OMFO: Batı pop kültürü hastalanmışken, Sovyetler ütopik 'aygırlar' yaratıyordu

Geleneksel müziği elektronik ile birleştiren Odessalı müzisyen OMFO ile Sovyet müzik kültürü üzerine konuştuk: “İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Batı pop kültürü çoğunlukla 'sığ insani arzular'la hastalanmışken, Sovyetler ütopik 'aygırlar' yaratıyordu.”

Google Haberlere Abone ol

Sahne adı 'OMFO' ile tanınan Odessalı German Popov, çeşitli halkların müziklerine yorumunu katıyor. Yer yer çaldığı geleneksel enstrümanların yanı sıra Popov'un yaptığı elektronik eklemeler, ortaya çıkan müziği oldukça özel kılıyor. “Müzikteki Anglo-Amerikan kültürü egemenliğine bir alternatif yaratmak istedim” diyen OMFO'yu dinlediğinizde kendinizi unutulmuş bir kültürün içinde, dünyanın bir ucundan başka bir ucuna seyahat ederken bulabiliyorsunuz. Bu yolculuğa fütürist bir bakışla işlenen 'uzay' teması da eşlik ediyor elbette.

Kendini bir 'folklor aşığı' olarak tanımlayan OMFO'nun yaptığı müzikte özellikle Sovyet coğrafyasında yaşayan halkların kültürleri sık sık işleniyor. Popov ile yaptığımız söyleşide müziği ve Sovyetler Birliği'nin müzik kültürü üzerine konuştuk...

İlk olarak, bize kendinden ve müzikal geçmişinden bahsedebilir misin? Motivastonların neler?

Sovyetler Birliği'nin Karadeniz'deki liman kenti Odessa'da doğdum. Tarihsel olarak bu şehir çeşitli kültürlerin buluşma noktası. Yunanlar, Museviler, Slavlar, Moldovalılar, Çingeneler, Tatarlar ve Kafkasya halklarının oluşturduğu zengin bir etnik çeşitlilik. Bunun haricinde Odessa pek çok ünlü klasik müzisyenin de memleketi. Yine düğün müziği geleneği ve yerel türlerin gözle görülür bir varlığı var. Bu şarkıların pek çoğu kriminal alt kültüre yönlendi. Sanırım tüm bunlar benim daha sonraki müzikal ilgimi ve beğenimi fazlasıyla etkiledi. Motivasyonumsa oldukça basit: Kişisel beğenimi, müziğin gücü ve güzelliğiyle paylaşmak.

Sanırım Doğu müziğine özel bir ilgin var. Bunu Omnipresence ya da Zulfiqar albümünde görüyoruz. Müzikal ve kültürel olarak yaptığın müzikteki doğu etkisi hakkında neler söyleyebilirsin?

Garip bir şekilde, -bundan çok da uzun bir süre önce de değil- müziği 'batı' ve 'doğu' olarak ayrıştırmaktan vazgeçtim ama evet... Bana doğu müzik türlerinin daha fazla dokunduğunu söylerken haklısın. Çok rafine ve iyi gelişmiş türler mesela makam sistemi ya da Hint klasik müziği... Fakat dahası da var, ben geçmişte var olmuş ya da günümüzde var olan kendine mahsus yaklaşımları, modelleri olan diğer gelenekleri keşfetmeye devam ediyorum. Bende en çok merak uyandıran muhtemelen Orta Asya'nın antik şehirli ya da göçebe kültürleri. Ben, benim için en derin kültürel arketipini temsil eden folklorun tutkulu bir aşığıyım.

OMFO sahnede...

'Modern' bir şarkıda geleneksel bir tınının varlığı insana bunun bir 'füzyon' olduğunu düşündürüyor. Fakat sen şarkılarında orijinalliği de koruyorsun. Yani ortada bir 'füzyon yaratma' durumu var mı?

Bu tip kategoriler yalnızca insanların beynindedir. Biri, her şeyin zaten bir şeyin füzyonu olduğunu söyleyebilir. İnsanlığın doğasında bir şeyleri kaynaştırmak var. Ben, bir şarkının kendi geleneksel çerçevesini korumasını istiyorum. Bana göre elektronik beat'ler ya da efektler şarkının sitilini belirlemiyor. Her biri, ses dizisiyle, akorlarla ve ritmik aksanla nasıl başa çıkıyor? Ben minimal yaklaşımı tercih ediyorum. Sampling [Ses kaydının bilgisayar yardımıyla üzerinde oynanması ve yeni sesler elde edilmesi] tekniği ses sanatında gerçekten çok büyük bir devrimdi. Müzikal kompozisyonda inşa edilecek ya da parçalanacak pek çok yeni ihtimalin kapısını açtı. Keşfetmeyi ve araştırmayı; eğip bükmeyi, orijinali manipüle etmeyi olanaklı kıldı. Diğer taraftan olumsuz tarafları da yok değil. Onu kullanan kişinin aklına göre farklılık gösteriyor.

