrafçı onun elini tutup geriye doğru çekerek bırakıyor sessizce. Fotoğrafçının sağ eli Tomek’in Dekalog 8’de göründüğü süreden çok daha kısa bir süre, sadece dört, beş saniye kadar, bir fotoğraf makinesinin diyaframının bir pozlamada açık kalma süresine benzer bir süre kadar sahneye girip çıkıyor ve o anda galeri içindeki her şey, her ne varsa tamamen çöküyor, tıpkı Dekalog 8’in sınıf sahnesinde her şeyin çöktüğü gibi.

Kılavuzu karga olan kontrol kulesi artık geleceğe bir güzergah belirleyemiyor. Onlar, tarihin bittiğini çoktan kabul ettiler ve onların tanrıları çoktan öldü. Onların vizörlerinden artık hiçbir şey görünmüyor. Geleceğin kodları Zofia’nın çantasında değil. Geleceğin kodları, Tomek’in kucağında sımsıkı tuttuğu çantadadır ve biz Kürtler, dünyanın bütün ötekileri gibi o çantada ne olduğunu çok iyi biliyoruz.