Kardeş Türküler: ‘Hep Sonradan’ Ahmet Kaya’ya vefa borcunun ödenmesidir

'Hep Sonradan' oyununun müziklerini yapan Kardeş Türküler "Oyun bir yanıyla Ahmet Kaya’ya olan ‘vefa borcunun ödenmesi’, diğer yanıyla her defasında ‘baştan başlamaya olan inancın’ güncel tutulması çabasıdır” diyor... Hep Sonradan, yarın son kez Uniq Hall’de İstanbullu izleyicisiyle buluştuktan sonra Türkiye turnesine çıkacak.

Google Haberlere Abone ol

Özlem Ergun

DUVAR - Ahmet Kaya 1985 yılında çıkardığı ilk albümü ‘Ağlama Bebek’ ile milyonlara ulaştığında dikkatleri üzerine çekecek, takip eden yıllarda çıkaracağı 21 albüm boyunca da durum değişmeyecekti. 80’li ve 90’li yılların zorlu-çalkantılı siyasal ve toplumsal ikliminde geniş kitleleri etkisi altına alan Ahmet Kaya; bir kuşağın kayıplarının, hayal kırıklarının, hüzünlerinin, umutlarının kalender ve isyankar sesi olarak her zaman takip edildi. Yaşadığı süre boyunca müziği ve müziğinin denk düştüğü ‘ideolojik bağlamın’ farklı çevrelerin çeşitli düzeylerdeki tartışmalarına konu olması, ‘toplumsal hafızanın’ önemli aktarıcılarından biri olmasıyla ilgiliydi en çok. 90’ların siyasallaşmış tüm yapıları ve özellikle Kürtleri için karanlık yıllarında ‘Kürt’ demek bile ‘cesaret’ konusuyken Ahmet Kaya, Kürtçe şarkılarını söylemekten vazgeçmedi. Sürgünlere çıkacak yolun başlangıcı da burası oldu. 10 Şubat 1999’da katıldığı Magazin Gazetecileri Derneği gecesinde yaşadığı ‘linç’ sonrasında gitmek zorunda kaldığı Paris’ten, "Yüreğim ve beynim, yaşadığım sürece dünyanın her yanında acılar çeken halkların yanında olacak. Bunu yaparken sadece kendimden güç alacağım. Bunun bedeli beni yaşadığım topraklardan, ülkemden, halkımdan, işimden, ailemden, sevenlerimden koparmak bile olsa, ben ceketimi daima yağmurlara asacağım" dedikten sonra 16 Kasım 2000’de henüz 43 yaşındayken geçirdiği kalp kriziyle hayatını kaybetti.

Yönetmenliğini Metin Göksel’in yaptığı, senaryosu Funda Alp, Didem Kaplan, Cüneyt Yalaz’a ait olan Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu ve Kardeş Türküler’in sahneye taşıdığı müzikli oyun ‘Hep Sonradan’, Türkiye halkları nezdinde Ahmet Kaya’ya bir çeşit ‘saygı duruşu’ niteliğinde.

'UNUTMA - HATIRLAMA ETRAFINDA ŞEKİLLENEN OYUN'

Sürgündeki çocukluk arkadaşı Salih’in anlatımıyla Ahmet Kaya’nın hayatından kesitler aktarılan oyun, ‘unutma-hatırlama’ etrafında şekillenir. Aynı zamanda Wernicke Korsakof hastası -Türkiye’de cezaevlerinde uzun süreli açlık grevleri ve ölüm oruçlarıyla gündeme gelmiş ileri derecede hafıza kayıplarına neden olan hastalık- olan Salih’in hatırlama çabalarına Kardeş Türküler’in hayat verdiği Ahmet Kaya şarkıları eşlik eder.

"Sakin göllerin kuğusuyduk, salınarak suyun yanağında/ Yarılan ekmeğin buğusuyduk/ Gözüm yaşarıyor yüreğim kanıyor/ Olmasaydı sonumuz böyle"

"Bir menekşe kokusunda seni aramak var ya/ Bu hep böyle, böyle gider mi?/ Kendine iyi bak beni düşünme/ Su akar yatağını bulur”

“Malatya’dan çıktım yola, yollar yanıyor/ Düşman sarmış dört yanımı kurşun saçıyor/

Düşmüşüm bir çukura canım yanıyor/ Yaşasam mı, ölsem mi karar vermek zor”

"Oysa ben bu gece, yüreğim elimde/ Sana bir sırrımı söyleyecektim"

“Kırık dökük umutları/ Sakıncalı tutkuları/ O çocuksu korkuları /Yazamadım yazamadım”

“Ne sen Leyla’sın ne de ben Mecnun/ Ne sen yorgun ne de ben yorgun/ Kederli bir akşam

içmişiz, sarhoşuz hepsi bu/ Hep sonradan gelir aklım başıma, hep sonradan, hep sonradan”

Halkların kardeşliğini, farklılıklara saygı duyarak bir arada yaşamayı müzikal üretimlerinin merkezine koyan ve ‘ortak bir coğrafyada şekillenen kültürel/müzikal geleneğin yeni arayışlar içinden yeniden üretilmesi gerektiğini’ söyleyen Kardeş Türküler ile Ahmet Kaya’yı ve Hep Sonradan müzikli oyununu konuştuk.

