Berlin’de Doğu Almanya Müzesi

Müzeler Adası’nın yan kıyısında, eskiden Doğu Almanya’ya ait olan bir alanda, zemin kata açılmış, çok küçük bir müze DDR Museum. Doğu Almanya’da hayatın nasıl olduğunu anlatmayı amaçlayan bu özel müze, antik eserlerin sergilendiği devlet müzelerinden daha fazla ilgi görüyor. 2006’da açılan müzeyi bugüne kadar 4 milyondan fazla kişi ziyaret etti.

Google Haberlere Abone ol

Bu yıl, Berlin Duvarı’nın yıkılmasının 30’uncu yıldönümü birçok etkinlikle kutlanıyor. Berlin Duvarı varken Doğu Almanya’da hayatın nasıl olduğunu merak ediyorsanız, tüm sorularınıza cevap verecek, küçük bir özel müze de mevcut: DDR Museum.

2006’da kurulan DDR Müzesi’nin akademik danışmanlığını, 1950’de doğan ve Alman Demokratik Cumhuriyeti döneminde tarih öğrenimi gören Dr. Stefan Wolle yapıyor. Müzedeki tüm anlatım İngilizce ve müzenin bu özelliği, tamamen turistlere yönelik açılmış bir adres olduğunu kanıtlıyor. Dr.Wolle, Doğu Almanya döneminde büyüdüğünden, müzede tematik şekilde anlatılan günlük yaşama dair tüm detayların ‘gerçekten yaşanmış’ olduğuna emin olabilirsiniz. Bugün Almanya’daki müzelerin hepsi devletten fon alıyor olmasına rağmen, DDR Museum’un özel fonlarla kurulduğunu özellikle belirtmek gerekiyor çünkü bu müzedeki anlatım, tarihyazımı anlamında Almanya’nın resmi tarih anlatımı sayılmaz. Müzedeki sergi kurgusu ve katalog metinleri, Doğu Almanya’da uygulanan sosyalizmin ne kadar 'totaliter' olduğunu ziyaretçilere hissettirme amacını taşıyor. Örneğin, mecliste dört parti olduğu halde seçimleri her zaman sosyalistlerin kazanıyor olması, izleyicinin katılımını esas alan bir sergileme mantığıyla sunuluyor. Oy vermeye gitmeyenlerin fişlendiği Doğu Almanya’da seçimleri her zaman Sosyalist Birlik Partisi’nin kazandığı, ziyaretçinin şahsen oy verme işlemini yapıp seçim sonucunu görmesini sağlayan bir yöntemle anlatılıyor.

Özel bir camekan içine, meclisteki dört partiyi temsil eden 4 kukla figür yerleştirilmiş. Müze ziyaretçisine, devletle ilgili bir mesele gösterilip bu mesele karşısında hangi partinin ne tepki verdiğini öğrenmek istiyorsa, kuklaların durduğu kutunun yanındaki kolu çekmesi isteniyor. Bu mekanik kolu aşağı çektiğinizde, dört kukla birden ellerini kaldırarak Sosyalist Birlik Partisi’nin önergesine olumlu yanıt vermiş oluyor. Bu basit ve eğlenceli kurgu, bir ülkenin meclisinde dört farklı kesimi simgeleyen dört parti olsa bile, o ülkede 'demokrasi' olmayabileceğini, bir ‘çocuğa’ anlatır gibi anlatıyor.

1980’LERE DAİR ARADIĞINIZ HER ŞEY

DDR Müzesi’nde hangi meslekten ne kadar maaş alındığı gibi gerçek bilgilere yer veriliyor. Doğu Almanya’da sosyalist sistemin temel mantığına uygun olarak, bir işçiyle bir mühendisin maaşı arasında çok fazla uçurum yoktu. Mühendislik ya da tıp öğrenimi görenler, işçilerden sadece birkaç yıl daha fazla eğitim alıyorlardı ve konut olarak da devlet tarafından üretilen bloklarda yaşıyorlardı, yani yaşam standartları açısından sosyalist sistem büyük oranda eşitlik sağlamayı başarmıştı. Doğu Bloku ülkelerinde kapalı bir ekonomi uygulandığından, devletin ürettiği ürünler sadece devlet mağazalarından alınabiliyordu. Müzede, 1950’ler ile 1980’ler arasında devletin ürettiği gıda ürünlerinin ambalajları ve bu ürünlerin reklamları da görülebiliyor. Serginin kurgusundan da anlaşıldığı üzere, bütün Doğu Bloku ülkelerinde olduğu gibi, Doğu Almanya’da da kahve en pahalı ürünlerden biri olmuş.

