Ressam Nuri Aslan: Üretme tutkusu sanatçıları ayakta tutacak

Ressam Nuri Aslan’la pandemi sürecinin sanata olan etkisini ve 'KoronArt' serisini konuştuk. Aslan, "Salgından kaynaklı ortaya çıkan yeni zorunluluklar, az çok nasıl bir yaşama hazır olmamız gerektiğine dair işaretler barındırıyor" dedi.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR- Korona virüsü sınırlamaları tüm dünyayı etkisi altına alırken kuşkusuz en çok etkilenen sektörlerden birisi de sanat sektörü oldu. Kısıtlamaların uygulandığı dönemde de sanatsal çalışmalarını sürdüren Ressam Nuri Aslan, “KoronArt” serisi adını verdiği resimlerini sosyal medyada paylaştı.

Dersim'de doğan Nuri Aslan, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, Resim Ana Sanat Dalı’nı bitirdi. Yurtiçinde ve yurtdışında çok sayıda kişisel ve karma sergiler açan Aslan, 2013 yılından beri İzmir Resim Heykel Müzesi’nde resim dersleri veriyor.

Kendilerini, aniden zorunlu izolasyon ve sosyal kopukluk içerisinde gören sanatçıların herkes gibi yeni ruhsal bir atmosfere mahkum olduğunu ifade eden Aslan, “Bu durumda, onları ayakta tutan tek şey üretme tutkuları olacaktır. En azından kendim bunu yaptığım için, daha derin bir ruhsal çöküntüye karşı, en iyi çare üretmektir” diyor.

Ressam Nuri Aslan’la pandemi sürecinin sanata olan etkisini ve “KoronArt” serisini konuştuk.

Görme engelliler için fotoğraf betimlemesi: Siyah bir zemin üzerine resmedilmiş galaksiyi ve hücreyi andıran çeşitli boyutlarda siyah daireler. Dairelerin çekirdeğinde sarı küçük bir daire resmedilmiş, etrafındaki çemberler yörüngeleri andırır gibi açık renkten koyu renge doğru gidiyor. Sarıdan turuncuya turuncudan kırmızıya ve laciverte doğru bir gidiş. En sonunda siyah daire ile bütünleşiyor. Resmin en ortasında siyah daire gibi pembe, turuncu ve kırmızının birbirine karıştığı bir daire var. Siyah daire olduğu gibi bir yörünge çizimi burada yok. Siyah dairelerin arasında yine yörüngesi olmayan pembe ve kırmızının birbirine karıştığı daireler resmedilmiş. Dairelerin uzantıları birbirlerine karışıyor. Resimde oldukça karmaşık bir renk düzeni mevcut. Dairelerin arasında, en ortadaki dairenin çevresinde beyaz bir zemin üzerine bilgisayar yazısı ile 2020, 0-1B, 65, 2020 4 ayrı afişte kırmızı ve sarı renkte yazılmış. Afişler bir iple birbirine bağlanmış gibi dursa da resmin karmaşıklığından buna pek emin olamıyoruz. Aynı bu şekilde kendi içerisinde bir daire oluşturan 1,5 ve 6 rakamlarının yazdığı 8 afiş daha var.

YENİ YAŞAMIN ŞEKİLLENMESİNE SANATÇILAR DA DAHİL OLACAK

Bir sanatçı olarak, yaşadığımız sürece yaklaşımınız nedir?

Covid-19 salgınının ani yayılışıyla birlikte hazırlıksız yakalanan dünyamız, adeta şoka girdi diyebiliriz. Dolayısıyla, küresel bir probleme dönüşmüş durumda olan salgın, halen etkisini sürdürüyor. Nereye varacağı konusunda ise bir belirsizlik var. Görünen odur ki tarih, “salgın öncesi; salgın sonrası” diye yeni bir küresel sisteme evrilişi sayfalarına not düşecektir. Gözle görünmeyen bir varlığın, küresel çapta oluşturduğu tehdit, zengin-yoksul demeden toplumun bütün kesimlerini etkiledi. Hızlı bir şekilde yayılan salgının yarattığı korku iklimi, beraberinde büyük ekonomik, sosyal ve psikolojik sorunları da ortaya çıkardı.

