Aga B: Hip-hop’ın temelinde isyan var

Rap müzikteki üslubu farklı ve seçilebilir olan Aga B 2000 yılından beri aktif bir şekilde rap müzikle ilgileniyor. "Rap müzik bu toprakların kültüründen, geleneğinden besleniyor" diyen Aga B ile hip-hop'ın yaygınlaşmasını, hip-hop kültürünü ve ozanlık geleneğiyle rap müzik arasındaki bir bağı konuştuk.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Burak Yelman; nam-ı diğer Aga B. Onun diskografisinde; Para Pula Meyil, De Bil ki ve Telkin adlı single’lar dışında 2016 yılında çıkardığı ilk albümü 'Al, Bum!' ve 2019 yılında çıkardığı ikinci albümü 'Muaf' var. Albümlerinde akustik ve elektronik soundların harmanlanması söz konusu. Müzikal alt yapısında reggae, funk, soul, caz’a varan tarzlar rap’le bütünleşiyor. Ama buraya dair sesler, söyleyiş ve deyişler de var şarkılarında. Dolayısıyla o, yerli hip-hop sahnesinde kendine has yorumu ve sound'uyla öne çıkıyor. Rap müzikteki üslubu farklı ve seçilebilir. Agresif bir söylemi yok. Sakin sakin, tane tane anlatıyor, sesinin tınısı dinleyeni gevşetiyor, ancak o tınının tedirgin edici etkisi de var. Genişleyip rahatlama ile ufalanıp daralma arasında farklı duygulara sürüklüyor sizi. Bu kaotik bir duygu da yaratıyor. Sesiyle oynuyor, sözcüklerle dans ediyor ve duygular arasındaki geçişleri bu yarattığı dalgalanmalarla veriyor. Meselesi biraz da ahenk. O yüzden sözcüklerin sesi ve tınısı ahengi yakalamada onun için önemli. İşin özü iyi bir anlatıcı Aga B. O halde sözün ustasına kulak verelim.

Aga B (Burak Yelman)

'RAP, ŞU ANDA PİŞİYOR AMA ALTINI YAKMAMAK GEREK'

Rap müziğe başlama hikayenden söz etsek…

1995'te kulağıma çalınan hip-hop’ın, 2000 yılından beri aktif üreticisi olarak içerisindeyim. Bu fikrin gelişmesinde, yaşadığım ana kültürün içinde farklı bir kültürü tanımam etken oldu. Halihazırda var olan müzik türlerinin varyasyonlarının her kültürde farklı uyarlamaları var. Biz yıllardır hip-hop’ın bu coğrafyadaki uyarlamasının, sosyal ortamının içinde bulunduk, bununla büyüdük, bunu sevdik. Hikayenin ilk dönemleri; farklı şehirden, farklı kültürden insanlarla forumlar üzerinden iletişim kuruyor, paslaşıp/paylaşabiliyorduk. Sonra serüvenler bireyselleşti, gelişti. "Bu işi profesyonel olarak yapmalıyım" fikriyse son altı yıllık süreçte gelişti.

Bu forumların hip-hop’un Türkiye’de yaygınlaşmasında katkısı oldu sanırım…

Evet, Türkiye’de hip-hop’un gelişiminin kökeninde internetin forum kültürü var diyebiliriz. Oradaki yazılı atışmaların, yapılan müziğin paylaşılmasının ve sürekli iletişim halinde olunmasının getirdiği bir süreç bu. Öncesinde Bilgin Abi’lerin (Ceza) parlattığı bir dönem var. Güncelde, Ezhel’in yaptığı hamle hepimizin kendi şovunu yapabileceği, işlerini gösterebileceği bir alan oluşturdu. Şu anda o sürecin içindeyiz. İnsanların artık bu tarafa baktığını da, bunun nasıl bir etki bıraktığını da biliyorum. Dolayısıyla manevi anlamda emeğimizin karşılığını aldığımız bir dönem bu.

Bu çıkışı bekliyor muydun?

