Sattas: Selda Bağcanların mücadelesi cephedeydi, bizimki sosyal medyada

Son dönemde parlayan reggae grubu Sattas, yeni single çalışması 'Gene Sen' ile müzikseverlerin karşısına çıktı. Gazete Duvar'a konuşan grubun vokalisti Orçun Sünear, Selda Bağcan ile Edip Akbayram gibi isimlerin Avrupa'da yükselişini kendi yaptıkları müziğin yeni farkında olmalarına bağlıyor. Sünear, "Biz de zor dönemlerdeyiz ama onlar birebir cephede, sokakta başka bir mücadelenin içindeydiler. Bizim mücadelemiz sosyal medyadan. Elimizden geleni yapıyoruz ama onlarınki başkaydı. Şimdi rahatça şarkı söylemeye başladılar" diye konuşuyor.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR -Türkiye'de reggae denince akla ilk gelen gruplardan Sattas, yurt içi ve yurt dışında verdikleri sayısız konserle birçok dinleyicinin kalbine müzik yoluyla ulaşmayı başardı. Şimdi 'Gene Sen' isimli single çalışmasıyla müzikseverlerin karşısına çıkan Sattas'ın bu parçasının sözleri grubun vokalisti ve kurucusu Orçun Sünear'a müzik ve düzenlemeler ise Sattas'a ait. 'Orçun tha Leo' olarak tanınan Sünear, “Daha 15'ine gelmemiş, tamirhanede çalışmak zorunda kalan çocukları ve madenlerde kurtarma odası olmadığı için ölen insanları düşündüğümde 'Evet ben rahat yaşıyorum' diyorum” diyor. Sünear'la yalnızca 'Gene Sen'i değil, reggae ruhunu ve Türkiye'deki politik atmosferin müziğe etkilerini de konuştuk.

Sattas

Gene Sen'de eğlenceli müziğinizin aksine sözlerinizde sitem var. Hikayesi nedir?

Bir insana yazılmış bir şarkı aslında bu. Minik bir sitem de var. Ama şair orada kendini de eleştiriyor. Oradaki yazan karakter çuvaldızı sürekli kendine batırıyordu. Çok da öyle olmadığını ve her zaman kendisinin suçlu olmadığını farketti. O tezatlığı istedik biz arkadaşlarla. İçinde bir hüzün var ama dışında eğlenceli bir şarkı. Doğru hissettirmişsek ne mutlu...

Bu single'da Gene Sen'in İngilizce versiyonu olan 'Fun' isimli bir parça da var. Burada reggae'nin İngilizce ve Türkçe söz ayrımı daha bariz. Reggae'nin İngilizce sözlere göre Türkçe söze olan uyumunu nasıl açıklarsınız?

Türkçe'ye uyarlamak çok zor. İnsanlar Türkçe bir şey söylediğinde dikkat kesiliyor. Reggae'nin kökeni Jameika'da Patwa diye bir dil konuşuluyor. Bu çok az Fransızca, ağırlıkta İngilizce ve yerel Afrika dillerinin karışımı çok değişik bir dil. Sen normal İngilizce konuştuğunda Jameikalı çok rahat anlıyor seni ama İngilizce'yi bozabiliyor uzun lafın kısası. Sen de İngilizce'yi bozabiliyorsun. Zaten İngiliz Amerikalı arkadaşlarımızdan “Bunu neden böyle söyledin? Çok yanlış kullanmışsın” tarzı kötü eleştiri almadık. Bu başka bir şey ve reggae'ye uyarlandığında bozulduğunu biliyorlar. İngilizce'ye çevirmek daha kolay. Türkçe'de dikkat etmen lazım. Müzik söz uyumu gerçekten zor. Anlattığın şeylere de dikkat etmen lazım artık. Eski bir laf var: Ağzının içindeyken lafa sen sahipsin ama çıktıktan sonra senin sahibin olabiliyor. Sözleri ben yazıyorum ve elimden geldiğince dikkat etmeye çalışıyorum.

Orçun Sünear

Sattas'ın kuruluş tarihi olan 2005'ten bu yana hayatınızda neler değişti?

Ben daha önce beyaz yakalı bir yöneticiydim. Yaptığım işle ilgili kendimle çelişmeye başladım. İnsan Kaynakları alanında çalışıyordum. Çok severek yaptığım bir işti. Hala çok seviyorum. Her ne kadar ülkede bunun genelde yanlış yapıldığına inansam da... Kendi hayatımda beyaz da olsa bir takım yalanlar söylemişimdir ama iş hayatımda hiç söylemedim. Dolayısıyla kendimle çelişmeye başladım. Bıraktım o çalışma hayatını. Başlarda biraz zorlandım tabii çok sert bir geçiş oldu maddi açıdan. Fakat şimdi bir şeylere daha değişik bakmaya başladım. Hayatıma çok fazla insan girmeye başladı.

