Haluk Levent: Şakaydı gerçek oldu, AHBAP geliyor!

Haluk Levent ile AHBAP üzerine konuştuk. Levent, bir şakayla yola çıkıp resmileşen AHBAP'ın kuruluş hikâyesini anlattı.

Google Haberlere Abone ol

DUVAR - Sanatçı Haluk Levent ile İzmir Marşı'nı, sosyal medyada çok konuşulan paylaşımlarını, AHBAP'ı, kavalye olduğu geceyi ve güncel siyaseti konuştuk. İzmir Marşı'nı, Kurtuluş Savaşı'nda cephede yer alan dedesine ithaf ettiğini belirten Levent, "Televizyonlar, bugüne kadar çıktığımız show programlarında bize kısacık zaman ayırmışlar. Prime Time'da reklam pastası yüzünden... Bizi bırakmamışlar. Kendimizi anlatmamız için uzun uzun bırakmamışlar. Bu yüzden insanlar bizi televizyonda gördükleri ön yargılarıyla hatırlıyor ve öyle algılıyorlar. Eğer o an surat ifaden kötüyse 'sert' bir adam oluyorsun ya da şarkı söyletip yolluyorlar. Gazeteler cabası... Sayfalarca röportaj veriyorsunuz. Üç beş satıra sığdırıyorlar. işte bu andan itibaren kendi gazetemi kurmaya karar verdim" dedi.

haluk11

Uzun zamandır suskundunuz. Ta ki İzmir Marşı'na kadar... Bu süreçte neler yaptınız?

Avrupa'daydım. Bir müddet orada yaşadım. Aslında İzmir Marşı'ndan önce başladı birçok şey. Özellikle sosyal medyayı çok daha fazla kullanmak isteyişim, kullanmanın getireceği faydalar benim için daha güzel şeylerin gelmesine sebep olacaktı. Şunu hissettim: Sokakta herhangi bir dinleyicimle sohbet ettiğimde ilk kelimesi, sokak jargonuyla, "Abi biz seni öyle bilmiyorduk! Çok esprilisin!", "Ee ben neyim" diyordum. "Esprilisin, şakacısın abi" diyorlardı. "Neden?" diye sorunca da "Biz seni öyle bilmiyorduk" diyorlardı.

Sonra bu durumun analizini yaptığımda, şu ortaya çıktı: Televizyonlar, bugüne kadar çıktığımız şov programları bize kısacık zaman ayırmışlar. Prime Time'da reklam pastası yüzünden... Bizi bırakmamışlar. Kendimizi anlatmamız için uzun uzun bırakmamışlar. Bu yüzden insanlar bizi televizyonda gördükleri ön yargılarıyla hatırlıyor ve öyle algılıyorlar. Eğer o an surat ifaden kötüyse 'sert' bir adam oluyorsun ya da şarkı söyletip yolluyorlar. Gazeteler cabası...  Sayfalarca röportaj veriyorsunuz. Üç beş satıra sığdırıyorlar. işte bu andan itibaren kendi gazetemi kurmaya karar verdim.

Nedir bu gazete?

İnsanın kendi sosyal medya hesaplarıdır. Ben burada 20 yıllık dinleyicilerime kendimi anlatmaya çalıştım.

Tepkiler nasıl oldu peki?

"Biz zaten seni böyle biliyorduk" diyenlerin yanı sıra, "Abi, sen neredeydin?" diyenler de oldu. Ben hep buradaydım.

İzmir Marşı'nı yeniden söyleme fikri nasıl gelişti?

İzmir Marşı'nın içinde bir şiir var. O şiir birkaç kişinin değiştirmesiyle, -Felah grubundan Ekrem Baydar, Kara Kemal Bey, Kara Vasıf Bey ve Cumhuriyet'in yediği devrimcilerin isimleriyle birlikte gibi-. Eksik ya da fazla olmasın diye sevgili Sinan Meydan'dan destek aldık. 20 yıldır bu şiirleri okuyorum ve bir klibe koyacaktım.

