Tiyatro festivali: Sahne neresi? Oyuncu kim?

Bu yıl ki kampanyasını 'hayat ters yüz' olarak belirleyen İKSV 23. İstanbul Tiyatro Festivali alışılmışın dışında sahneleme tekniği ve yapısına sahip yeni anlatım biçimi yaratan performanslardan oluşan programıyla “sahne neresi?” ve “oyuncu kim?”i sorguluyor ve sorgulatıyor.

Google Haberlere Abone ol

Nuray Büyükdağ

Her dönem kendi tiyatro anlayışını yaratıyor. İhtiyaçlar, değişen yaşam biçimleri ve gelişen teknoloji tiyatroya yansıyarak onu peşinden sürüklüyor. Tiyatroda artık büyük dekorlu sahne tasarımlarının yerine ışık, ses ve teknolojinin (dijital telefonlar, video art, 3D projeksiyon gibi) aldığı, metinsel anlatının yerini yaratıcı fikirlerin laboratuvar ortamında etkili bir dramatujiyle sağlamlaştırıldığı sahne çalışmalarına bıraktığı, kendine ait anlatım biçimi yakalama çabasında olan sahneleme eğilimleri var. Ve her İstanbul Tiyatro Festivali de bundan nasibini alan dünyadaki örnek yapımları İstanbul’da seyirciyle buluşturmaya, bizlerin de hakkında bolca konuşup sorgulamalarımızla çenesini yormaya devam ediyor.

Festivali, tragedyadan android telefonlara uzanan geniş yelpazeye sahip festival programı, içinde dans, performans, söyleşi ve atölye çalışmalarını barındırıyor. Oyunlar, ödüller, paneller, söyleşiler ve atölyelerle hem merakımızı uyandıran hem de eleştirilerimize neden olan zengin bir programı var bu sene de.

23. İstanbul Tiyatro Festivali Onur Ödülleri Ferhan Şensoy, Metin Deniz ve Emmanuel Demarcy-Mota’ya veriliyor.

Bu yıl 23. İstanbul Tiyatro Festivali Onur Ödülleri, geleneksel Türk tiyatrosundan epik tiyatroya kadar çeşitli üsluplardan izler taşıyan; özgün çalışmalarıyla tiyatro tarihimizde kendine özgü bir yer edinen, yazar, tiyatro oyuncusu ve yönetmen Ferhan Şensoy, başta Fransa olmak üzere İsviçre ve İngiltere’de konuk sanatçı olarak çalışmalarını sürdüren ve çeşitli filmlerde sanat danışmanlığı yapan Metin Deniz ve 2002-2008 yılları arasında La Comédie de Reims, Centre Dramatique National’de yönetmenlik yapan; 2008’den bu yana Théâtre de la Ville Paris’in artistik direktörlüğü ve 2011’den beri de Paris’te düzenlenen Festival d’Automne’un genel yönetmenliğini sürdüren, Ionesco Dosyası oyunuyla festivalde yerini alan sanatçı Emmanuel Demarcy-Mota’ya veriliyor.

YERLİ YAPIMLAR

Io

30 Kasım Cumartesi 20.30 - Uniq Hall

Açılışa ortak yapımcılığını da üstlendiği Studıo Oyuncuları tarafından bugüne taşınan bir tragedyayla IO’yla başlayan festival bu sene 16 yerli yapıma yer veriyor programında . Tragedya ve klasikleri özgün yaklaşımıyla sahneye taşıyan Şahika Tekand, bu kez de mitolojinin ve bugünün ataerkil dünyasında IO’yu merkeze koyan bir oyun sahneliyor. Çağdaş insanın trajik durumunu, ataerkil dünya düzenini performatif bir üslupla sahneye koymuş oyunda. Tekand, “İo, benim için ötekileri, ikincil olanları ve mazlumları temsil ediyor” diyor oyunu anlatırken. Gizem Bilgen’in koreografisinde sahnelenecek Studio Oyuncuları yapımı Io, Cem Bender, Gizem Bilgen, Deniz Karaoğlu, Yiğit Özşener ve Şahika Tekand’dan oluşan oyuncu/performansçı kadrosundan oluşuyor.

