9400 yıllık macera: Çatalhöyük

Bundan binlerce yıl önce o dönemin en kalabalık yerleşim merkezlerinden olan Çatalhöyük’te insanlar bizim gibi bilezikler takar, resimler yapar, aynı tuzlukları, kap kacağı kullanırlarmış. Teknoloji ne kadar gelişirse gelişsin, insanlığın küçük detaylardaki devamlılığını bugün UNESCO Dünya Miraslarından biri olan Konya, Çumra’daki höyük sayesinde görebiliyoruz. Gelin beraber zamanı ve mekanı aşıp kısa bir yolculuğa çıkalım...

Google Haberlere Abone ol

Irmak Özer

Göbeklitepe 2018 yılında UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi'nden asil listeye alınıp bir de üzerine alanda yeni tapınak ve dikili taşlar tespit edilince herkes Göbeklitepe’den konuşur, Göbeklitepe’ye akın akın turlar düzenlenir oldu.

Biz bu topraklarda yaşayan insanlar olarak kırıntı kadar farkında değiliz nasıl da inanılmaz bir miras üzerinde oturduğumuzun. Fikirler, diller, medeniyetler... Olamıyoruz çünkü sosyolojik, politik sebeplerden çocukken öğrendiğimiz/ezberletildiğimiz konular çok farklı.

Ozan Önen, Babam Beni Şahdamarımdan Öptü kitabında “Göbeklitepe bizimdi,” diyen Urfalı Mahmut Yıldız’dan bahseder. 1983’te amcasının bir sabah saban sürerken sabanına bir heykel takıldığını ve amcasının heykele bakıp “Bu bir şeydir,” diyerek “Pis taşları buraya kadar getirmiş,” denmesin diye heykeli yıkayıp paklayıp Urfa’da müzeye götürmesini anlatmış Mahmut Yıldız. Heykel senelerce müzenin bir köşesinde unutulmuş durduktan sonra yabancı bir arkeoloğun fark etmesiyle Göbeklitepe kazılarının başladığını...

İşte böyle. Bir gün o güzellikler elbet keşfedilir. İnsanlık mirası bu, Ahmet’e Mehmet’e kalmıyor sonunda. Ben de üzerime düşeni yapıp sizi İstanbul-Konya-Ankara üçgeninde sizi küçük bir Çatalhöyük macerasına çıkaracağım ki yolunuz belki bir gün oralara düşer...

Bir Kazı Hikâyesi

Çatalhöyük’le tanışmamız, duyumlar, kısacak bahsedip geçen tarih kitapları dışında resmi olarak pek sevdiğim Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi’nin (ANAMED), “Bir Kazı Hikâyesi: Çatalhöyük” sergisiyle oldu.

Sergi, 1993 yılından itibaren Ian Hodder başkanlığında yürütülen kazı çalışmasının hikayesini interaktif sergileme teknikleri ile araştırmalarla destekleyerek anlatıyordu. Adeta bir arkeolojiye giriş dersi niteliğindeki olan sergi mekanında, kazıdaki laboratuvarların replikalarını sırayla geziyor, Ian Hodder’i dinliyor, kazı günlüklerini okuyor, buluntuları özel bir alanda inceleme fırsatı buluyor ve bu yolculuğun en sonunda da VR (sanal gerçeklik) gözlükleri ile 9400 yıl öncesine Çatalhöyük’e gidiyordunuz.

Dünyada az rastlanır bir maceranın içinde: Çatalhöyük Antik Kenti

ANAMED’deki Kazı Hikayesi sergisini gördükten sonra gitmek istediğim yerler listesinde iyice üst sıralara yerleşti Çatalhöyük. Bu yüzden şansıma, sergiden hemen birkaç ay sonra gelen “Konya’ya gezmeye gelir misin?” telefonuna “Çatalhöyük’e gideceksek olur!” diye cevap verdim hemen.

