Şiir Adası: Özdemir Asaf

Şiir yazan herkese şair diyebilir miyiz? Yoksa yalnızca şiir duyup, şiir bakan, şiir arayan, şiir gören kişilere mi şair demeliyiz… Şair tanımımız ikinci şıktaki gibiyse bu tanıma uyan isimlerden biri de Özdemir Asaf’tır.

Google Haberlere Abone ol

28 Ocak 1981’de yaşamını yitiren ve 11 Haziran 1923 doğumlu şairin asıl adı Halit Özdemir Arun'dur. Asaf’ın ilk kitabı “Dünya Kaçtı Gözüme” 1955’te yayımlanır. Sonra sırasıyla “Sen Sen Sen” (1956), “Bir Kapı Önünde” (1957), “Yumuşaklıklar Değil” (1962), “Nasılsın” (1970), “Çiçekleri Yemeyin” (1975), “Yalnızlık Paylaşılmaz” (1978) sağlığında okurla buluşan yapıtları olur. Şairin toplu şiirleriyse 2008’de “Çiçek Senfonisi” adıyla yayımlanır.

Kırsal çözülme ve büyük kentlere kitlesel göçün başladığı ellili yıllarda sistemle birlikte toplum da cumhuriyetin başlattığı dönüşüm sürecinde yeni bir viraja girer. Ancak hızlı ve gecikmiş modernleşme, siyasi iktidarın baskılayıcı, kısıtlayıcı politikalarıyla kontrol edilmeye çalışılsa da yönetilemez. Hem modernleşmek isteyen hem de toplumsal etkileşime, gelişmeye engel olmaya çalışan siyasal iktidarın baskısı giderek artar. Aslında hızla büyüyen krizin nedeni geç modernleşme projesidir. Sosyal, siyasal, kültürel ve ekonomik alanda yaşanan krizin oluşturduğu koşullar, yeni kuşak şairleri de etkiler. İktidarın, krizi toplumu ve bireyi baskı altına alarak çözmeye yönelik uygulamaları yaşama koşullarını daha da ağırlaştırır. Edebi anlatılardan o dönemin ve modernleşme krizinin izini süren Orhan Koçak şunları söylüyor: “Öznenin kırıldığı, ufalandığı ve kimliksizleşecek ölçüde genişlediği sezilir: Nesnenin, konunun buyruğuna girmiştir, duygudan çok duygunun dönüşümlerinin, düşünceden çok düşüncenin hareketlerinin. İzlenim ânı diyelim buna, sanat tarihini izleyerek. Gramatik özne de belirsizleşir, özel adlar önemsizleşir ya da büsbütün silinir.”

'ŞİİRDE TEMEL MESELE: VAROLUŞ SORUNU'

Modern Türkçe şiirde “varoluş sorunu”nun temel mesele haline gelmesi de bu dönemin koşullarıyla, gecikmiş modernleşmeden kaynaklanan krizle ilgilidir. Şiirde siyasal erkin baskılarına direnen, çıkış yolu arayan yeni kuşak şairlerin yarattığı İkinci Yeni dalgasının odağındaki temel mesele “varoluş sorunu” olur. O dönemle ilgili Ahmet Oktay, önemli bir noktaya dikkat çeker: “Hem yasalar hem de bilgi düzeyimizin eksikliği dolayısıyla, benim kuşağım o yıllarda Marksist terminolojiyi değil belirgin biçimde varoluşçuluğun sözlüğünü kullanırdı: Seçme, özgürlük, atılmışlık, hiçlik vb. Sartre’ın en sevdiğimiz sözü ‘Cehennem başkalarıdır’ sözüydü. Koşullar, iyimser olmamıza izin vermiyordu aslında. Kendimizi yorgun, yenilmiş, aldatılmış ve yalnız hissediyorduk.”

Ellili yılların iktidarı tarafından uygulanan baskı ve kısıtlamalardan etkilenen İkinci Yeni dalgası dışında kalan başka birçok şair de “varoluş sorunu”yla ilgilenir. Varoluşçu tavır modern Türkçe şiirde adeta var olana, verili olana, mevcut yapıya, sisteme, düzene karşı bir isyana dönüşür. Başkaldırı doğrudan dilin verili düzenine, sistemine, yapısına yönelir. İkinci Yeni dalgasının, yarattığı ve geliştirdiği yeni şiir dilini bu açıdan da değerlendirmek gerekir. Ancak şimdiye kadar sorunun bu yönüyle incelenmemiş olduğunu da belirtelim.

