Joker, aşırı sağ ve popüler kültür

Liberal bir seçkinler grubu tarafından dışlanan, ‘zavallılar’ diyerek reddedilmiş, ana akım toplum tarafından ötekileştirilmiş bir grup ‘geri kalmış’ insan mefhumu, Trumpizm ve alternatif sağcı politika için kilit önem taşıyor. Joker filmi de, Arthur Fleck’in ölüm saçan öfkesinin meşru olduğu ve kendisine haksızlık etmiş, yoz bir sisteme karşı savaştığı yönünde art bir niyetli ima içeriyor.

Google Haberlere Abone ol

Paul Stocker

DUVAR - Aşırı sağ, uzun zamandır kendi ideallerini yaymak için popüler kültürü kullanıyor. Aşırılık yanlılarının sadece kendi uç kültürel alanlarının içerisinde yaşayıp hareket ettikleri düşüncesi ise yaygın bir yanılsama. Aşırı sağdaki edebiyat ve müzik kültürünün büyük kısmı kendi bünyesinde üretilirken – Neo Nazi teröristler ve dazlak müziği çalan grupların gözünde İncil gibi kutsal bir yere sahip olan 1978 tarihli Turner Diaries romanı gibi-, ana akım kültürün içine sızma ve ona kendi dünya görüşleri uyarınca biçim verme doğrultusunda artan bir eğilim görüyoruz.

Bu yeni bir olgu değil ve iki Dünya Savaşı arasındaki ‘faşist dönem’ kadar eski bir tarihte bile gözlemlenebilir. Britanya Hindistanı'nın* en görkemli günlerinde geçen bir emperyal macera filmi olan 1935 tarihli Hollywood yapımı The Lives of a Bengal Lancer’da (Bir Bengal Süvarisinin Hayatları), Britanya İmparatorluğu’nu kuran ırkçı gurura bir saygı göstergesi olarak İngiliz faşistler göklere çıkarılıyordu. Film 1930’larda, Hindistan’da artan özyönetim talebine karşı kampanya yürüttükleri sırada, aşırı sağ nezdinde özel bir anlam kazanmıştı; onların iddiasına göre Hindistan, gözden düşmüş bir liberal sınıf tarafından tahrip edildiğini öne sürdükleri Britanya imparatorluk tacındaki bir 'mücevher'di.

Daha yakın zamandaysa, bir İngiliz Ulusal Partisi (BNP- İngiltere’deki ırkçı bir parti/ç.n.) aktivisti, partinin yayın organı ‘Identity’de, Ridley Scott’ın yönettiği Roma destanı Gladyatör’ü (2000), "giderek Coca-Cola maddiyatçılığı, eşcinsel hakları, siyasi yolsuzluk ve korkaklıkla tanımlanan bir dönemin memnuniyetle karşılanan bir panzehri" olarak görüyordu; Gladyatör gibi uzun ömürlü filmler insanlara, açgözlülük ve bencillik karşısında zafer vaat eden daha iyi bir dünyaya bakmaları için ilham veriyordu.

POPÜLER KÜLTÜRÜN İMGELERİ FAŞİSTLEŞTİRİLİYOR

Popüler kültürden gelen kavramlar ve fikirler aynı zamanda aşırı sağ dil ve söyleme, özellikle de internette 'alternatif sağ' (ing. alt-right) olarak adlandırılan kesime sızdı. Özellikle etkili filmlerden biri, bilhassa da kahramanı Thomas Anderson’a (ya da ‘Neo’) kırmızı veya mavi bir hap almak hususunda tercih hakkı sunulan sahnesiyle, bir bilim kurgu olan The Matrix'di (1999). İlk hap, yutulursa, Neo’nun ‘Matrix’ hakkındaki gerçeği görmesini ve bildiği dünyanın bir yanılsama olduğunu fark etmesini sağlayacaktı. Neo mavi hapı alırsa, eski bilgisiz hayatına geri dönecekti.

‘Redpilling’ (kırmızı hapı yutmak/ç.n.), aşırı sağcılar tarafından sıkça kullanılan bir sözcük. Kırmızı hapı alanlar, (genelde ‘beyaz soykırımı’ ya da ‘büyük değiştirme’ gibi küresel bir komploya duyulan inanç kast edilerek) dünyanın ‘gerçekliğine’ ve onun nasıl işlediğine karşı gözleri açılan kişilerdir. Mavi hapı alanlarsa, liberaller ve ‘ana akım medyaya’ inanan diğerlerince temsil edilen, rahat ve konformist bir uyuşukluk hali içinde, liberal demokrasinin yanlış ve dejenere vaatleriyle yaşamaktan memnundur.

Todd Phillips’in gösterime girdiği hafta 96 milyon dolar hâsılat yaparak birkaç dalda gişe rekoru kıran ‘Joker’ adlı filmi, alternatif sağ için yeni bir kültürel mihenk taşı haline geldi. Joker, Arthur Fleck'in yalnız ve akıl hastası bir adamdan çizgi romanın süper kötü adamı Joker’e yükselişini ve şiddet yanlısı bir düzen karşıtı ayaklanmanın lideri haline gelişini aktaran bir başlangıç hikâyesi.

BİR CANİNİN SEMPATİ TOPLAYAN TASVİRİ

Film pek çok eleştirmen tarafından, soğukkanlılıkla birkaç kişiyi katleden Fleck’in sempatik biçimde tasvir edilmesi ve filmin benzer şekilde kendini marjinalleşmiş hisseden insanlar tarafından taklit edilmesi potansiyeli taşıması nedeniyle eleştirildi ve kınandı. Başka eleştirmenlerse, Donald Trump’ın siyasetini onayladığı iddiasıyla filmi eleştirdi ve Jeff Yang CNN’de, filmin “Başkan Donald Trump’ın iktidara gelmesine yardım eden ‘beyaz-erkeklerin’ öfkesinin üstü kapalı bir şekilde onaylanması’ olduğunu öne sürdü.

