Tarih tarih akademik kıyım!

ÜNİVDER'in Karşı Sanat'ta açtığı "Dünden Bugüne Üniversite Tasfiyeleri: Akademik Kıyım" adlı sergi 1933'ten bugüne kadar akademide yapılan tasfiyeleri gözler önüne seriyor.

Google Haberlere Abone ol

Türkiye akademisi yıllarca devletin baskısı ile karşılaştı. Akademik özerklik ve özgürlük alanları devlet tarafından genelde umursanmadı ya da bir engel olarak görüldü. Fakat akademik özerlik ve özgürlük, yaratıcılığın, eleştirel düşüncenin, sorgulamanın merkezidir denebilir. Bu durum bir üniversite için olmazsa olmaz bir koşul. Çünkü bu alanın yarattığı genişlikle ülkelerin sağlıklı ve sürdürülebilir şekilde ilerlemesi, çevre devletlerle daha şeffaf ve barışçıl ilişki kurması, öğrencilerin geniş dünya perspektifine sahip olması, akademisyenlerin bilimi eleştirel düzeyde icra etmesi ile bir devlet kendi geleceğini sağlam temellere dayanarak kurabiliyor ve halkının refahını sağlayabiliyor.

Bu anlayıştan yoksun zihniyetlerin yer aldığı üniversiteler ise, daha çok uysal, sistemle uyumlu, yeri geldiğinde hakkını savunmayan, biata odaklı, tek tipçi bir toplumun inşasına sebep oluyor. Dünyada da olduğu gibi, Türkiye'de de son birkaç senedir bu tek tipçi ruhun üniversitelere çöreklendiğini görüyoruz. Her eleştiriyi devletin bekasına dayandıran bu anlayış, bilimin evrensel boyutlarda yapılmasını engellediği gibi, toplumun entelektüel birikimini de çoraklaştırıyor, çöle çeviriyor.

AKADEMİSYENİ MEMUR GİBİ GÖRMEK

Siyasetten bağımsız olarak, akademisyeni salt bir memur gibi görmek, demokratik anlayışa sahip olmayan bireyler ve toplumlar için de büyük bir yanılgı. Üniversitelerin bütçesini "ben veriyorum", "dediğimi yapacaksın" anlayışıyla yöneten ülkelerin ilerleme adına yol alamayacağı da aşikar. İşte Türkiye üniversiteleri de yıllardır bu problemli zihniyetle karşı karşıya. Sadece bu döneme özgü olmamakla beraber, 1933'de başlayan "reform" adı altında sunulan değişimden bu yana süregelmekte.

Her siyasi dönemin kendine özgü bir karakteri olmasına rağmen, sorgulayan, devlete ve topluma bilimsel ölçütlerde eleştirel bakan akademisyenlere çektirilen cezaları üst üste koyduğumuzda, tüm hükümetler adına bayağı bir yekûn tutuyor. Ordunun, siyasetçinin sevmediği, hoşlanmadığı bir şeyi dile getirdiklerinde hedef tahtasına konulan çoğunlukla akademisyenler oluyor. 'Terörist'ten tutun da 'vatan hain'liğine kadar geniş ve muğlak bir çerçevede yapılan suçlamalarla baş başa kalıyorlar. Galiba bu toprakların suyunda olan eleştirel düşünceden nefret asla bitip tükenmiyor. Bu duruma aile ve devlet ilişkileri perspektifinden de bakılması gerektiğini düşünüyorum.

GEÇMİŞTEN BUGÜNE AKADEMİK KIYIM

akademik1ic-

Üniversitelerle ilgili kısa bir giriş yaptıktan sonra, yukarıda bahsettiğim konuyla ilgili olarak ÜNİVDER geçen hafta Cumartesi günü Karşı Sanat'ın mekanında çok değerli ve anlamlı sergiyi açtı. "Dünden Bugüne Üniversite Tasfiyeleri: Akademik Kıyım" adlı sergi 1933'ten bugüne kadar akademide yapılan tasfiyeleri gözler önüne seriyor.