Festivalde Genco Erkal’ın 60., Dostlar Tiyatrosu’nun 50. Yılı Kutlandı.

Türk tiyatrosunun ulu çınarı Genco Erkal ve 50. yılını kutlayan Dostlar Tiyatrosu, festival kapsamında selamlandı. 60. sanat yılını kutlayan, bugüne dek birçok ödüle değer görülen Genco Erkal bu vesileyle üç ayrı oyunuyla festival kapsamında seyirci karşısına çıktı. Nâzım Hikmet uyarlaması olan Yaşamaya Dair, Türkiye’nin ilk tek kişilik oyunu olarak Genco Erkal tarafından 1965’te oynanan Bir Delinin Hatıra Defteri ve Erkal’ın uyarlayıp yönettiği tek kişilik bir müzikli gösteri olan Merhaba oyunları festivalde yerini aldı.

Kaldırım Serçesi

24 Kasım Pazar 18.00 – Caddebostan Kültür Merkezi

Sadece sesiyle değil; hayata, sokağa, müziğe ve aşka olan tutkusuyla da ölümsüzleşmiş ikonik müzik kadını Edith Piaf’ın yaşam öyküsünü anlatan Kaldırım Serçesi, Altıdan Sonra Tiyatro yapımıyla, oyuncu Tülay Günal’ın yorumuyla dün izleyiciyle buluştu. Oyun, Yiğit Sertdemir’in rejisi ve Yiğit Özatalay’ın müzikal düzenlemeleriyle sahneleniyor. Kaldırım Serçesi, eseri kaleme alan Başar Sabuncu’ya ve ismi, 1982’deki yorumuyla Edith Piaf ile özdeşleşen Gülriz Sururi’ye bir saygı duruşu niteliğinde.

Yangınlar

27 Kasım Çarşamba ve 28 Kasım Perşembe 20.30 – Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi

Festival seyircisinin Yalnız oyunuyla tanıdığı günümüz Fransızca oyun yazımının en parlak isimlerinden, yazar, yönetmen ve oyuncu Wajdi Mouawad’ın Yangınlar’ı yönetmen Murat Daltaban’ın yorumuyla festivalde sahneleniyor. Mouwad sinemaya da uyarlanmış bu en tanınmış eserinde, savaşın insan hayatını hiçleştiren yıkıcılığını bir aile üzerinden anlatıyor.

Öyle Durdum Bekliyordum Geçmeyenler Köprüsünde / Kaçmış Evlatlar Ormanı

29 Kasım Cuma 18.30 – Sahne Beşiktaş

Ceren Ercan’ın daha önce yurt dışında sahnelenen iki kısa oyunu, Türkiye’de ilk kez seyirci ile buluşacak. Kaçmış Evlatlar Ormanı, Almanya’da gerçekleşen Macbeth Over Europe adlı proje kapsamında 2016’da kaleme alınmıştı. Oyun, Shakespeare’in Macbeth metninde yalnızca bir sahnede görünen Fleance’ın peşinden ormana dalarak onun izini sürüyor. Avrupa’nın sayılı oyun yazarlığı odaklı tiyatrolarından biri olan Barcelona’daki Sala Beckett Tiyatrosu için 2010’da yazılan Öyle Durdum Bekliyordum Geçmeyenler Köprüsünde ise otobiyografik öğeler öne çıkıyor. İzlanda’daki volkanik patlama nedeniyle Barcelona Havaalanı’nda üç gün boyunca mahsur kalan genç bir sanatçı kadının ekseninde ilerleyen oyun, yersiz-yurtsuzluğun köke dönüştüğü yerde geçmişle bugün arasında bir köprü kurmanın imkânını sorguluyor.