Belki de aşırı sağ, örneğin ‘liberal medya’ içindeki (çoğu zaman Trump ve aşırı sağ tarafından saldırıya uğrayan) bazı kişilerin filmi kınaması gibi sebeplerden ötürü filmin kendi amaçlarına uygun tartışmalara yol açma potansiyeline sahip olduğunu fark etti. Özellikle de aşırı sağın hedeflerinden biri olan ‘uyanış kültürü’ eleştirisi nedeniyle birçok liberalin öfkesini üzerine çeken yönetmen Phillips’in, film için aşırı sağdan destek almış olması da muhtemel. Filmin aşırı sağ propagandacılar tarafından yayınlanmasından bu yana, YouTube’da çok sayıda yorum ve analiz yayınlandı ve bunlar genellikle övgülerle dolu.

Komplo tellalı ‘InfoWars’ (Bilgi Savaşları) sitesinin Genel Yayın Yönetmeni ve aşırı sağdaki kilit figürlerden biri olan Paul Joseph Watson, Joker’i “Şüphesiz son 10 yılın en kendine özgü dönüm noktası ve kültürel anlarından biri” diye nitelendirdi; zira “Tüm doğru adres filmden nefret ediyordu: The Guardian, Slate, the Wall Street Journal.” Yine de Watson’ın asıl saptırmaya çalıştığı şey, filmin içeriğiydi. YouTube’daki 1,74 milyon abonesine seslenen Watson şunları söylüyor:

"Mevcut düzen neden bu filmden bu kadar korktu? [...] Çünkü Joker, toplumumuzun, neden kitlesel cinayetlerden sorumlu hastalıklı zihinler ürettiğinin gerçek sebebini gösteriyor. Çünkü kültürümüz, (insanları) tamamen atomize ederek tüketici hale getirme ve ‘ne pahasına olursa olsun’ şöhrete kavuşturma nihilizmi içinde yüzüyor. Çünkü beynimiz yıkanarak bize öğretilen yaşam ve tüketim biçimleri nedeniyle zihnimizde yalnızlık, umutsuzluk ve akıl hastalığı için bir üreme ortamı yaratılıyor. Çünkü bizlere, farklı düşünen insanların toplum açısından bir tehlike oluşturduğu ve dışlanması, zorbalığa maruz kalması ve sessizliğe mahkûm edilmesi gerektiği öğretildi. Çünkü bütün bir genç insan kuşağının hor görülmekten başka bir şeyi hak etmeyen değersiz ve ‘mecburen yalnız’ insanlardan oluştuğu iddiasıyla aşağılandık."

ÇARPITMA VE PROPAGANDA ÇABALARINA HİZMET EDİYOR

Cani Fleck’e duyduğu sempatiyi açığa vuran Watson, nihayetinde şuna inanıyordu: “Film, insanları aşağılayan, utandıran ve haklarından mahrum bırakan bir toplumun şiddet üretmekten nasıl sorumlu olduğuna ayna tutuyor.”

Watson burada birkaç şeye ulaşmayı hedefliyor. Videosunun büyük kısmında Joker’i eleştirenlere saldırmaya çalışıyor; filmin içeriğinin eleştirilmesinin, ana akım medyada var olan daha büyük bir ‘sorunun’ göstergesi olduğunu ima ediyor. Bununla birlikte, kendisi ve aşırı sağ ile El Paso ve Christchurch'te yakın zamanda aşırı sağdan ilham alarak düzenlenen kitlesel saldırılar arasına mesafe koymak için filme yönelik eleştirileri ve filmin içeriğini kullanıyor (El Paso katliamcısı Trump yanlısı tweetler yayınlamış ve bizzat Watson’ın tweet'ini paylaşmıştı). Bu yolla, saldırıların ardında yatan ideolojik motivasyonu aklamaya ve Fleck’in filmde yaptığı gibi zihinsel sağlık sorunları (‘hastalıklı zihinler’) tarafından yönlendirildiğini savunmaya çalışıyor.

Nihayetinde Watson bu yolla, popüler kültürün aşırı sağ tarafından daha önceleri kullanıldığı biçimde, kendi ideolojik dünya görüşünü destekleyen filmden daha geniş bir anlam türetiyor gibi görünüyor. Fleck ile ‘farklı düşünenler’ ve marjinalleşmiş 'bütün bir genç kuşak' arasında sempati içeren bir benzetme yapıyor.

Liberal bir seçkinler grubu tarafından dışlanan, ‘zavallılar’ diyerek reddedilmiş, ana akım toplum tarafından ötekileştirilmiş bir grup ‘geri kalmış’ insan (daha doğrusu, erkek) mefhumu, Trumpizm'in ve alternatif sağcı politikanın merkezinde yer alıyor. Buradaki art niyetli ima ise Arthur Fleck’in ölüm saçan öfkesinin meşru olduğu ve kendisine haksızlık etmiş, yoz bir sisteme karşı savaştığıdır.

Watson’ın Joker’le ilgili analizi göz önünde bulundurulduğunda, film eleştirmenlerinin, filmin şiddeti kışkırttığını öne sürmesi gerçekten de şaşırtıcı mı?

* Yazının aslı Open Democracy sitesinden alınmıştır. (Çeviren: Tarkan Tufan)