Derdiyok Ali: Siyasi partilerden marş teklifleri alıyorum

İlk defa bağlama düzeniyle bateri, gitar, klavyeyi birleştirerek türküleri okuyan Ali Ekber Aydoğan yani "Derdiyoklar Ali", Malatya'dan başlayıp, Almanya'ya geçen, buradan ise tüm dünyaya ilham kaynağı olan müziğini anlattı. “Avrupa’da ırkçılığa karşı en çok mücadele veren sanatçı” ödüllü Aydoğan, Türkiye’deki tanınırlığına dair şunları söyledi: ...Siyasi hareketten dolayı, bizi Türkiye'ye tanıtamadılar. O dönemlerde Türkiye'de Cem Karaca ve Barış Manço'ya, bize ise yurtdışında ağırlık verildi. Ama hep söylerlerdi, "Şivan Perver ile Derdiyoklar kasetleri masa altından yüz binlerce satılıyor" diye...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Ali Ekber Aydoğan, dünyaya gözlerini Malatya'da bir ahırda açtı, amcasından aşıklamayı öğrendi, 70'lerin ortasında Almanya'ya göç etti, sınırdışı edilmek istendi, ırkçılığın uç noktalarına tanıklık etti; gezdi, gördü, hissetti ve hep müziğine tutundu. Gurbette yaşamanın ne anlama geldiğine, barışa, emeğe, insanlığa dair türkülerini söylemeyi hiçbir zaman bırakmadı.

Aslında "Derdiçok" olan Ali, henüz ortaokuldayken "Derdiyok" mahlasına sarıldığı, umut ve ilklerle dolu müzik yolculuğunu anlattı. Profesyonel müzik hayatına “Şu Dünyanın Halkı” albümü ile 1979’da giriş yapan Aydoğan, 80’de “Disco Folk”, 81’de “Yaşayın Hayvanlar” ve sonrasından günümüze birçok albüm ve eser hazırladı. İşte, 70'lerin Almanya'sına Anadolu düğün kültürünü taşıyan, Doğu müziğini ilk defa Batı enstrümanlarıyla yorumlayan Derdiyoklar Ali'nin öyküsü…

Ali Ekber Aydoğan ile İhsan Güvergin’in 1984’te, Almanya’da çekilmiş bir düğündeki efsanevi performanslarını buraya bırakıyorum. Röportajı okutmadan önce beklediğim ilgi ve merakı uyandıracağını umuyorum…

Malatya'dan Almanya'ya geçen, buradan herkese ilham kaynağı olan müzik serüveniniz nasıl başladı?

Özellikle Doğu ve Batı sentezini müziğimizde yansıttık. Anadolu'nun düğün kültürünü tüm dünyaya tanıttık; biz Avrupa'da gösterdik, oradan dünyaya yayıldı. üstümüzde Doğu'yu temsil eden giysiler, ayaklarımızda Batı'yı... Kendi çizdiğimiz üçlü gitar ile Batı enstrümanlarını birleştirerek de yine aynı şekilde, kültürleri sentezledik.

70'li yılların başlarında, 45'lik plak dönemlerinde birkaç plağım vardı. 74-75 gibi yurtdışına çıkarak, Almanya'da oturum aldım. Bu zamanlarda tekrar kasetçilik dönemine geçildi. Daha önceki plağımızı zaten Batı sazları ile, yani bateri, org, elektro bağlama, gitar ile çıkarmıştık.

O zaman daha "Anadolu Rock" diye bir şey bilmiyorduk... "Ozanların aşıklamasını, Batı sazları eşliğinde otantik olarak okuyalım" dedik. Çok tuttu, sevildi o zamanlar. 77, 78 gibi Orhan Gencabay'a müzik derslerine geldiğimde Arif Hoca (Arif Sağ) ile diyalog kurdum. Plağı hocama dinlettik, "Kaset yapsak olur mu?" dedik. Sonra üç kollu gitar yaptırdım ben; ismi "Derdiyoklar". Daha sonra İhsan Güvercin de katıldı bana, "Derdiyoklar İkilisi" olduk. 79'da o dönemin en ünlü müzik şirketi Türküola aracılığı ile ilk kasetimiz çıktı, böylece müzik piyasasına girmiş olduk.

.

ÇALIP SÖYLEMEYİ ZAKİRLİK GELENEĞİ İLE ÖĞRENDİM’

Peki çocukluğunuzda müzikle aranız nasıldı? Malatyalısınız, aşıklama ile ilk burada mı tanıştınız?