DİĞER YERLİ YAPIMLAR

Deneyimli oyun yazarı ve yönetmen Özen Yula’nın yazdığı Dünyanın Ortasında Bir Yer, usta yönetmen Yücel Erten’den Tiyatro Pera yapımı Büchner’in iki çarpıcı metni üzerine özgün bir yorumu olan Barakalar ve Saraylar, Moda Sahnesi çağdaş Alman yazarlardan Andreas Sauter ile Bernhard Studlar’ın kaleme aldığı, ironik ve çarpıcı bir ekonomik kriz oyunu olan Ver Parayı!, performansı, ışığı ve sesi, mekânın bileşenleri olarak deneyimleyen Özgül Akıncı’nın yönetiminde sahnelenecek Kadar, Kusurlu İşler & ikinci kat yapımı, Eyüp Emre Uçaray yönetimindeki Narin Napalm, dans, ses ve görsel sanatların birbiriyle etkileştiği Bak Sen!, yine Özen Yula’nın kaleme aldığı geçtiğimiz yıl festivalde okuma tiyatrosu olarak seyirciyle buluşan Sahibinden Kiralık, genç dans sanatçısı Ekin Tunçeli’nin konsept ve koreografisi de kendisine ait olan performansı Bir Şey yerli yapımlar arasında festivalde yerini alan diğer performans/oyunlardan.

Gülriz Sururi & Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü 2019 Yılı Sahiplerine Sunuldu

İKSV’nin tiyatro sanatçısı Gülriz Sururi’nin bağışlarıyla 2018’de hayata geçirdiği Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü, üretimleriyle ve yenilikçi yaklaşımlarıyla tiyatronun gelişimine katkıda bulunan tiyatro topluluklarına ya da sanatçılara sunularak, nitelikli yapımların gerçekleşmesini teşvik etmeyi amaçlıyor. 2019 yılı Gülriz Sururi-Engin Cezzar Tiyatro Teşvik Ödülü, Tiyatro D22, Bam İstanbul ve Tiyatro BeReZe toplulukları arasında, bir sonraki prodüksiyonlarında kullanılmak üzere paylaştırıldı.

Festivalin Öğrenme ve Gelişim Programında bu sene; Öğrenme ve Gelişim Programı kapsamında okuma tiyatroları, söyleşiler, atölye çalışmaları ve ustalık sınıfları gibi yan etkinlikler de programda yerini alıyor. Öğrenme ve Gelişim Programı kapsamında Moskova Bale Tiyatrosu koreografı Artem Ignatiev atölye çalışmaları gerçekleştiriyor. Programda ayrıca Hikâye Anlatıcılığından Hikâye Oynayıcılığına, Belgesel Tiyatroda Alternatif Anlatım Arayışları ve Türkiye’de Çağdaş Tiyatro başlıklı üç panel var. Tiyatro Eleştirmenleri Birliği’nin işbirliğiyle üç yıldır sürdürülen Eleştiri Atölyesi de programda yerini alıyor. 2006 yılından bu yana süregelen, yeni oyun yazarları keşfetmeyi ve çağdaş oyun yazımına alan açmayı hedefleyen Yeni Metin Yeni Tiyatro Projesinde, bu yıl “Çöp” teması altında yazılan oyunlar, 22 Kasım – 30 Kasım 2019 tarihleri arasında seyirciyle buluşacak. Bu yıl “Senenin Oyunu” ödülünü alacak metin 23. İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında okuma tiyatrosu olarak seyirci karşısına çıkacak. “Senenin Oyunu” Arter, Sevgi Gönül Oditoryumu - 30 Kasım Cumartesi, 15.00

FESTİVAL VE SORGULAMALAR

İstanbul Tiyatro Festivali, farklı yelpazedeki yapımlarla, performanslarla İstanbul tiyatro hayatını zenginleştirirken, Türkiye’deki tiyatroculara ise dünyada tiyatro alanında ne gibi çalışmalar ve yönelimler olduğunun bilgisini veriyor. Türkiye tiyatrosunun bulunduğu noktayı ortaya koyan bazı ip uçları verirken sorgulamalar ve Türkiye tiyatrosuna dair yaratıcı tartışmalar kaçınılmaz oluyor. Çağı yakalayıp yakalayamadığımızı, dünyada tıpkı Rus, Japon, Alman, Çin tiyatrosundan söz ettiğimiz gibi dünya tiyatrosunda Türkiye tiyatrosundan söz etmenin mümkün olup olmadığını sorgulatıyor bize.

