YAZARLAR

Kurban olurum!

Rasulov’un Sanatorium’daki sergide sunduğu absürtlükten gözünüzü alamıyorsunuz. Ve bakar mısınız, kendi yaptığımız, ortak olduğumuz bir suçun dokümantasyonu bunlar. Bu absürtlük pek güldürmüyor...

Ocakbaşı’nı özledim. Yumuşacık etleri, karamelize soğanı, patlıcanlı yoğurtlu mezeyi yanında rakısını, şalgamını, ocakbaşındaki ustayla muhabbeti, gece eve döndüğünde bizzat kendimin de kuzu gibi kokmamı, ama değdi diye düşünmemi... Şubat 2020’de en son gittiğimiz ocakbaşında arkadaşımla fotoğraf çekilmeye pek de bayılmayan bir ikili olmamıza rağmen usta ısrarla elimizden telefonu alıp güzel bir resminizi çekeyim demişti. İyi bir poz biliyormuş... İyi poz kapsamında, ocak hizasından çekilen bir perspektif, etler, domatlar, biberler ve bizim gülmekten katılan kafalar. Sağol ustam, gerçek bir sanat eseri. Şaka maka asla unutamayacağım bir ocakbaşı pozu.

Ve gelsin hayatımın ikilemi. İki kedi, iki köpek besleyen (besleyen lafı bile manasız geliyor, ev, aile bireyliği paylaşan diyelim), her insanı sevmeyen ama her hayvanı seven, sokakta hayvanlarla selamlaşan ve bu kafa ile tabii ki de hayvanlarla konuşan bir tipim. Ocakbaşında et ne peki? Kimin, neyin o tabakta bıraktığın et diye soruyor Farid Rasulov Sanatorium’daki Kurban Olurum sergisinde.

Galeriye ilk girdiğinizde acayip bir video (ki bu videoya assolist olarak sonda değineceğim) yansıtılmış dev bir ekranın önünde kitsch parlak, kırmızı bir örtünün üzerinde bir kafatası görüyorsunuz. Kafatasını garipsedim mi diye düşünüyorum sonradan, garipsememişim. Çünkü sergide yer alan sulu boyalar gibi kurban etme fikri, bize sıradan. Sulu boya resimlerde insanlar hayvanların ölü bedenleri etrafında dolaşıp fotoğraf çekiyor, röportaj yapıyor ve kendi gündelik sorunlarını düşünüyorlar. Eski Kurban Bayramlarını düşünüyorum. Şehrin içindeki hayvan pazarlarını ve oradan sokaklara akan kan gölünü. “Bu şekilde olmamalı” diye kızıldığını. Tam olarak ne bu şekilde olmamalı? Kimse kan görmek istemiyor, sadece yemek istiyor.

.

KENDİMDEN UTANASIM VAR

Kafatası Kafatasına ve Etli Mûsıkî işlerinde kurban ettiğimiz canlılarla olan benzerliklerimize, hatta farksızlığımıza dikkat çekiyor Rasulov. Kebap parçasının kalıntıları ile senin kafatasın oldukça benzer; kebap parçasının kalıntıları ile senin kas görüntülerin birebir aynı. Karabağ, Azerbaycan’da doğup bizlerle benzer kodlarla büyüyen Farid Rasulov, önce doktor, sonra sanatçı olmuş da hatta ülkesini Venedik Bienali’nde temsil etmiş. Bize çok tanıdık kültürel kodları, sanatçının tıbbi geçmişini ve kendisini doktorluktan sanatçılığa uzandıran kritik ve yaratıcı düşünce yapısını çok net görüyorsunuz sergide. Rasulov kendi bacaklarından ve kuzu etinden alınan mikroskopik kas görüntülerinin dokümantasyonunu sunuyor. Vücut hücrelerinin gerçek olarak fotoğraflanmış belgeleri, müzikal kompozisyonlara dönüşerek bize dinlemekten kaçtığımız Etli Mûsıkî ezgilerini sunuyor.