'ASAF'IN ŞİİRİNİN ESAS MESELESİ VAROLUŞ SORUNUDUR'

Özdemir Asaf’ın ilk şiiri 1940’ta Servetifünun-Uyanış’ta çıkar, ama şiirini esas olarak ellili yıllarda kurar. Onun da düşünsel kaynağı varoluşçuluk ve şiirinin asıl meselesi “varoluş sorunu”dur. Ancak varoluşu sorun etmesine karşın Asaf da İkinci Yeni dalgasının dışında kalmış şairlerdendir.

İlk kitabı “Dünya Kaçtı Gözüme”de 1952 ’den sonraki şiirlerine yer verir. Şairin ilk kitabından bir şiir okuyalım.

Bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,

Birinciliği beyaza verdiler.

Alıntıladığımız “Jüri” başlıklı iki dizelik bu şiirin, şairin ilk kitabının içeriğini yansıtma ve poetikasını temsil etme bakımından yeterli olduğunu söyleyebiliriz. Ama şairin hem ilk kitabını hem de yayımlandığı dönemi hatırlatan hiç değilse bir şiir daha okuyalım. İşte kitaptan “Kalın İstasyonu” başlıklı şiir:

Kalın istasyonu müdürü

Hasan Kalabalık..

Kalın istasyonu hareket memuru

Hasan Kalabalık..

Kalın istasyonu gişe memuru

Hasan Kalabalık...

Bir akşam, memurlarını

Akşam yemeğine çağırdı.

Yenildi, içildi geç vakitlere kadar,

Hikâyeler anlatıldı.

Kalın istasyonu müdürünün evinde

O gece yatıya kalındı.

Bir yıl sonra “Sen Sen Sen” adıyla yayımlanan ikinci kitap, şairin şiirsel arayışının hangi yönde gelişeceğiyle ilgili merakı büyük ölçüde giderir. Asaf’ın üzerindeki, yeni bir şair olmanın yarattığı sisi de dağıtır. Behçet Necatigil’in deyişiyle “yaşamını dolduran davranışları soyutlaştırarak bir düşünme planına yükselttiği, bunu yaparken de çelişmeli, oyunlu bir mantık düzeninde mısra sayısını çok kere en aza indirdiği” şiir çizgisini benimser. “Saygı” başlıklı şiiri okuyalım:

Sana güzel deyorlar;

Sakın olma

.

'KENDİ BAŞINA BİR OKUL'

Özdemir Asaf, Garip’ten sonradır. İkinci Yeni’den de farklı bir şairdir. Ama hem Garip hem de İkinci Yeni’nin hemen yanı başındadır. Öte yandan bir tarafında Can Yücel, Metin Eloğlu vardır. Daha gerilerde Nefi, Eşref, Neyzen…. Ancak Behçet Necatigil, özellikle biçimsel yönden en yakın olduğu şairdir diyebiliriz. Attilâ İlhan’la etkileşimini de göz ardı etmemek gerekir. Tüm bunlara karşın yine de o, hiçbirine benzemeyen bir şairdir. Kendi başına bir çizgidir. Kendi başına bir okuldur. “Ben Değildim” başlıklı şiiri okuyalım:

Bir akşam - üstü pencerenden bakıyordun

Ağır ağır, yollara inen karanlığa.

Bana benzeyen biri geçti evinin önünden.

Kalbin başladı hızlı hızlı çarpmaya..

O geçen ben değildim.

Bir gece, yatağında uyuyordun..

Uyanıverdin birden, sessiz dünyaya.

Bir rüyanın parçasıydı gözlerini açan,

Ve karanlıklar içindeydi odan..

Seni gören ben değildim.

Ben çok uzaktaydım o zaman,

Gözlerin kavuştu ağlamaya, sebebsiz ağlamaya.

Artık beni düşünmeye başladığından

Bıraktın kendini aşk içinde yaşamaya..

Bunu bilen ben değildim.

Bir kitap okuyordun, dalgın..

İçinde insanlar seviyor, ya da ölüyorlardı.

Genç bir adamı öldürdüler romanda.

Korktun, bütün yininle ağlamaya başladın..

O ölen ben değildim.

Özdemir Asaf’ın “Ben Değildim” şiiri genç şairin, ilahlaştırılmış bir başka şaire ve yapıtlarına bakışını örneklemesi bakımından da dikkat çekicidir. Bilenler fark etmiştir, bilmeyenler için kaydedelim. O şair Yahya Kemal’dir. Madem dikkat çektik söz konusu şiiri de okuyalım:

Dün kahkahalar yükseliyorken evinizden,

Bendim geçen, ey sevgili, sandalla denizden!

