Ressam Fatma Işık Kaya: Dünyayı hiçbir zaman tam görmedim!

Fatma Işık Kaya ilk kişisel resim sergisini Kadıköy Erenköy’de Kazım Karabekir Kültür Merkezi’nde açtı. Kaya, geçtiğimiz yıl düzenlenen Biresku Resim Yarışması’nda da Jüri Özel Ödülü almaya hak kazandı.

Google Haberlere Abone ol

İZMİR - Halk arasında tavukkarası ya da gece körlüğü olarak bilinen Retinitis Pigmentosa hastalığına yakalanan Fatma Işık Kaya, 35 yaşına geldiğinde görme yetisini tamamen kaybetti. 1989 yılında bir gazetede görme engelli ressam Eşref Armağan’ın hikayesini okumasının ardından resim yapmaya karar veren Kaya, ilk kişisel resim sergisini Kadıköy Erenköy’de Kazım Karabekir Kültür Merkezi’nde açtı. Kaya, geçtiğimiz yıl düzenlenen Biresku Resim Yarışması’nda da Jüri Özel Ödülü almaya hak kazandı.

Fatma Işık Kaya'nın eseri

'GÖRMEMEK KİMİNİ DİNDAR YAPIYOR KİMİNİ İSYANKAR'

"Annem ve babam teyze çocukları. Akraba evliliği nedeniyle kardeşim de ben de doğuştan tavukkarasıyız. Önceleri kısmen de olsa görebiliyordum ama dünyayı hiçbir zaman tam görmedim ben" diyen Kaya, şunları anlatıyor:

"Hastalığım ben 6 aylıkken ortaya çıkmış. Çocukluğumda bu durumu hiçbir zaman kabullenemedim. Maviye yeşil, sarıya pembe derdim. Hep bir sorun vardı. Okul hayatım boyunca tahtayı hiç göremedim. Yarı görür yarı görmez olduğum, hiçbir şey yapamadığım için liseye geldiğimde okulu bıraktım. Suluboya ile resim yaparken hep dışına taşırıyordum. Ama görmediğimin farkında değildim. Kendimi hep beceriksiz olarak görüyordum. Okulu bıraktım ama yazmaktan, çizmekten hiç vazgeçmedim. Kalın yazan keçeli kalemler kullanmaya başladım. Gözlerimin giderek kapanması benim psikolojimi çok etkiledi. Anneme beni niye doğurdun diye kızıyordum. Benim kişiliğim gözlerim tamamen kapandıktan sonra oturdu. Belki doğuştan görmüyor olsaydım hayata daha kolay adapte olurdum. Görmemek öyle bir şey ki kimini dindar yapıyor kimini isyankar..."

'DEMEK Kİ MÜZİK GÖZLE YAPILABİLİYOR BU ÜLKEDE'

Çocukluğundan beri ud ve bağlama çalan Kaya,“Müzik öğretmenim bana müziğe yeteneğim olduğunu söylemişti. Konservatuara girmeye çalıştım, TRT sınavlarına girdim. Hiçbiri olmadı. Korolara görmeyeni almayı pek istemiyorlar. Bu yüzden pek çok görme engelli kişi sınavlarda başarılı olamadı. Ud ve bağlama çalıyorum, bestelerim var. Ama hiçbir işe yaramadı. Engellileri almıyoruz diye açıkça söyleyenler bile oldu! Böylece, görmeden resim yapılabildiğini ama kulakla müzik yapılamadığını anladım. Demek ki müzik gözle yapılıyor bu ülkede" diyor.

'YAPTIKLARI RESMİ GÖRMEYİNCE NE İŞE YARAYACAK DİYE DÜŞÜNÜYORLAR'

Görme engelli Eşref Armağan’ın hikayesinden etkilenen Kaya, müzik yapmaktan ümidini kesince resim yapmaya karar vermiş:

"Eşref hocanın hikayesini okuduktan sonra o benim idolüm oldu. O günden sonra resim yapmaya başladım. Önceleri sadece manzara resmi yapıyor, başka şeye cesaret edemiyordum. Hatta bir arkadaşım resimlerimin güzel olmadıklarını söyleyince hepsini sobada yaktım. Şimdi oyuncaklarıma, çiçeklere dokunarak resim yapıyorum. Dokunduğum her şeyi resmetmeye çalışıyorum. Resim yapmaya başladığımdan beri kendime güvenim arttı. Kendimi daha çok sevmeye başladım. Şimdi resim hayatımda çok önemli bir yer kaplıyor. Pek çok görmeyeni resim yapmaya razı edemiyoruz. Ben yaptığım resmi görmeyince ne işe yarayacak ki diye düşünüyorlar. Oysaki başkaları görüyor!"

'PARMAKLARIM FIRÇAM OLDU!'

Kaya, dokuyu, formu ve renkleri nasıl algıladığını sorduğumuzda bize şöyle yanıt veriyor:

"Bitmiş tükenmezlerle ya da renkli tükenmezlerle mutlaka bir kağıda iz bırakmanız gerekiyor. Başka türlü çizilemez zaten. Ya da kuru boyaları bastırarak... Eşref Hoca’nın yöntemi de buydu. Parmaklarım fırçam oldu artık. Renkleri kabartma olarak yazıp kutuların içine koyuyorum. Suluboya renklerini de gören birisine sorarak bilgisayarıma yazıyorum. Bazen de boyalar birbirine karışıyor, mavinin içinden yeşil çıkıyor. Görmeden resim yapmak cambazlık yapmak gibi bir şey. Ama ben seçmedim, resim beni seçti."