Konya’ya haksızlık etmemek lazım; muazzam Selçuklu mimarisi örnekleri, Mevlana Müzesi, Sille gibi yine çok da farkında olmadığımız, hazine değerinde kültür mirasları barındıran çevre ilçeleriyle zaten mutlaka görmeniz gereken bir yer. Çatalhöyük, şehrin dışında, Çumra’da, gözlemlediğim kadarıyla dışarıdan çok da turistin gelmediği bir yerde doğal bir güzelliğin içinde sizi bekliyor.

Antik kente pek turistin gelmediği fikrine, bir hafta sonu gitmiş olmamıza rağmen alanda dolaşan tek grup olmamızdan, özenle hazırlanmış tanıtım alanının ışıklarının bizim için açılmasından ve (Anadolu’nun genelinde gözlemlediğim bir durum olarak) girişte bir tanecik kitap, hediyelik v.s. alacak yer olmamasından çıkardım. Avrupa’da önemli bir gelir kaynağı olan müze, ören yeri dükkanları Anadolu’daki tarihi yerlerde, çok sık ziyaret alan ana alanlar dışında yok gibi. (Hatta Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin müze dükkanı da adeta “Var mı?” sorusuna “Var” deyip geçmek için yapılmış gibi. Üstü tozlu olmayan bir güncel, kapsamlı kitap yok o mükemmel müzede.)

Ziyaretçisi çok olsun olmasın, Antik Kente giriş gerçekten özenle hazırlanmış. Küçük ve eskice bir binada çok güzel tanıtım materyalleri sizi bekliyor. Siz kazı alanına girmeden önce anlatımlar, size yaklaşık 9400 (dokuz bin dört yüz!) yıl önceki günlük hayatın bugünkü ile benzer olmasının ne kadar acayip bir şey olduğunu idrak ettiriyor. Alana girmeden, kısa bir tarih eğitimi alıyor, alanda göreceğiniz, size yol gösterecek işaretlerin anlamlarını öğreniyorsunuz. Bunun yanı sıra, ANAMED’deki gibi (bu kez sadece yazılı olarak) kazı aşamaları nelerdir, Çatalhöyük kazısında hangi laboratuvarlardan yararlanılmış (hayvan kalıntıları, konservasyon, taş, arkeobotani, kil, insan kalıntıları, buluntular) tek tek anlatılıyor. Duvar resimlerinin önemini burada okuyor ve asıl resimler Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde olduğu için replikalarına bakıyorsunuz.

Anlatımda kullanılan simgeler belki kimilerine çocuksu gelebilir ama benim çok hoşuma gitti. Anlatım dili, o dilden size yansıyan samimiyet ve heyecan, sizi bu kazı projesinde hep beraber çalışıyor, keşfediyor ve yeni keşif yapıldıkça birlikte mest oluyormuşsunuz gibi hissettiriyor.

“İlk duvar resmi ortaya çıkartıldığında daha kazının ikinci günüydü. Duvar sıvasının bir kısmı dökülmüş ve bir renk ışıltısı gözler önüne serilmişti. Tamamen ortaya çıkarıldığında ise bu resim, özenle yapılmış bir ev sahnesinin ve daha sonra Çatalhöyük’ün simgesi olacak baş döndürücü bir erken sanat eseri örneğini betimliyordu.”

Keza, kazı ekibinin en önem verdiği konulardan bir tanesi dışarıdan gelenlerin olmasa da yerel halkın projeye dahil olması, özellikle çocukların sık sık kazı alanına gelmesi olmuş yıllar boyunca. Dolayısıyla hem kenti girişinde hem de ilgili sergilerde sık sık yerel halkın kazı çalışmalarına katılma hikayesini okuyorsunuz.

Antik kente girmeden son bir güzellik ve şahane bir fikir ise deneysel evler. Kazının içine giremediğiniz ve kazıdan çıkanlar müzelere gönderildiği için 9000 yıl önceki yaşam tarzını deneyimleyebilmeniz için 1997’de deneysel Neolitik evler kurulmuş ve alan giderek genişletilmiş. Gerçek boyutlu evlerde kullanılan eşyalar, duvar resimleri, ocaklar, evlerin içinde yer alan mezarlar gibi detayların hepsine yer verilmiş.

