Kayhan Berkin: Tolstoy karakterinin deliliğini biraz kıstık

Oyuncu ve yönetmen Kayhan Berkin 2011 yılından beri oyunculuk 2014 yılından beri de yönetmen olarak çeşitli tiyatro ekiplerinde görev alıyor. "Farklı türlerde deneme yapmayı seviyorum" diyen Berkin ile Versus Tiyatro'yu, seyircinin son dönemlerde tiyatroya yönelmesini ve Kreutzer Sonat'ı konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Ödüllü oyuncu ve yönetmen Kayhan Berkin ile uyarladığı ve yönettiği son oyunu Kreutzer Sonat’ı konuştuk. Tek kişilik bir oyun olan Kreutzer Sonat’ta, oyunculuğuyla da dikkat çeken Berkin, Türkiye Tiyatrosu’nun en üretken tiyatrocularından biri olma özelliği de gösteriyor.

Son olarak Seyirciye Sövgü’de tek başına bir performansıyla izlediğimiz Berkin, Kreutzer Sonat’ta da zor bir rolle seyircinin karşısına çıkıyor. Berkin, ana akım ve alternatif tiyatro üretimlerine devam ederken, bir yandan da sahnenin dar kalıplarını yıkmaya çalışıyor.

Berkin ile tiyatronun olanaklarını, aldığı biçimi ve endüstriyel rolü, kurucusu olduğu Versus Tiyatro’yu ve Kreutzer Sonat’ı konuştuk.

Kayhan Berkin

Kurucusu olduğunuz “Versus Tiyatro” grubu nasıl ortaya çıktı?

Versus 2014 yılında kuruldu, 2017 yılından itibaren ekibin genel sanat yönetmenliğini yapıyorum. Genellikle klasik metinlerin çağdaş yorumlarına ya da yurtdışında sahnelenmiş çağdaş metinlerin Türkiye prömiyerlerine öncelik vermeye çalışıyoruz. 5 yıl içinde 11 prodüksiyon ürettik, Türkiye standardına göre çalışkan bir ekip olduğumuzu söyleyebilirim.

'HER OYUNUN HERKES İÇİN YAPILDIĞINI DENEYİMLEDİM'

Bir yandan alternatif tiyatro yapan bir yönetmen ve oyuncusunuz. Bir yandan da ana akıma dâhil edilebilecek işler üretiyorsunuz. Ana akım ve alternatif tiyatro arasındaki fark nedir? Varsa eğer dengeyi neye kuruyorsunuz?

Daha önceki röportajlarımızda da alternatif tiyatro/ana akım ile ilgili söylediklerimde fikrim değişmedi. Farklı türlerde deneme yapmayı seviyorum, yaptığım oyunun türünü ya da genel başlıklardaki karşılığını izleyicilere ya da akademisyenlere bırakmakta fayda var. Elimdeki imkanlar doğrultusunda (prodüksiyon desteği, prova zamanı/yeri oyuncular, dekor ve ışık tasarımcısı vs.) kendi potansiyelim el verdiğince en iyisini yapmaya çalışıyorum. Ele aldığım mesele bazen ana akım izleyiciyi bazen de daha entelektüel tiyatro izleyicisini ilgilendiriyor zannetsem de şimdiye kadar bu ön kabullerin hiç bir işe yaramadığını ve her oyunun herkes için yapıldığını deneyimledim. Kimin neden ne kadar tat alacağını önceden kestiremiyorsunuz.

Benim yaşadıklarım yıllar için 3 yoldan ilerledi: İlkinde bir yapımcı çıkıp benim yönettiğim bir oyuna destek olmak istediğini söylüyor, ikincisinde bir yapımcı belli bir proje ile gelip, o projeyle ilgilenip ilgilenmeyeceğimi soruyor, üçüncüsünde ise yapmak istediğim bir projeye destek ararken buluyorum kendimi. Oyuncu ve yönetmen olarak  çok yapmak istediğim projelerle daha az yapmak istediğim projeler oluyor diyebilirim.

İstanbul’da sergilenen oyun sayısı her geçen gün artarken, seyirci sayısı da artış göstermekte… Seyircinin ilgisinin tiyatroya doğru kaymasının nesnel sebepleri nelerdir?

Ekranda tanınan kimi oyuncuların daha çok tiyatroya yönelmesi, izleyicinin de beğendiği oyuncuyu “hadi bir de canlı göreyim” isteği, tiyatro yapımcılarının artması, büyük ihtimal görece daha ucuz olduğundan bazı dizi&sinema yapımcılarının da tiyatro yapımına yönelmesi, farklı türlerde tiyatro yapan ekiplerin ve sahnelerin artması da etken olarak sayılabilir. Ancak seyirci sayısı artıyor mu ya da bu artan seyirci ne kadar kalıcı olacak emin değilim. Yıllardır Şehir Tiyatroları, Devlet Tiyatrosu, Belediye Tiyatroları, Uniq Hall/Zorlu vs., alternatif olarak adlandırılan küçük seyirci kapasiteli sahneler, ücretsiz etkinlikleri takip edenler gibi farklı izleyici tipleri var ama bu izleyici tipleri bazen birbirine karışıp birbirini izleyip etkileyebiliyorlar, tabii tiyatro öğrencileri, tiyatrocular, tiyatro eleştirmenleri vs. gibi gittikleri mekanlar değişiklik gösteren izleyiciler de var.

