Laçin Ceylan: Tiyatro alternatif yaşam içindir

Sanatçı Laçin Ceylan'la alternatif tiyatro ve yönetmenliğini yaptığı Hiç Mi Bir Şeyim Yok üzerine konuştuk. Ceylan, "Hiç Mi Bir Şeyim Yok’un anlattığı şey, isminin içinde de gizli… Her şeyin bittiği tükendiği noktada kendimize bu soruyu sormamızı ve iyi düşünüp karar vermemizi öneriyor" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - 2006 yılında Nihat İleri ile ortaklaşa kurduğu Bitiyatro ile ardı ardına oyunlar sergileyen ve oynayan Laçin Ceylan ile yönetmenliğini yaptığı “Hiç mi Bir Şeyim Yok” isimli son oyununu ve tiyatro mefhumunu konuşmak için biraraya geldik. Ceylan, konu tiyatroların ödenek meselesine geldiğinde, naif bir kapitalizm açıklaması yapmaktan da geri kalmadı: "Sadece para isteyen bir sistemin içinde attğın her adımın para olduğu bir konuda muazzam bir yalnızlık."

Uzun yıllar devlet tiyatrosunda çalışan, televizyon dizilerinde ve sinemada sıkça gördüğümüz Ceylan, önümüzdeki günlerde yayın hayatına girecek olan “İnsanlık Suçu” isimli dizinin de başrollerden birini canlandıracak. Ceylan'la tiyatro mefhumunu ve yeni dizisi İnsanlık Suçu'nu konuştuk.

Laçin Ceylan: Kendi yağımızla kavrulmak, giderek kendini pişirmektir ödeneksiz tiyatro yapmak…

Bityatro ne zaman ortaya çıktı? Kimlerden oluşur?

2006 yılında karar verildi Bitiyatro’nun kurulmasına. Bu karar iki kişiyle başladı. Ben ve Nihat İleri. Hemen akabinde Christine Sohn hem yönetmenliği, hem yazarlığı, hem de fikirleriyle aramıza katıldı. Bir süre sonra birçok arkadaşımız bize destek ve emek verdi yol esnasında, ama içlerinden özellikle Şebnem Ölçeroğlu’nu ayrıca anmak isterim. Müthiş bir emek verdi Bitiyatro’nun yapımlarının oluşmasına.

Ödeneksiz tiyatro yapmanın zorlukları nelerdir?

Vergilerin ağırlığını ve aldığı nefesi ayrıca anmak gerekir. Zaten varlığı az olan sahnelerin kiralarının aşırı artması da hareket kabiliyetini zayıflatıyor. Sadece para isteyen bir sistemin içinde attğın her adımın para olduğu bir konuda muazzam bir yalnızlık. Kendi yağımızla kavrulmak, giderek kendini pişirmektir ödeneksiz tiyatro yapmak…

'ODAKLANMA KABİLİYETİ DÜŞTÜ'

Alternatif tiyatro yapan bir yönetmen ve oyuncu olarak döneme ve geleceğe dair kaygılarınız nelerdir?

Tiyatronun zaten varlık nedeni yaşam içinde alternatif bir yaşam kurmaktır. Tiyatro doğası gereği muhalif olduğu için alternatiftir zaten. Bunun için de yeni bir mekan yarattık Beyoğlu Tomtom Mahallesi’nde. Bitiyatrobisahne adı altında. Çok ciddi bir emek var özellikle bir mekan oluşturabilmek adına. Kaldı ki sanırım 12, 13 oyun üretildi süreçte. Döneme ve geleceğe ait en önemli kaygım, insanlar sadece günü ve anı kurtarmak üzerine yaşamak zorunda kaldılar, bunun da yaptığımız işe doğrudan bir etkisi var. Tiyatro hala kültürel bir eylem, bir beslenme olarak yaşanmıyor, henüz hala bir sosyalleşme atağı olarak devam ediyor. İletişimin bizi kullandığı bu bencillik ve iletişimsizlik çağındaki en önemli kaygılarımdan biri dikkatin azalması… Odaklanma kabiliyetinin aşırı derecede düşmesi. Çoğunluk medyaya ürün oluşturabilecek bir eylem yapıp yapmadığıyla ilgili. İnsanların kendiliğiyle ilgili ciddi şizoid bir bölünme var. Bu nasıl onarılır kendimce biliyorum. Okumak ve izlemek, başka herhangi bir şeye ilgiyi bölmeden, okumak ve izlemek eylemlerinin yeniden onarılması.

Sergilenen oyun sayısı her geçen gün artarken, seyirci sayısı da artış göstermekte… Seyircinin ilgisinin alternatif tiyatroya doğru kaymasının nesnel sebepleri nelerdir?

