Su damlası olarak ada ve Çok Kalpli Asi

Bu yüzden ada, “Tanrı boşluktan önce de varsa boşluğu neden yarattı? Ya da boşluktan sonra zuhur ettiyse boşluk mu onu yarattı?” gibi soruları çağıran bir içedönük çarpışma alanıdır.

Google Haberlere Abone ol

Ömer Faruk  [email protected]

D. için

“Bir damla bir damla daha iki damla etmez. Daha büyük bir damla eder.” Andrey Tarkovski (1)

“Bir damla suda bütün bir deniz yok mu?” Cemil Meriç (2)

“Bir tek arı su damlası koca bir okyanusu arılaştırmaya yeter; bir tek kirli su damlası koca bir evreni kirletmeye yeter” Gaston Bachelard (3)

Ada ana karanın dışına işaret eder. (4)

Ada yalıtılmışlıktır; bir nevi çoklu münzeviliktir, uçsuz bucaksızlıkta kaybolma arzusunun cisimleşmesidir.

Herkesle ve her şeyle araya mesafe koyma isteğinin tezahürüdür.

Herkese ve her şeye s...ktir çekerek çekip gitme isteğinin en çekici durağıdır.

Dış etkilere en az maruz kalarak yaşama isteğinin coğrafyasıdır.

Sınırı deniz olduğu için komşu devletleri yoktur.

Otoyolları, nükleer santralleri, gökdelenleri, hayvanat bahçeleri, endüstriyel tarım alanları, çok uluslu bankaları, devasa tapınakları, görgüsüz sarayları da mevcut değildir.

Ana karadaki yabandan daha ulaşılmazdır.

Küçük adalarda ana karada yaşanan büyük savaşlardan, toplu katliamlardan, toplama kamplarından arta kalan acı bir sızı olarak varlığını sürdüremez.

Bu yüzden acı şimdiyi ve geleceği biçimlendiremez.

Bu yüzden ada topraktan değil de denizden ve gökyüzünden (yeniden) başlamaya daha yatkındır.

Bu yüzden ada minör’ü, ana kara molar’ı esinlendirir.

Bu yüzden ada varlık ve yokluk arasındaki yerimizi (tekrar) düşünebileceğimiz en uyarıcı ortamdır.

Bu yüzden ada toprağın nesneyi, deniz ve gökyüzünün imgeyi esinlendirdiğini bilen on beş yaşında ev’den kaçanların buluşma noktasıdır.

Bu yüzden ada boşluktan, başlangıçtan, yabandan (yeniden) başlama isteğini daha çok kışkırtır.

Bu yüzden ada bu dünyaya ait olma duygusunu ana karadan çok daha fazla biriktiren bir coğrafyadır.

Bu yüzden ada düşünceyi öncesine, imgeye, henüz ad konulmamış olana; ilk sese, ilk görüntüye, ilk kokuya, ilk tada, ilk dokunmaya da taşıyan bir hatırlatıcıdır.

Bu yüzden ada tarihe değil coğrafyaya dikkat çekerken düşünenin düşünceye hükmetmesinin erotik boyutuna da zemin hazırlar; böylece erotizmin anlamını genişletir.

Bu yüzden ada erotizmin anlamını genişleterek hem bu dünyaya ait olmayı öngörülemez bir boyuta taşır hem de onu ele geçirilemez kılar.

Bu yüzden ada, “Tanrı boşluktan önce de varsa boşluğu neden yarattı? Ya da boşluktan sonra zuhur ettiyse boşluk mu onu yarattı?” gibi soruları çağıran bir içedönük çarpışma alanıdır.

Bu yüzden ada boşluğun temsil edilemez bir yoğunluk içerdiğini fark ve kabul ederek kendisiyle buluşanların dudaklarında bir gülümsemeyle dolaştıkları bir sevinç ortamıdır.