Oyun sayısı artıyor ama bu oyunlar bir ayda kaç defa oynuyor, bir sezon boyunca devam edebiliyor mu, bunlara da bakmak gerekiyor. Bunlar haricinde yıllarca basmakalıp oyunculukları izleyip bıkan tiyatrodan soğuyan orta yaşlı bir kesim ve dünyanın en iyi filmlerini, dizilerini, ekran performanslarını evinden hiç çıkmadan izleyen çok genç insanlar var. Bu insanlar neden tiyatroya gelsin, tiyatro onlara ne kadar hitap ediyor, tiyatroda onlara ne veriyoruz ne veremiyoruz, onları nasıl tiyatroya getiririz, bunları düşünmemiz tartışmamız gerekiyor.

.

“Kreutzer Sonat” neyi anlatıyor? Bu metinde ilginizi çeken şey neydi?

Bir oyunu ya da öykü/roman fark etmez, ilk okuduğumda bazen içgüdüsel olarak o metne doğru çekiliyorum, aklıma çeşitli imgeler gelmeye başlıyor hatta heyecanlanıyorum da. Ancak bu ilk heyecandan sonra eğer bu malzeme üzerine hala düşünüp sahneye koymak istiyorsam, metni defalarca okuyup yazarını araştırmaya ve bu okuma yinelemelerimi daha da derinleştirmeye gayret ediyorum. Sonraki aşamalarda sesli okumalar geliyor, güvendiğim arkadaşlarımla metni okuyup fikir alışverişinde bulunuyoruz, malzeme hala beni heyecanlandırıyorsa ve yapım süreci halledilebilecek gibiyse sürece başlıyor.

Romanda anlatının katil üzerinden kurulması, yaşanan olayları ve olaya dahil olan müzisyenle anlatıcının eşinin sadece anlatıcı penceresinden görülebilmesi ve yazılan bütün  karakterlerin anlatıldığı gibi mi yoksa değil mi emin olamamamız romanın ustaca yanlarından, biz de bu tek kişi anlatı biçimini koruyarak Kreutzer Sonat’ın oyun uyarlamasını yaparken Tolstoy’un ana metnindeki müzik etkisi, evlilik düşmanlığı kısmını ve baş karakter Pozdnişev’in anarşistliğe varan toplum dışılığını görünür kılmaya çalıştık, bunu yaparken Tolstoy’un yarattığı karakterin deliliğinin dozunu biraz kısıp onu daha dinlenilebilir ve merak edilebilir bir hale getirdiğimizi düşünüyorum.

Oyun uyarlamamızın hedefinin daha çok hayattaki öğretilmişliklerimiz, bakış açılarımız ve önyargılarımızla hesaplaşma olduğunu söyleyebilirim. Oyunumuzda kullandığımız müziğin etkisi ile 2020 yılının Dünya Beethoven yılının birleşmesi de oyununun çıkış tarihiyle ilgili hoş bir tesadüf oldu.

'VERSUS TİYATRO OLARAK ÖNCELİĞİMİZ İYİ METİN'

Geçmiş yıllarda da tek kişilik bir oyun yönetip, oynamıştınız: Seyirciye Sövgü. Kreutzer Sonat’ta da tek başınıza oynuyorsunuz. Tek oyuncunun olduğu metinlerde size cazip gelen şey ne?

Bu sezon yönettiğim 3 oyunda anlatı üzerine… 2019 yılında internet aracılığıyla dünyanın en iyi filmlerini, oyuncularını vs. izlediğimiz bir dönemde tiyatroda seyirci ile birebir canlı ilişkinin ve bu biçimin en etkili yollarından biri olan seyirciyi yok saymayan onunla göz göze kurulan anlatı biçiminin çok etkili olduğunu düşünüyorum. Ancak hangi tür oyun yaparsak yapalım Versus olarak önceliğimiz iyi metin, Kreutzer Sonat’ta hem oyuncuya hem de yönetmen ile tasarımcılara olanaklar sunan zengin bir metin, yani illa ki tek kişilik oyun yapayım gibi bir heyecanım yok, heyecanlandığım metnin biçimine göre şekilleniyorum demek daha doğru.

Bir yandan yönetmenlik, bir yandan oyunculuk yapmanın hem yönetmen hem oyuncu olarak avantajları ve dezavantajları nelerdir?Bu süreçlerde kendinize dair keşfettiğiniz şeyler nedir?

Öncelikle yönetmenlik yapmaya başladığımdan beri oyuncu olarak yer aldığım projelerde daha az soru sormaya başladım. (Oyun çalışırken soru sormanın hep iyi olduğu rivayet edilir ama aslında doğru soruyu doğru zamanda sormak iyidir.) Buna ek olarak yönetmenin tavsiye ve direktiflerine de daha uygun çalışmaya başladım, çünkü şüphesiz ki bazen saçmaladığımızı düşündüğümüz zaman yaratıcı, yaratıcı olduğumuzu düşündüğümüz zaman bazen saçmalayabiliyoruz, buralarda yönetmen dış göz olarak kritik bir rol oynuyor.

Ancak daha çok oyunculukta başıma gelen olumlu/olumsuz taraflardan ders alıp bu tecrübelerimi elimden geldiğince yönetmenlikte kullandım diyebilirim, oyunla ilgili ön hazırlık yapıp provaya gelmem, oyuncuların halinden anlamam, sorunlarına ilgi göstermem, prova süresince elimden geldiğince oyuncuların denemelerine izin verip yapıyı birlikte inşa etmem, oyuncuların tiyatro dışındaki işlerine de saygı gösterip özenli bir prova programıyla kaliteli zaman sağlama çabam işime yarıyor, diyebilirim.

Nerede, hangi günlerde oynuyorsunuz?

24 Aralık'ta Kadıköy Boa Sahne, 26 Aralık'ta Uniq Box ve 27 Aralık'ta Bahçelievler'de olacağım.