Belli bir dönem bununla ilgili bir sendrom yaşadım. Ama onunla da barışçıl olmanın bir takım yollarını öğreniyorum hala. Daha yumuşak bakabiliyorum bazı şeylere. Daha fazla dikkat edilebilir bir durumda olduk grupça. Söylediğimiz mesajlar, politik duruşumuz, tehditler, takdirler artmaya başladı. Bizim de tepkilerimiz farklılaşmaya başladı. Başta çok takıyorduk her şeyi ama şimdi biraz daha kendi yolumuza bakıyoruz. Biz şanslı gruplardan biriyiz. Konser verebiliyoruz. Söylediklerimiz ya da yazdıklarımız yüzünden içeride değiliz. Özgürlük tartışılır da birilerine göre biraz daha dışarıdayız.

Aslında reggae'yi bir müzik türü olarak değil, yaşam tarzı olarak benimsiyorsunuz.

Çok doğru. Root Reggae denen kısım beni çok ilgilendiriyor. Onlar için uyuşturucu, esrar denen topraktan yetişen şey kutsal. Bizde böyle bir hikaye yok. Son dönemde konuşulanlar için açayım. Bu ülkemizde herkes adına konuşmuyorum ama doğru kullanılan bir durum değil. Ben doğadan yetişen hiçbir şeyin yasaklı olmasına inanan bir adam değilim. Bana iyi etkisi olmadığını gördüm o nedenle kullanmıyorum. Sokakta saçma sapan yalpalaya yalpalaya ya da karşımdakini görmeden davranmak bana göre değil. Rasta dediğimiz insanlar bunu oturup karşısındaki insanı daha iyi anlamak için kullanıyorlar ve onların inancında, kültüründe bu kutsal. Biz beyaz insanlar olarak herkes için geçerli değil ama kafamız güzel olsun diye kullanıyoruz.

O yüzden bu çok ince bir nokta. Artık kimyasalı bilmemnesi çok çirkin şeyler çıktı. İnsanların yitip gittiğini ben kendi gözümle gördüm. Gerçekten çok üzücü. Sigara çok mu normal diyeceksin. En çok ölüm dünyada sigaradan ve yasal olarak satılıyor. Laf edemiyorsun. Sıkıyorsa Amerika'da laf et görelim. O büyük sigara kartelleri neler yapıyor. İlaç sektörüne hiç girmiyorum, korkunç....

'BEN DE NEŞET ERTAŞ GİBİ RENCİDE ETMEKTEN ÇEKİNİYORUM'

Köklü bir reggae grubu olarak bu kültürü yaşıyorsunuz ve yaşatmaktan da sorumlusunuz. Şu şartlar altında zor oluyor mu?

Öncelikle teşekkür ederim çok ince bir şey söylüyorsun fakat inan senden daha zorluk içinde yaşamıyorum. Ben bu konuda biraz daha duygusalım. Ben ister istemez 18 yaşını bırak 15'ine gelmemiş tamirhanede ya da bir yerlerde çalışmak zorunda kalan çocuklara kafayı takıyorum. Madenlerde kurtarma odası olmadığı için ölen insanlara kafayı takıyorum. O zaman diyorum ki ben zorda yaşamıyorum. Senin sorun bu değil biliyorum ama bunları düşününce 'Evet ben rahat yaşıyorum!' diyorum. Evet takip ediliyoruz, birileri izliyor ama bu ülke oldum olası böyleymiş. Başımızdaki insanlara ait olan bir şey değil. Bunu ayırt etmek lazım. Ama tabii ki biraz daha rahat konuşmak, daha rahat eleştirebilmek, daha rahat özgürce şarkımı yazabilmek isterdim. Bazı şeylere dikkat ediyorsun. Ben de Neşet Ertaş gibi birilerini rencide etmekten ürküyorum.

Sattas'ın mottosu "Özgürlük herkesin her istediğini yapması değil, herkesin birbirinin hayatına saygı göstermesi demektir" Bunun açılımını biraz da sizden dinleyelim.