Çok uzun zamandır yeraltında fokurdayan bir hareket diyebiliriz bugünkü rap’in çıkışına. Gerçi bu kadarını beklemiyorduk. Çünkü biz müziğimizi yaparken böyle bir beklentiye girmedik ya da buraya doğru koşmadık. Bir şekilde dinleyiciyle temas ediyorduk, yaptığımız şarkıların kimler tarafından dinlendiğini biliyorduk. Sadece dinleyicilerin değil, üretici ve dağıtıcıların arasından da kimlerin bu müziğe ilgisinin olduğunu biliyorduk. Bu müziğin genele yayılması bizim daha belirgin oynamamıza neden oldu, müzik tam olarak işimiz oldu. Önceden daha duygusal bakıyorduk. Şimdi avazı büyütme derdindeyiz. Kime daha fazla ulaşabiliriz, bunu da düşünüyoruz. Herkes bir tiyatro oyuncusu gibi, bir karakter gibi kendi oyununu oynuyor. Kimi kendini oynuyor kimi bir hayali. Bence şu an popüler olan sound etkisini yitirecek. Daha doğrusu, birçok formun değişeceğini, evrileceğini düşünüyorum. Ama rap müziğin özü, gerçek sesi değişmez. Yıllardır kendi yağıyla kavrulup bu hale geldi. Şu anda pişiyor ama altını yakmamak gerek.

Dinleyici kesimin yaşı da büyüdü, değil mi?

Evet, bu Ezhel'in yakaladığı global soundla da ilgili. İnsanlar bunu görünce öbürüne de şans vermek istiyor. Bir daha dinliyor, ben bunu da seviyorum diyor. Bu müziği dinlemek için hip-hop kulağı gerek. Hiç bu sese kulağını açmamış insanlar, şimdi kulağını açmayı deniyorlar, şans veriyorlar. Güzel yanı, herkes kendi beğenisine, kulağına göre rap bulabiliyor.

Dinleyici açısından sorarsam, hip-hop kültürü yaygınlaştı mı?

Henüz oturmadı. Şu anda taklit aşamasında. Nasıl eğlenmesi veya dinlemesi gerektiğini diğerlerine bakarak bulmaya çalışıyorlar. Ya da başkasının beklentisiyle sana geliyorlar. Oysa çeşitlilik önemli. Herkesten başka bir şey alman gerek. Bu oturacak ama biraz daha zamana ihtiyaç var.

Bu yeni dalgada kadın rap’çiler henüz öne çıkmadı. Erkeklerin hakimiyeti mi var?

Daha genel bir şeyden söz ediyoruz. Bu sadece erkek müziği değil. Hatta ben, dünyadan rap müzik dinlemek istediğimde önce kadın sesleri dinliyorum. Erkekleri biliyoruz, artık birbirlerinin türevleri olan şeyler yapıyorlar. Ama kadınlarda öyle değil, daha farklı, daha deneysel, özgün işler çıkarıyorlar. Türkiye’de evet, sayıca az olabilir ama önümüzdeki yıllarda hatta daha yakın zamanda birçok kadın rapçi’nin çıkacağını biliyorum. İnternette, instagramda zaman zaman yeni isimleri keşfetmek için dolanıyorum. Rap şarkılarını, hem de epey zor olanlarını deniyorlar. Rap’in söyleminde tavır önemlidir, o tavrı da koyuyor genç kızlar. Ben bunu önemsiyorum. O yüzden çok iyi sesler çıkacağını, kısa sürede birçok yeni kadın ismi duyacağımızı düşünüyorum. Hatta birkaçını da tanıyorum ama heyecanı kaçmasın diye isim vermeyeceğim.

Hep “biz” dilini kullanıyorsun. Burada kolektif bir ruhtan söz ediyorsun, değil mi?