Müzede, kahvenin fiyatının yüksekliği ve karşı konulmaz cazibesi özel bir yöntemle anlatılmış. Günlük yaşama dair objelerle dolu dolapların her bir kapağının arkasında ya da bir çekmecesinin içinde farklı bir bilgi bulunuyor. Ziyaretçi, bu şekilde sergideki tüm kapakları ve çekmeceleri açarak, yani her yere dokunarak sergiyi ‘keşfetme’ye teşvik ediliyor. Kutuları ve çekmeceleri kurcalarken, aniden önünüze siyah plastikle kaplı iki yuvarlak boşluk çıktığında, hiç çekinmeden ellerinizi hemen bu boşluğa daldırıyorsunuz. Ellerinizi daldırdığınız kutunun içinde, kahve çekirdeklerinin bulunduğunu dokunarak anlıyorsunuz. Ellerinizi kutudan çıkarıp kokladığınızda, burnunuza gelen kahve kokusu, devlet mağazasında kahve bulamamış bir Doğu Almanyalı’nın o anda ne hissettiğiyle empati kurmanızı sağlıyor.

NE KADAR SOSYALİSTSİNİZ TESTİ!

DDR Museum’da dokunmak, keşfetmek, arayıp bulmak, koklamak, denemek ve hissetmek üzerine kurgulanan sergi tasarımı gerçekten eğlenceli ve çok başarılı. Komünist kent planlaması mantığında inşa edilmiş bloklarda nasıl bir hayat olduğunu anlatmak için, gerçek bir apartman dairesi bile kurulmuş. Bu apartman dairesine girmek için, Doğu Almanya üretimi 24 kişilik gerçek bir asansörden geçmeniz gerekiyor.

Apartman dairesinin salonu, mutfağı, ebeveyn odası ve çocuk odası birebir ölçülerde ve gerçek eşyalarla döşenmiş. Yine bütün dolapları karıştırıp etrafı kurcalayarak serginin detaylarını keşfetmeniz gerekiyor. Genç odasında gardırobun içinde bulunan interaktif bir test ise Doğu Almanya’da büyüyen bir genç olsaydınız sisteme ne kadar adapte olabileceğinizi ölçerek size diploma notunuzu söylüyor. Örneğin Batı Almanya’daki bir akrabanızın size ‘hediye’ olarak getirdiği bir ‘blue jean’i yırtıp giyerek okula giderseniz veya arkadaşlarınız spor müsabakalarına hazırlanırken siz ‘rock’n roll’ dinlemekte ısrarcı olursanız diploma sonucunuzun sistem karşıtı yani ‘anti-sosyalist’ çıkması mümkün. Rock’n roll demişken, Doğu Almanya’da ilk yıllarında Beatles’ın bile yasaklı olduğunu, bu yeni müziğin gençleri etkilememesi için ‘lipsi’ diye bir dans türünün üretildiğini de belirtmeden geçmemek gerekiyor. DDR Museum’da lipsi dansını öğrenmek için videoları izleyip yerdeki adımları takip edebilirsiniz.

Soğuk Savaş döneminin sosyalizmini taraflı bir bakış açısıyla kötülemek amacını hiç de gizlemeyen DDR Museum, ziyaretçiyi sergiye katılmaya davet eden kurgusu sayesinde, serginin detaylarını keşfederken kahkahalar atmanızı ve dans etmenizi sağlayabiliyor. Bu anlamda çok başarılı bir turizm girişimi olduğu söylenebilir.