1886’da bir öğle vakti, Yusuf Bey ile Pera’da

1956 yılında Kapalı Çarşı’da bir halıcı, Amerikalı bir diplomata bir albüm sattı. Nil Nehri, Abadan, Afganistan, Hindistan, Nepal, Burma, Kamboçya, Vietnam, Endonezya, Japonya, Kuzey Amerika, Toronto, son olarak İzlanda... Nereye giderse gitsin albümün döneceği yer belliydi: Beyoğlu. 19. yüzyıl sonu Beyoğlusu ve insanlarının yer aldığı karikatürist Yusuf Franko’nun albümü, Pera’da sahnelenen bu oyuna katılmamız için artık Ömer M. Koç koleksiyonundan “Yusuf Franko’nun İnsanları: Bir Osmanlı Bürokratının Karikatürleri” sergisi ile 2010’lardaki bizlere ulaşıyor.

Google Haberlere Abone ol

Irmak Özer

DUVAR - Pera denince neden büyülü bir dünya, kabarık etekler, hoş hanımlar beyler, yüksek tavanlı, şık mekanlar, güzel müzikler gelir insanın aklına?

Birçok kişi hem fikir olacaktır, okuduğunuz kitabın filmi çıkarsa %90 beğenmezsiniz. “Hayalimdeki gibi değildi,” dersiniz. Çünkü kafamızda bir dünya kurmuşuzdur, mekanlar, insanlar, hepsi bizim güzel hayallerimizden çıkmadır. Başkasının hayalini görünce beğenmeyiz haliyle…

Türkiye coğrafyasında insana hayaller kurduracak, bir dünya oluşturtacak aklımızda o dünyaya insanlar yakıştırtacak bir yer varsa o da Pera’dır bana kalırsa. “Saçlarını dağıtır rüzgar Yeditepe üzerinden. Hatıralar tarihin küllerini savurur,” demiş Sezen İstanbul için. Tarih boyunca Bizansından Cenevizlisine, Osmanlısına Cumhuriyet heyecanıyla yanıp tutuşan Jön Türklerine birçok hikayenin geçtiği, nazlı, bilge bir şehrin kalbi Pera’da atmıştır. Uzak-yakın dönem tarih kitaplarından romanlara, biz buralarda oluşturduk Pera’yı ilk kafamızda. Hele ki İstanbullu değilseniz, Pera’yı sonradan gördüyseniz daha da fantastik bir yer olur sizin için uzunca bir zaman, orada uzaklarda bir yerlerde.

Ailemle ilk kez İstanbul’u görmeye geldiğimde kaldığımız yer Pera Palas’tı. Çocuk kafamla asla unutamayacağım bir masal mekan. Bir kere kaldığın odada prens kalmış! Yan odada Agatha Christie, Atatürk! Pera efsanesini daha fazla özümseyebileceğin bir yer yoktur. Sonra İstanbul’da üniversiteyi kazandığım yaz, ilk kez tek başıma ayak bastığımda bu şehri ilk Beyoğlu’na Pera’ya gidip yürümüştüm uzun uzun. Bugün 15 seneye yaklaşan İstanbulluluğum Pera’da başlamış ben farkında olmadan şanına yakışır biçimde. O 15 sene içinde bile neler neler değişti dünyanın aslen ufacık bir sokağı olan İstiklal’de, nam-ı diğer Grand Rue Pera’da. Vakko’nun kapanışını gördük, Asmalı Mescit ile delilercesine insan akınını, yükselişi gördük, İnci’nin kapanışını gördük, Gezi’yi gördük, terk edilişi gördük, sanat galerilerinin gidişini gördük, şimdi (bana göre) ufak ufak yeşerişini görüyoruz. Pera hep Pera, ve orada her dalgalanmaya rağmen. Hala daraldığımda İstanbul’a ilk tek başıma geldiğim o günkü gibi, tek başıma turlamayı sevdiğim yer.

