Şiirlerde İzmir – I
İlk değerlendirmemde, İzmir’in lüks bir huzurevi olduğu sonucunu çıkarmıştım. Bu kanaatim değişmiş değil.
Zamanın akışı bazen bir cenaze alayı kadar ağır, bazen ışık hızındaymış gibi gelse de tempoyu aslında yaşam koşulları belirliyor. Sözü İstanbul’dan İzmir’e göçtük ve aradan bir yıl geçti demeye getireceğim. O günden bugüne… Aradan geçen bir yıla karşın henüz İzmirli olmuş sayılmayız. Ama şehri okumakta bir hayli yol aldık diyebiliriz. Bir şehri okumaya başladıktan sonra geçen bir yıl, hiç de az sayılmaz... Hele şehrin okunacak, okumaya açık parçaları var ve buna ilgi duyuluyorsa...
İzmir okuma parçaları yönünden zengin bir şehir... Bütün parçaları da okumaya açık. Sosyal, kültürel, ekonomik hayatı anlamaya, sorgulamaya değer veriler, bilgiler sunuyor meraklısına. Vapur iskeleleri, metro çıkışları, tramvay ve tren istasyonları, otobüs durakları bir yanda; Konak, Alsancak, Basmane, Kemeraltı, Kordon, Karşıyaka bir yanda... Büyük ve başlı başına ayrı bir okuma parçası olarak Kültürpark’ı da unutmamak gerek. Neredeyse bir asır önce ağaçlarını, Halikarnas Balıkçısı’nın sürgün cezasını çekerken diktiği Kültürpark. İzmir’i okumak güzel, ne zaman biteceğini bilmemek daha da güzel. İlk değerlendirmemde, İzmir’in lüks bir huzurevi olduğu sonucunu çıkarmıştım. Bu kanaatim değişmiş değil.
Ama kişisel gözlem ve düşüncelerimi şimdilik bir yana bırakıyor, Cemal Süreya'nın yıllar önce İzmir’le ilgili dile getirdiği düşüncelerini okuyalım istiyorum: “İzmir’e on, on beş kez gittim ne var ki her seferinde kentte yeni bir yabancı gibi dolandım. (…) İzmir’e daha girerken bir özerklik duygusu uyanır içinizde. Kent, kıyısını, açık denizini, caddelerini, yapılarını suna suna önümüzde yayılırken o duyguyu aşılamaya başlar. Büyümenin zararlarını İstanbul, Ankara kadar görmemiş izlenimi uyandırır. (…) Bir İzmir düzeni, bir İzmir keyfi var. Yine de var. Sivillik yazgısıdır bu kentin. Bu da iyidir. Jeolojinin İtalyası; antropolojinin Kadıköyü.” Alıntı Ece Ayhan’ın 1993’te Cem Yayınları'ndan çıkan “Sivil Şiirler” adlı kitabında yer alan “Sivil İzmir Günleri” başlıklı yazıdan. Şiir, söz, dil ustası Cemal Süreya’nın yıllar önce İzmir’e ilişkin gözlemlerinin, saptamalarının, değerlendirmelerinin büyük ölçüde bugün de geçerli olduğunu ekleyelim. Şiirimizin öncü şairini bu vesileyle selamlamış olalım.
