Osman Hamdi Bey'in sırları röntgenden çıktı!

Ressam Osman Hamdi Bey'in 16 tablosu incelendi. X-ışını görüntüleme tekniğiyle, tablolarda uygulanan eski restorasyon işlemleri, ağır metal içeren boyaların yerleri ve çıplak gözle görülmeyen alt katmanlardaki bulgular incelendi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Osman Hamdi Bey’e ait 6 tablonun konservasyon ve bilimsel araştırma çalışmaları tamamlandı. Projenin kapsamında ‘Görünenin Ötesinde Osman Hamdi Bey’ isimli sergi ziyarete açıldı. Bu proje çerçevesinde ilginç bir bilimsel analiz süreci yaşandı. Eserler, X-ışını görüntüleme tekniğiyle incelendi, yani hepsinin röntgeni çekildi.

Cumhuriyet'in haberine göre, Sabancı Üniversitesi Sakıp Sabancı Müzesi Resim Koleksiyonu'nda yer alan, Osman Hamdi Bey'e ait 6 tablonun 2016'da başlayan bilimsel araştırma ve konservasyon çalışmaları tamamlandı. Bank of America Merrill Lynch'in dünya çapında yürüttüğü 'Sanatı Koruma Projesi' kapsamında gerçekleştirilen ve Türkiye'de Osman Hamdi Bey tabloları üzerine konservasyon ve bilimsel araştırmalar alanında yapılmış en ayrıntılı çalışma olan projenin süreçlerini ele alan 'Görünenin Ötesinde Osman Hamdi Bey' isimli sergi Sabancı Müzesi'nde ziyarete açıldı.

TABLOLAR KARŞILAŞTIRMALI OLARAK İNCELENDİ

Türkiye sanat tarihinin en önemli isimlerinden Osman Hamdi Bey'in resim tekniğinden, eserlerinin geçirmiş olduğu restorasyon çalışmalarına kadar, sanatçının üretimi ve eserlerine dair her detayın bilimsel yöntemlerle ortaya çıkarıldığı proje kapsamında, Osman Hamdi Bey'in 'Vazoda Çiçekler', 'Kuran Okuyan Hoca', 'Kokona Despina', 'Naile Hanım Portresi', 'Arzuhalci' ve 'Cami' adlı tabloları karşılaştırmalı olarak incelendi. "Görünenin Ötesinde Osman Hamdi Bey" sergisi, Osman Hamdi Bey'in üretim sürecini gözler önüne sermesinin yanı sıra sanatta konservasyon çalışmalarına dair ayrıntılı bir anlatı ve gelecek projeler için de bir yol haritası niteliği taşıyor.

GÖZLE GÖRÜLMEYEN KATMANLAR İNCELENDİ

Eserlerin bilimsel analizlerine kapsamlı bir bakış sunan projede ilk olarak X-ışını görüntüleme tekniğiyle, tablolarda uygulanan eski restorasyon işlemleri, ağır metal içeren boyaların yerleri ve çıplak gözle görülmeyen alt katmanlardaki bulgular incelendi. Osman Hamdi Bey'in, eserlerine boyayı uygulamadan önce karakalemle yaptığı eskizler, boyama teknikleri, eserlerin geçirdiği dönüşüm bu süreçte ortaya çıktı. Bu adımın ardından sanatçının kullandığı malzemelerin yapısını, rengini, boya katmanlarını ve dokusunu incelemek üzere kimyasal analiz çalışmaları yürütüldü. Altı tablonun tuval bezlerinin organik yapıları, kızılötesi spektroskopisi (FTIR) ile incelendi ve veriler, temel bileşenler analizi (PCA) metoduyla sınıflandırılarak özellikleri belirlendi. Bu çalışmayla, Osman Hamdi Bey'in 19'uncu yüzyıl sonu-20'nci yüzyıl başına ait olan tablolarının zaman içinde doğal yaşlanma etkilerinden dolayı yüzeylerinde boya çatlakları, dökülmeler meydana geldiği, verniklerinin sarardığı görüldü. Proje kapsamında temizlenip sağlamlaştırılan eserlerin konservasyon işlemleri de gerçekleştirildi.

