Nil Delal Şahin: Sanatın mekanikleşmesiyle ilgili kaygılarım var

Yönetmen Nil Delal Şahin ile 'Her Yerden Çok Uzakta' hakkında konuştuk. Şahin, " 'Her Yerden Çok Uzakta' seçtiğimiz bellek, özgürlük, ifade, ses, dil gibi kavramlara yeniden baktığımız deneysel bir çağdaş sahneleme projesi olduğundan, her yerden çok uzakta ve her şeyin tam ortasında olduğumuzu hissettik" dedi.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Nil Delal Şahin ile yönetmenliğini üstlendiği 'Her Yerden Çok Uzakta' isimli oyunu konuştuk. Yedinci Kıta'nın ilk oyunu olma özelliğini taşıyan “Her Yerden Çok Uzakta” için Şahin, “Güncel meselelerden de kaynaklı, bellek, alışkanlık, özgürlük, adaptasyon ve dilin sınırlarıyla ilgili beden ve itkiler üzerinden başka türlü bir araştırma içine girme isteği…” dedi.

“Yedinci Kıta” ne zaman kuruldu, kimlerden oluşur?

Yedinci Kıta, ilk oyunları 'Her Yerden Çok Uzakta'nın da oyuncu kadrosunu oluşturan, farklı disiplinlerden ve mesleklerden gelen Ece Gül, Gökçe Dizman, Kezban Tüfekçi ve Nazime Aydın tarafından Ocak 2017'de kuruldu. Daha evvel bağımsız olarak kısa filmler çeken ekip, kendisini disiplinlerarası bir sanat kolektifi olarak tanımlıyor. Ben konuk rejisör olarak ekibe dâhil oldum. Bizi ortaklaştıran kavramlar üzerinden hareket edip, çeşitli ifade olanaklarının sahne üzerinde buluştuğu özgür bir alan yaratmak istedik.

Ödeneksiz tiyatro yapmanın zorlukları nelerdir?

Ödeneksiz tiyatro yapmanın çeşitli zorlukları var, fakat sanatsal üretimi ve ifade olanakları araştırmasını derinleştiren bir tarafı olduğunu da düşünüyorum. Oyunun giderlerinin karşılanabilmesi için bir süre gösterimde kalabilmesi gerekiyor. Maddi olarak tek beklentiniz daha çok prova ve gösterim sürecindeki giderlerin karşılanabilmesi ve sanatsal üretimin devam edebilmesi oluyor. Bunun dışında özgürleştirici ve yaratıcılığı ön plana alan bir tarafı var.

Her Yerden Çok Uzakta, Nil Delal Şahin, 2017 Her Yerden Çok Uzakta, Nil Delal Şahin, 2017

Alternatif tiyatro yapan bir yönetmen olarak gelecekle ilgili kaygılarınız nelerdir?

Sanatın, sanatçının kaygıları kalan herkesin kaygılarından çok farklı değil. Duyuların zayıflamasıyla ilgili, insani ve etik, epistemolojik kaygıların ortadan kalkmasıyla, azalmasıyla veya mekanikleşmesiyle ilgili kaygılarım var.

'Her Yerden Çok Uzakta'da bellek, rutin, alışkanlık, aidiyet eksikliği, özgürlük, adaptasyon gibi araştırmak istediğim kavramlardan hareketle oluştu. Beden, hareket, dans, ses ve mekân üzerinden bu kavramları araştırmak ve hayatın bu çerçevelere sığmadığı yerleri ifade etmek istedik.

İstanbul’da sergilenen oyun sayısı her geçen gün artarken, seyirci sayısı da artış göstermekte… Seyircinin ilgisinin alternatif tiyatroya doğru kaymasının nesnel sebepleri nelerdir?

Başka türlü bir bilgi, gözlem ve deneyim ihtiyacı... Yaşam alanlarımız daralıyor ve sınırlanıyor gibi hissediyoruz, bu da bir arayış ve ihtiyaç doğuruyor. Sunulan, hatta zaman zaman empoze edilen mevcut anlayış bu ihtiyaçlara yeterli cevaplar veremiyor. Benzer ilgi, bağımsız sinemaya, performans sanatına, sergilere, yenilikçi ve güncel üretim yapan bütün alanlara var. İmkânlar geliştikçe seyirci ilgisinin de artacağını düşünüyorum.

“Her Yerden Çok Uzakta’’ neyi anlatıyor? Neden bu metni tercih ettiniz?

Güncel meselelerden de kaynaklı, bellek, alışkanlık, özgürlük, adaptasyon ve dilin sınırlarıyla ilgili beden ve itkiler üzerinden başka türlü bir araştırma içine girme isteği duyuyorduk. Bazı odaklar belirleyip hafızamızda yer etmiş metinlere, filmlere ve imajlara tekrar dönerek, onları çalışmamıza dahil etmek, mekânı, sesi, kendimizi ve birbirimizi dinleyerek, hiçbirinin de içine düşmeden bir iletişim, ifade olanağına dönüştürmek istedik.

'Her Yerden Çok Uzakta' seçtiğimiz bellek, özgürlük, ifade, ses, dil gibi kavramlara yeniden baktığımız deneysel bir çağdaş sahneleme projesi olduğundan, her yerden çok uzakta ve her şeyin tam ortasında olduğumuzu hissettik. Buna seyircinin bambaşka yerlerden değeceğini düşünüyorum. Oyun sonrasında seyircilerin yorumları birbirinden bambaşka oluyor ve herkes başka bir yeri etkileyici, fazla ya da eksik buluyor.

Oyun biçimsel olarak fiziksel ve deneysel tiyatro arası bir yerde… Metin üzerine çalışırken kafanızda oluşan biçim ve provalar sonrası ortaya çıkan biçim arasında çok fark var mı?

Provalar sırasında biçimden çok içeriğe odaklandık. Hareketin, dansın, müziğin, metinlerin dahil olacağı bir iş olacağı ilk aşamalarında belliydi, fakat sahnede nasıl buluşacaklarını, kendi dillerini nasıl yaratacaklarını tam olarak bilmiyordum. Araştırdığım şey biraz da bu. Önceden belirlediğim bir biçim olmadığı için, oyunun son hali de beni şaşırtmadı. Seçtiğim odaklarla dört farklı bedenin nasıl buluştuğuyla ilgilendim daha çok.

Oyun klasik anlamda dramaturjinin dışında kalan bir metne sahip… İmajların ve kelimelerin çağrıştırdığı kavramlar üzerine kurulu… Siz bu kavramlar ve imajlar üzerine çalışırken, yönetmen olarak kendinize dair neyi keşfettiniz?

Çalışma ilerledikçe söz konusu kavramların tahmin ettiğimden daha sınırlı olduğunu gördüm. Metin ve hareketin uyuştuğunu düşündüğümüz yerlerde bile aradaki açık sandığımızdan fazla oldu. Sonrasında tam olarak bunun üzerine gitmeye çalışarak, hareket ve metni farklı seçeneklerle deneyerek en çağrışıma açık ve imgesel olanı seçmeye çalıştım.

Nerede, hangi günlerde oynuyorsunuz?

Haziran başında yaptığımız İkincikat'taki gösterimden sonra sezon arasına girdik. Önümüzdeki gösterim tarihleri, Yedinci Kıta'nın ve “Her Yerden Çok Uzakta”nın sosyal medya hesapları üzerinden takip edilebilir.