Tarih boyunca adalet: Terazi ve ağırlık koleksiyonu

Bir antikacı dükkanında gördüğü eczacı terazisi ile koleksiyonerliğe başlayan ve bini aşkın terazi biriktiren İzak Eskinazi, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı bir koleksiyoner. Bugüne kadar hiçbir yerde görülmemiş ve yayınlanmamış altı tane ağırlığa sahip olan Eskinazi'yle koleksiyonerliğe başlama hikayesini, müzeye bağlı olmanın getirdiklerini ve mevcut koleksiyonunu konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Ürettiği ihtiyaç fazlası malı dışarıya sunan insan, ürünün bedelini denklemek için standart unsurlar oluşturarak, terazi ve ağırlıkları kullanmaya başladı. Aslında Lidyalıların sikkeyi icat edişinden binlerce yıl önce başladı ağırlıkların kullanımı. Mallarını satmak için pazarlar kurdular, tezgahlarına teraziler ve ağırlıklarını koydular. Tıpkı bugün pazarlarımızda gördüğümüz gibi… Özünde şey değişmedi yani. Bu nedenle teknoloji çağının dijital tartıları sizi yanıltmasın!

İzak Eskinazi, 25 yıllık koleksiyonerlik serüvenine, bir antikacı dükkanında gördüğü eczacı terazisi ile başlamış. Bugün koleksiyonunda, uygarlık tarihi boyunca ticari yaşamın vazgeçilmez bir unsuru olan bini aşkın terazi ve ağırlık yer alıyor. Eskinazi ile koleksiyona nasıl başladığını, koleksiyonundaki önemli nadir parçaları, Türkiye’de müzeye bağlı bir koleksiyoner olmanın koşullarını konuştuk.

'10 YIL BOYUNCA SADECE TERAZİ BİRİKTİRDİM'

İzak Eskinazi

Koleksiyonerlik hikayeniz nasıl başladı?

Ailemle birlikte tanıştım koleksiyonculukla... Pul koleksiyonu o zamanlar revaçtaydı. Babam da Atatürk ve Cumhuriyet pulları biriktiren bir koleksiyonerdi. Bu sayede nasıl tasnif ediliyor, nasıl elde ediliyor kendiliğinden öğrenmiş oldum. Çünkü babam sadece biriktirmiyor, onları tasnif ediyordu. Sonraki yıllarda babam koleksiyonunu bana hediye etti. Koleksiyonu dünya pullarıyla takviye etmeye çalıştım. Ama o yaşlarda pul koleksiyonculuğunun önemi kalmamıştı. Postada çok fazla pul kullanılmıyordu. Daha ziyade damga kullanılmaya başlanmıştı. O nedenle çok da fazla ileriye götüremeyeceğimi düşündüm. O zaman pulla ilişkim bitti. Ben de başka bir akrabamıza devrettim. Annemde de tekstil koleksiyonu vardı. Yani evimizde her zaman bu tür şeyleri görerek öğrendik. O yüzden bu yeteneği de edindik ister istemez.

Neden terazi?

1996 yılında Almanya’da bir fuara gitmiştim. Orada girdiğim bir antikacıda bir objenin üzerinde kartal figürü gördüm. “Böyle bir estetik olamaz” dedim kendi kendime. Kalbim çarpmaya başladı. 60 cm yüksekliğinde bir eczacı terazisiydi. Nasıl taşıyacağımı bile düşünmeden sorgusuz sualsiz aldım. Eve getirdiğimde salonun en güzel yerine koydum. Arkasından bir tane daha, bir tane daha derken gözüm hep terazilere kaydı. Literatür takip etmeye, dünyadaki İngiliz, Alman terazilerini araştırmaya başladım. Ben mekaniği iyi, görsel tarafı zengin olan şeyleri seviyorum. Nitekim teraziler de hem mekanik hem de sanatsal olarak çok iyi sanat objeleri. Bu şekilde 10 yıl boyunca sadece terazi biriktirdim. 200'e yakın terazim oldu.

.

'TERAZİLER HER ZAMAN ÇOK REVAÇTAYDI'

Merak edenler için terazinin tarihçesini kısaca anlatır mısınız?

Günümüzden yaklaşık 4 bin yıl önce eşit kollu teraziler üretilmiş. Bu tip teraziler, bir kolun uçlarına zincir ya da iple asılmış yuvarlak iki kefeden oluşuyor. Eşit kollu terazilere ait ilk bulgular, Anadolu, Suriye ve Mezopotamya'da ortaya çıkıyor.