Gönlümle, uzaklarda bütün bir gece sizden

Bendim geçen, ey sevgili, sandalla denizden!

Dün bezminizin bir ezelî neş’esi vardı.

Saz sesleri tâ fecre kadar Körfez’i sardı;

Vaktaki sular şarkılar inlerken ağardı,

Bendim geçen, ey sevgili, sandalla denizden.

'HER İNSANIN BİR ÖYKÜSÜ VARDIR AMA HER İNSANIN BİR ŞİİRİ YOKTUR'

Şiir uyarıcıdır, ama uyandırıcıdır diyemeyiz... Dokunur, ama dürtmez, dürtüklemez... Duygusal olarak da olsa dürtülmemek önemlidir. Çünkü şiddetin en küçük birimi de şiddettir. Şiir dokunur... Sarar, sarılır… Bütün dünyayı kucaklamak için açar kollarını. Kolları yetmese de dener. Çoğu zaman şiirin o küçük dokunuşundaki büyüklüktür fırtınayı yaratan. Şiirin fırtınası duygularda, düşüncelerde karşılık bulur... Yeni duyarlıklar oluşturacak biçimde insan varlığımızı uyarır...

Özdemir Asaf, “Her insanın bir öyküsü vardır, ama her insanın şiiri yoktur” sözünü kılavuz edinmiş gibidir. Şiiri olan insanları, “insan olan şiire” taşımayı amaç edinmiştir adeta. “Lavinia” başlıklı şiiri okuyalım:

Sana gitme demeyeceğim.

Üşüyorsun ceketimi al.

Günün en güzel saatleri bunlar.

Yanımda kal.

Sana gitme demeyeceğim.

Gene de sen bilirsin.

Yalanlar isteyorsan yalanlar söyleyeyim,

İncinirsin.

Sana gitme demeyeceğim,

Ama gitme, Lavinia.

Adını gizleyeceğim

Sen de bilme, Lavinia.

'SÖZE AİT FORMLAR YARATICI ŞEKİLDE KULLANILDIĞINDA ŞİİRE DERİNLİK KAZANDIRIR'

Modern Türkçe şiirde Garip dalgasıyla başlayan ve ondan sonra da süren bu tarzın kötü taklitleri, sığ tekrarları şiirde aforizmanın, özdeyişin, hatta sloganın varlığına itiraz edilmesine neden olmuşlardır. Oysa söze ait bu formlar, yaratıcı biçimde kullanıldığında şiire hem genişlik hem de derinlik kazandırmaktadır. İtirazlara rağmen sevilen ve beğenilen birçok şiirde söze ait bu formların; aforizmanın, özdeyişin, hatta sloganın da yer aldığını görürüz. “Yalnızlık Paylaşılmaz” şiirini şiir okuru olsun olmasın neredeyse bilmeyen yok gibidir. Ama bir de burada okumanın mahzuru olacağını sanmıyoruz:

Yalnızlık, yaşamda bir an,

Hep yeniden başlayan...

Dışından anlaşılmaz.

Ya da kocaman bir yalan,

Kovdukça kovalayan...

Paylaşılmaz.

Bir düşün'de beni sana ayıran

Yalnızlık

Paylaşılsa yalnızlık olmaz.

.

BİÇİM OLARAK KISA, ANLAM OLARAK UZUN

Özdemir Asaf’ın şiirinin etki gücünün nedenlerini araştırırken iki insan arasındaki ilişkiyi, etkileşimi ve iletişimi dikkate almamız gerekir. Asaf’ın yaşantıya, ana, olaya, konuşmaya dayalı dilsel tavrı ve hem optik, hem fonetik atmosfer oluşturan imgeleri azı çoğaltan, taşı köpürten bir şiir deneyimi sunar.

Asaf’ın biçim olarak kısa, ama anlam olarak uzun birçok şiiri vardır. Örnek olarak “Üçün” başlıklı şiiri paylaşıyoruz:

Bir kelimenin yanına bir kelime gelince,

Bir sesin yanına bir ses gelince,

Bir insanın yanına bir insan gelince..

Büyürler, büyürler, büyürler ölümden önce.