Bir başka sorgulama ve eleştiri konusu da Festival’in içeriği, işleyişi ve bilet fiyatları ile ilgili konular. Herkesin tiyatroya gidebilmesi gibi sosyal bir haktan bahsediyoruz. Bizi korkutan değil çağıran, davet eden bir ücretlendirmeden bahsetmek ne yazık ki mümkün değil. Normalde olduğu gibi Festivalde de tiyatroya gitmek bir lüks ve orta üst sınıfa ait bir ‘kamusal yarar’. Halka kapalı olan festivali halka açık konuma getirmenin yolunu bulamaz mıyız? Alternatif bir alan yaratan, disiplinler arası işlere imza atan festival sanatın dönüştürücü işlevini herkesin paylaşımına açık demokratik olarak sunuyor mu?

Bundan insanlar nasıl yararlanırın çözümünü bulmak gerekmez mi? Bilet fiyatları gerçekten adil ve makul bir seviye de mi? Biletlere ödenen ücretlerin karşılığında eşdeğer sanatsal haz yaşatıyor mu? Bu festival kimin için? Ve bir soru da kendimize: Herkesin kendi arasında sorduğu, sorguladığı bu soruları cüretkar bir biçimde çekinmeden, olan veya olabileceğini düşündüğümüz bireysel menfaatelerimizi bir kenara koyarak festivale sorabiliyor muyuz?

FESTİVALİN YABANCI YAPIMLARI

İstanbul Tiyatro Festivali her sene farklı ülkelerle işbirliğine girerek yabancı yapımların Türkiye’de tiyatroseverlerle buluşmasına vesile oluyor. Bu sene ağırlıklı olarak Rus sahne sanatlarına yer verilirken geçen sene başlayan ve bu sene de devam eden Flaman tiyatrosu 0090 işbirliği ile toplamda 12 yabancı yapım festival kapsamında izleyiciyle buluşuyor. Festival bu iş birliğine seneye Hollanda’yla devam edecek.

İstanbul Tiyatro Festivali, Rus tiyatrosunu bir sergiye dönüştüren bir programla bu sene karşımızda. Geçtiğimiz sene Golden Mask Rus Sahne Sanatları Festivali Hamlet- Collage ile başlayan işbirliği bu yıl Rusya’dan gelecek olan dört farklı yapım ile devam ediyor.

Golden Mask İstanbul’da kapsamında; çağdaş dans ve baleyi harmanlayan yenilikçi dans topluluğu Moskova Balesi’nin yorumuyla sahnelenen Her Yol Kuzeye Çıkar ve Ivan Vyrypaev’in kalemiyle Ortadoğu’nun güncel meselelerine farklı bir bakış sunan İran Konferansı festival seyircisiyle buluşuyor. Ayrıca Çağdaş Rus edebiyatının “kurucusu” kabul edilen Puşkin’in yedi yılda tamamladığı şiir ve kafiyelere dayalı eseri Yevgeni Onegin, Rus köklü tiyatrosu Vaktangov Tiyatrosu’nun usta oyuncuları ve Litvanyalı yıldız yönetmen Rimas Tuminas’ın yorumuyla Golden Mask Rusya Sahne Sanatları Festivali işbirliğiyle festivalde yer aldı.

