'Uygar insan' nasıl vahşileşir?

Yönetmen Saim Güveloğlu ile ödeneksiz tiyatroya ve yönetmenliğini yaptığı "Vahşet Tanrısı" adlı oyuna dair sohbet ettik. Güveloğlu'nun, Oğuz Atay'ın "Ne Evet Ne Hayır"ından uyarladığı "Sessizin Sesi" adlı oyun 10 Mayıs Çarşamba Karaköy İkinci Kat'ta...

Google Haberlere Abone ol

“Kronik Kolektif”in “Vahşet Tanrısı” isimli oyununu Saim Güveloğlu ile konuştuk. Alternatif tiyatrolar hususu ile ilgili kaygılarını sorduğumuzda Güveloğlu, “Kaygı değil de isteğim sabit çalışabileceğim bir mekanın olması olur. Küçük boş bir alan hayal ediyorum. 30-40 seyirci alsa yeterli” sözleriyle cevapladı.

“Kronik Kolektif’’ ne zaman kuruldu? Kimlerden oluşur?

Kronik Kolektif’i yaklaşık 5 yıl önce Çetin Sarıkartal’la birlikte kurduk. Üç proje üzerine çalıştık şimdiye kadar. Bunlardan “Vahşet Tanrısı” ve “Ara” oyunları seyirciyle de buluştu, “Martı” oyunu ise seyircili genel provalardan sonra sonlandırıldı. Bu üç projede bir çok farklı oyuncuyla çalıştık. Şimdi “Sessizin Sesi” isimli bir oyun çalışıyoruz. Daha önce çalışmadığımız üç oyuncu var oyunda.

Ödeneksiz tiyatro yapmanın zorlukları nelerdir?

Benim açımdan en büyük zorluğu sabit bir sahnenin olmaması. ODTÜ Oyuncularında tiyatroya başladım ben. O zaman da yüksek bütçeli oyunlar yapmıyorduk ama sabit bir sahnede prova almanın çok fazla avantajı varmış, bunu İstanbul’a geldikten sonra fark ettim. Aynı mekana sadece durup baksanız bile aklınıza fikirler gelmeye başlıyor. Şu an çalıştığımız oyunda, oyunun çıkmasına iki hafta kala sahneye çıkabildik.

Alternatif tiyatro yapan bir yönetmen olarak gelecekle ilgili kaygılarınız nelerdir?

Kaygı değil de isteğim sabit çalışabileceğim bir mekânın olması olur. Küçük boş bir alan hayal ediyorum. 30-40 seyirci alsa yeterli…

“Vahşet Tanrısı’’ neyi anlatıyor? Neden bu metni tercih ettiniz?

. .

Oyun hakkında yazdığı yazıda Berna Ataoğlu çok güzel ifade etmişti bunu: "Yasmina Reza metinde, çocukları arasındaki sorunu medenice çözmek için bir araya gelmiş iki ailenin birbirlerine karşı sergiledikleri tavır, tartışma biçimleri ve değer yargıları üzerinden modern insanı eleştiriyor. “Uygar insanın” şartlar elverdiğinde nasıl “vahşileşebileceğini” gösterirken bir yandan da ahlak, uygarlık, bencillik, iyi niyet, merhamet, adalet, suç, mağduriyet gibi kavramların içini boşaltıyor. Sahip olduğumuz ve sıkı sıkıya tutunduğumuz değer yargılarımızın tutarsızlığını, medeni olmakla maddi olana bağımlı olmayı karıştırıyor oluşumuzu, kapitalizmin manayı maddeye yükleyen tavrını nasıl içselleştirdiğimizi yüzümüze vuruyor."

Biz metinde dünyaya karşı sorumluluğumuz ve evlilik tartışmalarını biraz ön planda tutmak istedik.

Tercih etme sebebimiz ise teknikti. "Martı" oyununda çalıştığımız bir oyunculuk yöntemi vardı. Bu çalışmaya daha dar bir kadroyla devam etmek istedik. Oyunun gerçek zamanlı, dört oyuncunun sürekli sahnede oluşu, diyalogların sağlam yazılmış olması gibi etkenler de önemliydi bizim için. Üzerine çalıştığımız her işte, bir yandan da teatral bir araştırma sürecine girmek gibi bir isteğimiz var.