Yakın geçmişe baktığımızda ise terazilerin yirminci yüzyılın ikinci yarısına kadar çok estetik olduğunu görüyoruz. Sonrasında daha çok endüstriyel terazi üretildi. Mesela eczane ve laboratuvar terazileri mekanizma olarak çok enteresandır. Üzerleri tamamen camekanla kapalı. Tabii ahşap ve tek kollu teraziler var. Bu terazilerin yanında bir de darphane terazileri var. Onlar da bozuk para tartmak için yapılmış. Daha geç zamanlarda ise postane terazilerinin üretildiğini görüyoruz. Asya’da uyuşturucu ölçmek için kullanılan kuş ve aslan betimli ağırlıklar var. Daha sonra İngiltere’de pirinç ağırlıklı, çok estetik teraziler üretmeye başlıyorlar. 1900'lerde Osmanlı'da da üretilmeye başlanıyor. Osmanlı'da ay yıldızlı, çift kefeli manav terazilerini görüyoruz. Daha sonra yer kantarları çok önemli hale geldi. İnsanlar sokaklarda tartılmaya başladılar. Dolayısıyla teraziler her zaman çok revaçtaydı.

'SÜPERMARKETİN KASASINDA BİLE KOYUP TARTIYORLAR'

Artık her şey elektronik oldu…

.

Evet, ne terazi görüyor şimdiki jenerasyon ne bir ağırlık birimi. Bizim gençliğimizde kullanılan kilolar bile artık antikacılarda yerini aldı. Para terazilerinde sikkeler, altınlar tartılırdı. Gerek değerli taş, gerekse altın tartmak için her sarrafın cebinde küçük teraziler vardı. Çok şık kutuların içinde minik ağırlıklar saklanırdı. Bunun yanında insanlar eskiden çok daha fazla yaratıcıydı. Ağırlıkların üzerindeki parasemon dediğimiz sembollerin ciddi birer sanat değeri var. Öyle ki içi kurşunla doldurularak kullanılan deniz kabuğundan ağırlıklar var.

Ama şimdi süpermarketin yazarkasasında bile koyup tartıyorlar. Cepte taşınan elektronik teraziler var. Dolayısıyla artık tartım işlemi, bir işlem olmaktan çıktı. Her şey elektronik ve bence önemli bir kültür ve sanat alanı olan mekanik bir olay kayboldu.

KÖYLERDE KURŞUN DÖKMEK İÇİN ERİTİLİYOR

Sizin terazi koleksiyonu dışında ağırlık topladığınızı da biliyoruz, ağırlık toplamaya nasıl başladınız?

Ben teraziyle, ağırlığın bir korelasyonu olduğu için ağırlık toplamaya başladım. Bu süreçte koleksiyoner bir arkadaşım da kurşun ağırlıkların eritildiğinden söz etmişti. Bunu duyduğumda çok üzüntü duydum. Ağırlıklar gerçekten çok ilgi çekmeyen, eritilen malzemeler. Hatta özellikle kurşun ağırlıkların köylerde kurşun dökmek için eritildiğini çok duyuyoruz. Bu yüzden biraz da koruma altına almak amacıyla ağırlıkları toplamaya başladım.

O zamanlar ağırlıklar konusunda çok da bilgi sahibi değildim. Ama teraziyle başladığım için paralel olarak ağırlık ve ağırlık ölçüleri de zaten öğrenmeye başladığım bir konu oldu. Bilmediğim bir alan olduğu için ilk aşamada ne gelirse alıyordum. 20 tane olduğunda bir müzeye kayıt olma zamanı gelmişti. Çünkü artık arkeolojik eser toplama kararı almıştım. Bu süreçte müzeye başvurdum. Kayıtlı koleksiyoner olduktan sonra özellikle Ege bölgesi ve Bizans ağırlıkları üzerine yoğunlaştım. Çünkü her şeyde olduğu gibi bu konuda da kendinize bir sınır çizmek zorundasınız.

'MÜZE KONTROLÜNDE OLMAK İNSANI DİSİPLİNE EDİYOR'

.

Kültür ve Turizm Bakanlığı'na bağlı, kayıtlı bir koleksiyoner olarak eserlerinizin her yıl denetleniyor olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Benim için hiçbir zorluğu yok açıkçası. Çünkü ben bu koleksiyonu tamamen kendi zevkim için biriktiriyorum. Biriktirdiklerinizin kaydediliyor olması da insanı ister istemez bir disiplin altına alıyor. Böylece daha iyi koşullarda muhafaza ediyorsunuz. Bir objeyi satın aldıktan sonra o objenin doğru tanımlanması çok önemli. Eserlerin hangi döneme ait olduğundan ziyade onu belgeleyerek doğru bir şekilde envanter edip, fotoğraflamak gerekiyor. Nitekim birçok koleksiyonerin alıp alıp bir çekmecenin içine attıklarını da biliyoruz. Bu şekilde tasniflemeyi, tek tek numaralandırmayı öğreniyorsunuz. Dolayısıyla müze kontrolünde olmak insanı daha fazla disipline ediyor.