Tabi... Bizde aşıklık geleneği vardı. Henüz 5'inci sınıftaydım, hem çalıp hem okuyordum. Bizde Zakirlik geleneği vardı. Amcam, Alevi cemlerinde türküler söylerdi, onlardan görürdük. Sonra amcamın sazını gizli gizli alıp çalmayı, ortaokul sıralarında da şiir yazmayı öğrendim. Yine o dönem amcam şiir yazıyordu, Bektaşi kitaplarından alıntılar yapardı, bana anlatırdı şiirin nasıl yazıldığını.

70'li yıllarda Ankara'daki şiir yarışmalarına katıldım. O zamanlar Köy Odaları vardı TRT'de. Rahmetli Fakir Baykurt hocamıza götürdüler beni, bana dedi ki "Oğlum, 125 bin öğretmene sesleniş diye bir şiir yazar mısın?" Yazdım ben de, zamanla onu da besteledik hatta.

Almanya'ya ya göç fikri nereden çıktı?

Askerliğimi bandocu olarak yaptım. Köylülerimiz hep Almanya'ya gidiyordu, ben de onlara katıldım. Evli gibi gittim fakat beni orada şikayet ettiler. O zamanın öğrenci hareketindekiler, beni alıp Frankfurt çevresinde bir üniversiteye kayıt ettirdiler. Daha sonra zaten müzisyen olarak oturum aldım.

Günümüzde çok popüler hale gelen müzikte Doğu-Batı sentezini ilk gerçekleştirenlerdensiniz. Şu an Avrupa'nın küçük festivallerinde dahi bu sentezden oluşan parçalara Kuzey Avrupalı müzisyenler tarafından yer veriliyor. Bu deneysel süreci anlatır mısınız?

Köylüm İhsan Güvercin ile bir araya geldik. Sonra o 86'da Antalya'ya döndü. Daha sonra Mehmet Tanış diye bir arkadaş dahil oldu, üniversite öğrencisiydi Mehmet. İngilizce, Almanca'sı kuvvetli olduğu için, gittiğimiz festivallerde bizi çok iyi tanıttı. Mehmet rahatsızlandı sonra.

Şimdi de İngilizce, Fransızca, Almanca bilen, org, bateri çalabilen, beste de yapan Celal Türen arkadaşımızla çalıyoruz önemli gecelerde.

‘KUVEYT’TEN DAHİ KONSER TEKLİFİ ALDIK!’

Yurtdışında yaşayan Türkiyeliler ve oranın halkları tarafından tanınıyor ve oldukça da seviliyorsunuz. Sizce Türkiye'de müziğinizin bu denli biliniyor olmamasının nedeni o dönemki Türküola firmasının sizi yeteri kadar buraya tanıtamamış olması mı?

Yaptığımız müziklerle, sahne hareketlerimizle, kıyafetlerimizle, çaldığımız enstrümanlarımızla bir çığır açmış olduk. Türküola firması bizi gerçekten dünyaya tanıttı; Kuveyt'ten dahi konser teklifi geliyordu! Fakat siyasi hareketten dolayı, bizi Türkiye'ye tanıtamadılar. O dönemlerde Türkiye'de Cem Karaca ve Barış Manço'ya, bize ise yurtdışında ağırlık verildi. Ama hep söylerlerdi, "Şivan Perver ile Derdiyoklar kasetleri masa altından yüz binlerce satılıyor" diye...

Kendi ülkemizde popüler olamadık, medyatik tipler de değiliz zaten. Sistemin, düzenin sanatçıları olmadık, gerçek sanatçı bana göre çağın tanığıdır, biz de çağımızda ne olduysa onu dile getirdik. Bizi assalar da kesseler de, hiç kimseye biat etmeyiz!

Elektro Dschungel projesinde, o dönemlerde bir ilk olan göçmenlerin ve Almanların kolektif olarak müzik yaptıklarını görüyoruz. Siz de bu projede "Liebe Gabi (Sevgili Gabi)" ile yer aldınız. Bu süreçten bahseder misiniz?

80'li yılların ortalarında, insanlara 20-25 bin Mark civarı bir para verip, göçmenleri geri yollamaya yönelik bir kanun çıkarmışlardı. Bu proje de tam bu zamanlara denk geliyordu. Bu geri dönen kişilerin arasında benim halamın oğlu da vardı. Ben dedim ki, "Gitmeyin, bu para biter". Fakat birçok kişi geri döndü.

