Antik Kyme kentinde bıçak kemiğe dayandı

Kyme Kenti, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. "Kyme'de artık bıçak kemiğe dayandı" diyen uzmanlar "Bölgede tam bir akıl tutulması yaşanıyor; ağır sanayi bölgesi adeta bir ölüm bölgesine dönüştü" ifadelerini kullanıyor.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Kyme, İzmir’in Aliağa ilçesinde, ağır sanayi bölgesinin içinde kalması nedeniyle çok da bilinmeyen, bölgede faaliyet gösteren fabrikaların yapılaşma talepleri karşısında kaderine terk edilmiş bir antik kent.

İtalyan kazı ekibi tarafından uzun yıllar sürdürülen kazı çalışmalarının yanı sıra İzmir Müze Müdürlüğü tarafından yapılan çalışmalar sonucu elde edilen arkeolojik bulgu ve buluntular; kentin gerek sınırları ve mimarisi, gerekse sosyal ve ticari yaşamı hakkında çok önemli veriler elde edilmesini sağladı. Bu veriler özellikle M.Ö. 4'üncü yüzyıldan itibaren kentin deniz ticareti alanında oldukça gelişmiş olduğunu gösteriyor. Ancak antik çağda Kyme için bir avantaj olan konumu ve denizle olan ilişkisi, günümüzde büyük bir talihsizliğe dönüşmüş durumda. Ağır sanayi bölgesi içerisinde fabrikalar ve ağır tonajlı gemilerin yanaştığı iskelelerle çevrelenen 4 bin yıllık antik Kyme Kenti, sanayi kuruluşlarının bitmek tükenmek bilmeyen talepleri nedeniyle yok olma tehlikesiyle karşı karşıya.

Mevcut durumu itibariyle bulunduğu koy içerisinde sıkışmış bir halde bulunan antik kenti koruma çabaları, İzmir 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun son yıllarda aldığı kararlarla giderek imkansız hale geliyor. 2 Numaralı Kurul’un deniz ticareti yapan firmaların taleplerinin karşılanmasına dönük politikaları nedeniyle Kyme, adeta sanayicilerin hizmetine sunuluyor. Bu sistematik yok edişin son aşaması olarak; antik kent ve limanın bitişiğindeki 1. derece arkeolojik sit alanının 28.03.2019 tarih ve 11049 sayılı kurul kararı ile 1. dereceden, 3. dereceye düşürülmüş olması bu kaygıların ne kadar haklı ve yerinde olduğunu kanıtlar nitelikte.

.

Alınan kurul kararıyla; Nemrut Körfezi’nde faaliyet gösteren Nemport A.Ş.’nin limandaki kapasitesini artırabilmesi amacıyla hazırladığı proje kapsamında Çevresel Etki Değerlendirme Süreci başladı. Tek başına bakıldığında mevcut bir limanda ihtiyaç dahilinde bir genişletme çalışması ve buna ilişkin hazırlanan bir ÇED raporu olarak görünen projenin standart prosedürü de tamamlanmış görünüyor. Planlanan alanın güney ucuna 55 metre genişliğinde, 342 metre uzunluğunda, 18 bin 810 metrekarelik ilave bir iskele yapılacak. Yaklaşık 14 bin 310 metrekareye genişletilerek 90 bin 550 metrekare dolgu yapılması planlanan projenin tamamlanmasıyla arkeolojik tabakaların büyük bir hızla yok olacağı aşikar. Proje sona erdiğinde büyük tonajlı konteyner gemilerinin antik limanın bitişiğindeki Nemport İskelesi’ne yanaşacak olması da ayrı bir tahribat konusu.

Genişletilmesi planlanan Nemport’a ait iskelenin 1. derece arkeolojik sit olan kısmının neye dayanılarak 3. dereceye düşürüldüğü, projenin gerçekleştiği deniz tabanında var olduğu bilinen antik liman kalıntılarının nasıl görmezden gelindiği gibi birçok cevapsız soru ortada duruyor. Kyme’de 1. derece arkeolojik sit alanlarının birer birer 3. dereceye düşürülmesi aynı zamanda doğal alanları da tehdit ediyor. Dolayısıyla antik kentin korunmasına dair kaygıların yanında projenin bölgede yaratacağı çevresel etkiler konusunda da birçok kesim tedirgin.

Alınan kurul kararını Kyme’nin yok edilmesiyle eş değer bir karar olarak nitelendiren Prof. Ersin Doğer, "Kyme’de artık bıçak kemiğe dayandı!" diyerek, antik kenti yok edecek bu projenin durdurulması için sivil toplum kuruluşlarına ve Aliağa halkına çağrıda bulundu.