Evet, bu birlik bizim için çok önemli. Komün etkileşimleri çok seviyorum. Video kliplerimi de, albüm art work’lerimi de böyle yapıyorum. Fikirlerimi gerçekleştirecek yetkin arkadaşlarım var. Altyapıya sıfırdan söz yazıyorum ya da yazdığım söze uygun altyapı hazırlamaları için prodüktörüme veriyorum. Beni bildikleri için, tavrıma, karakterime uygun bir sound hazırlıyorlar. Videolarda da aynı yol izleniyor. Herkesin söz hakkının olduğu kolektif bir çalışma aslında.

'ARTIK KÖTÜ SÖZCÜĞÜ KÖTÜYÜ KARŞILAMIYOR'

Şarkı sözlerine baktığımda, öne çıkan imgeler; peri kızı, masal, ilham perisi, yol, pis, temiz nesil, temiz değiliz, gelecek, hayal, boş, boşluk ve kibir… Hepsini konuşuruz da, daha çok pis ve temiz sözcüklerine takıldım. Muaf albümünde de “Algımız pis” diyorsun. Oradan başlayalım mı?

Şarkı sözlerimde kendime söylediklerim de var, genel bir eleştiri de. Ama daha çok kendime telkinler ya da uyarılar bunlar. Pis sözcüğüyle iyi ve kötü kavramlarına gönderme yapıyorum. O kavramların altı o kadar boşaltıldı ki, artık kötü sözcüğü kötüyü karşılamıyor. Kötü; pis ve kirli olandır benim için. Bazen de farklı benzetmelerle başka vurgular yapıyorum. Mesela “façamız pis, elimiz temiz” diyorum. Kısacası, aydınlık-karanlık, güzel-çirkin, iyi-kötü karşıtlıklarında kullanıyorum bu terimleri.

Peki hayaller ve gerçekler desem…

Ankara’da Caka abimiz var. Muhabbeti çok güzeldir. Yeni yeni görünür olduğumuz, nispeten popülerleştiğimiz zamanlar, eş-dostla bir muhabbette kaynatıyoruz bu konu üzerinde. Caka, “ne artistlik olum bu, masalınız var mı?” demişti. O işte; hayal de gerçek de.

Senin ironik bir dilin var. ilk albümden Kek adlı şarkında “bir kültürü örmek için kaç kişi gerekli” ya da “nefret bi akımsa kıyamet yakın” gibi ifadeler var. Kültür örmenin kaç kişi gerektirdiğinden başlayabiliriz. Yeni bir şey mi öneriyorsun?

Bu söylem kalabalık olmak, kolektif ruh taşımakla ilgili. Biz bir şekilde kendimizi ve mahallemizi var edebiliyoruz ve bunu teklif ediyoruz. Kendi yaptığımızın doğru varsayılmasını dayatmıyoruz. Biz güzel yaşıyoruz, bu hiç de fena değil, acaba bunu deneseniz mi önerisi sadece. Avaz yükseltme dediğim de biraz buraya tekabül ediyor. İçgüdüye inanıyorum. Başka bir şeyin, başka bir algının peşindeyiz. Bunları bir araya toplamayı anlatıyoruz. Söylerken elbette sivri sözlerle anlatıyoruz. Hip-hop’ın temelinde isyan var.

Sözlerin sert ama üslubun ve anlatımın daha sakin. Şöyle söyleyeyim, dostane bir üslup bu…

Evet, tane tane, sakince, gerilmeden, agresifliğe yer vermeden anlatıyorum. “Bak dostum, durum bu” gibi bir söylem benimki. Ama konserlerde yerine ve sahnesine göre gerginleşebiliyorum. Aslında anlatıcıyım, masalcıyım ben.

Anlatımdaki bazı benzerliklerden dolayı âşıklık, ozanlık geleneğiyle rap müzik arasında bir bağ kuruluyor. Hatta bununla ilgili bir belgesel hazırlanıyor ya da hazırlandı sanırım. Fragmanını görmüştüm. Modern Ozanlar diye…

Evet, bize yeni nesil ozanlar, şairler deniyor. İnşallah, tabii ki hissimiz o. Özellikle onun için çaba harcamıyoruz ama öyle derlerse hoşumuza gider. Evet, bu coğrafyadaki birçok şeye benziyor yaptığımız şarkılar. Kafiyeli söylem, eleştirel dil, anlatılan hikayeler buradan besleniyor. Bizim sözlü sanat geleneğimiz çok güçlü. Doğuda da dengbejler var mesela. Rap müzik buranın kültürü değil ama bu toprakların kültüründen, geleneğinden besleniyor.