Kaldı ki koleksiyonunuzu elinizden çıkarmak istediğinizde de müze size bu imkanı tanıyor. İster başka bir koleksiyonere, ister müzeye devredebiliyorsunuz. Müzelerin elbette yaptırımları var ama onlar da olması gereken şeyler. Bir takım yaptırımlar olmasa bu iş rayından çıkar. Sonuçta tarihi eser biriktiriyoruz ve bu eserlerin bir envanterinin olması, kayıt altında tutulması lazım.

'İÇLERİNDE TIRNAK BÜYÜKLÜĞÜNDE GÜMÜŞ HAYVANCIKLAR VAR'

Koleksiyonunuzda önemli nadir parçalarınız neler?

Araştırdıkça elimde çok ünik ağırlıklar olduğunu öğrendim. Bugüne kadar hiçbir yerde görülmemiş ve yayınlanmamış altı tane ağırlığım var. Plarasa (Aphrodisias) Bölgesi’ne ait olan üçlü bir ağırlık seti var. Şimdiye kadar hiçbir yerde örneğine rastlamadık. Üzerinde çift geyik sembolü ve mührü olan 2,5 kiloluk bir Efes ağırlığı da çok enteresan eserler arasında. Üzerinde hem Grek birimi Mna hem de Roma birimi Leitra var. Dolayısıyla bir geçiş dönemi ağırlığı. Bizans imparator büstü kantar ağırlıklarım var. Onlar gerçekten çok ünik. Ama her şeyden öte benim için çok özel. Onları başka türlü seviyorum.

Antik dönemde bazı sanatsal hayvan figürleri de ağırlık olarak kullanılıyordu…

Evet, siz de eski bir müze çalışanı olarak çok iyi bilirsiniz. Altı düz olan hayvan figürleri ağırlık olarak kullanılmış. Benim de hayvan figürlerine merakım o nedenle başladı. İçine girdikçe çok güzel hayvan figürleri olduğunu keşfettim. Benim aldıklarımın en büyüğü 10 santimetre. Hatta içinde tırnak büyüklüğünde gümüş hayvancıklar var. Bu eserler bana muhteşem bir keyif veriyor. Bu tutkumun sonucunda büyük müzayedelere giderek eser edindim. Bunların 100 tanesi hayvan heykelcikleri.

'ENFLASYON ETKİSİ VE YÖNETİCİLERİN VERDİĞİ KARARLARI GÖSTERİYOR'

Peki, zaman içinde ağırlıkların boyutları ya da başka özelliklerinin değiştiğini söyleyebilir miyiz?

Kesinlikle söyleyebiliriz. Aynı birimin zaman içinde ağırlığının değiştiğini gözlemleyebilirsiniz. Mesela 500 gram olması gereken Grek ağırlık birimi bir Mna’nın 500 gram olduğu kabul edilir. Ancak zaman içinde 600 gramla 400 gram arasında değiştiğini görüyoruz. Bu da bölgesel veya ekonomik nedenlerden olabileceğini düşündürüyor.

Ayrıca belli dönemlerde belli ağırlıkların üzerine ilave kurşunların yapıştırıldığını da görüyoruz. Kırıldığı zaman üzerine bir parça ile tamamlama yapılıyor. Primitif bir mantık ama sonuçta ticarette kullanıldığı için bu tür şeyler yapılmış. Bunun yanında bir bölgede üretilen ağırlık, bir başka bölgede karşımıza çıktığında aralarında ticaretin yapıldığını anlayabiliyoruz. Mesela K. Ege bölgesinden bir ağırlığın İzmir’de bir buluntu olarak bulunması, oradaki bir tüccarın burada ticaret yaptığının bir göstergesi. Tabii aynı şekilde tersi de oluyor.

.

Ağırlıklardaki bu değişikliğin sebebine dair edindiğiniz bilgileri bizimle paylaşabilir misiniz?

Bu zaman içinde enflasyon etkisi ve o zamanki yöneticilerin verdiği kararları gösteriyor. Bir kısmı da belli yönetimlerin, belli bölgelerde farklı ağırlık birimlerini kullanmasından kaynaklanıyor. Yani herkes kendine göre bir birim belirliyor ama aynı ismi kullanıyor.

Son olarak; koleksiyonerlik yapmak isteyenlere neler söylemek istersiniz?

Koleksiyon yapmak çok keyifli bir uğraş. İnsana boş zaman bırakmıyor. Nerede olursanız olun aklınızda her zaman ilgilenecek bir konu var. Ayrıca koleksiyon camiasında yeni insanlar tanıyorsunuz. Genel olarak herkesin ilgili olduğu bir konu var. Ve o konu hakkında bilgi alışverişi yapıyorsunuz. Bir müzeye gittiğinizde de ilk önce kendi konunuzla ilgili bölüme gitmek istiyorsunuz. Koleksiyoner olmak isteyenlere tavsiyem; Kendinize bir alan seçip bilinçli bir şekilde bu işi yapın. Sürekli okuyup, araştırın.