Küresel ısınmayı ne kadar hızlı durdurabiliriz?

Küresel iklim krizi, olumsuz etkilerini geçmişte düşünülenden çok daha hızlı bir şekilde hissettiriyor ve hemen yarın karbon bazlı yakıtlardan vazgeçsek bile uzun yıllar boyunca peşimizi bırakmayacak.

Google Haberlere Abone ol

Richard B. Rood*

Küresel ısınma, birdenbire sona ermeyecek. Hemen yarın tüm dünyadaki insanlar aynı anda fosil yakıtları kullanmaktan vazgeçseydi bile, depolanan ısı atmosferi ısıtmaya devam ederdi. Bir radyatörün bir evi nasıl ısıttığını hayal edin. Su bir kazanda ısıtılır ve sıcak su evdeki borularda ve radyatörlerde dolaşır. Radyatörler odadaki havayı ısıtmayı sürdürür. Kazan kapatıldıktan sonra bile, önceden ısıtılmış haldeki su sistem boyunca dolaşmaya ve evi ısıtmaya devam eder. Radyatörler aslında soğur ama depolanan ısı yine de odadaki havayı ısıtır. Buna ‘süreğen ısınma’ adı verilir. Dünya da tıpkı bunun gibi ısıyı depolayan ve ardından serbest bırakan mekanizmalara sahiptir.

Yayınlanan yeni araştırmalar, bilim insanlarının Dünya’daki süreğen ısınmanın iklimi nasıl etkileyeceğine ilişkin anlayışını ilerletiyor. Geçmişte insanlar, gezegeni ısıtmayı bıraktıktan sonra küresel yüzey hava sıcaklığının zirveye ulaşmasının 40 yıl veya daha uzun süreceğini düşünürken, artık araştırmalar sıcaklığın 10 yıla yakın bir sürede zirveye ulaşabileceğini ortaya koyuyor. Ne var ki bu durum, gezegenin sanayi öncesi dönemin iklimine geri döneceği ya da deniz seviyelerinin yükselmesi gibi yıkıcı etkilerden kaçınabileceğimiz manasına gelmiyor.

İklim bilimi profesörüyüm ve sürdürdüğüm araştırma ve öğretim, iklim bilgisinin şehir plancıları, halk sağlığı uzmanları ve politika yapıcılar gibi uygulayıcılar tarafından kullanılabilirliği üzerine odaklanıyor. Nisan ayı başlarında Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nde yayınlanacak iklim değişikliğinin hafifletilmesine ilişkin yeni bir raporla, daha büyük resme bir göz atalım.

ISINMANIN ZİRVEYE ULAŞMASIYLA İLGİLİ ALGI NASIL DEĞİŞTİ?

Tarihsel olarak, oluşturulan ilk iklim modelleri sadece atmosferi temsil ediyordu ve büyük ölçüde basitleştirilmişti. Aradan yıllar geçtikçe, bilim insanları okyanusları, karaları, buz tabakalarını, kimyayı ve biyolojiyi modellere eklediler. Günümüzde oluşturulan modeller, sera gazlarının, özellikle de karbondioksitin davranışını daha açık bir biçimde temsil edebilir. Bu, bilim insanlarının atmosferde bulunan karbondioksit sebebiyle küresel ısınmayı okyanusta depolanan ısının etkisinden daha doğru biçimde ayırmalarına olanak sunar.

Radyatör benzetmemizi düşünürsek, Dünya’nın atmosferindeki artan sera gazı konsantrasyonları kazanı yanar halde tutar; yani, enerjiyi yüzeye yakın bir halde tutar ve ısıyı yükseltir. Isı, büyük oranda radyatörlerin rolünü üstlenen okyanuslarda birikir ve depolanır. Daha sonra, hava akımları ve okyanus akıntıları aracılığıyla dünya çapında dağıtılır.

Güncel anlayışa göre, insanların gezegende neden olduğu ek ısınmanın tamamının ortadan kaldırılması durumunda, makul sonuçlardan biri, Dünya’nın 40 yıldan ziyade 10 yıllık bir süre içerisinde küresel çapta bir yüzey hava sıcaklığı zirvesine ulaşması olabilir. Daha eski 40 veya daha fazla yıllık tahmin, ben de dahil olmak üzere, yıllar boyunca pek çok kişi tarafından kullanıldı. Bunun, hızlı bir soğumanın başlangıcı olması ya da iklim değişikliğinin tersine çevrilmesinden ziyade, yalnızca sıcaklığın dengelenmeye başladığı bir zirve olduğuna dikkat etmek gerek.