OSMAN HAMDİ BEY KİMDİR?

Osman Hamdi Bey, batı etkisiyle yetişmiş ancak içinde bulunduğu kültürden uzaklaşmadan bunu yansıtabilmiş döneminin en önemli ressamlarından biridir. Sanat alanında tanınmasının yanında, arkeoloji alanında da birçok çalışmaya katılmış ve Türkiye sınırları içindeki "İlk Türk Müzesi"nin kurucusu olmuştur.

Osman Hamdi Bey, eğitimli bir ailenin çocuğu olarak 1842 yılında İstanbul'da doğdu. İlkokul eğitimini Beşiktaş'da bir okulda alan Osman Hamdi, 1856'da Mekteb-i Maarif-i Adliye'ye devam etti. 1857 yılında 15 yaşında iken hukuk eğitimi alması için babası tarafından Paris'e gönderildi ve burada 12 yıl kaldı. Paris'te iken aralarında ünlü ressam Jean-Leon Gerome'un da bulunduğu atölyelerde çalışma fırsatı buldu.

1866 yılında Femme Turque (Türk Kadını) tablosuyla Paris Salon Sergisi'ne katıldı. Ertesi yıl da Şeker Ahmed Paşa ve Süleyman Seyyid ile beraber Sultan Abdülaziz'in de ziyaret ettiği Paris Dünya Sergisi'nde Osmanlı İmparatorluğu'ndan madalya kazandı. İlk evliliğinden kızı Fatma, Paris'te dünyaya geldi. İstanbul'a dönerek Hariciye Protokolü'nde müdür yardımcısı olarak çalıştı.

Yabancı Basın Yayın Müdürlüğü, Altıncı Daire-i Belediye (Beyoğlu Belediyesi) Müdürlüğü görevlerinde bulundu. Daha sonra ikinci eşi, Naile Hanım adını alan Marie Palyart ile evlendi ve ondan Leyla, Edhem ve Nazlı doğdu. O güne kadar Almanlar'ın yönetiminde olan Müze-i Hümayun (İstanbul Arkeoloji Müzesi) Müdürü oldu ve güzel sanatlar eğitimi veren ilk devlet okulu Sanayi-i Nefise Mektebi'ni (bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) 1882'de kurdu. Nemrud Dağı Tümülüsü, Lagina'daki Hekate Tapınağı'nda arkeolojik kazılar yaptı, Lübnan Sayda'daki kazılarda çıkartılan 21 lahitin arasında İskender Lahti'nin de bulunmasıyla, Müze-i Hümayun'un, arkeoloji dünyasında meşruiyet kazanmasına katkıda bulundu. 24 Şubat 1910'da Kuruçeşme'deki yalısında hayata veda etti. Vasiyeti üzerine Gebze'nin Eskihisar köyündeki villasının arkasındaki mezarlığa gömüldü.

Müzeciliğinin yanında ressam olarak da önemli eserler verdi. Resimlerinde Paris'de bulunduğu dönem eğitim aldığı Gerome ve Boulanger'in etkileri görülmektedir. Türk resminde ilk kez figürlü kompozisyonu kullanan ressamdı. Eserlerinde ayrıca oryantalizm etkileri de görülmetedir. Kadın temasını sıklıkla tekrar etmiştir. En ünlü yapıtları ise Kaplumbağa Terbiyecisi(1906) ve Silah Taciri (1908)'dir. "Kaplumbağa Terbiyecisi" adlı resminde Lale Devri'ne ve Sadabat Eğlencelerine dair ipuçları bulunmaktadır. Resimde ayrıca tek ışık kaynağından gelen ışığın ana öğeler üzerinde yoğunlaşması sonucu gereksiz detaylardan arındırıldığı anlaşılmaktadır. Bir diğer önemli resmin olan "Silah Taciri"nde ise kendisini ve oğlunu resmettiği düşünülmektedir. Resimdeki diğer ana öğeler ise tüfekler, kılıçlar ve başlıklardır.