Mezara atılan tohumlar

Millet yaratmak gerekliliktendir, tepeden indirmedir. Cumhuriyet’in kuruluşu Mustafa Kemal’in şahsından bir dirhem dahi ayrı değildir. Yeni kurulan ülkenin kimliği de, milleti de, ideolojisi de Mustafa Kemal’in şahsından türemiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde başlayan “Türk” fikri, geniş coğrafyalarda hüküm sürmesi gereken halinden yeni Cumhuriyet sınırları içerisinde yaşayan yüce bir halk kisvesine dönüştürülmüştür.

Google Haberlere Abone ol

Oğul Aşkın

Mücadele yıllarının ardından, Anka elbette küllerinden dirilecekti lakin yeni doğan ülke daha ana rahmindeyken geçmişi yok etmeye ve atiyi yeni baştan yaratmaya niyetliydi.

Üç kıtaya hüküm süren Osmanlı’nın yıkılışı egemen ideolojinin sözcülüğünü yapan tarih kitaplarında yazıldığı gibi Mondros Mütarekesi ile değil yeni kurulan Cumhuriyet ile gerçekleşmiştir ki bu yıkılış haritalar üzerindeki sınır çizgilerinde değil toplumun her kademesinde fikri ve maddi olarak cereyan ettirilmiştir. Osmanlı’nın işgallerle ve yıkımlarla büyüttüğü “vatan” toprağı üzerinde yaşayan herkesi kapsayan “büyük ulus” fikri (farklı tezahürleri olsa da; Osmanlıcılık, İslamcılık) yerine, fincan kadar kalan topraklar üzerinde yeni kurulan Cumhuriyette “tek ulus” fikri egemen oldu.

Hobsbawm’ın dediği üzere, “Kültürel isyan, zayıflığın göstergesidir”. Osmanlı’dan geriye, zarafetine zeval gelmemiş Dersaadet, bir yığın borç ve sorun, devasa bir kültürel miras ve yıkıntılar içinde bir ülke kalmıştır. Bu zayıflık ortamında yeni ülkenin kurucuları, bu işe yeni bir ulus yaratarak başlamışlardı. Geçmişi red, yıkıntılar üzerine inşa edilecek ülkenin en büyük motivasyonu olan yeni, genç ve dinamik millet için zaruriydi! Yeniyi yaratmak için önce politik yaptırımlarla (saltanatın kaldırılması, Cumhuriyet'in kurulması, hilafetin kaldırılması, anayasanın geçmiş bağlarından kopartılarak yeniden yazılması, yerel bazlı devlete bağlı burjuvazi ile yapılan iktisadi atılımlar vb.) geçmişin kapladığı alan temizlenmiş, bu esnada yeni yapıyı inşa edecek olanlara gerekli yaşamsal sıfat (Türk) belirlenmiştir.

ULUS - KİMLİK İNŞASI

Millet yaratmak gerekliliktendir, tepeden indirmedir. Cumhuriyet’in kuruluşu Mustafa Kemal’in şahsından bir dirhem dahi ayrı değildir. Yeni kurulan ülkenin kimliği de, milleti de, ideolojisi de Mustafa Kemal’in şahsından türemiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’nde başlayan “Türk” fikri, geniş coğrafyalarda hüküm sürmesi gereken halinden yeni Cumhuriyet sınırları içerisinde yaşayan yüce bir halk kisvesine dönüştürülmüştür. Bu kisve hem yeni kurulan ülkenin motivasyon ve varlık nedeni olmuş hem de yeni doğan bir milletin künyesi olmuştur. Bir nevi tüm unsurları kaba bir şekilde birleştirecek bu çimento tüm farklı olanların üzerini de kapatmış ilerleyen safhada imha etmiştir.

Modern ve batılı gelişmelere açık lakin kendi yüce geçmişi ile beslenen bir ulus fikri çok fazla enerji ve uğraş gerektirmekteydi. Toplumun her kademesinde, her alanında topyekûn değişiklik yapmak hem uzun ve zahmetli bir süreçti hem de her yeni yaratının öncesinde yıkım ve temizliği gerektiriyordu. Ulus inşa sürecindeki geçmişin bütün izlerini silme kaygısı da buradan kaynaklanıyordu. Cumhuriyetin kurulduğu günden Mustafa Kemal’in ölüm gününe kadar geçen süreç de inkılaplar ve imhalar süreci olarak geçmiştir.

TOPLUMUN KÜLTÜRÜNÜ DEĞİŞTİRMEK

Toplumun fiziki koşulları değiştirmenin temelinde toplumun fikri yapısını, kültürünü değiştirmek yatar. Yeni Cumhuriyet'in inşacıları da bunu göz ederek hareket etmişlerdir. Önce hilafet ve dini yönetimle ilgili bağları kopartmışlar, laik esaslı yönetimi sağlamışlardır. Tanzimat sonrası süreçte bir miktar batının tesirini hisseden Anadolu Toplumu, uzun zaman boyunca kendi topraklarına yahut İslam etkisine çevrili yüzü baskılı bir elin ivmesi ile batıya çevrilmiştir. Günlük ölçü birimlerinin değiştirilmesi, zaman ölçütlerinin değiştirilmesi, tekke ve zaviyelerin kapatılması, eğitim kurumlarının birleştirilmesi, şapkanın zorunlu kılınması ve kıyafet esaslarının değiştirilmesi, toplumu biçimleyecek yeni kanun sistematiklerinin oturtulması (Medeni Kanun, Ceza Kanunu) bu sürecin yapısal taşlarını oturtmaya yönelik inkılaplar ve hamlelerdir. Asıl değişiklik süreci bahsedilen ön inkılapların hemen ardında bütün toplumu derinden etkileyecek şekilde icra edilmiştir.