Yeni sonuçlanan araştırmada ulaşılan sonuçların önemini abartmak hususunda, ihtiyatlı davranmayı haklı çıkaracak kadar belirsizlik olduğuna inanıyorum. Araştırma yazarları, ‘ısınma zirvesi’ kavramını küresel yüzey hava sıcaklığına uyguladılar. ‘Küresel yüzey hava sıcaklığı’, mecazi olarak “oda” sıcaklığıdır ve iklimsel değişimin ideal ölçüsü değildir. ‘İnsan kaynaklı ısınmayı aniden kesme’ kavramı da idealize edilmiştir ve tam anlamıyla gerçekçi değildir -bunu gerçekleştirmek, tarımsal alandaki yaygın değişiklikler de dahil olmak üzere, fosil yakıt kullanımını bırakmaktan çok daha fazla eyleme ihtiyaç duyar- ve iklimin sadece bazı parçalarının nasıl davranabileceğini göstermeye yardım eder.

Hava sıcaklığı zirveye çıkacak ve dengelenecek olsa dahi, biriken ısı nedeniyle “süreğen buzul erimesi“, “süreğen deniz seviyesi yükselmesi” ve diğer pek çok karasal ve biyolojik eğilim gelişmeye devam edecek. Aslında bunların bir kısmı, özellikle de Kuzey Kutbu ve şu anda donmuş haldeki diğer yüksek enlem birikintilerinden atmosfere karbondioksit ve metan salınmasına yol açabilir. Bu ve diğer nedenlerden ötürü, gelecekte gerçekleştirilecek buna benzer çalışmaların ne kadar ileriye baktığını düşünmek gerekiyor.

GELECEĞİN OKYANUSLARI

Okyanuslar ısıyı depolamayı ve atmosferle değiş tokuş etmeyi sürdürecek. Yeni salımlar dursa dahi, sanayi öncesi dönemlerden beridir okyanusta biriken aşırı miktardaki ısı, iklimi 100 yıl ya da daha uzun bir süre daha etkilemeye devam edecek. Okyanus hareketli bir yapıda olduğu için akıntılara sahiptir ve aşırı ısısını atmosfere geri salmaz. Sıcaklık ayarlanırken inişler ve çıkışlar yaşanacaktır.

Bunun yanı sıra, okyanuslar atmosferde bulunan karbondioksit miktarını da etkiler; zira karbondioksit okyanuslar tarafından hem emilir hem de yayılır. Paleoiklim** araştırmaları, geçmişte karbondioksit miktarı ve sıcaklıkta büyük değişimler yaşandığını ve okyanusların bu olaylarda büyük bir rol oynadığını ortaya koyuyor.

ÜLKELER FOSİL YAKITI BIRAKMAKTAN UZAKLAR

Politik bir müdahalenin birkaç on yıl yerine on yıl içinde ölçülebilir etkiler yaratması ihtimali, atmosferdeki karbondioksiti temizleme amacı güden daha agresif çalışmaları teşvik edebilir. Politik müdahalelerin gelecekte sunacağı koşullu faydalardan ziyade şu anda uygulandığını görmek, çok daha tatmin edici olabilir. Bununla beraber, günümüzde ülkeler fosil yakıt kullanımından vazgeçmeye yakın bir noktada değiller. Bundan ziyade, eldeki kanıtların tamamı, insanlığın gelecek on yıllar içinde hızlı bir küresel ısınmaya tanık olacağına işaret ediyor.

Ulaştığımız en sağlam bulgu, insanlar atmosfere ne kadar az karbondioksit salarsa, insanlığın genel durumunun da o kadar iyi olacağını gösteriyor. Süreğen ısınma ve insan davranışı, gelecekte ne kadar olması gerektiğinden söz etmek yerine, hem sera gazı salımını düşürmek hem de bu ısınan gezegene hemen uyum sağlamak için var olan çabaları hızlandırmak gerektiğine işaret ediyor.

*ABD’de bulunan Michigan Üniversitesi’nde İklim ve Uzay Bilimleri ve Mühendisliği Profesörü.

**Paleoiklim, dünya tarihinin bütününü kapsayan ölçekte, geçmiş jeolojik devirler boyunca iklim olaylarında meydana gelen değişimleri inceleyen bilim dalıdır.


Yazının orijinali The Conversation sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)