Evlerden sonra ise kısa bir yoldan artık asıl kazı alanına doğru yürüyorsunuz...

UNESCO Dünya Miras Listesi’ne Alınma Tarihi: 2012

Liste Sıra No: 1405

Kategori: Kültürel

Yeri: İç Anadolu Bölgesi, Konya İli, Çumra İlçesi

* Çatalhöyük 1958 yılında J. Mellaart tarafından keşfedilmiş.1961-1963 ve 1965 yıllarında ilk kazıları yapılmış.

* 1993 yılından beri ise Çatalhöyük Araştırma Projesi devam ediyor. (http://www.catalhoyuk.com/tr) Projede, sit alanı içerisinde ve dışarısında yeni arkeolojik, konservasyonel ve küratörel metotlara öncülük eden uzmanların oluşturduğu uluslararası bir takım çalışıyor.

* Çatalhöyük’te günlük yaşamla ilgili çok fazla buluntu olduğu için Çatalhöyük bugün insanlık tarihine ışık tutuyor.

* Çatalhöyük’ü dünyadaki arkeolojik alanlar arasında farklı bir yere koyan diğer konu ise sanatsal buluntular. Resimler ve kabartmalar, ev içi düzenleme ve yerleştirmeler, heykeller, kazıma bezemeli geometrik desenler, kil mühürler ve figürinler Çatalhöyük’ten çıkan buluntular arasında.

* Çatalhöyük’te ölüler evlerin içine gömülüyormuş. Araştırmalarda evlerin içindeki gömülerde çok sayıda iskelet ortaya çıkarılmış. Ölü hediyesi olarak kemikten yapılmış aletler, renkli taşlar, kesici aletlerden taştan baltalar, deniz kabuğundan yapılmış boncuklar bulunmuş.

* Çatalhöyük'te ele geçen alet ve malzemelerin hemen hepsi taş ve/veya pişmiş toprak. Bu malzemeler; baltalar, sığ tabaklar, yüksek kabartma bereket tanrıçası motifleri ile süs eşyası olarak kullanılan bilezik ve kolyeler. Pişmiş topraktan iri taneli hamura sahip, çarksız siyah ve kiremit renkli kaplar ve çanaklar da yine höyükte bulunmuştur.

Bütün dünyanın içinde döndüğü dikdörtgenler: Çatalhöyük Evleri

“Kazı Hikayesi” sergisinde VR gözlükle yaşadığım standart maceraların dışında (Ay bu çalışmıyor galiba? Takamadım? Ses gelmiyor sanki?) bir de ilerleyebilmek için Çatalhöyük’te ev yapısını algılamam gerekti; zira yolu bulmam zor oldu, Çatalhöyük’teki evlere kapıdan girmiyorsunuz! Evlere merdivenle çatıdan iniyorsunuz. Bu çatıdan girilen, birbirine bitişik evler ile sokağı olmayan yerleşim yapısı Neolitik yerleşimler arasında benzersiz bir özellik sergiliyormuş.

Bugün bize ışık tutan buluntuların çıkarıldığı bu evler, sosyal yaşamın merkeziymiş. Anlattığım gibi, müzenin girişindeki deneysel evlerden de gözlemlediğimiz üzere, dinsel etkinlikler için kiliseler ya da gelir getirici işler için atölyeler gibi her türlü aktivite tek bir yerde yani evde gerçekleştiriliyormuş. İnsanlar eşyalarını evde üretiyor, ölülerini evlerine gömüyor, evlerinde sanat icra ediyor, gündelik ve törensel faaliyetlerde bulunuyorlarmış. O yüzdenmiş ki, evlerin dışında kazı esnasında açığa çıkarılan diğer mekânlar, sadece çöplük alanları ve hayvan barınakları olmuş.