Çünkü insan Pera’yı turlarken aslında yalnız değil. Mesela 6-7 Eylül öncesi kozmopolit yapıda, farklı dinden, ırktan beraber yaşayan insanların yanlarından geçerek yürüyorum. Ya da Yusuf Franko Kusa Bey ve arkadaşlarının arasındayım. Hani demiştim ya, filmi izleyince beğenmezsin, kafandaki gibi değildir; gerçek kafamdaki gibiymiş ve ben bunu bir karikatür kitabı ile fark ettim! 19. yüzyıl sonunda Osmanlı İmparatorluk idaresinin önemli bürokratlarından, Osmanlı Hariciyesi’nde görevli Yusuf Franko Kusa Bey (1856–1933), bu dünyaya inanılmaz bir miras bırakmış ve 1884-1896 yıllarını kimselere göstermediği karikatür kitabında çizmiş. Pera/Beyoğlu dünyasını, Madamları, Mösyöleri, Paşaları, Efendileri, baloları, operaları, bürokratları, üç kağıtçıları, paragözleri, gergin siyasi toplantıları Types et Charges (Tipler ve Yüklemeler) adını verdiği karikatür albümünde çizmiş.

“Burada yaşar milletimin en ünlü zenginleri… Son yıllarda keselerini hayırsever işler için açmışlardır. Yalnız adları gazetelerde yayımlanacak hayırseverliklerle. Kendilerine faydası olmayacak, millet şeref getirecek işler için bir kuruş vermezler. Zira o kuruşlar gazetelerde okunmaz. Büyük aptallıktır doğrusu biri millet iki kuruş versin ve adı gazetelerde yayımlanmasın.” Hagop Baronyan, 1888.

İşte bu karikatür albümünde ben kafamda yarattığım o Pera’yı ve daha fazlasını buldum. Bu dünyayı daha da genişleten, hayallerin üzerine fazlasını katan konu, Yusuf Franko’nun incelikli kalem ve suluboya çizimlerinde konu ettiği karakterlerin Yusuf’un tanıdığı gerçek kişiler olması. Ailesinden dostlarına, cemiyet hayatında tanıdığı kişilerden ünlü opera sanatçılarına, Yusuf Franko tahminlere göre gizli tuttuğu karikatür kitabında toplumu birebir yansıtıyor ve bunu yaparken de keskin mizahi bir dil kullanıyor. Evet, o masalsı dünya var, bununla birlikte o dünyanın çirkin yüzünün bir kısmını da mizahla ortaya çıkaran, gülmenizi, düşünmenizi, değişmeyen siyasi meseleleri, insan bencilliğini ortaya koyan bir dil kullanmış Yusuf Franko. Bu dili ile de bizi, Yusuf Franko Kusa Bey’e ait karikatür albümünü merkezine alan “Yusuf Franko’nun İnsanları: Bir Osmanlı Bürokratının Karikatürleri” sergisi tanıştırıyor. .Sergide Yusuf Franko Kusa’nın albümü ve karikatürlerinin yanı sıra, bu eserlerle bağlantılı, başta Ömer M. Koç Koleksiyonu olmak üzere farklı koleksiyonlardan fotoğraf, belge ve yayınlar da orijinal malzemelere eşlik ediyor. Sergiyi gezerken, karikatürlere bakarken bitmesin istediğiniz bir dünya yaratmış Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED) ekibi.

İncelikle hazırlanmış sergi, sizi karikatür albümü üzerinden 19. Yüzyıl Pera’sında gerçek bir yolculuğa çıkarıyor. Serginin en hoşuma giden taraflarından biri, Yusuf Franko’nun karakterlerinin bulundukları noktaları Pera’dan Galata’ya oradan aşağı doğru Bankalar Caddesi’ne Karaköy’e, Sirkeci’ye kadar haritalamış olmaları. Kim nerede ne yapıyormuş, eski İstanbul cemiyet hayatının sınırları neresiymiş Yusuf Franko eşliğinde keşfediyorsunuz. Yusuf size sadece sokakları göstermiyor, bir de dedikoduları veriyor. Hangi diplomat içip içip sızıyormuş, kim jurnalciymiş, kim kime kur yapıyormuş, kim kime eşek mualemesi çekiyormuş, devlet erkanında kim papağan gibi amirinin söylediklerini tekrarlarken diğer maymunluk ediyormuş...

Sergide bugün üzerinde yürüdüğünüz sokakları arşınlarken diğer yandan Naum Tiyatrosu gibi dönemin artık olmayan önemli mekânlarına da uğruyor, orada karikatürler üzerinden kısa bir oyun izliyorsunuz mesela... Her şey böyle keyifle giderken, dönemin artan baskısını Yusuf’un çizimlerinde yer verdiği yasakçılardan ve ANAMED araştırmacılarının sergide yer verdiği 1877 tarihli demeçlerden hissetmeye başlıyorsunuz.