“Barış dilinin hakim olduğu dönemlerde pişmanlık duyanlar olmakla birlikte memleketteki ötekileştirici dil halen güçlü. Konjonktürel özür dilemeler yetmiyor. Kültürel çoğulculuğun yanında durarak, bu uğurda sanat eserleri üreterek sahici olabiliriz” diyen Kardeş Türküler’den sorularımızı Diler Özer ve Vedat Yıldırım yanıtladı.

Kardeş Türküler

Müzikal deneyiminizin 25 yıllık birikiminde Kürtçeden Ermeniceye, Lazcadan Romenceye, Süryaniceye kadar yaklaşık 20 dilde türküler söylediniz. Çok dilli ve çok kültürlü bu müzikal anlayışınızda ‘Ahmet Kaya’nın müziği’ nereye düşer? ‘Herkesin bir Ahmet Kaya’sı var’ diyorsunuz. Kardeş Türküler’in Ahmet Kaya’sı kimdir?

Diler Özer: Kardeş Türküler’in de içinden çıktığı Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST) olarak bizler; dil, din, inanç, etnisite, ırk, sınıf, ulus, cinsiyet, cinsel kimlik, yaş vb. hiçbir fark gözetmeksizin herkesin -gerek birey olarak gerekse ait olduğunu hissettiği toplumsal grubun kolektif kimliği olarak- eşit hak ve özgürlüklere sahip olması gerektiğini savunduk.

Ahmet Kaya’da da benzer bir çoğulcu anlayışın izlerini görebiliyoruz. Bunu gerek şarkılarına gerekse yaptığı açıklamalara ve konuşmalarına bakarak söylemek mümkün. Ahmet Kaya’nın birbirinden ideolojik/sınıfsal olarak ayrı bu kadar farklı kesime hitap etmesi de bunun bir göstergesi. Bunun bir sebebi Ahmet Kaya’nın siyasal tercihlerinde zaman içinde gelenekçi çizgiden ayrışıp -muhtemelen Kürt hareketinin de etkisiyle- daha özgürlükçü ve ortodoks olmayan bir çizgiye sıçramış olması olabilir. Zamanında türban konusunda yaptığı açıklamalar, Refah Partisi’ne dair görüşleri vs. buna örnek olarak verilebilir.

'HEP SONRADAN HER DEFASINDA BAŞTAN BAŞLAMAYA OLAN İNANCIN GÜNCEL TUTULMA ÇABASIDIR'

Hep Sonradan Müzikli Oyunu da benzer bir çoğulcu anlayış içinden şekillendirildi. Türkiye için çok kritik bir dönemde Kürt kimliğine sahip çıkarak ve bunu herkesin gözleri önündeyken yaparak önemli bir kırılma yaratan Ahmet Kaya, bunun sonucunu önce sürgünle ve yalnızlaştırmayla ve kısa bir süre sonra da hayatıyla ödedi. Hep Sonradan; bir yanıyla tüm Türkiye halkları nezdinde Ahmet Kaya’ya olan vefa borcunun ödenmesi, diğer yanıyla her defasında baştan başlamaya olan inancın güncel tutulması çabasıdır.

'AHMET KAYAYI AŞAĞILARKEN HİTAP ETTİĞİ KESİMİ DE DEĞERSİZLEŞTİRMİŞ OLUYORSUN'

Ahmet Kaya’nın ilk albümü ‘Ağlama Bebek’ 1985 yılında çıktığında, pop, halk müziği ya da arabesk gibi müzikal kategorilerinin hiçbirine dahil edilemediğinden -daha çok o zamanın Unkapanı piyasası tarafından- ‘devrimci arabesk’ diye tabir edilen bir tür icat edilmişti. Kendisinin de katılmadığını bildiğimiz bu ‘tanım karmaşasına’ siz ne dersiniz? Ahmet Kaya’nın müziği, müzikal yelpazenin neresindedir?