Festivalin tartışma yaratan bir başka oyunu ise Rusya’nın köklü tiyatrosu Theatre of Nations’ın müzikali Sirk oldu. Sinema yönetmeni Grigory Alexandrov’un 1936’daki aynı adlı kült filmine dayanıyor Sirk müzikali. Sovyet ideolojisini dayatan, Sovyet Rusya’ya güzellemeler yapan ve dönemin Sovyet ruhunu okşayan bir propaganda filmi Sirk. Ve yine aynı kodlarla Theatre of Nations tarafından sahneye uyarlanıyor. Filmde önce Staline övgüler yer alırken onun ölümüyle yeniden kurgulanarak ve Stalinin olduğu sahneler kesilip yerine Lenin’in olduğu kareler yerleştirilerek yeniden kurgulanıyor. Müzikalin yönetmeni Maxim Didenko ve yapımcısı Sirk’in festival programına seçilmesini ise en az bizim kadar şaşkınlıkla karşıladıklarını ifade ettiler. Kendi küçük salonlarında daha küçük bir seyirci kitlesine oynayan bu oyunun yoğun milliyetçi kodlara, referanslara(cennet Sovyetlere övgüler), müziklerle(Vatan şarkısı- neredeyse milli marşa dönüşen) sahip olmasına rağmen, Türkiye’de bu kadar büyük bir salonda kalabalık bir seyirci kitlesine sahnelenerek ilgiyle karşılaşmasını ilginç buldular. Ve büyük bir şaşkınlık ve merakla bize nedenini sordular. Onlar bu şaşkınlıkla bizden cevap alma merakındayken biz de festival programına seçilen Sirk gibi bazı oyun ve performansları sorgulamakla meşguldük.

EZBER BOZAN ULUSLARARASI YAPIMLAR

Festivalde ezber bozan ve tartışma konusu olan diğer iki yapımsa Being Faust - Enter Mephisto ve Seslenen Parçalar performansları. Being Faust - Enter Mephisto, çeşitli sanal ve fiziksel oyun biçimlerini kullanarak akıllı telefonlarla oynanabilen bir oyun. Dünya edebiyatının efsanevi ismi Goethe’nin, büyük yapıtı Faust’tan Benjamin von Blomberg tarafından uyarlanan ve insan aklının arzuları için çelinme ihtimalini bir oyunun içinde kurgulayan Being Faust-Enter Mephisto, Goethe Institut Kore ve Nolgong tarafından tasarlandı. Dans sanatçısı Begüm Erciyas’ın davetiyle kendi sesimizin ‘izleyicisi’ olma şansını yakalayacağımız bir performans. Belçika merkezli Platform 0090 yapımı Seslenen Parçalar’da katılımcılar, kendi sesinin başrolde olacağı bir performansa dahil oluyor.

Bir diğer yabancı yapım ise, İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında dünya prömiyerini gerçekleştirilecek Kayıp Kimlik. Film, tiyatro ve dans gibi disiplinleri bir araya getiren bir oyun. Théâtre de la Ville tarafından uyumsuz tiyatronun büyük ismi Ionesco’nun Jack ya da Boyun Eğme, İki Kişilik Hırgür, Kel Şarkıcı, Ders gibi oyunlarından cesurca uyarlanmış Ionesco Dosyası, 23. İstanbul Tiyatro Festivali’nin ‘yaşam boyu başarı ödülünü’ alan Emmanuel Demarcy-Mota’nın yaratıcı gözünden festival seyircisiyle buluştu.

Festivalin en merakla beklenen oyunlarından biri de “Temiz Şehir”. Belgesel tiyatro dediğimizde ilk aklımıza gelen topluluklardan biri olan Rimini Protokoll ile çalışma fırsatı bulan ve dünyanın önde gelen festivallerinden davetler alan yönetmenler Anestis Azas ve Prodromos Tsinikoris Temiz Şehir’de göçmenlik meselesini “Daha iyi bir hayat mümkün mü?” sorusu üzerinden ele alıyor. Bir umutla Atina’ya gelen günlük hayatlarında temizlik işçiliği yapan beş kadından oluşan kadrosuyla Temiz Şehir, ‘temizlik’ ve ‘saflık’ kavramları üzerinden Yunanistan’a kadın göçünü, göçmen temizlikçi kadınların karşılaştığı sorunları ele alıyor. Temiz Şehir’de, gerçekçi bir bakış açısıyla sahneye taşınan hikâyeleri gerçek sahipleri aktarıyor.

