Kürt siyaseti kural dışı durum ilan edebilir mi?

Kürt siyaseti için merkezileşme ve parlamenterleşme olgularından uzak durmak, seçim-yeniden yapılanma-cari siyasete dahil olma üçlüsü birlikte düşünülerek bu “ara dönemi” atlatmak önemli görünüyor.

Google Haberlere Abone ol

Hasan Kılıç* 

Kürt siyaseti, Türkiye parlamentosunda mücadele etme kararını 90’lı yıllardan beri çeşitli zorluklar ve kısıtlar altında uygulamaya çalışıyor. Bu hareketin 90’lı yıllardan beri süreklilik sağladığı mücadele yöntemlerinden biri “ittifak” siyaseti ile “ortak mücadele hatları” örmektir. Kürt siyasetinin parlamento düzleminde “ortak mücadele alanları” yaratma ve resmî ideoloji tarafından dışarıda bırakılanların, örselenenlerin parlamentoda sözünü söylemesi, sesini duyurması amacıyla ittifaklar geliştirmesi, aradan geçen bunca yılda belli bir birikim ve gelenek oluşturdu. Bu gelenek pratikte ortak mücadele alanlarını genişletmek, teoride ise halkların ortak kurtuluşunu sağlamaya dönük bir motivasyonla gerçekleşiyor.

Ortak mücadele ve ittifak motivasyonuyla önce seçim yasasının etrafından dolanılarak bağımsız adaylar ile parlamentoya girildi. Sonra da Çözüm Süreci’nin etkisiyle 7 Haziran 2015 tarihindeki genel seçimlerde ise anti-demokratik yüzde 10 barajını aşarak ilk defa parti olarak parlamentoda kürsülere yerleşildi.

HDP’yi ve siyasi figürlerinin başarısını, 7 Haziran seçim sonuçları ortaya çıkarmadı. Bilakis 7 Haziran’a giderken Çözüm Süreci’nin rengini verdiği siyasal iklim ve mücadele geleneğinin sosyolojik gerçekliklerle üst üste binmesi HDP’yi ve siyasi figürlerini başarılı kıldı. Bu yönüyle siyasal iklim ve sosyolojik gerçeklikleri es geçen bir 7 Haziran tartışması ve/ya başka bir seçimle karşılaştırma odağı haline getirilmesi politik ve gerçekçi bir analizi imkânsız hale getirme potansiyeline sahiptir. Sadece başarının sonuçlarıyla ilgilenildiği durumda, iktidar ve devlet aklının hamlesi daha az anlaşılabilir.

DEVLET AKLININ 'KURAL DIŞI DURUM İLANI'

7 Haziran seçim sonuçları Türkiye toplumunun ve siyasetinin önüne iki ana yol imkânı sundu. Bunlardan ilki, ortak akılla ülkenin yönetilmesi ve Kürt sorununun demokratik çözümünün ete kemiğe büründürülmesiydi. Bu ana yolun mesken tutulması, Türkiye’de demokratikleşmenin ve barış ortamının oluşmasının da anahtarıydı. İkinci ana yol ise hükümet, devlet aklı ve resmî ideolojiye tabi çok sayıda siyasi aktörün bir tehlike alarmı duymaya başlaması, bir Türklük ve devlet krizi algılamasına girmesiydi.

7 Haziran 2015 tarihinden sonra egemen siyasetin, hali kural dışı durum olarak tanımladığına, o güne kadarki yol ve yöntemlerden vazgeçerek siyaset ile şiddeti daha fazla yakınlaştırdığına tanık olduk.

İktidar, muhalefet, siyasi baskı grupları ve resmî ideoloji ile daha nice tabiiyet ilişkisi içinde olan kesimler, kural dışı durum ilan etmişti. Önce siyasal iklim değiştirildi, sonra toplumsal ayrışmanın yeni eksenleri oluşturuldu ve radikalleştirildi, darbe girişimi bir şok tedavisinin zemini olarak kullanıldı, en son ise yasal-idari OHAL ilanıyla sürecin ilk aşaması tamamlandı.

Devlet aklı, devlet ve Türklük krizini aşmak için rejimi daha fazla otoriterleşmeye ve yönetim sisteminde köklü değişiklik yapmaya karar verdi. Durum kural dışı olduğu için önlemler ve hamleler beklenmedik ölçüde radikaldi. Cumhuriyetin iç hikayesini ters yüz edecek kadar büyük bir tehdit algısı söz konusuydu. 

TEMSİL KRİZİ VE İTTİFAKIN ÇIKMAZI: ORTAK MÜCADELE HATLARI TEHDİT ALTINDA

Devlet aklının 2015 yılında ayyuka çıkan hegemonik krizin, iktidarı ve muhalefetiyle atlatıldığını söylemek zor. Devlet aklının bu hegemonik krizi atlatmak için tercih ettiği ana yolun ekonomiye, topluma, siyasete olan faturasını ise Türkiye toplumu yıllarca yüklenmeye devam edecek gibi görünüyor.

Her ne kadar gerek rejime meşruiyet gerekse de yönetim sisteminin dengeli işlemesi açılarından krizin aşılamadığı görülse de 14 Mayıs seçimleriyle devlet aklı içinde bulunduğu kriz halini “resmi olmayan muhalefete (Kürt siyaseti ve bileşen ortaklıkları ile ittifaklarına)” doğru transfer etti.  Artık risk ve olumsallık devlet aklı için, risk ve tehdit “resmi olmayan muhalefet” için temel diyalektikler olmaya başladı. Bu kapsamda 14 Mayıs seçimlerinin sayısal sonuçlarıyla çerçevelenen siyasal sonuçlarından en önemlisi şu oldu: Ortak Mücadele Hatları Tehdit Altında.