Bundan böyle kapitalist sistemin kendisi de dahil ve yine kendisinden kaynaklı bu sorunlar bütün kesimler tarafından sorgulanıp tartışılacaktır. Geçmişte vahşi kapitalizmin yarattığı savaş felaketleri, nasıl sorgulandıysa, bugün de yarattığı yeni sorunlar sorgulanacaktır. Mikro bir varlıktan kaynaklanan salgın karşısında, çaresiz bırakılan milyarlarca insana, “ izolasyon”, “sosyal mesafe”, ”sokağa çıkma yasağı” gibi tedbirleri çare olarak sunan kapitalist sistem, elbette sorgulanmayı hak ediyor. Özellikle bugüne kadar, doğayı ve canlıları yok eden nükleer silahlara, savaş aygıtlarına yapılan harcamaların neden tüm canlıların sağlığı için yapılmadığı sorgulanmalıdır. Böylesi bir gidişatı kritize edecek olan kesimlerden biri de kuşkusuz sanatçılar olacak ve yeni yaşamın şekillenmesine, onlar da dahil olacaklar. Ve tabii ki bu dahil oluşlarını, gerek sistem kritiği yapma adına gerekse sanatsal gelişim adına üretimlerine yansıtacaklardır.

SANATÇILARI AYAKTA TUTAN ÜRETME TUTKULARI OLACAK

Pandemi sürecinin sanata etkisi nasıl oldu? Sizce, online sanat olabilir mi?

Pandemi boyunca devam eden ve hala sürmekte olan izolasyon sürecinde, sosyal medyanın çok kullanılır olduğunu söyleyebiliriz. Sanatın değişik alanlarında üreten sanatçılar, yaptıklarını sosyal medya üzerinden daha sık paylaşma yoluna gidiyorlar. Bunun şimdilik bir zorunluluktan kaynaklandığını söylesek de, ilerde normal bir gerekliliğe dönüşeceğinin işaretlerini görmekteyiz. Oysa salgından önce, sergi, konser, tiyatro salonlarında izleyicileriyle buluşup eserlerini gösteren sanatçılar, mevcut etkinlik yöntemlerine alışmış ve hatta onları severek yapıyorlardı. Bu durum, salgın sonrasında altüst oldu diyebiliriz. Kendilerini, aniden zorunlu izolasyon ve sosyal kopukluk içerisinde gören sanatçılar, herkes gibi yeni ruhsal bir atmosfere mahkum oldular. Bu durumda, onları ayakta tutan tek şey üretme tutkuları olacaktır. En azından kendim bunu yaptığım için, daha derin bir ruhsal çöküntüye karşı, en iyi çare üretmektir diyebilirim.

Mevcut durum bize gösteriyor ki hiçbir şey artık eskisi gibi olmayacak! Gelecek zaman dilimlerinde, daha nelerin olacağını tam bilmiyor olsak da, salgından kaynaklı ortaya çıkan yeni zorunluluklar, az çok nasıl bir yaşama hazır olmamız gerektiğine dair işaretler barındırıyor. Ayrıca sanatçıların yeni bir pozisyona endeksli olarak, üretmek zorunda kalacaklarını söyleyebiliriz. Bu nedenle sanatın yeni eylem, söylem ve ürünlerle kendini yapılandırması muhtemeldir. Dolayısıyla, dijital ortamdaki paylaşımların önemi daha da artabilir. Bu yeni durum, sanatçılar açısından bir zorunluluk teşkil ederken; medya teknolojisini elinde bulunduran kapitalist tekeller için daha fazla kazanç anlamına gelecektir. Bu anlamda belki de dünyaya korku salan salgın, onların kurtarıcısı olan bir oyuna dönüşmüştür. Tüm kesimleri ve dolayısıyla sanatçıları alışıla gelmiş normalin dışına çıkaran ve onlara dijital iletişim dışında alternatif bırakmayan yeni normal, elbette sanatçılar tarafından sorgulanıp tartışılacaktır. Henüz işin başındayız. Emin olmamız gereken tek şeyin yeni normalin kesin olarak başladığıdır. Tarihi geriye saramayacağımıza göre, başlamış olan yeni süreci, vahşi kapitalizmin insafına mı bırakacağız, yoksa hep birlikte, bu köhnemiş, adaletsiz sistemi artık istemiyoruz diye haykıracak mıyız. Tüm sorun burada...

HERKES GİBİ BEN DE TRAVMATİK BİR DURUM YAŞIYORUM

Pandemi süreci sizin üretiminizi nasıl etkiledi?  Bu süreçte neler yaptınız? 

