Ahmet Kenan Bilgiç: Şarkı sözü matematiğinde işlemin sınırı yok

Progresif rock grubu Gevende ile tanınan Ahmet Kenan Bilgiç, yeni teklisi 'Şey Şey Şey' ile müzikseverlerle buluştu. Yarattığı kendine has dil yerine bu kez Türkçe sözlerle dinleyici karşısına çıkan Bilgiç, şarkı sözü matematiğinde yeni şeyler keşfetmenin kendisine heyecan verdiğini söylüyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Türkiye’nin köklü progresif rock grubu Gevende’nin sesi Ahmet Kenan Bilgiç, bu kez Türkçe sözlerle sesleniyor. İlk solo projesi 'Şey Şey Şey' ile dinleyiciyle buluşan Bilgiç, parçada folk, reggae, manouche, swing gibi farklı müzik tarzlarını buluşturuyor. Parça, yanyana görmeye alışık olmadığımız birçok ismi de buluşturmayı başarmış: Kardeş Türküler’den Feryal Öney, oyuncu Şebnem Hassanisoughi, Jakuzi’den Kutay Soyocak, Ekin Beril, Güler Tuncer, Burak Ekinil ve Caner Anar. Parçanın ana dokusunu oluşturan gitarlar Bilal Karaman’a, söz, müzik ve aranjmanı ise kendisine ait. Sundance Film Festivali ödüllü 'Kelebekler' film müziklerinin de yaratıcısı olan Bilgiç ile yeni teklisini ve projelerini konuştuk.

Ahmet Kenan Bilgiç

Anımsayamadığımız ifadelerde kullandığımız 'Şey Şey Şey'in arkasında yatan hikaye nedir?

Afrika'da Swahili dilinde 'Hakuna Matata' deyimi vardır. Telaşlanma, kaygılanma, problem yok manasına gelir.Filmlerden de bilinir. Tanzanya'nın Zanzibar Adası'ndaydım. Pazardaki adam parayı bozdurup getirecek, bir saat geçmiş; hakuna matata, ayağıma yüzlerce noktadan deniz kestanesi girmiş, hakuna matata... Daha önceden bu deyimin manasını bilsem de, gündelik hayatta yerel halktan bunu yüzlerce kez duyunca, hep bildiğimi düşündüğüm birçok şeye tekrar ayılmak iyi geldi: Sakin ol. Şehirde her an inanılmaz bir telaşla yaşıyoruz, bunun bilincinde olup kendimizi koruduğumuzu sanıyoruz ki bu tehlikeli bir bilinç. Bilincin faydalı bir şey olup olmadığından da emin değilim. Seyahatlerimi olabildiğince uzun mesafelerde uzun kalarak yapıyorum. Uzaklaştıkça kendine daha yakından bakabiliyor insan. Ama bir süre sonra şunun da farkına varıyorsun: Aa? Kendimi de getirmişim valizde! Parçayı da adanın kuzeyi Nungwie’de yazdım, ilk çıktığında doğaçlama dili vardı, sonra Türkçe söz yazdım.

'HERKES BAŞKA BİR MANAYA KONAR'

Tek bir 'şey'i değil, pek çok 'şey'i ifade ediyor aslında bu kelime. Bunu şarkıda kullanmanızın sebebini sonu dinleyiciye bırakılmış filmlere benzetebilir miyiz?

İnanır mısın tam da öyle zaten çıkış noktası. Doğaçlama şarkı söylerken de en sevdiğim şey bu; melodilerle heceler uçuşur havada, herkes başka bir manaya konar. Bunu seviyorum.

'Şey Şey Şey' yan yana görmeye alışık olmadığımız birçok ismi bir araya getirmiş. Kardeş Türküler’den Feryal Öney, oyuncu Şebnem Hassanisoughi, Jakuzi’den Kutay Soyocak, Ekin Beril, Güler Tuncer, Burak Ekinil ve Caner Anar. Bu farklı tarlardaki birliktelik nasıl bir sonuç doğurdu?