Sergi, 1925-1933 Darülfünun dönemi, 1933-1960 yılları arası üniversite, 1960 askeri darbe ve üniversiteler/147'ler, 12 Mart 1971 Muhtırası ve üniversite, 1980 askeri darbe ve üniversite/1402'likler, 28 Şubat 1997 postmodern darbe ve üniversite, son olarak, Bugün OHAL'de üniversite / OHAL KHK'ları dönemlerini kapsıyor. Sergi belgeler, basından derlenen haberler, gazete kupürleri, karikatürler ve video gibi çeşitli görsellerle destekleniyor.

Afiş ve tasarımını Didem Dayı'nın yaptığı sergiye Karşı Sanat Çalışmaları, Eğitim-Sen 6 No'lu Üniversiteler Şubesi, İstanbul Diş Hekimleri Odası, İstanbul Eczacı Odası, İstanbul Tabip Odası ve TMMOB İstanbul Koordinasyon Kurulu destek vermiş. Her birimizin hayatından bir parça anıyı bulabileceği bu sergide, geçmişten günümüze kadar akademiye yapılan saldırıların özünün değişmediğini göreceksiniz.

Belki çoğumuz 1933'te "reform" adı altında yapılan tasfiyeleri pek de dikkatli incelememişizdir. Genelde Atatürk döneminde yapılan birçok uygulamayı sorgusuz sualsiz kabulleniriz. Fakat bu kabullenmelerin ardında yapılan haksız uygulamalar da maalesef ki vardır. Bunlardan biri de 1933 Darülfünun tasfiyeleridir. "Reform" adı altında değerlendirilse de, ifade özgürlüğü ve üniversite özerkliğine yapılan ilk darbe de denebilir. Şöyle bir bilgi vermek gerekirse, o dönem 240 müderris (profesör), muallim ve yardımcılarından 78'i müderris olmak üzere 157'si bir kararla işinden olmuş ve kısa zamanda yerlerine gerek Avrupa'daki faşist ve Nazi rejimlerinden kaçan öğretim üyeleri, gerekse yeni yetişmekte olan genç akademisyenler atanmaya başlamıştı. Bu dönem KHK'larına benzer bir uygulama demek yanlış olmayacaktır.

1960'TA 147'LER, 1971'DE 1402'LİKLER

1961-akademik

1933 yılından sonra belirli aralıklarla gelen askeri darbelerle akademideki kıyımlar sürekli ola geldi. 1960 askeri darbesi sonrasında yaşanan 147 akademisyenin tasfiyesi ile çok önemli hocalar üniversitenin dışında kaldılar. Mesela arkeolog Halet Çambel, Haldun Taner, Sabahattin Eyüboğlu gibi bilinen isimleri söyleyebiliriz.

Bu tasfiyelerden en önemlisi de 1980 askeri darbesi sonrası olmuştur. 1971 muhtırasının ardından çıkarılan 1402 sayılı kanun, 1983 yılında sıkıyönetim komutanlığınca değiştirilerek akademik personelden devlet memuruna kadar birçok insanın hayatını derinden etkilemiş ve akademisyenler işlerinden ihraç edilmişlerdi. Bu akademisyenler içinde, Baskın Oran, Gençay Gürsoy, Mete Tunçay, Cem Eroğul, Bahri Savcı, Korkut Boratav, Bülent Tanör, Yücel Sayman, İdris Küçükömer gibi üniversiteye değer katan birçok isim vardı. Fakat bu sıkıntılı dönemler genelde kısa sürdü ve hocalar tekrar işlerine döndüler. Sonrasında 28 Şubat postmodern darbesi ile üniversitelerde tekrardan bir kıyım gerçekleştirildi. Daha önceki kıyımlar sol ağırlıklı olmasına rağmen, bu sefer de mütedeyyin kesimlere yönelik yapılmıştı.