Sergideki işleri teker teker ballandıra ballandıra anlatasım var; çünkü karantinanın dümdüz ve birbirine benzer geçip giden günlerinde hicvi, absürtlüğü çok özlemişim. “Gidip saçma sapan şeyler yapıp kendimden utanasım, sonra da bunları hatırlayıp gülesim var” dedi geçen gün bir arkadaşım. Rasulov’un Sanatorium’daki sergide size sunduğu absürtlükten gözünüzü alamıyorsunuz. Ve bakar mısınız, kendi yaptığımız, ortak olduğumuz bir suçun dokümantasyonu bunlar. Bu absürtlük pek güldürmüyor, yer yer bakmak bile istemiyorsun ama işte orada parıl parıl parlıyor sahte gösterişin mücevherleri. Rasulov’un sergisinin ana fikrinde, paylaşım, yardım olması gerekenin dönüştüğü gösterişin bayağılığı var. Farklı kültürlerde hayvan kurban etmenin antik çağlara kadar uzanan bir geçmişi var ve bu eylem, ilahi güçlerle yakınlaşmak ve Tanrı'ya daha yakın olmak için gerçekleştiriliyordu. Buradan yola çıkarak geleneksel olarak kesilen hayvanın, akrabalar, ev ve yiyeceğe ihtiyacı olan ama erişemeyen insanlar arasında paylaştırıldığına dikkat çeken sanatçı, bugün geldiğimiz durumda bu geleneğin içeriğinin değiştiğini, statü ve zenginlik göstergesi olarak yeni bir anlam kazandığını söylüyor. Bu statü meselesi kapsamında sergide en dikkat çeken objeler, ucuz parlak mücevherler. Pek mühim devlet erkanı olarak hayal ettiğim hanım-bey güruhları resimlerinde kurban kesen zatların parmaklarına, önemlilik/statü-onaylar gerçek yüzükler yerleştirilmiş. Yine sergideki bir yerleştirmede başka materyallerin yanında bir kase parlak sahte altın, gümüş, yakutlar bizi bekliyor. Bunların içinde en dikkat çeken ucuz mücevherat yığını, en beğendiğim iş olan “Düşlerin Düşü” videosundaki yüzükler. İşte bahsettiğim, gözünüzü alamadığınız absürtlük tam da bu. Kendisi de eski bir doktor olarak videodaki ameliyat masasında yerini alan sanatçı, bir rüya aleminde ameliyat ettiği kurbanın içine statü sembolü mücevherleri yerleştiriyor. Bir bakıyorsunuz bu rüyadaki bir sonraki sahnede o durağanlık ve iç sıkıntısı kokusunu adeta duyabildiğiniz bir devlet dairesindesiniz. Sovyet sonrası bir kurumda müdür kılıklı bir adam, tavana astığı kuzunun etini doğrayıp içindeki mücevherleri kan revan içerisinde mıncıklarken bunu izleyen memur kadın, mücevherlere bakarak, kurbanlık et pazarındaki kan gölünü hatırlıyor. Kadın da, siz de bu videoyu şok içinde izler, kafa çevirmek isterken aslında günün sonunda o eti yiyenin siz olduğunu hatırlatıyor sanatçı. Bu parodinin ana parçası, o etin müşterisi sensin!

.

Farid Rasulov’un eserleri uluslararası seyirci tarafından sevilmiş, benimsenmiş olsa da aktardığı kültürü damardan almış seyirciler olarak eserlerin Türkiye’de sergilenmesi daha da derin bir paylaşım sağlıyor bence. Bir de üzerine, galeri harika bir fikirle, içeride sergilenen absürt videoyu galerinin vitrinine koyarak Karaköy esnafı ve sokaktan gelen geçen ile de paylaşıma açmış. Videoyu izleyen amcaları, teyzeleri izleyerek yeni bir hobi edinebilirsiniz. Muazzam.


Irmak Özer Kimdir?

Sabancı Üniversitesi Toplumsal ve Siyasal Bilimler bölümü mezunu olan Irmak Özer, lisans eğitiminin ardından Atina Üniversitesi'nde Güneydoğu Avrupa Çalışmaları (MA) alanında ve London School of Economics and Political Science'ta Karşılaştırmalı Politika (MSc) alanında iki adet yüksek lisans programını tamamlamıştır. Kültür-sanat alanında uzun zamandır çeşitli mecralara yazılarıyla katkıda bulunan Irmak Özer, hurriyet.com.tr, Art50, Milliyet Sanat, İstanbul Life gibi önemli basılı ve çevrimiçi yayınlarda sergi değerlendirmeleri ve söyleşiler ile katkı sağlamakta ve ilgili platformlarda konuşmalar yapmaktadır. Irmak Özer, kültür-sanat alanında uzmanlaşmak için İstanbul Üniversitesi Kültürel Miras ve Turizm bölümünü (AA) ve Koç Üniversitesi'nde Arkeolojik Varlıkların Korunması ve Kurtarılması sertifika programını tamamlamıştır. Irmak Özer İsviçre'de yaşamakta ve Uluslararası İlişkiler alanında çalışmaktadır.