Bu yüzden ada gülümseyerek esine dönüşenlerin beraber yaşamanın özelliklerini zenginleştirdiği seçilmiş bir boyuttur.

Bu yüzden ada dil hapishanesi içerisinden şekillenen “din ve din dışı”, “milli ve gayrı milli”, “aydınlık ve karanlık”, “ilkel ve uygar” gibi ikilemlerin dışarısından düşünenlerin buluşma noktasıdır. Çünkü “din ve din dışı”, “milli ve gayrı milli”, “aydınlık ve karanlık” gibi “ilkel ve uygar” da birbirine muhtaçtır; biri diğeri üzerinden var olur. Ada, bu saçma sapan döngünün dışarısını arayanların konaklama yeridir.

Bu yüzden ada tüm kapatılma mekanizmalarını kendisine hapsedebilmek için Abdûlgaffar el Hayatî’nin yüzyıllar öncesinden yankılanan sorusuna kulak verenlerin toplandığı yerdir. – Soruyu hatırlatalım: “Ne oldu da yabanıl varoluşunun kaynağını kendi dışında aramaya başladı?”

Bu yüzden ada sevgilinin yüzüne hükmetmek için bakanlardan tiksinerek “sevgilinin yüzünde kaybolmayı” seçenlerin uğrak noktasıdır. Çünkü imgenin tinsel bir içerik edinerek görünür olduğu tek hakikat sevgilinin yüzüdür.

Bu yüzden ada her su damlasının aynı zamanda bir ada, her adanın aynı zamanda su damlası olduğunu idrak edenlerin kulaç attığı bir (iç) denizdir.

Bu yüzden ada yaralarını bıçaklayan Çok Kalpli Asi’nin bir su damlasına dönüştüğü haritasız bir uçsuz bucaksızlıktır. (5)


(1) Tarkovski, 1983, Nostalghia.

(2) Meriç, 1998, Jurnal 1. s. 370.

(3) Bachelard, 2006, s. 161.

(4) Kıtaların ve hatta Dünya’nın da ada olduğundan söz etmek mümkün. Burada düzenli ordu, nükleer bomba, endüstriyel tarım, hayvanat bahçesi, Çernobil Faciası ve Dünya Savaşları’yla tarihe sahne olan “ana kara” ile bunların dışında kalan “ada” arasındaki farka dikkat çekmek istiyorum.

(5) Genişletilmiş 2. basımı hazırlanan Yarabıçak-Çok Kalpli Asi İçin Kenar Notları adlı deneme kitabından alınmıştır.

ESİN KAYNAKLARI

– Agamben, G. (2009). Nesir Fikri. F. Genç (çev.), İstanbul: Metis Yayınları

– Bachelard, G. (2006). Su ve Düşler-Maddenin İmgelemi Üzerine Deneme. O. Kunal (çev.), İstanbul: YKY

– Benjamin, W. (1993). Son Bakışta Aşk-Tek Yönlü Yol. İ. Savaşır (çev.), İstanbul: Metis Yayınları

– Defoe, D. (1968). Robinson Crusoe. A. Göktürk (çev.), İstanbul: Kök Yayınları

– Hadot, P. (2012). Yaşam İçin Felsefe. K. Kahveci (çev.), İstanbul: Pinhan Yayıncılık

– Meriç, C. (1998). Jurnal 1. İstanbul: İletişim Yayınları

– Melville, P. (2000). Karnından Konuşanın Öyküsü. O. Dalgıç (çev.), İstanbul: Ayrıntı Yayınları

– Ranciere, J. (2016). Suskun Söz. A. D. Temiz (çev.), İstanbul: Monokl Yayınları

– Tarkovski, A. (1986). Mühürlenmiş Zaman. F. Ant (çev.), İstanbul: Afa Yayıncılık

– Tournier, M. (1997). Cuma ya da Pasifik Arafı. M. Ece (çev.), İstanbul: Ayrıntı Yayınları