Bu benim hayatımdaki en iyi dostum ve ilk öğretmenim olan anneme ait. Çocukluğumdan beri hep söylerdi. Ne diyor ya bu kadın diye bakıyordum. Sonra ne demek istediğini anlıyorsun. Karşındaki kişiye önce insan olarak sonra kadın ya da erkek olarak bakman gerektiğini, herkesin bir kendi çeşitliliği olduğunu göz önünde bulundurmak gerek. İstediğim her şeyi yaparsam senin hakkına tecavüz edebilirim. Bir şeylerde orta noktada buluşmamız lazım. Ben ibadet etmek zorunda değilim. İnanmıyorum. Ben ramazanda elimden geldiğince sokakta yiyecekle dolaşmam. Oruç tutan insanlara saygı gösteriyorum. Ben müzik dinlerken 'Kapa lan ben müziği sevmem günah' diyen adam kulağını kapatabiliyor. Dinlemiyor. Çok yüksek sesli müzik dinlemek zevkli bir şey evet. Ama onu yapmıyorsun çünkü çocuğu, yaşlısı, hastası var.

'HER FİKRE TAKIM TUTAR GİBİ BAKIYORUZ'

Bu sözünüz ülkedeki kutuplaşmanın bir dışavurumu değil mi?

Her zaman savunduğum bir şey var. Şu muhteşem yarımada üzerinde yaşayan herkesin, Kürt, Ermeni, Cenevizli, Türk, Alevi, Sunni olması beni ilgilendirmiyor. Her fikre takım tutar gibi bakıyoruz. Ben solcuyum, benim şeriatçı bir arkadaşım var benimle meyhaneye gelirdi. Kesinlikle ne içki ne sigarası vardı. Benimle dalga geçerdi 'Sen yanarken ben

oturup izleyeceğim” diye. Ben de onunla uğraşırdım. Biz bunu yapabiliyorduk. Hala yapabiliyoruz. Ama rencide etmeden. Herkesin kendine göre bir değeri var. Bunları tartışıp gülebiliyoruz. Kimse bizi zorla kutuplaştırmadı. Böyle bir açık vardı. Politikacı olan insan doğal olarak bunu kullanıyor. Politikacı olduğu için tabii. Yoksa çok çirkin, korkunç bir şey. Bizim buna uyum sağlamamız tartışılır. Ne olursan ol neye inanırsan inan ister sağ, sol, ilerici, gerici kutuplaşmanın her türlüsü faşizmdir.

Bir Sattas belgeselinde reggae'yi neden sevdiğinizi 'ritminin kalp atışına benzemesi' olarak açıklıyorsunuz. Kalp atışı durumu reggae'nin kültüründen mi kaynaklanıyor?

Bob Marley'le ilgili kuzenim Derya ile bir belgesel izliyorduk. 'Bob Marley and the Friends' adında. O belgeselde Bob Marley'in müziğiyle ilgili hiçbir görüntü yok. Sadece arkadaşları konuşuyor. Bir çocukluk arkadaşı Concrete Jungle şarkısını yaparken 'Bu müzik kalp atışından geliyor' diyor. Ve oradan şarkıya bağlanıyor. 'A aa! Hadi canım! Evet!' dedim. Rasta kültüründe büyümemişsin ki. Beton ormanda büyümüşsün. Ben şanslıydım harika bir annem, babam var. O ayrı bir konu. Daha sonra Neşet Ertaş'ın eşek üstünde babasıyla beraber Anadolu'yu turlarkenki halini görmüşsün. Bakıyorsun yine kalp var işin ucunda. Reggae'yi çok sevenler bazen bana kızıyor. Ben Jameika türküsü diyorum. Böyle bir inatla devam ediyorum o da türkü işte. Türküyü seven bir toplum karmaşasıyız. Çok zevkli bir şey. Reggae de bununla ortak paydada buluşuyor. Dinlemeye başlayan biri sevmeye başlıyor. Güler yüzle yapıyorsun bu müziği hüzünlü şarkın da var. Benim saklaya saklaya ağlamışlığım vardır. Oradan yürüyorsun gidiyor.

'NEYSE Kİ GEZİ'DE SOKAKTAYDIK'

Türkü demişken, siz de türküleri çok sahiplenen bir grupsunuz. Neşet Ertaş, Selda Bağcan gibi isimlerin Avrupa'daki yükselişi hakkında neler söylersiniz?

Selda Abla muhteşem sesiyle yıllarca Türkiye'de şarkılar söyledi. Bence artık kendi müziğini gerçekten sevmeye başladı. Onunla bu konuyu konuşmadım. Ama Selda Abla kendi şarkısını sevmesi gerektiğini öğrendi. Edip Akbayram'ı dinlerdik. Başın Öne Eğilmesin'i söyler dururduk. Biz de farkına vardık o da kendisinin farkına gerçekten vardı. Biz de zor dönemlerdeyiz ama onlar birebir cephede, sokakta başka bir mücadelenin içindeydiler. Biz biraz sosyal medyada yaşıyoruz mücadelemizi. Elimizden geleni yapıyoruz ama Selda Bağcan, Cem Karaca, Edip Akbayram'ın mücadelesi başkaydı. Şimdi rahatça şarkı söylemeye başladılar. Biz öyle değiliz. Biz evimizden tweet attığımız için tutuklanıyoruz. Gezi Parkı hikayesi var. O süreçte sokakta olduğumuz için bir derin nefes alabiliyoruz. Benim için Türkiye'nin en büyük grubu Grup Yorum'dur. Ki onların da durumu ortada.