Tüm bu isimlendirme tartışmalarının ardında, bir müzisyenin müziğini anlama ya da analiz etme çabasının dışında bir tutum olduğunu görmek pek de zor değil. Arabeskin burada tanımlayıcı bir terim olarak değil, aslen belli bir kesimin yaşam tarzı/sınıf/etnik kimlik vb. itibarıyla aşağılanması amacıyla kullanıldığı açık. Ahmet Kaya’nın aslında ‘arabeskçi’ olduğunu kanıtlamak için, ses kullanımı ve özellikle telaffuzu üzerine yapılan tartışmalar da bunu gösteriyor. Ahmet Kaya’yı ve müziğini eleştirip aşağılarken aslında onun içinden geldiği ve hitap ettiği toplumsal kesimi de değersizleştirmiş oluyorsun.

Arabesk de bütün müzik türleri gibi muğlak bir tanımlama. Türkiyeli elitlerin, içinde oryantal öğeler barındıran makamsal icraları bir çuvala doldurarak, bu terimi ötekileştirme aracı olarak kullandığı bir gerçek. Ahmet Kaya, halk müziğinden alaturkaya, arabeskten çeşitli popüler müzik formlarına dair farklı öğeleri müziğine katmıştır, ancak bir tür olarak müziğinin arabesk olduğunu söylememiz mümkün değil. Ahmet Kaya şarkılarının düzenlemelerinde ağırlıklı olarak Batılı enstrümanlar kullanılırken, bağlama, kaval, keman vb. geleneksel enstrümanlar daha çok renk ve solo enstrümanı olarak kullanılıyor; arabesk orkestralarının olmazsa olmazı yaylı grubu ise burada aslen Batı armonisi üzerine kurulu armonik hattı tutuyor. Bununla birlikte; o dönem için Ahmet Kaya’nın müziğiyle arabesk ve Türk solu arasında bir köprü oluşturduğu da bir gerçek. Daha da ilginci; bugün bir kesim içinde Ahmet Kaya’yı ve müziğini sahiplenme çabasıyla, Ahmet Kaya müziğinin aslında “sol/devrimci arabesk” olduğunu iddia eden bir eğilimden bahsetmek mümkün. Ne var ki burada yine müzikal çerçevede bir tartışma yürütülmüyor. Arabeski ve arabesk dinleyicisini ötekileştiren elit tavrı ‘güya’ eleştirerek arabesk tavrı sahiplenen bu eğilimin, aslında Ahmet Kaya müziğini nihilist bir içerikle birleştirme ve rakı masasına hapsetme çabasından başka bir şey olmadığını söylemek gerekir.

'MELEZ BİR MÜZİKAL DÜNYADA YAŞIYORUZ'

Öte yandan; bir kategoriye yerleştirilen müziklerin bir tür ya da bir janr oluşturup oluşturmadığından, ancak o müziklerin ortak bazı karakteristik özelliklerinden bahsedebilir duruma geldiğimizde yani türün belli bir takım standartları ya da klişeleri oluştuğunda bahsedebiliriz. Bana göre, artık bu tür tanımlamaların önemsizleştiği, türler arası sınırların bulanıklaştığı, müziği üretenin de dinleyenin de kulağının pek çok müzik türüne açık olduğu melez bir müzikal dünyada yaşıyoruz. Tıpkı Ahmet Kaya’nın bize sunduğu gibi..

Yan yana gelmesi mümkün görünmeyen toplumsal kesimlerin Ahmet Kaya şarkıları ile benzer duyguları ayrı yerlerinden hissettiklerini biliyoruz. İlk albümünün çıktığı zamanlardan itibaren Ahmet Kaya’nın farklı ve geniş kitlelerde coşkuyla karşılanmasının alamet-i farikası nedir?

Ahmet Kaya’nın yükselişi 1980 askeri darbesinin yarattığı travma sonrası döneme rastlıyor. Bu anlamda ilk yankı bulduğu kesim hapishanedekiler ve onların aileleri ile ‘yenik düşmüş’ devrimciler oluyor. Sonrasında politize olmayan ve ağırlıklı olarak göç almış mahallelerin gençlerini kitlesine dahil ediyor. Kürt hareketinin yükselişiyle paralel olarak Kürt gençlerini ve siyasi tercihlerinde geleneksel çizgiden ayrışmasıyla birlikte farklı toplumsal kesimleri özellikle de bir kısım muhafazakar çevreleri kitlesine katıyor.