Projeye tepki gösteren Çevre Mühendisleri Odası Başkanı Emine Helil Kınay, "Bir damla su tek başına bir şey ifade etmeyebilir ama dolu bir bardağa bir damla su eklediğinizde o bardak taşar. Aliağa şu anda tam da bunu yaşıyor. O bardak taşmış durumda" diyor.

Bölgede uzun süredir çalışmalarda bulunan Foça Çevre ve Kültür Platformu sözcüsü Bahadır Doğutürk ise Nemport Liman Projesi’ni "Akıl tutulması" olarak değerlendiriyor; "Ağır sanayi bölgesi adeta bir ölüm bölgesine dönüştü..."

KYME DİYE BİR YER KALMAYACAK!

Projeyi bugüne kadar yapılan iskelelerin en büyüğü ve en gaddarı olarak nitelendiren Doğer, alınan kararla Kyme’nin deniz sınırlarının daraltılmasının ötesinde ilk kez bazı yerlerde kıyıya kadar çekildiğine dikkat çekiyor: "Kyme'de artık bıçak kemiğe dayandı! Alınan kurul kararı Kyme’nin yok edilmesiyle eş değer bir karardır. Antik liman yaklaşık 2.5-3 m. suyun altında ve kentin büyük bir kısmı suyun içinde. Denizi doldurarak antik kentin deniz içindeki kalıntılarının üzerini kapatacaklar. Üstelik yaptıkları derin taramalar da ayrı bir tahribata neden olacak. Yani artık Kyme diye bir yer kalmayacak! Bodrum Müzesi'nden gelen uzmanlar ve Dokuz Eylül Üniversitesi, Deniz Bilimleri ve Teknoloji Enstitüsü’nden Dr. Harun Özdaş burada direnç sondajları yapmış. Raporda taramalardan ve derinleştirmelerden söz ediliyor. Oysaki su altına en büyük zararı bu çalışmalar verecek. Kurul kararında denizin altındaki kalıntılar için insutu (yerine ait) olmayan diye yazıyor. Bunların hepsi palavra! Bu zorlama bir karardır. Açık söyleyeyim ben ilk kez Kyme’den korkuyorum. Artık Kyme’nin ne kara ne de deniz tarafı güvende!’’

SIRADAN VATANDAŞLARA ETTİKLERİ EZİYETİ VARIN SİZ DÜŞÜNÜN

İtalyan kazı ekibinin 1982-1985 yılları arasında liman ve denizin altında araştırma yaptığını hatırlatan Doğer, yaklaşık 40 yıldan beri denizdeki koruma durumunun 1. derece sit olduğunu belirterek, "Peki, ne değişti? Ne değişti de sit daraltılarak 3. dereceye düşürüldü?" diye soruyor: "Şimdi oradaki diğer firmaların bu iskeleye ilişkin davalar açtıklarını duyuyorum. Sebebi, gemi manevralarına ilişkin sorunların çıkma ihtimali. Aynı kurul ve bakanlık tarafından örneğin Ege Gübre’ye çok büyük bir haksızlık edilmiştir. Ben kurul üyesiyken bu firmaya çok büyük paralar harcatarak kurtarma kazısı yaptırdık. Ama buluntular nedeniyle 5 m. yukarıda bir depolama alanına bile izin vermedik. A firmasına izin vermeyip B firmasına bütün olanakları açamazsınız. Sıradan vatandaşlara ettikleri eziyetleri varın siz düşünün. İki dönümlük arazide üç tane çanak çömlek için anıtlar kurulunun yaptıklarını biliyoruz. Kaldı ki Nemport’a yapılan bu ayrıcalık ilk değil! Açıkçası burada tuhaf şeyler oluyor. O anıtlar kurulunda birazcık vicdan olsaydı bunu yapmazdı. Mahkemeye gidildiğinde bütün bu raporlar ortaya çıkacak. Bu yüzden orada ne kadar STK varsa Aliağa halkıyla birlikte ayağa kalkıp bunu engellemesi gerekiyor."