İlerleyen yıllarda AKP iktidara gelince, asker baskısıyla yapılan bu tasfiyeler sivil bir karaktere dönüşerek, akademik kıyım önceki yıllarda yapılanlara göre bayağı ileri bir ihraç sürecine dönüştü. Üniversiteler hizaya getirilmeye çalışıldı. Sadece Barış Bildirgesi'ne imza attıkları için binlerce akademisyen işlerinden ihraç olmadı, sol, demokrat muhalifler ve FETÖ örgütüne destek verdiği iddia edilen öğretim üyeleri de bu süreçteki tasfiyelerden paylarını aldılar. Herhalde yaşanan bu tasfiye sürecine, Türkiye üniversite tarihinin en kapsamlı kıyımı diyebiliriz. Hatta bu kıyıma maruz kalan akademisyenlerden birkaçı yaşanan bu durumu onuruna yediremeyip intihar etti. Sergide intihar eden akademisyen Mehmet Fatih Traş adına da bir duvar ayrılmış.

"ÜNİVERSİTEDE MUAZZAM BİR KIYIM VAR"

Bu tasfiyeleri kısaca anlattıktan sonra akademinin geçmişi ve geleceği hakkında ÜNİVDER Başkanı Tahsin Yeşildere'ye kulak verelim. Yeşildere, "Türkiye'de üniversite tarihi başladığından itibaren bugüne kadar geçen süre içinde, Darülfünun kapatılmasıyla İstanbul Üniversitesi'nin açılmasıyla başlayan akademik kıyımın 2016 yılına kadar devam etmiş olması tarihi bir sorumluluk. Üniversitenin olmazsa olmazı olan akademik özgürlükler adına bu sergiyi ÜNİVDER olarak tarihe not düşmek istedik. Böyle bir serginin yapılmasından dolayı üzgünüz. Keşke bu atılmalar olmasaydı. Keşke akademik kıyım olmasa da böyle bir sergiyi açmasaydık. Görülüyor ki, 1933'ten bugüne kadar her dönemde gerek askeri darbelerin ve vesayetin olduğu zamanlarda, gerekse tüm siyasetçiler bugüne kadar hükümeti ele geçirdikten sonra vermiş oldukları hiçbir sözü tutmadan akademinin üzerinde hep baskı uygulamışlar.

Tarihsel olarak bu net görülüyor. 2016 yılında da KHK ile FETÖ'cü diye atılan akademisyenlerin yanında, Barış Bildirgesi'ne imza atan akademisyenlerin de atıldığını görüyoruz. Dolayısıyla üniversitede muazzam bir kıyım var. Üniversitelerden siyasiler rahatsız olabilir, asker de rahatsız olabilir, çünkü üniversite onların hoşuna gidecek şeyi söylemez, biat etmez. Üniversite özgürdür, özgürce düşüncelerin ifade edildiği yerdir. Eğer biz bunu yapmazsak akademisyen sorumluluğumuzu kullanmamış oluruz. Bu nedenle, bir farkındalık yaratmak, topluma bu üniversite tarihinde yaşanan kıyımları bir bütün olarak sunmak istedik. Ayrı ayrı bunların hepsi biliniyor ama bir bütün olarak sunmak amacında olduk. Ayrıca sergide 1971 muhtırası ve 28 Şubat dönemleri de var. O dönemlerde yaşanan bu tarihsel geçmişi belgeleriyle ortaya koyduk. Umarım siyasiler, Türkiye'yi yönetenler bundan büyük bir ders çıkarırlar" diye konuştu.