İzmir’le ilgili bir hayli çarpıcı ve yerinde saptamalar yapmış bir şairin gözlem, görüş ve düşüncelerini aktarmışken bir soruyla devam edelim. Modern Türkçe şiirin haritasında İzmir’in yeri nerdedir? Her sorunun yanıtı yoktur. Bazı sorular kendi yanıtını kendi oluşturur. Bunların hepsi doğru. Biz modern Türkçe şiirin haritasında İzmir’in yerini arayan soruya yanıt bulabilmek için kısa bir tur yapmak istiyoruz. Ne yazık ki kısa turla yetinmek zorunda kalacağız. Turumuz için kaynak olarak şiirlerinde İzmir’e değinen on farklı şair seçtik. Seçtiğimiz şairler modern Türkçe şiirin önemli isimleri. Tümü de şiirlerinde farklı zamanlardan, farklı bir İzmir yansıtıyor… Ancak yine de yer verdiğimiz şiirlerde dile getirilen İzmir daha çok yetmiş ve öncesi yıllara ait. Öte yandan yer verdiğimiz şiirlerin cumhuriyet dönemi İzmir’ini yansıttığını da belirtelim. Ondan önecesinde Cemal süreya gibi söylersek yalnızca şiirde değil, edebiyatta da yok İzmir. Turumuzun bu yönüyle İzmir’in modern Türkçe şiirin atlasındaki yerini göstermek bakımından yeterli olmasa bile bir başlangıç sayılacağını düşünüyoruz.
İlk uğrağımız modern Türkçe şiirin ustası Nâzım Hikmet oldu. Nâzım, 1959 yılında “İzmirli Teğmen” başlıklı bir şiir yazar. Şiirin birçok yönden ilk dönem şiirlerinin özellikleri taşıması dikkat çekicidir. Ama daha da dikkat çekici olan açıktan açığa siyasal iktidara meydan okuyan tavırdır. Şiiri okuyalım:
Kışlamız gömülünce karanlıga
inecegim sokağa pencereden
Bir saat içinde varırım dağa.
Gel dağa çıkalım İzmirli teğmen.
Karışıyor bir yezit her şeyime,
dolara satılıp ölmek neyime?
Bir çift de sözüm var Adnan beyime.
Gel dağa çıkalım lzmirli teğmen.
Kuvayı Milliye kanı damarda,
asker ocağının şanı damarda,
bekler bizi yüz bin yiğit dağlarda
Gel dağa çıkalım lzmirli teğmen
Nâzım Hikmet’in daha çok siyasal bir bildiri havası taşıyan şiirinde çağrısının “İzmirli Teğmen”e yönelik olması bir tesadüf olmasa gerek. Şehrin tarihindeki işgal karşıtlığının bu tercihte rol oynadığını düşünebiliriz.
İzmir’i tamamen kişisel, kendi iç dünyasını yansıtan dil, duygu ve düşüncelerle şiirine taşıyan bir başka şair Edip Cansever’dir. Cansever’in sağlığında yayımlanan kitaplarına almadığı, ancak daha sonra Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan toplu şiirlerinde yer verilen şiir “İzmir'in Akşamları” başlığını taşır.
Denizlerin rüzgârı denizlerin,
Gelir vurur kızların bacaklarına.
İzmir’in akşamları İzmir’in,
Herkes saadetini düşünür.
Öpülmez ki denizlerin rüzgârı,
Kolay kolay öpülmez ki.
Bir kaçar bir de durur
Kadınlar gibi.
Denizlerin rüzgârı denizlerin,
İnsan unutur yalnızlığını.
Gemiler yelken açar uzaklarda,
Kim sevmez bu saatlerde yolculuğu.
İzmir’in denizleri koskocaman
Çocuklar uzatır ayaklarını denize.
Midye keser ayaklarını kaçarlar
Sevine sevine.
İzmir’in akşamları İzmir’in,
Nasıl sevilmez böyle akşamlar.
Bir yanar bir söner Karşıyaka’nın ışıkları,
Gün olur insanı deli eder.
İzmir’in ışıkları İzmir’in,
Barların, vitrinlerin önünde
Gemiler gelir rüzgârla dolu,
Gemiler gider ışıklar içinde.