37'inci Montreal Caz Festivali'nde sahne aldınız. Nasıl bir deneyimdi?

Bir gece yazlıktaydım. Menajerimiz Burçin aradı. 'Abi çok acayip bir şey söyleyeceğim 'Montreal'den çağırdılar' dedi. Suratına kapadım. Önce inanmadım! Bizim için muhteşem bir deneyimdi. Hava serinceydi. Çok fena yağmur başladı. Türkiye'den alışmışız ya 'Eyvah! dedik. O kadar geldik. Sahneye bir çıktık tıklım tıklım. Çok güzel geri dönüşler geldi. Caz festivali olmasa da tekrar Montreal'e gitme gibi bir hareket var. O sene Baba Zula'da bizimle gitti festivale. Türkiye'de ne yazık ki çok duyurulmadı. Birkaç müzik yazarı dışında. Bunda bizim de hatamız var tabii. Herkes her şeyi takip edemiyor.

Türkiye'de rapçilere 'mahallenin serserisi', caz müzisyenlerine 'elit' yakıştırması yapılıyor. Reggae'cilere ne derler?

Bu toplum kafasıyla büyük ihtimalle hippilere olan bakış açısına benzer olurdu. Fakat Sattas'a gelirsek genel lakabımız serseri. Genel olarak çok kibar ama çok çabuk sinirlenen ve duygusallaşan insanlarız. Sattas'ı biraz bilen insanlar bunu biliyor. Ve ben bu durumdan çok memnunum. Sattas'tan önce ben rock'n roll bir hayatım vardı. Hala rockçıyım ben. Olgunlaşıyoruz, büyüyoruz ama rock'n roll çok keyifli. 'Bırak şunları ya'da olabilirdi, 'ne oldukları belli değil' de... Bizim biraz daha millete göre durum belli.

'EZHEL ARAMIZDAKİ 'ENDER HÜR' İNSANLARDAN'

Şarkı sözleri sebebiyle gözaltında olan Ezhel hakkında neler söylemek istersiniz?

Seneler önce tanıdığım bir kardeşim. Her zaman çok yetenekli bulduğum bir arkadaşımız. Çok üzücü. Amerika'da esrar diye bildiğimiz Mariano denilen otun yasallaşması için bir kurul oluşturdu ve bunun için yasal olarak çarpışıyor. Cypress Hill Amerika'da birçok yerde yasal. Yok özendiriyormuş, yok bilmem ne... Sen öyle bir kişilik içinde olmak zorundasın ki ben Ezhel'le oturup bunu tartışabiliyorum. Bunu neden böyle dedin kardeş diye. Amaç bu zaten. Müziği bunun için yaparsın. Ben savaş bitmeli diye şarkı yazdığım zaman kimse beni takdir etmedi. Müzik bu herkes fikrini söylemeli. Kimse fikirleri yüzünden içeri atılmamalı. Aramızda ender hür olan insanlardan biri Ezhel. Bunu bize hissettiriyor.

'EN BÜYÜK HAYALİM DİYARBAKIR'DA KONSER VERMEK'

Bir müzisyen olarak 24 Haziran'dan beklentiniz nedir?

Bu ülkede hem pozitif hem negatif yönde bir gerçeklik var. Pozitif kısmı üniversitelerin fazla olması toplumun güzel olacağını gösteriyor. Ama negatif kısmı hoca yetiştiremiyorlar. Öyle bir durum yok şu anda. Üniversitenin olduğu yerde bir sürü festival oluyordu. Şu an hepsi yasak. Ya OHAL'i bahane ediyorlar. Müzik sadece eğlence anlayışı kalıbına oturtulmamalı. Aynı zamanda fikir alışverişi ve dahasını kapsıyor. Ya şehit var deniyor. İzmir'de Gündoğdu Meydanı'nda yüzbinlere konser verdik. Bunu niye Samsun'da, Afyon'da Kayseri'de, Diyarbakır'da yapamayayım. En büyük hayallerimden biri Karadeniz'e ve Diyarbakır'a gitmek. Biz şanslı bir grubuz. Türkiye'nin en çok konser veren gruplardanız. Bu hem seyirciyle hem bizimle alakalı ama daha fazlası niye olmasın!