Harf inkılabı ve yeni dilin yaygınlaştırılması, ulus inşası sürecinin en önemli hamlesidir. Ardından ders kitaplarında dahi okutulacak Türk Tarih Tezi’nin yazımı ve Güneş-Dil Teorisi’nin keşfi toplumun içinde bir üst kimliğin inşası olacaktır. Yıllar boyunca göçebe bir toplum olduğu bilgisiyle anılan (yörük) hatta aşağılama sıfatıyla kullanılan “Türk”, artık bütün dünyaya kökenlik yapmış ve medeniyet kuran üstün ırk olmuştur. Aşağılık duygusunun en önemli özelliği olan kibir, devlet esası olarak yerleşmiştir. Bu süreçte Anadolu’da yaşayan diğer etnik unsurlar reddedilmiş hatta Türk olmayanların ancak hizmetçi yahut köle olabileceği fikri dile getirilmiştir. Bu bilgiler ışığında ulus-kimlik inşasının masum bir çabanın ötesinde şovenist kaynaklı bir harekete dönüştüğü gerçeği parlamaktadır.

Halk evlerinin kurulması ve Türk Ocakları’nın devletleştirilmesi ile özellikle Anadolu’daki kültürel ve sanatsal eğilimlere yön verilmiştir. Mustafa Kemal ve onun ışık tuttuğu yüce Türk Milleti’ni anlatan tiyatro oyunları yazdırılmış, oynatılmıştır. Türklüğün ileri aşaması Mustafa Kemal’in yüksek karakterinde vücut bulmuş, yaşayan bir peygamber haline getirilmiştir. Hobsbawm’ın sözünü bu noktada tekrar hatırlamak gerekmektedir. Bu süreç, Türk Milleti yaratma ve kutsallaştırma olarak devam etmiştir. Devlet eliyle sağlanan her türlü imkan, büyük bir enerji ve motivasyon ile yoğrulmuş, Türk Milleti genç ve kendinden emin adımlarla yol almıştır. Türk olmak bir gurur nedeni, mutluluk sebebiydi. Türkçe konuşmak özellikle Kürdistan’da aşırı bir şekilde desteklenmiş, Türkçe konuşanlara ödül; konuşmayanlara ceza verilmiştir.

Bu büyük değişim her alanda durmaksızın ilerlemiştir. Mimaride, resimde, müzikte, arkeoloji ve müzecilikte... Hatta yüksek bir çaba ve maddiyatla yapılan Özsoy Operası, bu inşanın en cilveli, trajikomik ürünlerinden biridir. Türklüğün ve yeni kurulan Cumhuriyet'in her alanda ilerlediği ve bütün dünyaya örnek olduğu fikri her alanda ispatlanmaya çalışılmıştır. Batı’dan alınan ilmi referansların tamamı Türkçeleştirilmiş, Türkçe’nin ilk dünya dili olduğunu kanıtlama ve yabancı kökenlerden arındırılması için Türk Dil Kurumu kurulmuştur.

Yeni kurulan Cumhuriyet, yeni bir millet ile kurulmuştur. Gelenek icadı ve üstüne inşası, temelinde kendisine geçmişi yani İslamiyetin etkisini ve Osmanlı’yı düşman olarak seçmiş ve bu unsurları törpülemek ve silmek için uğraşmıştır. Bu durum, uzun yıllar boyu bu unsurlar ile yaşamış halk için kabul edilmesi güç olmuştur. Yapılan yeniliklerin ve inkılapların tepeden indirme ve dikta yoluyla halka kabul ettirilmeye çalışılmasının ardında, cumhuriyet kurucularının da bu bilgiye vakıf olduğu gerçeğini göstermektedir. Lakin bütün kurtuluş mücadelelerinin ardından kuvvetli bir milliyetçilik getirdiği bilgisi bütün bu anlatılanları maruz göstermez sadece gerekçelendirir.

Yeni Cumhuriyet'in biçtiği üst kimlik: Türk, modern, Hanefi Müslüman. Bu kimlik, dinsel unsuru daha ardıllanarak her alanda pompalanmış, olması gereken haline getirilmiştir. Nazizim’deki ırkçılık pratiği doğrudan görülmese de, inşa süreci zaman zaman böyle bir nükseme yaşamıştır. Ama poli-etnik unsura sahip Anadolu’da Türklük herkesin üstüne örtülmesi gereken bir örtü olarak düşünülmüş bunun pratiği de inkarla gerçekleşmiştir. Herkesin Türk olduğu şiarı Mustafa Kemal’in ölümüne hatta sonrasına değin devam etmiştir. Evet, kesinlikle bir ulus inşa edilmiştir; altında yatan bir medeniyet-ler-in mezarının üstüne.