'ASAF'IN ŞİİRLERİ KALIPLARLA SINIRLI DEĞİLDİR'

Aforizmaya, özdeyişe, slogana yer vermesine karşın şiirinde herhangi bir değer kaybı oluşmayan şair varsa o da Özdemir Asaf’tır diyebiliriz. Şu da var ki onun şiiri, yalnızca aforizma, özdeyiş gibi kalıplarla sınırlı değildir. Örnek için “Önce” başlıklı şiirin son bölümünü aktarıyoruz:

Kent dayanıyor bahçenin duvarlarına,

Yeni bahçeler çiz, gözlerinin kuşlarına.

Hazır kent dayanmışken bahçene

Kuşlarını gözüne sal, götür ağaçlarına.

Asaf’ın deneyimi, modern Türkçe şiire uyak, ses, söz, tez tekrarlarıyla, değişik dil oyunlarıyla, çağrışım ve anlamı çoğaltan kelime tercihleriyle biçimsel açıdan da önemli bir katkı sağlamıştır. “O Akşam” başlıklı şiiri okuyalım:

Ceviz kırıyorlar, bakıyorum;

Kabuğunu kırıyorlar cevizin.

Ceviz çıkıyor..

Sonra oyunlarına dalıyor çocuklar.

Ben de bir ceviz alıyorum

Cevizlerin içinden.

Deniz çıkıyor benim cevizimden,

Açılıyorum.

Gidiyorum o ceviz kabuğunda,

Çocukluğumun oyunsuz bahçelerinden.

Bir akşam o çocuk oyununda

Alnıma yazılan o hüzün denizinden.

'ASAF'IN KELİMELERİ AZALTARAK ANLAMI ÇOĞALTMA BECERİSİ'

Şiirde dilsel yapıyı kelimeleri azalta azalta anlamı çoğaltacak biçimde oluşturmak ustalık isteyen bir şairlik becerisidir. Özdemir Asaf’ı modern Türkçe şiirde “unutulmaz şairler sınıfı”na yerleştiren özelliklerinden biri de bu becerisi olmuştur diyebiliriz.

Alıntıladığımız “Yalın” başlıklı şiir, yalınlığın aslında ne büyük bir derinlik taşıdığını da gösterir:

Her seven

Sevilenin boy aynasıdır.

Sevmek

Sevilenin o aynaya bakmasıdır.

ŞİİRDE ESPRİ VE MİZAH

Şiirde espri, mizah herkesin harcı değildir. İster yergi, ister taşlama biçiminde olsun şiirin sınırları içerisinde kalarak yapılacak eleştirinin hem özgün bir dil, hem yeni düşünceler, hem samimi duygular ve hem de yaşama değerlerini gözeten duyarlılıkla desteklenmesi önemlidir. Özdemir Asaf’ın şiirleri bu yönüyle de geniş imkânlar içerir. Şairin 2008’de yayımlanan toplu şiirlerinin adı da olan “Çiçek Senfonisi” şiirini okuyalım:

Çiçeklerin akşamlarını

Akşamların çiçekleri

Aydınlatır..

Çiçeklerin adlarını

Birbirlerine benzemezlikleri

Adlandırır.

Biri alır bir güneşi

Öbürüne yıldız sunar,

Biri öbürünü yağmurlandırır.

Bir başkası bir güzelliği

Akıl almaz çalımıyla

Karanlıklandırır.

Bir düğünü aklandırır biri,

Biri bir yalanı silerken

Biri bir ölümü anılandırır.

Biri bekler sabahları,

Biri gündüz diye çıldırır

Bir başkası aydınlığı akşamlandırır.

Biri bağlar-bahçeler içinde nazlı,

Biri kendi kendini doğurur bayırlarda,

Biri kayaları ayaklandırır.

Pencereden bakar biri,

Biri el sürdürmez kimseye,

Biri kendini ağaçlandırır.

.

Şairin de, şiirin de güncelliği, tarihselliği kadar önemlidir. Modern Türkçe şiirde varoluşçuluğun etkisinde yazılan şiir uzunca bir süre kaçış şiiri, hatta teslimiyetçilik suçlamasına maruz kaldı. Oysa görüyoruz ki varoluşçu düşünüşün etkisinde olan şairler hem insanlık krizini hem de dünyanın girdiği çıkmazı önemseyip sorun edinmişlerdir. Özdemir Asaf da o şairlerdendir diyebiliriz.

Asaf’ın bir başka özelliği de modern Türkçe şiirin “geçmişinden” gelerek “bugünün ruhuna” bir hayli yakın az sayıda şairden biri olmasıdır. Saygıyla selamlıyoruz…