Bir diğeri ise temsil krizi ve ittifak çıkmazı oldu. Amentüsünü liberal demokrasiden alan parlamenter sistem politik ekonomi eksenli gelişmeler karşısında sorgulanmaya ve aşınmaya başladı. Bu aşınma sürecinde temsil edilemezlik kanaati güçlendikçe temsili siyasete olan güven azaldı, siyaset/çi bir güvensizlik odağı haline gelmeye devam ediyor.

İdeolojik ve stratejik olarak parlamenter sistem içinde konumlandırılan temsiller, söz konusu genel güvensizlik haliyle karşı karşıya geldiğinde temsil krizinin derinleşmesi söz konusu oldu. Nitekim HDP-Yeşil Sol Parti’nin hem parlamenter sistemden kaynaklı temsil hem de kendi iç dinamikleri ve ideolojisiyle ilgili temsil halkaları ciddi bir sorun alanı olarak uzun süredir arıza lambasının yanmasını bekliyordu. Zamanın ruhuna aykırı duran bu tutum, yenilenme arayışlarının sonuca varmamasıyla temsil krizini biriktirerek derinleştirdi. Ertelenen zaman, siyasi çıkmazın temsil boyutuyla büyümesine neden oldu. Öte yandan TİP ile kurulan ittifakın hem niteliği hem de kurulum sürecindeki taktik hatalar ittifakı meşruluk düzeyinde bir çıkmaza doğru sürükledi. Stratejik olarak ortak mücadele hattı esas alınsa da sürecin şeffaf yürümemesi ve pusulada birlikte-ayrı yer alma tartışmasına indirgenmesi taktik hataların faturasını kabarttı. 

İKİ SOSYOLOJİ, İKİ RİSK

Kürt siyaseti iki farklı sosyolojide, iki riskle karşı karşıya. Bir yandan TİP’in hamlesiyle ortak mücadele hattına dair inançta gerileme yaşanıyor. Bu gerilemede iki yönlü kopuş yaşanıyor. TİP’e oy veren seçmenin Kürt siyasetiyle arasına mesafe giriyor. Ezen ulusun aydını-orta sınıfı, ezilen ulusun mücadelesiyle kurduğu zemini terk ediyor. Ezilen ulusun üyeleri ise bir süredir amok şiddet karşısında olmanın getirdiği ruh haliyle yalnızlığını katmerli olarak hissetmeye ve “kendi başının çaresi”ne bakmaya doğru meylediyor.

Diğer sosyolojide iktidar, devlet, Hüda Par ortaklığıyla bir risk gelişiyor. Kayyım atamaları ve siyasetçilerin cezaevine konulması gibi birçok uygulamayı salt zor politikalarıyla değil, bölgede tesis edilmiş hegemonyayı zayıflatmak üzerinden devreye koyan devlet aklı, şimdi Hüda Par ile birlikte bir adım daha ileriye doğru yönelerek bölgenin siyasal kültürünün değişmesinin yollarını açmaya çalışıyor. Ne de olsa aktör olarak Hüda Par belli sınırlar içinde tutuldukça bu denemelerin zararı yok diye görülüyor. 

SKOLASTİZMDEN ÇIKIŞ: KÜRT SİYASETİNİN KURAL DIŞI DURUM İLANI

Skolastizm bir düşün(e)meme hali değil, mevcut düşünce kalıplarından çıkamamak, siyasal ve toplumsal gerçekliğe uygun politikalar ve söylemler üretememektir. Freudyen kavramlarla söylersek yineleme zorlantısı dönemidir. Aynı yolda sürekli patinaj yapmak, mevcut konumdan çıkış için gerekli fikri yaratıcılığı ve cesareti gösterememek; sürekli aynı yol ve yöntemlere tevessül etmek, yinelemek için zorlanmak.

Kürt siyaseti 14 Mayıs seçim sonuçlarının ortaya çıkardığı mesajları alıp yeniden yapılanma sürecine başladığından beri yeni arayışlar içinde olsa da siyasetin olağan akışı içinde bir resesyon yaşıyor. Hem yeniyi üretme konusundaki skolastik hal devam ediyor hem de yeniden yapılanma gibi ara bir süreçte yukarıda ifade edilen iki temel riske karşı gerekli refleks gösterilemiyor. Ayrıca genel gündeme cevap olma hususunda eksikliğe düşülüyor.

Kürt siyasetinin risk ve tehdit arasındaki dengeyi bozması, skolastik halden ve yineleme zorlantısından çıkmanın zeminini yaratması için kendisine kural dışı durum ilan etmeye ihtiyacı var. Çünkü risk ve olumsallık evresinden risk ve tehdit evresine geçilmiş durumda. Önce yeniden yapılanma, temsil mekanizmaları başta olmak üzere kurumsal ve kadro düzeyinde yenilenme ile nihayetinde önümüzdeki yıl gerçekleşecek yerel seçime varmanın yolu, kural dışı durum ilan etmektir.

Verili görev ve rolleri askıya almak, yol ve yöntemleri değiştirmek, 14 Mayıs sonuçlarının özeleştirisinin odağına yerleştirilen merkezileşme ve parlamenterleşme olgularından uzak durmak, seçim-yeniden yapılanma-cari siyasete dahil olma üçlüsü birlikte düşünülerek bu “ara dönemi” atlatmak, hiç olmadığı kadar önemli bir noktada duruyor.

*Dr., Siyaset Bilimi