Klasik veya modern anlamda büyük sahnelerin sayısı çok az, büyük kentlerde. Nüfus arttı ve genç nüfusa sahibiz. Özgürce daha küçük mekanlarda tiyatro yapmanın seyirci üzerinde bir çekiciliği oldu. Yeni mekanlar keşfetmek ve daha küçük salonlarda oyunun detaylarına çok yaklaşarak oyun seyretmek, seyircide aktarılan oyunla daha çok başbaşa kalma hissi yarattı. Oyunun kendisi için üretilmiş bir eser olduğunu daha çok hissetti. Heyecanını yitirmiş büyük kurumsal yapıların oyunlarından geçmeyen yaratma ve aktarma heyecanını da daha çok hissetti. Seyirci yeni ve daha küçük sahnelere çeken en önemli şey hem tiyatroyu sunanların hem de anlatılanın aktardığı gerçek bir içtenlik. Büyük dekorlu, inşaat tipi dekorların ya da Titanik usulü dekorların oyunları batmaktan kurtarmaya yetmediğini de artık keşfetmekye başladı tiyatro seyircisi.

Yönetmenliğini yaptığınız “Hiç mi Bir Şeyim Yok” isimli oyun neyi anlatıyor? Neden bu metni sahneye koymayı tercih ettiniz?

Hiç Mi Bir Şeyim Yok’un anlattığı şey, isminin içinde de gizli… Her şeyin bittiği tükendiği noktada kendimize bu soruyu sormamızı ve iyi düşünüp karar vermemizi öneriyor. Gerçekten sor kendine, felaketler içinde olsan bile -hiç mi bir şeyim yok! Oyun; kendi zekanı ve seçimini küçümseme. Seçimin her şeyi değiştirecek ilk kıvılcımı yaratabilir diyor.

Ödüllü oyuncular Evren Kardeş, Fatih Dokgöz ve genç yetenek Adıhan Şentürk rol alıyorlar oyunda…

Gerçeğin, sanatçı için cazibesini yitirdiği ve güne ve güncele dair yeni bir gerçeklik yaratarak sözünü söyleme etkisiyle distopik metinlerin ortaya çıkışı ve uygulanışı arasında sıkı bir bağlantı olduğunu düşünüyorum. Distopya, sanatçıya ne sağlar?

Gerçek benim için bir cazibe değil, gerçek senin varlığının etrafında yer alan neredeyse somutlaşmış bir koşullar yığını. Açıkçası gerçeğe daha yakından bakmak için bana göre illa distopyaya ihtiyaç yok. Ama evet distopya herkes için cazibeli bir evren olabilecek olanaklara sahip. Bir kere “Henüz Olmayan Bir Yer” özelliği çok çekici, çünkü şu anda varolan dünyayı, bu yeni yerde yapı bozuma uğratabilirsin istediğin gibi ve arzu ettiğin temayı alıp işyleyebilirsin, bir laboratuvar gibi bu gelecekteki kurgusal gerçeğin içinde test edebilirsin. “Henüz Olmayan Kötü Yer”, yani distopya, çatışma yaratan değerlerin dozunu istediğin gibi ayarlamana da neden oluyor. Bir de sansüre karşı mükemmel bir temizleyici. Henüz Olmayan Bir Yer’de tartıştığın her şey ya da önerdiğin her şey, henüz yaşamımızda yokmuş gibi de durur. Sansürün zekasını aşağılayan bir yapısı var Distopya’nın (gülüyor).

'SEN NEYİ SEÇİYORSUN?'

Oyun, distopik bir atmosferde aile hikâyesi üzerinden bütün bir toplumu anlatmaya çalışsa da, başkaldırıya sebep olan şey kadının kendini kurban edişi oluyor. Mitleri ve geçmişin sunduğu yüklü mirası da düşündüğümüzde, bir isyan için kurban şart mıdır?

Mücadelenin yükseldiği savaşa bağlı. Bazen sadece ölmek olabilir isyan. Ama daha çok yaşamaktır ve yaşamı yüceltmektir. Buradaki kadının bulduğu çözüm onun kendi sıkışmış kaçışsız koşulları içinde kısa sürede bulmak zorunda kaldığı çözüm. Ayrıca, ne biliyoruz ki kurban ettiğini kendini? Öyle görünüyor olabilir ama bilmiyoruz. Ama tüm bunların ötesinde Edward Bond şunu der; "Sen neyi seçiyorsun? Genel eğilimi sadece korku ve baskı belirlediyse akıntıya kapılıp sessizce yok oluşu mu izleyeceksiniz? Yoksa sürüleşmiş korku refleksinin dışında bir eylemin var mıdır?"

Fragmanlarından gördüğümüz kadarıyla yakın zamanda İnsanlık Suçu isimli bir televizyon dizisine başlıyorsunuz. Süreç nasıl gelişti? İnsanlık Suçu nasıl bir hikâyeyi anlatıyor?

“İnsanlık Suçu”, insanın hata ve zaaflarının, yüzleşmediği sürece karşısına er ya da geç dikileceği üzerine. İnsanlık suçu, insan olma yolunda sınavı anlatıyor. Senaryoda karakterin değişimini sevdiğim için, ekibe katıldım. Elbette oynadığım oyuncular da bu seçimimi etkiledi. Bir de işe inanan bir ekip gördüm, bu da oynama kararımda olumlu oldu.

Meraklısı için not: “Hiç mi Bir Şeyim Yok” 25 Mart Pazar 20:30, 14 - 21 - 28 Nisan 20:30’da Beyoğlu Tomtom Mahallesindeki Bisahne’de izlenebilir.