“İzmiri'n Akşamları” şairin bir hayli erken dönem şiirlerindendir. Havasından hikmet burcundaki şair Edip Cansever’in sesi, soluğu, dili, imgesi duyumsansa bile yapısal olarak ilk gençlik duygu ve düşünceleri ağırlıktadır. Öyle ki ilk gençliğe mahsus duyarlılık şiirin önüne geçmiştir. Cansever’in dile getirdiği İzmir’le acaba Turgut Uyar’ın çok daha sonra yazdığı “Hadi İzmir’e” başlıklı şiir arasında bir bağlantı var mıdır? Karar vermek için iki şiiri birlikte okumak daha doğru olacaktır. Kısaltmaya kıyamadığım için Uyarı’ın “Hadi İzmir’e başlıklı şiirinin tamamını paylaşıyorum:
yorgunsun hoş gelmişsin
kara gece nöbetinden hoş gelmişsin
yat uyu yerin hazır
hak etmişsin uykuyu
helâl olsun uykun bahtiyar sağlığın
ama bir uzak iskelede başka olurken deniz
sakla uykunu biraz o uzak iskeleye
bak sakın telâşlanma
bitiverdi iki aylık bir çocuğun kendisi
bir şey değil bir çocuğun iki aylık tanrısı
bitiverdi iki aylık bir çocuğun kendisi
haydi kalk, sakla biraz haydi kalk haydi dedim
açıp sonsuz bir camı bir uzak iskeleye
şimdi tam sırasıdır her şey hazırken böyle
şimdi bunu gömelim
nasılsa girdi bu karaşafak aramıza
haydi şimdi ölüm vakti değil aramızda
ölüm ki bir olağan acının anısıdır
şimdi anıya yer yok aramızda
ne güzel uyurduk biz kavgasız gürültüsüz
bir yara bile olsa şuramızda buramızda
sular gibi karışık olan uykumuzda
senin kara gecen paslı benim çocuğum ölü
bir uzun yaşamayı beygirler gibi koştuğumuzda
hatırlarsın uzakta koştuğumuzda
sayılara vurdular bizi haydi kalk
haydi kalk yoruldum bir patlıcan nasıl büzülürse
bostanda durup da olmayı beklerken haydi kalk
haydi kalk dedim senden aldım kendimden
ölümü bir güzel ezberledim
anladım yorgunsun kara gece nöbetinden
çocuk öldü ben yoruldum ölüm nöbetinden
saatimi kurdum, saatini de kurdum haydi kalk haydi kalk
şimdi bunu gömelim.
neden öldü ben burdaydım sen ordaydın
belki de bahar filan vardır erzincanda ne bilelim
hadi kalk tirenler kalkıyor duyuyorum
biliyorum
yorgunsun her geceden, biriken her geceden
haydi kalk şimdi bunu gömelim
haydi kalk bitiverdi
haydi kalk yorgun güzelim haydi kalk
hadi artık öldüm biliyor musun
hadi kalk
İzmirlere filân gidelim
Turgut Uyar acıdan, sıkıntıdan, çaresizlikten uzaklaşmak, hatta kurtulmak için “hadi” diyerek yola, yolculuğa çağırıp menzil, gidilecek yer olarak gösteriyor İzmir’i. Uyar, adeta İzmir’i bir “kurtuluş adası” olarak belirler şiirinde. Cemal Süreya’nın İzmir’le ilgili söylediklerini düşününce ve Edip Cansever’in şiirini okuduktan sonra Uyar’ın “kaçılacak yer” olarak İzmir tercihine tesadüf diyebileceğimizi sanmıyorum. Aralarındaki duygu, düşünce, duyarlılık etkileşiminin ve ortaklığının bir yansıması olarak görülebilir. Bu silsileye İlhan Berk’i ve onun “Taş Baskısı” adlı yapıtında yer alan ve “Ozanın Günlüğü” başlığı altındaki “Gül I” adını taşıyan şiirini de dahil edebiliriz:
İzmir'e götürüyorum bir gülü
Sarı bir gülü.
