Arjantinli gelin

Fotoğraflardaki insanlar Anadoluluydu, bu her hallerinden belliydi. Bu görüntülerdeki tek aykırı şey, bir evin duvarında asılı duran bir kadın fotoğrafıydı. Daha fazla sabredemeden fotoğraftaki kadının kim olduğunu sordum. Ortaya çok ilginç bir aşk hikayesi çıktı. Buyurun, beraber önce Arjantin’e, sonra Develi’ye doğru bir yolculuğa çıkalım.

Google Haberlere Abone ol

İtalya’da başlayıp, Arjantin’de devam eden, Kayseri’de son bulan bu sıra dışı hikayeyi tesadüfen öğrendim diyebilirim. Anlatayım… Modalılar’ın ev buluşmaları meşhurdur. Yine böyle bir buluşmada sevgili komşuma bir telefon geldi ve bunu üzerine apar topar memleketine, Develi’ye (Kayseri) gitmek zorunda kaldı. Bir yakınını kaybetmişti. İstanbul’a döndüğünde başsağlığı dilemek için evine gittim. Bir süre sonra Develi’den konuşmaya başladık. Sohbetimiz uzayınca memleketinde çektiği fotoğrafları da göstermeye başladı. Fotoğraflardaki insanlar kılık-kıyafetleriyle, ev içi dekorlarıyla, yaşam tarzlarıyla Anadoluluydu, bu her hallerinden belliydi. Bu görüntülerdeki tek aykırı şey, bir evin duvarında asılı duran bir kadın fotoğrafıydı. Uzun elbisesini tüylü, görkemli bir şapka ile tamamlamıştı. Evin genel dekorundan o kadar ayrıksıydı ki, bu hemen ilk bakışta belli oluyordu. Daha fazla sabredemeden fotoğraftaki kadının kim olduğunu sordum. Ortaya çok ilginç bir aşk hikayesi çıktı. Buyurun, beraber önce Arjantin’e, sonra Develi’ye doğru bir yolculuğa çıkalım.

.

Fotoğraftaki kadın Inma Gulare Calabelli’nin hayatı her ne kadar Arjantin’de başlayıp Develi’de son bulsa da, bu hikayenin başlangıcı İtalya’ya dayanıyor. Colabelli Ailesi, İtalya’da yedi çocuğuyla birlikte mutlu bir aile yaşantısı sürdürürken, 1910 yılında Arjantin’e göç etme kararı alırlar. Inma henüz beş yaşındadır. Çiftçilikle geçimini sağlayan aile, Bounes Aires’in La Plata bölgesine yerleşir. Büyük bir çiftlik alırlar. Bu çiftliğe sürekli yeni çalışanlar eklenir. Kimi zaman mevsimlik işçi olarak çalışmak üzere, dünyanın dört bir yanından erkekler başvurur. Aslında yurtdışından gelen işçileri çalıştırmak sadece Colabelli Ailesi’ne özgü değildir. O yıllarda ekonomik olarak kalkınmaya çalışan Arjantin Devleti yabancıların iş bulması için cazip bir ülke haline gelmiştir.

DEVELİ'DEN ARJANTİN'E HÜSEYİN BEY'İN YOLCULUĞU

O yıllarda Arjantin, dünyanın dört bir yanından gelen geçici işçilere ev sahipliği yapmaktadır. Bu işçilerin içinde bir de Türk vardır; Hüseyin Bey. Kayseri’de “Kocaali” olarak adlandırılan büyük bir ailenin, 1893 doğumlu oğludur Hüseyin Bey. 18 yaşındayken, üç arkadaşıyla birlikte Mersin limanından Arjantin’e doğru hareket eden bir gemiye tayfa olarak yazılır. Üç aylık gemi yolculuğu sonrası Arjantin'e ulaşır. Bir süre Buenos Aires limanında iş arar. O sıralarda baba Jose Colabelli de Buenos Aires limanındadır ve çiftliğinde çalışacak güçlü-kuvvetli bir işçi aramaktadır. Hüseyin sağlam vücuduyla Jose’nin dikkatini çeker. Birlikte çalışmaya başlarlar. Hüseyin, çok kısa bir zaman içinde çalışkanlığıyla öne çıkar, baba Jose'nin güvenini kazanıp kahyalığa yükselir. Bir süre sonra çiftlik sahibinin en küçük kızı Inma ile Hüseyin arasında büyük bir aşk başlar. Kısa süre içinde Colabelli Ailesi’nin onayıyla evlenirler. Evlendikten sonra çiftlik daha da genişler. Yeni ailenin geçimini sağlaması için yeni araziler alınır. Hüseyin, Arjantin'de traktörle tarım yapan nadir zenginlerden olur.