30 Kasım Cumartesi saat 20.30 ve 1 Aralık Pazar saat 18.00 – Zorlu PSM Turkcell Platinum Sahnesi

FESTİVALİN BELÇİKALI KONUKLARI

Geçtiğimiz yıl olduğu gibi bu yıl da Flaman Kültür Bakanlığı’nın desteği ve Belçika merkezli Platform 0090 ortaklığında üç yapım İstanbul Tiyatro Festivali seyircisiyle buluşacak. Belçika’da yaşayan ve üreten Türkiyeli sanatçı Begüm Erciyas’ın çalışması Seslenen Parçalar, dünyanın en önemli dans topluluklarından biri olan Belçikalı Ultima Vez, Wim Vandekeybus’un yönettiği ve koreografisini üstlendiği etkileyici gösterisi TrapTown ile festivale konuk oldu. Belçikalı ünlü dansçı ve koreograf Lisbeth Gruwez’in “hitabet kitleler üzerinde nasıl etkili olabilir?” sorusundan yola çıkarak oluşturduğu performansı Daha Da Beter ve Beter ve Beter Olacak Arkadaşım’da hitabetin gücüne odaklanan bir performans.

İstanbul Tiyatro Festivali Benim İçin;

Ceren Ercan - Bakırköy Şehir Tiyatroları: Ben festivalle büyüyen, tiyatro beğenisinde festivalin etkisi olan bir jenerasyondanım. 16 yaşında Pina Bausch'un 'Cam Temizleyicisi'ni izlediğim gün yaşadığım şaşkınlığı ve coşkuyu hala hatırlıyorum. O yaşta ve koşullarda Pina Bausch ile yolumu kesiştirebilecek tek şey İstanbul Tiyatro Festivali'ydi. Festivalin programı yıllardır çağdaş tiyatroya dair bir vizyon önermesi sunarken pek çok kişiye ilham vermeyi de sürdürüyor. Ben bu ilhamın kaynağının programda yer alan oyunların kendisi kadar etraflarında yarattıkları tartışmalar da olduğunu düşünüyorum. Festivalin etkisiyle oluşan bu tartışmaların akademinin içinde irili ufaklı etkileri olduğunu biliyorum. Keşke bu etki üretime yönelik olarak da hissedilebilse... Estetiğe dair açılan tartışmalar yeni üretim olasılıkları geliştirebilse... İstanbul sahnesinin bu etkileşime açık ol/a/mamasının  pek çok farklı nedeni var tabii. Ancak Leman Yılmaz'ın buradaki üretime dair bir süredir geliştirmeye çalıştığı yurt dışı ortaklıklarını ve sanatçılar için farklı buluşma platformları oluşturma arayışlarını önemsiyorum. Geleceğin, sanatçılar arasındaki bu tür karşılaşmalardan doğacak yeni sorularda olduğunu düşünüyorum.

Kemal Aydoğan - Moda Sahnesi: İstanbul Tiyatro Festivali, dünyanın değişik yerlerinden gelen tiyatroları buluşturan önemli bir festival. Her topluluğun kendine ait bir dili var. Tiyatronun çok dilli, çok ifadeli bir sanat dalı olduğunu “canlı canlı” “yerinde” görmemize vesile oluyor. Sonra şehirde tiyatro sanatı vesilesiyle bir hareketlilik doğuyor. İnsanlar merakla tiyatrolara gidiyor. Bir dolu etkileşim ve karşılama vuku buluyor. Seyirci olarak da, tiyatrocu olarak da gözümüz, gönlümüz şenleniyor. Tek olumsuz yanı ise kısa sürmesi. Daha çok topluluğu daha uzun zaman seyretmek istiyor insan.