.

Ankara’dan alternatif işler çıkıyor hep, sen de oralısın. Oradaki ruhu anlatır mısın?

Ankara müzikte hep alternatif işler çıkardı. Bunun, bu şehrin ve bu şehrin insanının karakteriyle ilgisi olduğunu düşünüyorum. Ankara sakin, dingin bir şehir. Bu dinginliğin etkisiyle olsa gerek, insanlar diyaloğa açık. İlişkiler karşılıklı konuşma ve birbirini anlamaya çalışma üzerine kurulu. Bu ruh hali yapılan müziğe, sanata yansıyor. Bir şeyi kafamıza koyuyorsak onu yapıyoruz, başka bir şeyin kafamızı karıştırmasına da izin vermiyoruz.

'DİL ÇOK DEĞERLİ'

Liriklerinde, muaf, mamafih, namağlup, velhasıl gibi eski Türkçe kelimeler de var. Bir şey deniyorsun sanırım. Seni etkileyen oradaki fonetik mi, seslerin tınısı mı? Nedir mesele?

Denemek değil, dilemek gibi bir şey. Dil çok değerli. Bunun kökünde daha kadim şeylere gitme arzusu var. Haberdar olmak, öğrenmek ve iletişim kurmak da var işin içinde. Bazı kelimelerin, gündelik dilde kullandıklarımızdan daha ahenkli olduğunu düşünüyorum. Otuz iki yaşındayım ve konuşurken yaşlı bir dil gibi gelmiyor bana. “Velhasıl” dediğimde oradaki sesi seviyorum. Tınısı çok önemli benim için. Mesela bir yabancı Türkçeyi nasıl algılıyor, ben bunu çok düşünürüm. Biz ne kadar Türkçe konuşuyoruz ki aslında? Özellikle müzik dilinde. Eski Türkçe kelimeleri kullanırken, özellikle bu sözcükleri kullanmalıyım diye planlamıyorum, tınıyı, sesi bulmak isterken söz oraya doğru esniyor. Yeri geliyor, bazen kelimeyi hatırlamıyorum, o kelimenin yarattığı ahengi hatırlıyorum. Bir şeyi ifade etmenin bin bir türlü yolu var. O yolları araştırıyorum.

https://open.spotify.com/track/0d9GaGZ46e1FSydjNnYhhK?si=BHFa6xqbQsWhZvPodUJIxw

Boşluk sözcüğü çokça geçiyor şarkılarında. Neyi neyle dolduruyorsun? Senin kendi içindeki boşluk mu bu, yoksa hayatın içindeki boşluklardan mı söz ediyorsun?

Cevap aramayan insanın boş olduğuna inanıyorum. Ne sebeple buradayız, misyonum ne, bunların sorgulanması gerekiyor. Kaygısızlık, kayıtsızlık beni rahatsız ediyor. Bu kadar problemin içinde kaygısızlığın önemli bir problem olduğunu düşünüyorum. Düşünmeyen insana vurgu o boşluk.

Neler okuyorsun?

Şiir de okuyorum, araştırma, inceleme de… Ama çok fazla kitap okuyamıyorum. Okuduğum şeyde bilmediğim bir bilgiyle karşılaşınca o bilgiyi araştırıyorum, onunla ilgili kaynakları buluyorum. Zincirleme bir okuma biçimi. Verimli bir dikkat dağınıklığı sorunu diyebiliriz. Bir de, çift taraflı okumayı tercih ediyorum. Kendime yakın bulduğum görüşlerin dışında farklı görüşleri de okuyorum. İnsanı tartmak değil, fikri tartmak benim amacım.