İstanbul Teknik Üniversitesi Müzik İleri Araştırmalar Merkezi (MİAM) Etnomüzikoloji bölümünde, “Toplumsal Karşılaşmalar ve Müzikal Melezlik Bağlamında Ahmet Kaya Müziği” konulu doktora tezi çalışmam kapsamında çeşitli kesimlerden Ahmet Kaya dinleyicisi “mahalleli” gençlerle görüşmeler yaptım. Genel olarak ortak özelliklerini şöyle özetleyebilirim: Ahmet Kaya müziğini sevenler ‘delikanlılık,’ ‘dürüstlük,’ ‘devrimcilik’ ve benzeri kavramlar üzerinden bir kolektif kimlik geliştiriyorlar. Burada ‘kolektif kimlik’ derken, çok farklı sınıfsal, etnik, kültürel, dinsel, cinsel vb. arka planlara sahip bireyleri eş kılan bir kolektivizmden söz edilemez elbette. Ahmet Kaya, bu farklı kökenlerden bireylerin mevcut sistemden ‘hoşnutsuzluklarını’ dile getirebildiği ölçüde ve bunu birbirinden farklı müzikal beğenilere hitap edebilen “melez” bir müzikal dünya içinden ifade edebildiği için bağırlara basıldı denilebilir.

'VAR HERKESİN BİR AHMET KAYA'SI...'

Ölümünün üzerinden 19 yıl geçmişken, bugün Ahmet Kaya’nın dinleyicileri kimler? ‘Hep Sonradan’ oyununun izleyici profiline ilişkin gözlemleriniz nedir?

Çok farklı kesimler geliyor oyuna. Uniq Hall’deki gösterimlere sadece beyaz yakalıların geleceğini düşünmek doğru değil. Türkiye’nin tüm farklı hatta kutuplaşmış kesimlerini görüyoruz oyunlarda. Sekülerler, mütedeyyin kesimler, öğrenciler, beyaz yakalılar, Türkler, Ermeniler, Kürtler… Oyunda geçen “Var Herkesin Bir Ahmet Kaya’sı…” repliğini doğrulayan bir izleyici profili var oyunun.

‘Wernicke Korsakof’lu arkadaşı Salih üzerinden Ahmet Kaya’nın hayatına ilişkin kesitler aktarılan oyunda ‘Korsakof’ hastalığı ile birlikte ‘unutma’, ‘hatırlama’ ve ‘hafıza’ kavramları da görünür hale gelmiş. Oyunda ve hayatta müziğin ‘hatırlama’ ve ‘hafıza’ ile ne tür bir ilişkisi var?

Müziğin hafıza ile olan güçlü ilişkisi bir süredir bilimsel çalışmaların konusu. Özellikle demans hastalarına, Alzheimer hastalarına, yaşlılara vb. yardım etmek amacıyla müziğin kullanıldığını biliyoruz. Bir şarkıyı hatırladığımızda onunla ilintili bir hatıra ve bir duygu da harekete geçiyor, yani müzik burada bir tür şifre çözücü gibi işliyor. Korsakof hastalarında tümüyle bir hafıza kaybından bahsedilmemekle birlikte hastalar zihinlerindeki bölük pörçük anları bağlamından kopuk bir şekilde hatırlıyorlar ve kimi zaman aradaki bağlantıyı kurmak için parçaları gerçek bağlamından farklı bir şekilde bir araya getiriyorlar. Oyunda Salih’in parçalanmış hafızası -ve belki de ortak toplumsal hafızamız- Ahmet Kaya şarkıları aracılığıyla harekete geçirilmeye ve bütünlenmeye çalışılıyor; diğer yandan Salih oyun boyunca bize ‘belki gerçek belki gerçek dışı’ bazı hikayeler anlatıyor..

'AHMET KAYA SEVENLERİNİN GÜCÜYLE HALEN EN ÇOK DİNLENEN SANATÇILARDAN'

Oyuna adını veren Ahmet Kaya şarkısı ‘Hep Sonradan’… ‘Hep sonradan gelir aklım başıma/Hep sonradan, sonradan…’ 43 gibi oldukça genç bir yaşta ve sürgünde ölmüş bir Ahmet Kaya’nın ardından getirilen ‘nedametlere’ bir gönderme midir oyunun adı? Bugün yaratılan ve toplumun kimi kesimlerini de etkisi altına alabilen kutuplaştırıcı politikalara karşı ‘akıl başa sonradan da olsa’ gelebilir mi dersiniz?  