Genelde yaptığın müzikte farklı Sovyet halklarının izlerine rastlıyoruz. Kabaca, bahsettiğimiz gibi bunlar elektronik müzikle 'karışıyor'. Sovyet halkları için 'elektroniğin' 'gelenekselle' karşılaşması bir tesadüf mü?

Eğer Rusya İmparatorluğu'na ve peşi sıra Sovyetler Birliği'ne bakarsan, Cengiz Han'ın krallığının doğrudan kolu olan etnik, coğrafi ve kültürel kompozisyonunun, benim kişisel tutkuma nasıl bir müzikal yansıma sunduğunu anlayabilirsin. Modern kültürel eğilimleri domine eden Avrupa merkezci yaklaşımlara karşı çıkmayı tercih ediyorum. Sovyetler dışında adeta bilinmeyen Avrasya'nın kültürel seslerini sunarak, müzikteki Anglo-Amerikan kültürü egemenliğine bir alternatif yaratmak istedim.

OMFO çocukluğunda bir gösteride dans ederken...

Örneğin Kafkasya ve Orta Asya'dan gelen geleneksel ritmler, dans pistindeki bulaşıcı Afro-Latin etkenlere güçlü bir rakip olabilir. Batılı yaklaşımda sevdiğimse teknolojik vasıflar ve modernist yapı sökümdü. Bir süre boyunca hayallerim, sentezleyicimle birlikte 'choban' figürünün yörüngesinde döndü. Ayrıca naif çobanın günümüz müziğine yaklaşırken ki 'kavramsal olmayan' ve 'kalitesiz' yolu, bir şekliyle ilgi çekici bir anlayışa benziyordu.

Fakat bu geçmişte kaldı. Şimdi müzikle, matematik, geometri ve astronomiden ayrılmaz bir bilim olarak ilgileniyorum. Fark ettim ki bir çemberin sonunda yaşıyoruz ve her şeyin yozlaşma sürecinin aynı zamanda sonun işareti olduğunu anladım. Yani şimdiki görevim müzik bilgisini yaymak. Naçiz etkinliklerimle şu an tek yaptığım bu.

Sovyet müziğinde Batı kültürüne kıyasla farklar hakkıdna neler söyleyebilirsin? Sovyet müzik kültürünün konumunu nasıl yorumluyorsun? Etkiler, ilişkiler, akımlar, vs...

Bu sorunun kapsamı çok geniş fakat kısa Sovyet kültürü, tercümanından tercümanına farklılık göstererek aktarılıyor. Bugünlerde liberal, Avrupamerkezci ve sözümona 'ilerici' bakış açıları 'diktatoryal bir şeytanın ürünü' diyerek onu çöpe atmakta. Bense bunun tam karşı tarafında yer alıyorum. Benim için Sovyet kültürünün en cezbedici nitelikleri, içselleştirilmiş fütürizm ve ütopik romantizm. Zannediyorum ki devrimci dönem öncesinde bu vasıflar bozguna uğratıldı. Kozmizm felsefesi, Rus avangardı ve Gümüş Çağ, bu fenomenin gerçek öncülleridir. Bu teze müzikten bir yanıt olarak Prokofiev iyi bir örnek olacaktır: Onun yaratıcılığı gizli ve mistik bir açıdan, görkemli bir yurtseverlikle anıtlaşmıştır.

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Batı pop kültürü çoğunlukla 'sığ insani arzular'la can çekişirken, Sovyetler ütopik 'aygırlar' yaratıyordu. Elbette yaptığım, bu analizde kullanmam gereken iddialı bir genellemedir. Ama lütfen, beni yanlış anlama: Ben Sovyetler'in göründüğü tüm biçimlerini yüceltmiyorum. Söylediklerimin 'ikiyüzlü' bir sesi olsun istemem. Sovyetler dört dörtlük bir devlet olsaydı eğer, ben de Batı Avrupa'ya taşınmak zorunda kalmazdım. Derler ki 'Büyük olan uzaktan daha iyi hissedilir'... Her neyse, Bolşevik devrimin bahsettiğimiz mirası bu tartışmanın kapsamını aşmaktadır.

Türkiye'den takip ettiğin bir müzik türü ya da sanatçı var mı?

Bana göre Türk müziği bir çok farklı kültürün bir özü, cevheri. Stilleri çok zengin, hatta bazen ayırt etmek çok zor. Folklor tutkumdan bahsetmiştim. Anadolu yörüklerinin müziği ile İzmir ve İstanbul'un eski şehir müziğini bana ilham verenler olarak ekleyebilirim. Ama herhangi bir zaman herhangi bir yerde Türkçe müzik duyduğumda hemen kulak kabartıyorum ve dinlemekten zevk alıyorum.

Son olarak, yakın zamanda seni Türkiye'de dinleme fırsatı bulacak mıyız?

İstanbul'da daha önce çaldım, Babylon'da... Tekrar gelmeyi ve doğru dinleyiciler için çalmayı çok isterim.

Daha fazlası için...