Hatta o zamanlar beni telefonla arayıp, "Derdimizi dile getir, kimse geri dönmesin" demişlerdi. O dönem yazdığım şiirimi okuyayım:

Buralarda hayat berbat,

Sakın geri dönme gardaş,

İnsana vermezler rahat,

Sakın geri dönme gardaş.

Karnının doyduğu yerde dur,

Hayatın kuralı budur,

Gurbet elde eyle sabır,

Sakın geri dönme gardaş.

Çocuklar doğdu orada,

Şimdi yabancı burada,

Kalmışız bizler arada,

Sakın geri dönme gardaş.

Almanya'da yabancıydık,

Türkiye'de alamancı,

Vatandaşlık bir tek sandık,

Sakın geri dönme gardaş.

Dost yazmış Derdiyoklar'a,

Tükenmiştir bütün para,

Selam olsun tüm dostlara,

Sakın geri dönme gardaş...

Yani o dönemde yabancı düşmanlığı yavaş yavaş artıyordu. Gabi de kız arkadaşımdı o zaman. Tabi ailesi küplere biniyordu "Sen nasıl bir yabancıyla olursun" diye. Buna tepki olarak, yarı Türkçe yarı Almanca "Liebe Gabi" parçasını yazdım. Neşet Ertaş hocam şiirlerimi dinleyip, "Oğlum Ali, sen hiç aşık oldun mu?" diye sorardı. "Yok hocam" derdim. "Gabi'ye de mi olmadın? Ah bir de aşık olsan ne yapacaktık, neler yazacaktın?" derdi...

90'lara gelindiğinde artık yakma olayları, Solingen Katliamı yaşandı. Dediğim gibi, biz halk ozanları, çağın tanıkları olduğumuzdan, yaşananları dile getirdik. "Hop Hop Dazlaklar", "Yolculuk Nereye Alman Efendi" adlı eserlerimiz de o dönemler için büyük ve önemli eserlerdi. Yabancı düşmanlığı ile en çok mücadele veren sanatçı ünvanını aldım.

‘ALMANYA’DA EVİME PATLAYICI ATTILAR’

Aslında tüm eserlerinizde insanın baş etmesi çok zor olan ırkçılık, gurbet, sıla hasreti gibi büyük dertlerden bahsediyorsunuz. Fakat karamsarlık yok sizin sanatınızda, hep bir umut hakim, bence bu çok önemli. Neden "Derdiyoklar" mahlasını seçtiniz?

Aşık Mahsuli Baba benim kirvemdi. Çocukluk yıllarımda, artık hep okuyup hem çalmaya başladığımda bir mahlas bulmam gerekiyordu. Aslında "Derdiçok" olarak düşünüyorduk o zaman. Fakat bir araştırdık, 15'inci yüzyılda "Derdiçok" isminde bir ozan yaşamış...

O zaman dedim ben de "Derdiyoklar" olayım! Zaten ilk plağımın ismi de "Derdiyok" idi. Hatta türkülerimde de bahsettim, "Adım Derdiyok ama, derdim çok benim, derdimi söylesem derdi çok derler, ruhumla birleşen şu naçiz canım, dertsiz ölse bile, derdi çok derler..." diye giden bir şiirim var.

Ütopyalaştırılan Avrupa'nın gerçek yüzünü eserlerinizde yıllardır ortaya koyuyorsunuz. Avrupa'daki yabancı düşmanlığını güncel olarak nasıl görüyorsunuz? Yaklaşık 40 yıldır orada yaşayan bir "yabancı" olarak, unutamadığınız bir ırkçılıkla karşılaştınız mı?

Bu düşmanlık bölge bölge değişse de tabi genel olarak devam ediyor. Ben Nürnberg'de yaşıyorum, yabancı düşmanlarının çok olduğu bir yer. Arabamı defalarca parçaladılar. Yılbaşı gecesi evime patlayıcı attılar, panjuru geçemedi; yere düşüp betonda patladı. İçeri girmiş olsaydı evi yakacaktı kesin.