Bu klibi yapmak isteme sebebiniz neydi?

O dönem referandum süreciydi. O süreçte insanlara bir seçme özgürlüğü verilmişti: Evet ya da Hayır. Fakat 'Hayır' diyen insanlar, tereddütsüz ve etkin kimi çevrelerce neredeyse 'Vatan Haini' kıvamına getiriliyordu. Sosyal medyada espri olarak, "Hayır seçeneğini niye koyuyorsunuz? İnsanları neden vatan haini yapıyorsunuz? Sadece 'evet' deyin ve herkes gidip oyunu versin" yazdım. O dönemde, -uygulanan politikadan vazgeçilmeden önceki süreçte- her iki kelimeden birisi, "Siz PKK ile FETÖ ile aynı çizgidesiniz. Onlar 'Hayır' diyor, siz de 'Hayır' diyorsunuz" oldu. Biz neredeyse bu ülkenin vatan hainleri kıvamına getirildik. Her, arkaya Türk bayrağı asan, her arkaya cumhurbaşkanlığı forsu asan vatansever olurken bizler o bayraktan yoksun, o bayrağın düşmanı kabul edildik. Niye? Çünkü biz 'Hayır' diyorduk. Çok içerledim bu duruma. Zaten bu şiiri Çanakkale Şehitleri için verecektim.

Dedemi hatırladım. Dedem ve kardeşleri Çanakkale'de, Sakarya'da, Yemen'de savaşmış insanlar... Yemen deyince diğerleri gibi kulağa hoş gelmiyor ama Yemen de o dönem bu ülkenin bir parçasıydı. İnsanlar orada, o topraklar için gidiyorlardı. Dedem ve üç kardeşi 14 yıl boyunca savaşlara gittiler. Genelkurmaya kadar gittim. Araştırdım. En küçük kardeş İstiklal Madalyası almış. Diğerlerinin kayıtlarına zor ulaştım. Kimine ulaşamadım.

Arapça yazıtları çevirmeye çalışıyoruz. Benim  dedemin abisi, Ahmet Gani, dedemlerin gözünün önünde şehit oldu. Diğer dedem 40 yıl boyunca bir kurşun ile yaşadı. Biz bu ülkenin kurucularının torunlarıyız. Benim dedem bu ülkenin toprakları için savaştı. Neden ben seçme özgürlüğüm olan bir kelimeyi seçecek olduğum için vatan haini olayım? İzmir Marşı'nın doğuş sebebi buydu. 17 Mart akşamı dedem ve kardeşlerine adayarak yayınladım.

Çekimler nerede yapıldı?

Zübeyda Hanım Salonu’nda yapmak istedik. Konuyla ilgili mail attık. “Bize ne yapacaksınız?” dediler. “İzmir Marşı’nı çekeceğiz” dedik. Son güne kadar bize cevap vermediler. Kısaca reddetti. Bu ülkenin kurucu değerinin annesinin adını taşıyan bir salonda Mustafa Kemal’i anamıyoruz. Yasak! Daha sonra Bakırköy’deki Leyla Gencer’i tuttuk. Klibi orada yaptık.

Gelen ilk tepkiler nasıldı?

Klibin yayına girdiği gün Zürih’e uçağım vardı. Uçağa girdiğim an bir alkış koptu. Bir enerji boşaldı. O an üzüldüm.

Sizi üzen neydi?

Ne kadar ihtiyacımız varmış böyle bir şeye… Ne hale gelmişiz! Bu ülke bunu hak etmemişti!

Nasıl bir ülke hayal ediyorsunuz?

İnsanların düşüncelerini özgürce ifade ettiği, Cumhuriyet sisteminin sürdüğü, dış ilişkilerde komşularla sorun yaşanmadığı, bilimsel ve teknolojik anlamda batıya dönük, yerelde etnik gelenekselci ama modern dünyaya hiç kapanmamış bir ülke hayal ediyorum.