Son durak: Anadolu Medeniyetleri Müzesi

Kazı alanı gezip deneysel mekanlarda ucundan bir tat aldıktan sonra ana hedefim, Ankara’daki Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne giderek duvar resimlerinin, buluntuların aslını görmek oldu. Bu süreçte aklımda kalan tek şey, Konya’daki diğer dönem eserlerini de görmek istediğimden Konya Arkeoloji Müzesi’ne gidememek oldu. Tam bir Çatalhöyük turu yapmak isteyenler aklında olsun…

Antik Kenti gezmemden yaklaşık 1-2 ay sonra, Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nden girmemle Çatalhöyük’ün duvar resimlerini tanımam bir oldu… Anadolu Medeniyetleri Müzesi, Türkiye’deki en kıymetli müzelerden ve Anadolu medeniyetlerini takip için parça parça günlerce gezilebilir. O gün gittiğimde odağım Çatalhöyük olduğu için oradaki Çatalhöyük buluntularına, figürünlerine uzun uzun hayranlıkla bakma fırsatı buldum.

Gezerken müzede sıkça rastladığım, beni keyiflendiren şeylerden biri de, özellikle günümüz Türkiyesindeki kadın konumunu düşünürsek, Çatalhöyük’ün “steatopik” adı verilen şişman, iri göğüslü, büyük kalçalı kadın figürleri oldu. İlk başta bu figürlerin tanrıça figürleri olduğu iddia edilse de bugün Çatalhöyük Araştırma Projesi, bu figürleri dinle alakalı tanrıça figürleri değil; bolluk ve bereket temsili, tanrısal dişiliğe duyulan saygının izleri olduğunu belirtiyorlar. Bununla beraber, A. Muhibbe Darga’nın Anadolu’da Kadın kitabının Şengül G. Aydıngün’ün kaleme aldığı “Mucizenin Kaynağı, Bereketli ve Her Şeye Hakim” bölümünde bu figürlerin “Ana Tanrıça” olarak kabul edilmesinin yanlış olmayacağını söyleniyor: “İnsan neslinin sürekliliğini, doğurduğu bebeğini göğüslerindeki sütle besleyip hayata kadın sağlar, bu yüzden daha fazla kutsallaştırılmayı hak etmesi de normal sayılmalı kanımızca. Tıpkı kendi içinden, bedeninden çıkardıklarıyla doğadaki canlıları besleyen toprak gibi…”

Çatalhöyük kazısı halen devam ediyor… Umarım siz de bu 9000 yılı aşkın maceranın bir gün bir parçası olur, bu kazıda, sergilerde, müzelerde yıllardır emek veren ekibin heyecanını paylaşır, insanlığa dokunursunuz.

Ozan Önen’le başladık madem; onunla bitirelim: “Coğrafya dediğin, dağ, taş, tepe, orman, deniz değildir sadece: Hem topraklarının üstünde yaşamış tüm uygarlıklardan sana kalanlardır, hem de o topraklarda yaşayanlara ve yaşayacaklara o toprakların vaat ettiği her şeydir. Coğrafya fikirdir…. İlhamdır… Birikimdir… Aktarımdır… Niyettir.”

Yazıyı yazarken yararlanılan kaynaklar:

https://www.muze.gov.tr/tr/muzeler/catalhoyuk-neolitik-antik-kenti

http://www.catalhoyuk.com/tr

https://whc.unesco.org/en/list/1405

https://www.kulturportali.gov.tr/portal/catalhoyukneolitikkenti

http://www.kulturvarliklari.gov.tr/

İstanbul Üniversitesi, Kültürel Miras ve Turizm Bölümü

Anadolu’da Kadın: On Bin Yıldır Eş, Anne, Tüccar, Kraliçe, A. Muhibbe Darga, YKY

Çatalhöyük Kazı Alanı Rehber Kitabı

Etiketler Çatalhöyük