O BARDAK TAŞMIŞ DURUMDA

TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Şube Başkanı Emine Helil Kınay, mevcut bir limanın kapasitesini artırıyormuş gibi görünen bu projenin getireceği sosyal ve çevresel etkileri şöyle değerlendirdi: "Aliağa ile ilgili sürekli vurguladığımız konu bütünsel ve uzun vadeli sağlıklı planlamalar yapılması gerektiği. Bu anlamda çevresel kapasitesini doldurmuş olmasına rağmen hâlâ sanayi yatırımlarının burada artarak sürmesi ciddi bir risk oluşturuyor. Liman projesine gelince; bu basit bir liman yatırımı ya da basit bir kapasite artışı gibi değerlendirilemez. Burada atılacak her adım önemli. Daha önce 4 ya da 5 kere zaten kendi içinde kapasite artışı yapmış bu firma. Dolayısıyla sürekli eklemeler yapılması çok daha fazla yük getiriyor. Sanayinin artması çevresel maliyetleri de artırıyor. Ekonomik olarak belli bir kitlenin elde edeceği bir takım kazanımlar karşısında; hava, su, toprak gibi çevresel maliyetlerini toplumun çektiği bir süreç söz konusu. Bu noktada biz burada terazideki dengelerin şaştığını görüyoruz. Tıpkı bir bardağın dolması gibi. Bir damla su tek başına bir şey ifade etmeyebilir ama dolu bir bardağa bir damla su eklediğinizde o bardak taşar. Aliağa şu anda tam da bunu yaşıyor. O bardak taşmış durumda!"

EKOLOJİYİ EKONOMİYE KURBAN ETMEYEN BİR ÇEVRE POLİTİKASI İSTİYORUZ

Kapasite artışının Aliağa’ya daha çok gemi gelmesi anlamına da geldiğini ifade eden Kınay, bu durumun beraberinde getireceği tehlikeleri ise şöyle özetledi:

"Liman kapasitesinin artması ile birlikte bölgede artacak gemi trafiği ve gelen gemi boyutlarının da büyümesi; Deniz kirliliği, kaza riski, deniz ekosistemine yönelik olumsuz etkilerin de artması anlamına geliyor. Ayrıca kapasite artışları bölgedeki sanayi yatırımlarının da büyümesi anlamında olduğu için bu tesislerin yarattığı çevresel riskler de artarak devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda Foça’da bir gemiden kaynaklanan deniz kirliliği olayını hatırlayalım. Bu noktada durumu nasıl yönetemediğimizi hem Foça’da hem Çeşme’deki deniz kazasında gördük. Kaza olduktan sonra yapılan acil müdahalelerin bir önemi yok. Çünkü çevresel etkiler öyle 3-5 günde toparlanacak şeyler değil. Bu tür durumlarda süreci çok uzun yıllar izlemeniz gerekir ve sadece zararı kurtarmaya çalışırsınız. Dolayısıyla gemi trafiğinin taşıdığı yüklerin yarattığı kirliliğin de kaza riskinin de çok farklı boyutları var. Bütün değerlendirmeler kazalar göz ardı ederek yapılıyor. Oysaki olası bir kaza durumunda ne yapılacağı önemli. O deniz şu an nefes almaya çalışıyorsa bir kaza gerçekleştiğinde o nefesi de alamayacak. Bu noktada Aliağa gibi özel bölgelerde tesisleri sadece bir liman yatırımı olarak değerlendirmek doğru değil. Bizler ekolojiyi ekonomiye kurban etmeyen bir çevre politikası istiyoruz. Yaşadığımız gerçek ise bunun tam tersi!"

.

BÖLGEDE TAM BİR AKIL TUTULMASI YAŞANIYOR

Aliağa’nın çevresel kirlilik bakımından kritik eşiğin aşıldığı süreçte olduğunu düşünen Foça Çevre ve Kültür Platformu sözcüsü Bahadır Doğutürk de Helil Kınay’a paralel bir değerlendirme yapıyor: "Bölgenin en büyük kaybı büyük gemilerin yanaşabilme şartlarına uygunluğudur. Nemrut Körfezi bu özelliğinden dolayı iskelelerin istilasına uğramış durumda. Mevcut limanların malum zararları ortadayken kapasite artışı ve genişletme projeleri ile yok oluş süreci devam ediyor. Nemport Liman Projesi de bu kapsamda ele alındığında hem deniz içinde hem de karasal alanda geri dönüşü olmayan zararlar verecektir. Uluslararası sözleşmelerde koruma altına alınması gereken denizlerin oksijen kaynağı ve balıkların üreme ortamları olan Poseidon çayırları da telafisi mümkün olmayacak şekilde zarar görecektir. Bölgede tam bir akıl tutulması yaşanıyor; ağır sanayi bölgesi adeta bir ölüm bölgesine dönüştü."

