Vlora Han'ı değil kendimizi çürütüyoruz!

Paranın 'taşınmasıyla' ortaya çıkıveren bir karanlık perde: Garın, limanın, postanenin öneminin azalmasıyla, yerlerine başka araçların geçmesiyle, şehrin bu bölgesindeki 'iş merkezi'nin Maslak'a kadar göçüp gitmesiyle Vlora Han ve başka pek çoklarının üzerine yavaş yavaş örtülen bir perde bu...

Google Haberlere Abone ol

Mimar Kemaleddin ve Mimar Vedat beyler Osmanlı'nın son döneminden Cumhuriyet'in ilk yıllarına uzanan 'Milli Mimari' döneminin öncüleriydiler. Geçmişte Osmanlı'nın ortaya koyduğu büyük eserlerin gölgesinde, imparatorluğun geldiği perişan vaziyetin ızdırabında ve ufukta doğan yeni ülkenin bilinmezlikleri içinde bir yol aradılar 'yapı' için. 'Yeni' bir yol: Batı ve Doğu, eski ve yeni, gelenek ve gelecek arasında...

Mimar Kemaleddin, fikirlerini olgunlaştırdığı ve 'Hendese-i Mülkiye'deki öğrencilerine aktarmaya başladığı 1904-1905 yıllarını Vlora Han'da geçirdi. Ofisi iki yıl boyunca, Sirkeci'de Büyük Postane Meydanı'na bakan bu 'Art Nouveau' üslubundaki modern hanın 20 ve 21 numaralı odalarıydı. Osmanlı'dan Türkiye'ye uzanan mimari maceramızın en önemli parçalarından biri, biraz da Vlora Han'da mayalandı yani!

.

HANIN KULLANICILARI...

.

20'nci yüzyıl başında tren garı, liman ve postane arasında Anadolu ile Avrupa'yı birbirine bağlayan devasa bir iş merkeziydi Sirkeci. O yüzden hanın kullanıcıları da komisyoncular oldu en çok. Avrupa'dan Arabistan'a uzanan binlerce kilometre üzerinde her türlü ürünün dolaşımını düzenleyen komisyoncular...

Kesin olmamakla birlikte kullanıcıları hakkındaki kayıtlardan 1904'te tamamlanarak hizmete başladığı anlaşılan handa başka başka kimler vardı?

Vlora Han hakkında bir restorasyon projesi de hazırlayan mimar Görkem Kurt Tunalı'nın bize aktardığına göre  ilk 15 yıl içinde doktor, diş hekimi, avukat, terzi, fotoğrafçı, (Kemaleddin Bey dışında) dört mimar daha ve elbette bir döviz bürosu... Bu arada Vlora Han aynı zamanda bir 'medya merkezi' de olmuştu. Bir dönem aynı anda beş gazetenin bu binada hazırlandığı da var kayıtlarda.

Bu arada binanın ilk sahibinin de kesin olarak bilinmediğini, ancak ilk adı olan 'Ferouh Bey Hanı'ndan hareketle Ferruh Bey isminde birine ait olduğunun tahmin edildiğini ekleyelim. Aynı şekilde Arnavutluk'ta bir kent olan 'Vlora' adı da daha sonra bir Arnavut aile tarafından satın alındığı şeklinde yorumlanıyor... Mimarı da kesin değil: Kemaleddin Bey’in daha en başta bir ofisinin bulunması akla onu getirse de yüksek ihtimalle yapının bir benzerini (İstiklal Caddesi’ndeki Botter Apartmanı) yapan ünlü İtalyan mimarı Raimondo D’aronco.

Bodrumu dahil altı kattan oluşan ve özellikle de dış cephe ve balkon süslemeleri ile ünlü hanın, bugünkü hali ise perişan: Simsiyah! Dahası içten içe çürüyor...

PARA BAŞKA YERLERE TAŞININCA

.

Paranın 'taşınmasıyla' ortaya çıkıveren bir karanlık perde: Garın, limanın, postanenin öneminin azalmasıyla, yerlerine başka araçların geçmesiyle, şehrin bu bölgesindeki 'iş merkezi'nin Maslak'a kadar göçüp gitmesiyle Vlora Han ve başka pek çoklarının üzerine yavaş yavaş örtülen bir perde bu...

Durum böyle olunca yıllar içinde kullanıcı ve sahiplerinin harcamak 'istedikleri kadar' bakım görmüş, daha doğrusu neredeyse hiç görememiş. Kopup giden taş blok kornişinin yerine, 'güvenlik' için yapılan ahşap askının üçüncü katın iç mekanına saplanması, içeriye su sızmasına bile neden olmuş!

Bina içinde ana plana uygun olmayan değişiklikler yapılmış. Ve artık çoğu bölümü depo olmuş...

.

Yani ellerimizle çürütüp yıkılma tehlikesi yaşanmasına neden olacak kadar değer verdiğimiz bir 'hazine' bugün Vlora Han!

Değeri hiç bilinmiyor değil elbette. Kısa süre önce sosyal medyada bir kampanya bile örgütlendi kurtarılması için. Ama restorasyon projesi bile kabul edilmiş bu tarihi bina 'özel' mülk!

Bütün İstanbul yıllardır kentsel dönüşüm dalgaları ile çalkanıp dururken Vlora Han, tüm anlattıklarımıza rağmen, aslında tamamen bizim, 'hepimizin' olmuşken çoktan, 'özel mülk' olduğu için eli kolu bağlı can çekişmesini izliyoruz önünden gelip geçerken!

'Hepimizin', sadece İstanbulluların değil hatta bütün Türkiyelilerin olan tarihi 'kamu' binalarında ise durum biraz daha farklı... Onlarda restorasyonlar oluyor... Yenileniyor yapılar... Hemen Vlora Han'ın karşısındaki Büyük Postane binası örneğin... Ama onlarda da işte, Vlora Han'ın sinesine sapladığımız 'güvenlik askısını' hiç yapamıyoruz! Ve böylece yine korumayı beceremediğimiz geleceğimiz ölüyor göz göre göre!