Yeşim Özsoy - Galata Perform: İstanbul Tiyatro Festivali benim için hem bir okul hem de bir deneyim alanıdır. Türkiye'de yurt dışından çağdaş işleri seyredebileceğimiz yegane festivaldir. Bu anlamda edindiği misyon ve yük ağırdır. 90’larda seyircisi olduğum festival uzun bir süredir katılımcısı olduğum bir alan oldu. Oyunlarımızın prömiyerlerini festival kapsamında yaptık. Yurt dışı bağlantılarının çoğu bu yolla geldi. İlk başlarda da dünyadan Robert Wilson'dan tutun Pina Bausch'a, Macar olsun, Rus olsun Japonya'dan Suzuki'den tutun Kanada'dan LePage'a kadar şimdi tümü aklıma gelmeyen bir dolu ülkeden ustaların işlerini seyretme şansımız oldu. Bu ustalarla yan yana durma ve kendi oyunlarımızı sergileme şansı da ayrı bir durumdu. Ama tabii aynı zamanda bu durum aramızdaki farkları da hissettirdi. Yurt dışından gelen dünyanın çeşiti yerlerinde prömiyerleri gerçekleşmiş üst düzey bütçeli prodüksiyonların yanı sıra kendimize göre büyük olan bütçelerin bile çok küçük olduğunu, yapım ve üretim alanlarımızın çok kısıtlı olduğunu hissettik. Bu tabii sadece festivalin sorumluluğu değil genel olarak Türkiye tiyatrosunun temel sorunudur. Yetenek, içerik ve bilgi konusunda büyük bir farkımız olmadığını düşünüyorum. Lakin imkan, yapabilirlik, fırsatlar konusunda çok büyük zaaflarımız var. Ve bu çözülmediği sürece ben Türkiye tiyatrosunun bir yere gelemeyeceğini dünya tiyatrosunda adımızı duyurmamızın mümkün olmadığını düşünüyorum.  Bu temel sorunu aşacak bir vizyonun festivalde de olduğunu düşünüyorum. Hem festivalin hem de genel anlamda alanın sadece bu festivale de dayanmadan bu yönde gelişmesi şart.

Mesut Arslan - Platform 0090: Uluslararası işbirliğine giden, büyük bir organizasyon yürüten İstanbul Tiyatro Festivali’nin daha önce de çokça belirttiğim gibi Türkiye tiyatrosu için önemli olduğunu düşünüyorum. Geçen sene ve bu sene Flaman seçkisi üzerine birlikte çalıştık Platform 0090 olarak festivalde. Yaratıcı işbirliklerinin oluşması ve oradan İstanbul’a, İstanbul’dan Belçika’ya ekiplerin gelip gitmesi için festivalle beraber çalıştık. Geçen sene birçok tartışmaya sebep olan Fourfold performansı vardı Meryem Bayram’ın. Bu sene de yine benzer tartışmalara imkan veren Begüm Erciyes’in Seslenen Parçalar performansını festivalle buluşturduk. Bu tartışmaların İstanbul tiyatrosuna çok büyük katkıları olacağını düşünüyorum. Bu tarz performansları tartışırken olup olmaması veya beğenilip beğenilmemesi üzerinden değil de nasıl ve ne amaçla sahneye konduğunu üzerinden tartışma konusu yapmak gerekiyor. Zaten İstanbul gibi kozmopolit, dinamik ve sürekli akan, dünyayla ilişkisini devam ettiren bir şehirde sanatı, tiyatroyu bir yere kapatamazsınız. Sınırlarını çizemezsiniz. Doğru bir sanat yapılanmasıyla İstanbul’un 10 yıl sonra dünyada bambaşka bir konumda olacağını düşünüyorum. Ve seçiciliğin de önemli olduğunu düşünüyorum. Festivali tartışıp beslemek gerekiyor. Ama tabii bu tartışmanın boyutu ve çerçevesi yok etmek üzerine değil büyütmek, geliştirmek üzerine olmalı. Benim de Leman Yılmaz’la festival üzerine işbirliklerimizde tartışmalarım oluyor elbette ama bunlar festivale küsmeyi gerektirecek boyuta taşınmıyor. Eleştirmek var olanı yok saymakla eşdeğer olmamalı. İstanbul Tiyatro Festivali olmadığında yerine konabilecek bir şey bulmak zor olabilir diye düşünüyorum. Ama tiyatronun gelişimi için İstanbul’da daha çok festivalin olması gerektiğini düşünüyorum.