Hepsi farklı müzik üsluplarıyla meşgul. Koroyu oluştururken ses renginden çok, tavır olarak birbirinden farklı isimler, hissini sevdiğim insanlar yan yana gelsin istedim. Mixing aşamasında bayağı zorlandık kendi içindeki dengeyi tutturmak için, kim öne çıksa, parça onun rengine kayıyordu. Hepsi çok güçlü sesler.

'BÖYLE BİR PARÇA YAPACAĞIMI DÜŞÜNMEZDİM'

Gevende'nin aksine bu kez Türkçe sözler tercih ettiniz. Hem tarz olarak hem de sözler olarak bu şarkı gelecekteki solo kariyeriniz için bir ipucu olarak değerlendirilebilir mi?

Reggae, manouche kırması bir parça yapacağımı düşünmezdim. Reggae çok dinlemem de... Ama öyle çıktı. Bundan sonrası bana da sürpriz. Tarz olarak bunun devamında ne olur emin değilim ama Türkçe'ye çok daha fazla yer vereceğim net. Şarkı sözü matematiğinde yeni şeyler keşfetmek heyecanlandırıyor.

Yeni albüm çalışmanız ne zaman gelir ve nasıl bir konsepti olacak?

Önümüzdeki yıl içerisinde bitirmeyi planlıyorum. Parçaların hepsi pişiyor, yeni bir canlı solo konser set-up'ı kuruyorum tek başıma. Oradan çala çala bir konsept kendini çıkaracak. O albüm gelene kadar geçen sene Amerikan bağımsız filmi Draupadi Unleashed için yaptığım müzikleri bir albüm haline getirip yayımlayacağım.

Vokalistliğini ve gitaristliğini yaptığınız Gevende 20'inci yılını devirmek üzere. 'Çabuk tüketilir müziklerden' şikayet edilen bu dönemde böyle bir oluşumun içinde yer almak size ne hissettiriyor? Üstelik klişelerin dışında tüm orijinalliğiyle...

Dönüp baktığımda, her albümde bir öncekinden çok daha farklı şeyler denemişiz. Tekrar etmediğimizi görmek beni sevindiriyor. Gevende için bir yazar “aşure” müziği demişti. Evde ne varsa, onunla yemek yapmak keyifli. Benzetme yaptım ama evde de dolapta ne varsa onunla yemek yapmayı seviyorum zaten. Bir yaptığım yemek de bir diğerine hiç benzemiyor bu yüzden. Galiba Tokat yöresiydi, 'şaştım aşı' diyorlar böyle yemeklere.

Gevende ile yeni çalışmalar olacak mı yakında?

Bu ara bir aradayız ama net bir program yok.

'KELEBEKLER'DEKİ MÜZİK MAKYAJSIZ'

En az film kadar müzikleriyle de çok ses getirdi Kelebekler. Mutlaka hepsinin yeri ayrıdır ama Kelebekler'in yeri neresi olur?

Sundance Ödül Töreni'nde kuliste Ethan Hawke ile kadeh kaldırıp içtiğimiz için Kelebekler’in yeri ayrı tabi (Gülüyor). Senaryo aşamasından itibaren filmin müziklerini tasarlarken “Bu işi tek enstrümanla nasıl bitirim”in peşine düştüm. Birçok enstrüman denedim, cümbüşe elektro gitar sapı takıp farklı akord sistemleri bile denedim ve buldum. Akustik gitarı kendime göre akordladım ve genel dünyayı oluşturacak bir başlangıç noktasına vardım. Birçok sahneyi tek enstrümanla bitirdim. Bu bir marifet mi? Değil. Kendim için çok keyifli bir keşif dönemiydi, koyduğum bu kısıtlama. Bir sahnenin duygusunu bir enstrümanla çıkaramıyorsan sonra üstüne ne koyarsan koy olmuyor zaten. Hikaye anlatıcısı bir melodi yakaladığınızda gerisi makyajdır. Kelebekler'de makyajsız, yataktan yeni kalkmış bir müzik dünyası var.

'YÖNETMENİN GÜLMEDİĞİ ANLARDAKİ SESSİZLİK ÇOK KEYİFLİ'

Film müziği yapmanın size cazip gelen yanları neler?