Sosyal medyada dinleyicilerinizle olan ilişkiniz çok konuşuluyor. Sosyal medyadan AHBAP adında bir çalışma başlattınız. AHBAP’ın önümüzdeki süreçte yapma istediği projeler neler?

Yaptığım bir espriden sonra bir kızımız, “Parti kur, oy verelim abi” dedi. Referandumda birkaç sandıkta adım çıkınca parti kurmaya karar verdim. Adını da AHBAP koyduk. Ama kurarken ciddiye almayın dedim. "Öğrenci kardeşimiz yurttaki yemeğini beğenmiyorsa ona el atacağız", "sevgilisinden ayrıldıysa Boğaz turu attıracağız" gibi enteresan şeyler yapacağımızı söyledik. Komünist sistemlerde de, dinlerde de en temelde sağlık vardır. Bu politikacıların önemsediği bir durumdur. Ülkemiz bu konuda o kadar eksik ki, hastaların, sigortasızların durumu ortada… O kadar çok gariban, el uzatılmayı bekleyen insan var ki… Dedim ki, madem biz bir parti teşkilatı kurduk. Burada siyasi ve politik bir şey yapmayalım. Türkiye’nin her yerinde örgütlenelim ve Türkiye’nin her şehrinde ne yapılması gerekiyorsa koşturalım. Bir buçuk ayda 46 bin üyeye ulaştık.

Bu süreçte neler yaptınız?

İnsanların evlerini onardık. Eşyalar aldık. Bir tanesi hastanede rehin kaldı, onu kurtardık. Kan bağışı kampanyaları düzenledik. AHBAP olarak yaptığımız en önemli şey, ilik nakli için başlattığımız dönor kampanyasıydı.

Geri dönüşler nasıl oldu?

Her şehirde insanlar kemik iliği dönoru olmak için sıraya girdi. Bursa’da dönor bekleyen hasta kızımız Ela için çok önemli bir veri bankası yarattık. Diyarbakır’da iki gün önce yedi çocuk öksüz kaldı. Onlara yardım ettik. Sponsorlar bulduk. En sonunda da dernekleştik.

AHBAP’ın kurucu kadrosunda kimler var?

Emrah Aydoğdu, Sibel Ayşe Yücel ve Emrah Güdinler var. Emre Fidel katıldı Mersin’den. AHBAP, bir dostluk kuruluşu da olacak. Çok yönlü bir dernek olacak.

Referandum öncesi yaptığınız çalışmalar sonrasında sizi nasıl etkiledi?

Açık söylemek gerekirse birçok çevre yıpratmaya çalıştı. Bakıyorum da geçmişte ödemediğim çeklerim vardı. Elimden gelen ödemeleri yaptım. Şirketlerim battı, mahkemeleri sürüyor. Beni oralardan vurmaya çalıştılar. Cumhuriyet’i savunmak, kurucu değerlerin adlarını saymak getiriliyorsa bu benim şansım… Zaten rezil olmuşum, bir kez daha rezil olayım. Yeter ki söylediğimiz fikirler ayakta kalsın. Ben zaten rezil bir adamım, siz nesiniz? Bundan çekinmeyen ve korkmayan bir Haluk Levent var! Şimdi, ülkenin her bir yanında çocuklar İzmir Marşı’nı söylüyorlar ve o şiirdeki insanları tanımaya çalışıyorlar. Ölsem de gam yemem.

Reklam yaptığınıza dair eleştiriler alıyor musunuz?

Evet, oluyor. Kendi ailemden bile geliyor. "Meşhur oldun, gündeme geldin, cool ol" diyorlar. Haluk Levent’in tabiatında yok ki bu. Ben zaten konserlerimle geçiniyorum. Twitter’da yazmak, rockçı hali bozar, halkın adamı yapar.

Bu sizce kötü bir şey mi?