Oyun, orta sınıf/üst orta sınıf aile yaşantısının güçlü bir izleğini sunuyor. Oyunun gücü, karakterlerin değişim ve dönüşümlerinin seyirciye basit bir “yüzleşme” olarak sunulmaması bence. Yazar, asıl yüzleşmeyi, yazdığı karakterlerden değil de seyircilerden bekliyor diye düşünüyorum. Bu çerçeveden baktığınızda, oyunun yönetmeni olarak neler söylersiniz?

Biz oyunu sahnelerken, hem her bir karaktere hem de her iki çifte eşit mesafede durmaya çalıştık. Seyirci karakterlerin her birine hak versin, her iki çifti de haklı bulsun ve kendi sonucunu çıkarsın istedik. Herhangi bir cevap sunmamak için özel bir çaba gösterdik. Sunulan hazır cevapların ne haddimize olduğunu düşünüyoruz ne de işlevsel.

Bana göre tiyatro ve sinema arasındaki en bariz fark şu: Sinemada istediğiniz kadar plan ve açı değiştirebilirsiniz. Ancak tiyatro geniş açıyla çekilmiş bir tek plandır. Yönettiğiniz “Vahşet Tanrısı” isimli oyunun Polanski gibi usta bir yönetmen tarafından filme çekildiğini de düşündüğünüzde metnin sinema ve tiyatro bağlamında yorumlanışı hakkında neler söylersiniz?

Oyun temelde çeteleşme üzerine kurulu. Çocukların çeteleri, çiftlerin çeteleşmesi, 3 kişinin birleşip dördüncüyü dışarıda bırakması. Oyun boyunca farklı çeteler kuruluyor aslında. Neredeyse bütün kombinasyonlar gerçekleşiyor. Filmde kadraj-içine alarak / kadraj-dışında bırakarak bu anlam pekiştirilmiş. Biz bunu daha çok fiziksel yakınlaşmalar üzerinden yapmaya çalıştık.

Sürekli geniş planda kalmamızın ise toplumun ‘en küçük yapı taşı’ olan evli bir ailenin evinde olduğumuz hissini kuvvetlendirdiğini düşünüyorum. Vahşetin kendisinin bu evlerde üretiliyor olması; bu evlerin tertemiz, beyazlar içinde, steril oluşu bu haliyle daha çok vurgulanıyor sanki. Bir hikaye olmaktan çıkıp olaya dönüşebiliyor.

Bir diğer mesele ise sinemanın bitmiş bir yönetmen işi, tiyatronun ise sürekli dönüşüme uğrayan oyuncu işi olması. Yönetmeni olmama karşın izlediğim oyunlardan hep farklı anlamlar çıkardım. Oyunun ana izleği kaymasa da, her oyunda farklı yan anlamlar üredi. Bu hem heyecan verici hem sinir bozucu…

Oyundan bir kare...

Oyun, Batı ahlakına dair kuvvetli bir eleştiri sunuyor. Günümüz Batı toplumlarında “şiddet” kavramının, özeleştirel bir bakış açısıyla değil de Afrika üzerinden dillendirilmesi ve sahteliğin, rol yapmanın bir süre sonra yerini kısmi samimiyete ve laçkalığa bırakması, Batı’nın ahlak anlayışıyla da doğru orantılı diye düşünüyorum. Sizce, Türkiye toplumu Batı ahlakına ne kadar uzak? Oyunun yönetmeni olarak bu ahlak biçiminin kavranışı ve sergilenişi noktasında beslendiğiniz ya da maruz kaldığınız bir alan oldu mu?

Batı ahlakı üzerine geçen sene daha rahat konuşabilirdim belki ama içinde bulunduğumuz durumda bu tartışma çok farklı yerlere gidebilir. Portakal bıçaklama, bayrak yakma gibi olaylar oldu biliyorsunuz.

Ancak şunu söyleyebilirim: Eğer bu oyun uyarlanacak olursa Afrika tartışması tamamen boşa düşebilir. Afrika’daki acıları dert eden Veronique karakteri karikatürize bir hale gelebilir. Her gün ölüm haberleri alıyoruz, son bir yılda bir çok yerde patlama yaşandı... Afrika yerine başka bir tartışma koymak ise oyunun izleğini tümüyle kaydırabilir. Bunlar üzerine konuşup uyarlamaktan vazgeçmiştik zaten.

Nerede, hangi günlerde oynuyorsunuz?

“Vahşet Tanrısı”nı sonlandırdık ancak yeni oyunumuz başlıyor. Oğuz Atay’ın “Ne Evet Ne Hayır” öyküsünden hareketle uyarladığımız “Sessizin Sesi” isimli oyun… 10 Mayıs Çarşamba Karaköy İkinci Kat’tayız.