Bir sürü şey yan yana geliyor ve koca bir bütün olarak ortaya çıkıyor sinemada. Oradaki bütünün sadece bana ayrılan oyun alanından sahnelere oyuncu olarak girebilmek, bazen de hiç girmemeyi tercih etmek, bu tercihleri yaparken bin bir takla atmak, müziğin görseldeki anlamı nasıl da kolayca değiştirebildiğini görmek, sahnelerin üzerine alakasız müzikler yapıp yönetmen geldiğinde güleriz deyip, yönetmenin gülmediği anlardaki sessizliği yaşamak… Hepsi çok keyifli.

Peki zorlukları neler?

Her işin kendi zorluğu ne kadarsa o kadar. Bazen müzik için ayrılan zaman çok dar oluyor, o zaman işler çok zorlaşabiliyor.

Ana akım ve bağımsız birçok filme müzik yapıyorsunuz. Sizin o filmi seçmek için tercih kriteriniz nedir?

Yönetmen, senaryoyu kaç nefeste okuduğum, zamanlama... Bunların hepsi etkiliyor.

Alman Tiyatrosu HAU'nun projesi 'Serenade Müzikali'nin orkestrasına dahil oldunuz. Oyunun galası Kasım'da Berlin'de gerçekleşecek. Sizin orkestradaki rolünüz nedir?

Altı kişilik bir orkestra, yönetmenle müzisyenler arasındaki köprüyü kuracağım. Gitar ve vokalle de eşlik edeceğim. Geleneksel bir müzikalden bahsetmiyoruz. Müziğin ağırlıklı olduğu bir oyun. İnsan ve insanın kendi yarattığı kurumlar ile olan ilişkisi üzerine. Benim dışımda Türkiye’den banjoda Özgün Semerci, perdesiz telli enstrümanlarda Korkut Peker var. Diğer üyeler İtalyan ve Alman.

'TÜRKİYE'YE GETİRMEK İÇİN GİRİŞİMLERİM SÜRECEK'

9 Ağustos'ta Serkan Emre Çiftçi ile ortak yapımınız 'Substratum' adlı bir soundtrack albümünüz çıktı. Aynı adlı İngiltere menşeili live dance & mapping performansının müziklerinden oluşan. Bu projede yer almak sizin için farklı bir deneyim olsa gerek. Yurt içi ve yurt dışı dönüşleri nasıl?

Serkan ile çok uzunca vakit harcadık bu proje üzerinde. Live versiyonu bitirdik, sonra v2.0 yapıldı, sonrasında bütün müzikleri bir de soundtrack formatına sokmak için tekrar düzenleme, kayıtlar yaptık. Hem dans hem mapping disiplinleri ile beraber 25 dakikalık bir hikayeyi anlatmak her zamanki film müziği süreci ile aynı olsa da bambaşka bir tat verdi. Sene başında Fransa’da European Best Live Mapping project ödülünü aldı. Projenin prodüksiyonu devasa olduğundan çok sık gerçekleştirilemiyor ama Türkiye’ye getirmek için girişimlerim sürecek.

'KENDİ ŞİRKETİNİZDE BİLE BAĞIMSIZ KALAMIYORSUNUZ'

LU Records diye bir plak şirketiniz var. Bir müzisyen olarak buna ihtiyaç duyma sebebinizi nasıl açıklarsınız?

Birçok bağımsız film yapılıyor ve bir çoğunda şahane müzikler var . Bu müziklerin albümlerine çok sık rastlayamıyoruz. Tiyatro müzikleri de öyle. LU’nun çıkış noktası bu boşluğu doldurmaktı, zaten ilk Kelebekler albümü ile başladı yolculuk. Yola böyle çıktım, sonrasında sinematik dünyası olan başka albümler de eklendi. Bir müzisyenin kendi albüm şirketini kurmasına ihtiyaç duyması hoş bir durum değil, ki kendi şirketinizi kurduğunuzda bile şu anki sistemde yine çok da bağımsız kalamıyorsunuz teknik olarak.

Buradaki bağımsızlığı biraz açar mısınız?

Günümüzdeki sistemde birkaç bağımsız platform dışında sesini bir çok insana duyurmak için hala aracı kurumlara ihtiyaç var. Artık eski geleneksel plak şirketi yapısı günümüzdeki medya sistemine ayak uydurmak için kendini şekillendirmek zorunda.