Aslında her insanın, bu süreçte yaşadığı travmatik denebilecek durumu, ben de yaşadım, yaşıyorum. Lakin biz sanatçılar, yazar-çizer takımının belki de, bu süreci en az psikolojik hasarla atlatabilecek kesim olduğumuza inanıyorum. Çünkü sürekli üretme dürtüleri olan insanlar, böylesi zamanlarda bunu kullanarak ve belki de daha çok üreterek, işin içinden çıkabilirler. Ben de bunlardan birisiyim. Salgın öncesinde, İzmir Resim Heykel Müzesi’nde ders verirken, üretmeye çok vaktim olmuyordu. Salgınla birlikte, zorunlu bir izolasyon sürecine girince, kaybettiklerime karşılık, güçlü bir cevap vermeliyim moduna girdim. Neyi kaybettik? Sosyal iletişim, sergi buluşmaları, ders ortamları... Bunlara yeniden kavuşacak mıyız? Henüz belirsiz...

Üretme konusuna dönecek olursak; Evet, bu salgın bana sanki “Seni eve hapsediyorum, otur ve üret” demiş gibi oturdum ve işe koyuldum. İlk olarak yarım kalan ikinci romanımı yazmaya başladım. Onu bitirince elbette resimle devam etmeliyim dedim. Gerçek olan şu ki, benim resim üretme serüvenim her zaman uzun ara vermelerle sürmüştür. Her yeni başlamalar, yeni serilerle devam edegelmiştir. Uzun aralar vererek ama istikrarlı bir üretim yapıyorum. "Mitolojik İzdüşümler”, “Doğadan Dokular”, “Yer ve Gök” ve son olarak “KoronArt” serisi diyerek adlandırdığım resim serileri gibi…

ÇALIŞMALARIM, YARATMA DÜRTÜLERİMİN YANSIMASIDIR

KoronArt serisini oluştururken amacınız neydi?

“KoronArt” serisini yaparken, normal ara vermelerin dışına çıktım. Bunun nedeni, gezegenimizi sarsan bu vakaya tanıklık yapmış bir sanatçı olarak, ilerde insanların, bu salgının, plastik sanatlar alanındaki yansımalarından örnek görmelerine katkım olsun istedim. Bizler, nasıl ki geçmişte yaşanmış ve milyonlarca insanının ölümüne neden olmanın yanında, arkasında büyük toplumsal trajediler bırakan cüzzam, veba, verem, gibi salgınları, tarih, sanat ve edebiyat’tan öğreniyorsak; Covid-19 salgınının yarattığı sosyal, ekonomik, psikolojik tahribatlar da sanat ve edebiyatta işleniyor ve işlenecektir. Bu yönlü bir katkım olsun istedim.

Tabii ki tek ve asıl amacım bu değildi. Bütün çalışmalarım, aslında yaratma dürtülerimin birer yansımalarıdır. Tesadüfe bakınız ki, bugüne kadar yaptığım resimlerimde, kullandığım kimi formlar, salgın sebebi olan Covid-19 virüsünün büyütülmüş hallerine benzerlik gösteriyor. İşin ilginç tarafı, resimlerimde soyut anlamda da olsa, kullandığım formlar, izleyicide iyi duygulara yol açarken; dünyayı tehdit eden mikro bir varlığın da aynı derecede sevimli olarak algılanmasıdır. Acaba “çirkini güzelleştirmek sanatın işi midir” sorusunu yeniden mi sorsak kendimize!

SIKINTILARI AŞMANIN YOLU ÜRETMEK

Son olarak evde kalmaktan sıkılanlara neler söylemek istersiniz?

Herkesin kendini çaresiz hissettiği bu dönemde, sorduğunuz sorunun cevabını bulmak oldukça zorlar beni. İşin reçete boyutuna girecek olursak, medya üzerinden çare önermeler havalarda uçuşuyor zaten. Her zaman sıkıntıları aşmanın yolunun üretmek olduğuna inandım. Buna hala inanıyor olsam da; yine de süreç, benim için de çok sıkıcı geçiyor. Ama insan, "evde kalmaktan çok sıkılıyorum” deyip yerinde oturdukça, daha da sıkılır. Bunu bildiğim için, gerek fiziksel bazda hareket gerek okuma, yazma, dinleme gibi beyin egzersizleri, bunu azaltabilir...

Bu salgın sürecinde dünyada olup bitenleri takip ederken, normalin dışında çeşitli insan davranışları, tedbirlere karşı kitlelerin refleksleri, komik, traji komik, bir sürü hikayelere tanık oldum-olduk. Tam da bu ortamda ve sıkıntılarımın tavan yaptığı dönemde Albert Camus’un Veba'sını okudum. Romandan anladığımı önereceğim: “En güçlü, korkutucu ve yok edici bir güç karşısında bile, bilgi ve cesaretle mücadeleyi kazanmaya inanmak gerekir.”

Sorunuza vereceğim tek cevabım budur: Umutlu olmak kazanmanın yarısıdır.