Vedat Yıldırım: Ahmet Kaya özelinde konuşursak; evet sistem, o dönemin siyasi iktidarı, propagandasını yapan ana akım medya ve popüler kültür içinde yer alan kanaat önderleri, bazı sanatçılar… onu itibarsızlaştırmaya çalıştılar. Kriminalize ettiler. Kara propagandaya, yalan haberlere başvurdular. Ancak buna rağmen Ahmet Kaya, sevenlerinin gücü ile halen en çok dinlenen sanatçılardan. Youtube’da en çok tıklanan sanatçı. Hem Doğu’da hem Batı'da bu böyle. Kalender, şefkatli ve aynı zamanda iğneleyici tavrı ile sessizlerin sesi olmaya devam ediyor. 'Siz benim neler çektiğimi nereden bileceksiniz' diyen yığınların vicdanı halen Ahmet Kaya.

Ancak, barış dilinin hakim olduğu dönemlerde pişmanlık duyanlar olmakla birlikte memleketteki ötekileştirici dil halen güçlü. Konjonktürel özür dilemeler yetmiyor. Kültürel çoğulculuğun yanında durarak, bu uğurda sanat eserleri üreterek sahici olabiliriz.

'BAŞIMIZ HALEN BELADA...'

Şu da bir gerçek ki mutlak iktidarı isteyenler, genellikle toplumsal barıştan pek hoşlanmazlar, kitleleri hayali düşmanlar yaratarak daima yanlarında tutmaya çalışırlar. Hak mücadelesini ve paylaşmayı böylece boşa çıkarmayı hedeflerler. O yüzden 'sonradan akıllarının başa gelmesi' zordur. Faili meçhul cinayetlerin (Sabahattin Ali, Hrant Dink, Musa Anter, Tahir Elçi…gibi) aydınlatılamaması bunun bir göstergesi. Velhasıl Ahmet Kaya’nın deyimiyle ‘başımız halen belada’...

'KARDEŞ TÜRKÜLER AYRIŞTIRMALARA KARŞI BİR REHABİLİTASYON PROJESİ'

Kurulalı beri hep ‘sağ politikaların’ ve onun ‘tekçi-milliyetçi’ anlayışlarının hakim olduğu bir ülkede çeyrek yüzyıldır kültürel çeşitliliği vurguluyor, farklılıklarımızla birlikte yaşayabileceğimizi söyleyen ‘barış’ dilinin taşıyıcılığını müzikle yapıyorsunuz. İşiniz zor olmalı. Baskının şiddetini özellikle arttırdığı son yıllarda ne tür engellerle karşılaşıyor ve karşı koyacak gücü nereden buluyorsunuz?

Evet, hakikatin peşinde olan birçok insan, kurum ve topluluk gibi bizim de işimiz biraz zor. Neyse ki, sahici olmaya çalışmamız ve yapılanların dinleyicilerimiz tarafından alkışlanması bizim en büyük gücümüz. Kardeş Türküler ayrıştırmalara karşı aynı zamanda bir rehabilitasyon projesi. Her dile, kültüre ve inanç topluluğuna repertuvarımızdaki renkli müzikal sunumumuzla sahip çıkmaya çalışıyoruz. Kimse kendini dışlanmış, öteki hissetmiyor. Tekçiliğin gri, bulanık, sıkıcı ve kesif hali yerine çoğalmanın tadını ve zevkini çıkarıyoruz. Ahmet Kaya da öyledir; “Adı Bahtiyar”lar, “Mahlenin Hoş Süryanileri”, “Fosso Nejatlar”, “Yorgun Demokrat”lar, “Kerwan” yolunda olanlar, acısı tatlısı ile yurdumuzun bütün insanları konuşuyor, konuşmaya da devam edecekler...

HEP SONRADAN KÜNYE

Yazanlar: Funda Alp, Didem Kaplan, Cüneyt Yalaz

Yöneten: Metin Göksel

Yapımcı: BGST Organizasyon ve AN Yapım

Reji Danışmanı: Sevilay Saral

Dramaturg: Beliz Güçbilmez

Oyuncular: Cüneyt Yalaz, Elit Andaç Çam, Ahmet Melih Yılmaz, Saim Güveloğlu, Ferya Soysal, Banu Açıkdeniz ve Kardeş Türküler

Dekor Tasarım: Naz Erayda

Işık Tasarım: Cem Yılmazer

Kostüm Tasarım: Funda Çebi

Ahmet Kaya şarkılarından uyarlayan ve söyleyen: Kardeş Türküler

Prodüksiyon Sorumlusu: Damla Pinçe

Reji Asistanları: İlker Ergün, Ümit Kargın

Ses Operatörü: Ozan Gedik

Afiş Tasarım: Zülfikar Soylu

Dijital Medya İçerik: Baran Tekay

Basın Danışmanı: Mert Temizkan

Oyun Fotoğrafları: Kenan Özcan