HEM DENİZDE HEM DE KIYIDA BÜYÜK TAHRİBATA YOL AÇACAK

Platform olarak yaptıkları uyarıların bugüne kadar hiçbir şekilde dikkate alınmadığını ifade eden Doğutürk, Foça’daki kazanın da sürpriz olmadığını söylüyor: "Geçtiğimiz yıl yaşanan ham petrol sızıntısı Yeni Foça sahili dahil olmak üzere yaklaşık 7-8 km’lik bir alanda büyük hasara neden oldu. Gemi trafiğinin her geçen gün artması benzer olayların artarak yaşanacağının göstergesi. Bunca olumsuzluğun yanında Nemport Limanı’nın 55 metre genişlik, 352 metre uzunluktaki genişletme adı altında yapmak istediği iskele deniz dolguları dahil büyük bir alanı kapsıyor. Kyme antik kentine vereceği zararın yanında hem denizde hem de kıyıda büyük tahribata yol açacak. Gemi trafiği yönünden de karşı iskelelere daha da yakınlaşmak suretiyle deniz dibinde facialara sebep olacaktır. Aliağa zamanında sanayiye peşkeş çekilmeyip kültürel miras olarak değerlendirilseydi bugün bölgede bir sanayi vahşetinden değil bir turizm ve kültür merkezinden bahsediyor olacaktık. Bölge halkı için önemli bir gelir kaynağı olan bacasız turizm gelişecek, toplumun her kesimi refah düzeyini arttırmış olacaktı."

ADRESE DAYALI BİR KARAR!

Uzun yıllardır Aliağa’da faaliyet gösteren bir firma sahibi ise 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun aldığı karara tepkisini şu sözlerle dile getiriyor:

"Vatandaş olarak üstünkörü alınmış ve adaletsiz bir karar olarak değerlendiriyorum. Adrese dayalı bir karar! Bizim en ufak bir faaliyetimizde önümüz kesilirken böyle bir projenin sorunsuz bir şekilde halledilmesi insanı üzüyor. Aynı şirket daha öncede kazı yapılan yerin üstünü asfalt ile kapattı. Ama her seferinde çok güzel örtbas edildi. Kurul kişiye göre yaptırım uyguluyor herhalde."

BİZİM SUÇUMUZ NE?

"Burada sanayici ile toplam bir master plan yapılması gerekirken münferit, ne olduğu belli olmayan kararlar veriliyor. Uyanık davranan firmalar sandalyeyi kapıyor. Biz kurulduğumuzdan beri her türlü işimizi kurul kararları doğrultusunda yaptık. Ama sonucunda cezalandırılan biz olduk! Kimi firmalar mahkemeye çıktı, kimisi yatırımından vazgeçti ya da yatırımını geç yaparak zarar etti. Akşamdan sabaha ne değişti de bu karar alındı? Biz yıllarca Kyme için yatırımlarımızı yapamadık. Ama başkaları gelip kolaylıkla istila etti. Bizim suçumuz ne? Şimdi bu karar bir emsal oluşturacak. Herkes kendi alanının sit'ten çıkarılmasını isteyecek. Hepimiz dava açacağız.’’

ALINAN KARARDA BİR SIKINTI YOK

Telefonla ulaştığımız 2 Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu Müdürü Fuat Keskin’e Kyme’de yapılan sit değişikliği kararını nasıl değerlendirdiğini sorduk. Sorumuza bakanlık izni olmadan yanıt veremeyeceğini ifade Keskin, alınan kararda bir ‘sıkıntı’ olmadığını da sözlerine ekledi.

Bir antik kentin denizden ve karadan yok edilmesinin önünü göz göre göre açan kararlar alabilen ve bunda bir sıkıntı görmeyen kurul ve kurul üyelerine, bölgede yürütülen kurtarma kazılarında uzun yıllar emek vermiş bir arkeolog olarak sormak isterim: "Madem bir antik limanı ticari faaliyete açarak yok etmekte bir sıkıntı görmüyorsunuz; birinci görevi kültür varlıklarını korumak olan bir kurumun başında neden duruyorsunuz? Mevcut yasa ve yönetmelikleri kime ve neye göre esnetebildiğinizi kamuoyuyla paylaşın ki; hem bölgede faaliyet yürüten diğer sanayi kuruluşları hem de hasbelkader taşınmazları sit içerisinde kalmış yurttaşlarımız yol ve yöntemlerini ona göre belirleyebilsinler!"

Etiketler İzmir Aliağa kyme