Herhangi bir göçmen, o kadar çalışıp, iyi bir araba alınca, "Bu Türk, Kürt nasıl böyle bir arabaya biner" diye hemen zarar veriyorlar... Irkçılık her zaman devam ediyor. Benim yaşadığım apartmanda birkaç tane aşırı sağcı Alman vardı, kapılarımızın altından nefret dolu yazılar yollanıyordu. Biz yıllardır buna karşı durmaya çalışıyoruz, mücadelemizi durdurmayacağız.

‘SİYASİ PARTİLERDEN ‘GEL BİZE MARŞ YAP’ DİYE TEKLİFLER ALIYORUM’

Siyasi partilerden sizden beste isteyenler var mı? Buna nasıl bakıyorsunuz?

Bazı siyasi partilerden, 'duruşunu bırak, gel bize bir marş yap' şeklinde teklifler alıyorum. Ama para için böyle bir şey yapmak mümkün değil. Açlık, sefalet içinde olsak da halkın, ezilen halkların yanındayız. Dünyayı dolaşıp yine geliyorum memleketime!

Siz hangi müzikleri dinlersiniz?

Valla ben, her şeyi dinliyorum. Almanca "Musik ist Musik, Musik hat keine Grenze (Müzik müziktir, müziğin sınırları yoktur)" diyorlar. Arap müziklerini çok severek dinlerim. Halk ozanları, kendi yöremizin sanatçıları... Eski kasetleri nerede bulsam satın alırım, arabada uzun yola çıktığımda saatlerce tek tek hepsini dinlerim. Fakat popüler müziğe dair pek bilgili değilim, dürüst olmak gerekirse.

Son dönemlerde Türkiye'nin haline dair de yazdığınız şiirler, bestelediğiniz eserler var mı?

Çok... Bir tanesini söyleyeyim:

Kim kimdir ne nedir şaşmışım valla,

Doğru söyleyene deli diyorlar...

Zülfikar çatallı elhamdülillah,

Bıçak taşıyana Ali diyorlar.

Ayak öne gider baş dönmüş terse,

Sonumuz karanlık böyle giderse,

Bir toplumda hacı hoca önderse,

Başı sarıklıya Veli diyorlar.

Bir bahçede güller dikenler vardır,

Bin tane doğru yok bir doğru vardır,

Çarşambaya bile salı diyorlar.

Derdiyoklar işim çalıp söylemek,

Kendi bildiğimce doğruyu demek,

Barışa dostluğa veririm emek,

Kafayı üşütmüş belli diyorlar…

‘AHIRDA DOĞDUM, ÇOBANLIK YAPTIM…’

Yeni projelerinizden bahseder misiniz?

Hayatımı filme aktarmak istiyorlar. Bu proje gerçekleşirse çok güzel ve ilginç olacak. Neler neler yaşadım; ahırda doğdum, çobanlık yaptım, domuz damlarında yattım, Almanya'ya gittim... Orada bir sürü başka mücadele, sınır dışı edilmeye çalışıldım, müziğe tutundum.

"Liebe Gabi" eserimizi burada çok başarılı, pırıl pırıl genç müzisyenler, Deja-vu grubu Anadolu Rock tarzında yeniden yorumlayacaklar. İleride bir single olarak hazırlayacağız, Mayıs ayı gibi. Zamanla diğer türkülerimizin de gençlerin yorumlarıyla gündeme gelmesi olağan. Bakalım! Yine "Yılgın Adası" adlı eserimi, Batı sazları eşliğinde aranje edeceğiz, yeni albüm çalışması ile.

Suriye Pasajı'ndaki konserinizde en son bir şiir okumuştunuz. Son olarak, onu tekrar okumanızı rica edeceğim!

40 yıl oldu saz çalarım,

Tele zararım olmadı.

Susuz çölde su aradım,

Çöle zararım olmadı,

Göle zararım olmadı.

Esti sevdanın rüzgarı,

Çiçeğime kondu arı,

Meskenim gurbet diyarı,

Ele zararım olmadı,

Dile zararım olmadı.

Bazen ağlayıp sızladım,

Bazen köyümü özledim,

Bazen dost yolu gözledim,

Yola zararım olmadı,

Köye zararım olmadı.

Yoldaşım dert çeken ile,

Barış sevgi eken ile,

Hep savaştım diken ile,

Güle zararım olmadı,

Bala zararım olmadı.

Derdiyoklar derdim çoktur,

Bu sineme değen oktur,

Hak yolunda gitmek haktır,

Kula zararım olmadı,

Çula zararım olmadı,

Size zararım olmadı...