Marka yönetimi olarak bakınca menajerler istemez. Bundan önceki menajerim bunlara karışırdı. Bu insanlar, kendi akıllarıyla bizi yönetmeye çalışırlar. Marka güvenliğini ellerine almışlar. Benim gibi Hegel’i 3 kez okumuş, Pulitzer’i 7 kez tanımlamaya çalışan bir insanın üstüne çıkmaya çalışıyorlar. Neymiş efendim, nükleer çevre ile ilgili bir şey yazmamalıymışım. Sponsor firmaymış… Sponsor firman batsın! Artık şunu söylüyorum: Ben buyum, malzeme bu kadar! Beni değiştirmeye kalkma!

Geçtiğimiz günlerde bir dinleyicinizin mezuniyet balosuna katıldınız. Sosyal medyada gündem oldu. Nasıl gelişti bu buluşma?

Aslında bütün gece baloya katılmadım. Birkaç aydır yazıyordu. Ben dinleyicilerimi kardeşim olarak görüyorum. Soylu insan muamelesi yapıyorum. Ben yirmi yıldır böyle yerlere gidiyordum. Sadece o zamanlar Twitter yoktu. O kızımız o gün yazınca, Antalya uçağım vardı. Uçuştan önce gitmeye karar verdim. Kendime bir gömlek aldım ve gittim. Arkadaşlarıyla sarıldım. Sohbet ettik. Koluma girdi, kavalyelik yaptım. Gömleğimi hediye edeceğimi söyledim. Ertesi gün de gönderdim. Küçücük bir kızı mutlu etmek gibisi var mı? Bunu medya için yapmadım. Öyle olsa çekim yapmaları için çağırırdım. Orada iki tane anı fotoğrafı paylaştık yalnızca… Çok da abartıldı. Beni kanatsız melek yaptılar. Beni diğer insanlardan ayrı yerlere koymaları hoşuma gitmiyor.

Ahmet Hakan dünkü yazısında böyle bir kavalyelik teklifinin kendisine de geldiğini belirterek, “Sanki bir el organize ediyor. Hep senin başının altından çıkıyor Haluk…” dedi. Ne söylemek istersiniz?

Vallahi organize ediyorum! Ne söyleyeyim ki doğal olduğunuz sürece her şey kendiliğinden gelişiyor.

20 yılı aşkın süredir sahnedesiniz. Haluk Levent’ten, Haluk Abi’ye dönüştünüz. Yeni nesilden kimleri dinliyorsunuz?

İzlediğim bir tiyatro oyununda, yaşı 50'ye gelmiş bir kadın sanatçı sürekli sevgili rolü oynamak istiyor ve başarılı olamıyordu. Yerine genç bir kız alınıyor. Sanatçı, düşünüyor ve yaşının gereği olarak anne rolünü oynuyor ve çok başarılı oluyor. Ben de Haluk Levent olarak, kasmaya gerek yok, diyorum. Cool görünmeye gerek yok. 'Haluk Abi' olmak daha sıcak. Aile gibiyiz. Eski menajerim, 'Haluk Abi' dedirtmemi istemiyordu. Ama böyle bir şey yok. Ben onların Haluk Abi'siyim. Ben poz verip, cool, rockçı olmak istemiyorum. 25'li yaşlardaki konserlerimde kızlar 'Haluk Levent' diye ağlıyordu. Şimdi de 'Haluk Abi' oldum.

Yurtdışında olduğum için yeni yeni keşfediyorum grupları. Yeni olan her şeye açığım ama bu ülkenin mihenk taşları olan Zülfü Livaneli, Moğollar, Cem Karaca, Barış Manço, Selda Bağcan, Ahmet Kaya'yı çok severim ve bu isimlerden beslenen grupları dinlerim.

Son olarak yeni albüm çalışması var mı?

Sokakta yürürken bağırıp çağıracağınız, coşkuyla söyleyeceğiniz, sevgiliyle yürürken mırıldanacağız bir albüm yapıyoruz. Çok yakında!