İlhan Berk’in iki dizesi, İzmir’i yalnızlığın unutulduğu , mutluluğun adresi olarak gösteren Edip Cansever’e, “Hadi” çağrısıyla “vaat edilmiş topraklar” gibi gösteren Turgut Uyar’a verilmiş yanıt sayabilir, öyle okuyabilir miyiz? Kanımca İzmir üzerinden şairlerin birbiriyle konuştuğunu, şiirler arasında diyalog kurduklarını söylersek yanlış olmaz. Modern Türkçe şiirin haritasında İzmir’in yerini bulmak için çıktığımız yolculuğumuzun bu noktasında uğrayacağımız şair Cahit Külebi.
Anlayış, eğilim farkı algının, duygunun, düşüncenin boyutlarını da değiştiriyor.
Külebi’nin şiirinde İzmir algısı, duygusu ve düşüncesi başka bir boyut kazanıyor. Şairin aşağıya alıntıladığım “Şimdi İzmir’de” başlıklı şiirinde açıkça görüyoruz bunu. Külebi’nin İzmir algısındaki duygu, düşünce, boyut farkı bir hayli dikkat çekici:
Şimdi İzmir'de sabahın sekizi
Karşıyaka'da, Alsancak'ta, Güzelyalı'da
Bir ağ dolusu balık gibi gençliğimizi
Daha yeni çektik denizden, rüyalarımızı da
Türküler övüyor sevgimizi
Şimdi İzmir'de sabahın sekizi
Şu deniz, şu gemiler, bizim malımız
Altın saçar gibi
Cahit Külebi belki başka şeyler de çağrıştırıyor ama algı, ana duygu ve düşüncenin odağı “kurtarılmış İzmir”le ilgili. Bu boyutuyla daha önce andığımız Nâzım Hikmet’inki de dahil hiçbir şiirle yakınlık oluşturmuyor olmasının altını özellikle çizmek gerekiyor. Buraya kadar okuduğumuz şiirlerde aslında İzmir’in daha çok “dışarıdan” algılanışı söz konusu. İzmir’i içeriden gören, duyan, yaşayan, düşünen ve dile getiren galiba ilk şair Attilâ İlhan. Bunda elbette onun İzmirli olmasının büyük payı vardır. İzmir denildiğinde ilk akla gelen şair de o olur. Attilâ İlhan’ın İzmir’i içeriden dile getirdiği birçok şiiri vardır. Onlardan biri de “Gaziler Caddesi” başlıklı şiiridir. Şiiri kısaltarak aktarıyorum:
Basmane’de gaziler caddesi’ne
Küçük bir yağmur götürdüm
Siz böyle akşamüstü görmediniz
(…)
Şurda yeşil gözlü bir çocuk
Naylon geçirmiş şapkasına
Ferid’e benzettim azıcık
Kim bilir belki de başkasına
Yetişkin eli yüzü tertemiz
Attilâ İlhan’ın akşamüstü küçük bir yağmur götürdüğü Gaziler Caddesi’nin de, Basmane’nin de yerli yerinde durduğunu, hatta dikkatli bakınca o “yeşil gözlü çocuğun bile” orda olduğunu söyleyelim. Modern Türkçe şiirin atlasında İzmir’in yerini arayan turumuzu şehri içeriden okuyan ve dile getiren şairlerin yapıtlarıyla sürdürmeyi bir sonraki yazıya bırakıyoruz… (Sürecek)
BU AYIN DERGİLERİ
Yeni e Temmuz 2018
Aylık olarak yayımlanan ve kültür sanat alanında bir tür direniş hattı oluşturan Yeni e dergisinin Temmuz 2018 tarihli sayısı okurla buluştu. Derginin son sayısında şiirleriyle şu isimler yer alıyor: Evfosini Manta-Lazarou (Lale Altalı çevirisiyle), Fırat Caner, C. Hakkı Zariç, Ümran Ersin, Yorgos Yanapoulos (Lale Altalı çevirisiyle), A. Nail Deniz ve Önder Karataş.