CUMHURİYET'İN İLANI

Arjantin’de yepyeni bir yaşama, büyük zenginliğe kavuşan Hüseyin Bey, ülkesinde bıraktığı ailesiyle iletişimini hiç koparmaz. Cumhuriyet ilan olmuş, beş kardeşi Çanakkale Savaşı’nda hayatını kaybetmiştir. Hüseyin bey, babasından gelen bir mektupla, eşini de alarak Türkiye’ye doğru bir gemi yolculuğuna çıkar. Kırk beş günlük gemi yolculuğu sonucu İstanbul’a ulaşırlar. Eminönü’nde bir hatıra fotoğrafı çektirirler. Bu fotoğrafta Hüseyin bey takım elbisesi içinde, Bayan Inma ise uzun ve şık elbisesini büyük bir şapka ile tamamlamaktadır. İkisi de ömürlerinin son şık fotoğrafı olduğunu bilmezler. Bayan Inma ise bir daha hiçbir zaman şapka takmaz. İstanbul’dan sonra trenle Kayseri’ye, oradan da atla yolculuk yaparak Develi’ye ulaşırlar.

ARJANTİNLİ INMA, DEVELİLİ HATİCE OLUR

Ne İstanbul’u, ne de Develi’yi sevebilen Inma, ülkesine döneceği günü sabırsızla beklerken bir daha dönmeyeceklerini duyduğunda büyük bir düş kırıklığı yaşar. Develi’deki evleri beğenmediği için bahçeye büyük bir çadır kurdurur, bir süre burada yaşar. Develi’yi hiçbir zaman benimsemese de eşine olan büyük aşkından dolayı yaşamını burada sürdürme kararı alır. Hatice adını alır, yedi çocuğu olur. Arjantin'de kızının dönmesini bekleyen Baba Jose Colabelli, kızına üç kez serbest giriş kartı gönderir fakat Hatice bu teklifleri hiçbir zaman kabul etmez. Çünkü çok sevdiği oğlunu kısa süre önce, Develi’de kaybetmiştir. Onun mezarından ayrı kalmak istemez. Her şeye rağmen ömrünün sonuna kadar Develi’de yaşar. Tıpkı Arjantin’de yaptıkları gibi geçimlerini tarımla sürdürmeye çalışırlar. Hatice’ye komşuları önce “Gavur gelin”, sonra “Arjantinli gelin” lakabını takarlar. Hatice onlarla güzel ama mesafeli bir ilişki kurar. Arjantin yıllarında öğrendiği makine dikişini komşularına da öğretir. Develi’deki kadınların elbisesini diker. Gelirleri eskisi kadar iyi durumda değildir. Arjantin’deki varlıklarını kaybetmişlerdir.

BABA JOSE COLABELLI'DEN BÜYÜK BİR MİRAS KALIR

Baba Jose Colabelli, 1955 yılında vefat eder. Hemen sonra çiftlik satılır ve çocukları arasında miras paylaşılır. Inma’nın (Hatice) payına düşen Develi'ye gönderilir. Çok zor ekonomik koşullarda hayatını sürdüren Hatice, hakkı olmadığını düşünerek mirası kabul etmez. Kardeşlerine iade eder. Zor şartlarda ömrünü sürdürmeye devam eder.

Eşi Hüseyin Koca 1973 yılında, “Arjantinli Gelin” Hatice Koca (Inma Gulare Colabelli) ise 1990 yılında vefat eder. Koca çiftinin mezarı Develi, Yukarı Ağalar mezarlığındadır. Şimdilerde Hatice’nin torunlarının bir kısmı Arjantin’deki akrabalarıyla görüşmeye devam etmekte, geçmiş yılların güzel günlerini yaşatmaktadır. Öyle ki torunlardan biri Arjantin ile yaptığı ticaret sonucu varlıklı bir iş adamı olmuştur. Develi’nin ünlü isimleri arasındadır.

Hikaye bittiğinde komşuma Inma’nın görüntüsünü hatırlayıp hatırlamadığını sordum. Çocuk zihninde onu gergin, kaygılı ama şefkat dolu bir insan olarak hatırladığını; kendisine diktiği çok güzel elbiseleri ise asla unutamadığını söyledi. Sonrasında büyük bir üzüntüyle, aslında Develi’de kimsenin derinlemesine onunla ilgilenmediğinden, hep yalnız bırakıldığından söz etti. Kim bilir belki biraz yakınlık kurabilse daha neler neler anlatacaktı!