“Gazetelerde saçma sapan konuşmanın, soytarılığın gereği yoktur… Bakalım, Avrupa’nın akıllıları, düşünürleri, bu mizah gazetelerinden hoşnut mudurlar? Benim alçakgönüllü bilgime göre hoşnut değiller. Mizah gazeteleri resim olmadan olamazlar. Resim denen şeyi bir kez daha düşünmeli… Zamanında bir takım deliler varmış ki, delilik maskesi altında gerçekleri anlatırlarmış. Böyle şeyler, dikta dönemlerinde geçerli olabilir. Hamdolsun, şimdi padişahın adaleri var.” Macit Efendi, Matbuat Müdürü

Ve belki de artan baskılardan dolayı, sergi çok ilginç bir biçimde sonlanıyor. Yusuf Franko’nun bilinen, bulunan tek karikatür kitabı, karikatüristin kendini astığı son karikatürle son buluyor. “Yusuf, “Kefaret” adını verdiği bu karikatürünü, albümün sonuna yerleştirmişti. Bir yanda albümde çizdiği karakterlerin bir kısmı ipini çekiyor, bir yanda ailesi ağlıyor, ötede diplomatlar tarafsız biçimde durumunu izliyordu. Bu Yusuf’un oynadığı karikatür oyununun bir parçasıydı, ama aynı zamanda da sonuydu… Yusuf karikatüristi öldürmüş, albümü kapatmış, oyunu bitirmişti.”

Yusuf’un karikatürleri sebebiyle başının derde girip girmediği belli değil. Yusuf’un albümü nasıl oluyor bilinmez, ilk başta saydığımız ülkelerde elden ele dolaşıp farklı bir kıtada özel bir koleksiyondayken Ömer M. Koç’un ekibi tarafından bulunup sonunda ait olduğu yere, Beyoğlu’na dönüyor. Bahattin Öztuncay’ın, küratörlüğü ve K. Mehmet Kentel’in danışmanlığı ve metinleri ile harika bir sergi hazırlanıyor ve Pera’nın yeni sahipleri olan bizler, Yusuf’la 2017 yılında ANAMED’in İstiklal Caddesi’ndeki mekanında tanışıyoruz. Geçen hafta itibariyle de “Yusuf Franko’nun İnsanları: Bir Osmanlı Bürokratının Karikatürleri” sergisi başkente taşındı. 2018 Avrupa Kültürel Miras Yılı çerçevesinde ANAMED, Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu ve Çankaya Belediyesi işbirliği ile Çankaya Belediyesi Zülfü Livaneli Kültür Merkezi’nde sergiyi bu kez Ankara’da açıyor.

Ankara’da olanların mutlaka görmesini tavsiye ettiğim, hayatımda samimiyetle en keyif alarak gezdiğim sergilerden biri olan sergiyi aslında uzaktan da gezebilir ve Yusuf’la tanışabilirsiniz. Koç Üniversitesi ekibi, Yusuf Franko’nun karakterleriyle ilgili bahsettiğim haritayı ve ANAMED ekibinin kaleme aldığı hikayeleri içeren çok güzel bir web sitesi hazırlamış.  Ayrıca sergi İstanbul’da ilk ziyarete açıldığı dönem, Yusuf Franko Kusa’nın ‘Types et Charges’ adını verdiği albümünün tıpkı basımıyla, Youssuf Bey: The Charged Portraits of Fin-de-Siècle Pera adlı bir makale kitabının beraber yer aldığı iki ciltlik çok özel bir yayın da sergi açılışıyla eş zamanlı olarak satışa sunulmuştu. Mükemmel basımı ve boyutundan mütevellit fiyatı oldukça tuzlu olan tıpkı basım halen satılıyor mu çözemedim ama albümün yolculuğunun, karakterlerin hikayelerinin kaleme alındığı, ilk baskısını alacağım diye delicesine peşinden koştuğum makale kitabı halen satışta.

Bu hafta kendiniz için güzel bir şey yapın ve Yusuf Bey ile tanışın. Üzerinde gezerken günlük koşuşturmada pek de kafa yormadığımız o güzelim sokakların tarihini, orada yaşayanları öğrenin, daha yakından tanıyın ki şehir gözünüze bir başka güzel gelsin. Karikatürlerine her baktığımda beni keyiflendiren Yusuf Bey yazımı, sergi metinlerinden biriyle bitiyor, Pera’da hoş bir öğlen diliyorum madamlar, monşerler....

“Şimdi oyuna katılma sırası bizde. Oyunun başlaması için bitenleri, oyunun dışında kalanları da unutmadan…”