POLİTİKACILARIN İLGİSİ AZ 

Gelecekte nasıl bir üniversite bekliyorsunuz diye sorduğumda, Yeşildere, "Zamanında bilimsel araştırmaların özgürce yapılamadığını gördük. Kürt sorunuyla ilgili araştırma yapamazdınız. Yaparsanız soruşturma açılırdı. Sosyal bilimlere destek vermezdi devlet. Bundan sonra üniversitelerin önünü açmak için demokratik özerk bir akademi modelinin olması lazım. Bu haliyle üniversiteler giderse, bugün AKP'nin vesayeti altından çıkar, yarın CHP iktidara gelirse onun vesayeti altına girer. Asker gelirse asker vesayeti altına girer. Ve Türkiye üniversiteleri özgürce bilim üretemez, dünyadaki üniversiteler arasında da bugün olduğu gibi gerilerden geliriz. Bu durum tabii ki gençlerin eğitim hakkını etkiliyor ve engelliyor. Nitelikli öğretim elemanlarını üniversiteden atıyorsunuz, öğrencilerin eğitim hakkını elinden almış oluyorsunuz. Dolayısıyla aileleri, toplumu, sanayiyi ve yaşamımızı derinden etkiliyor" diye görüşlerini belirtti.

Son olarak siyasilerden, özellikle AKP milletvekilleri sergiye ilgi gösterdiler mi diye sorduğumda, Yeşildere, "Serginin duyurusunu mümkün olduğu kadar herkese göndermeye çalıştık. AKP'den bir geri dönüş olmadı. CHP'den bir iki milletvekili ve HDP'den katılacaklarını söyleyenler oldu. Bunun dışında herhangi bir geri dönüş olmadı" diye üniversitelerdeki kıyıma politikacıların gereken ilgiyi göstermediklerini söyledi.

Serginin küratörü Lütfiye Bozdağ, KHK ile üniversiteden ihraç edilen Tül Akbal ve Gençay Gürsoy sergi ve akademi ile ilgili konuşma yaptılar. Özellikle akademinin özerk ve özgür olmasına değindiler.

Bu konuşmalardan sonra, Gazete Duvar adına ÜNİVDER üyelerine sergi ve akademi ile ilgili sorular sorduk.

"İHRAÇ EDİLENLER SİVİL ÖLÜME MAHKUM EDİLİYOR"

akademik-tahsin-yesildere ÜNİVDER Başkanı Tahsin Yeşildere

Böyle bir sergiyi hazırlama fikri nasıl ve ne zaman ortaya çıktı?

Böyle bir sergi hazırlama fikri ÜNİVDER (Üniversite Öğretim Üyeleri Derneği) yönetim kurulunun kararıyla ortaya çıktı. Bugün içinde yaşadığımız OHAL rejiminde KHK’larla akademisyenlerin üniversiteden ihraç edildiği yoğun bir tasfiye harekâtıyla karşı karşıyayız. İhraç edilen akademisyenlerin sadece görevlerine son verilmiyor; pasaportları iptal ediliyor, başka bir iş bulma imkânları engelleniyor, emeklilik haklarıyla ilgili mağduriyetler yaşıyorlar. Yurttaşlık haklarından yoksun bırakılarak “sivil ölüme” mahkum ediliyorlar adeta. Tüm bu yaşananlara dikkati çekmek, "Akademi nedir, ne olmalıdır?" sorularını gündeme getirmek ve farkındalık yaratma üzere akademik kıyım sergisi yapma kararı aldık.

Neden Karşı Sanat'ı seçtiniz?

Karşı Sanat’ı seçmemizin nedenleri var tabii ki. 2000 yılından itibaren sanat alanında en muhalif, protest sergileri açan bağımsız bir yapı olarak varlık gösteriyor Karşı Sanat. İktidarın toplum üzerinde baskı oluşturmasına karşı çıkan bir yerde duruyor ve tüm otoriter sistemlerle arasına eleştirel bir uzaklık koyuyor. O nedenle bu sergi için ilkesel anlamda en doğru yer Karşı Sanat’tı. Karşı Sanat’ın kurucusu ve yürütücülerinden Feyyaz Yaman da bu talebimize olumlu cevap verdi ve serginin ev sahipliğini üstlendi.

Çalışma nasıl yapıldı? Bu dönemlere nasıl ulaştınız?

Dönemleri belirlerken Cumhuriyet dönemi olarak sınırlandırdığımız için belli kırılma dönemlerini aldık. 1933 Darülfünun'dan İstanbul Üniversitesi!ne bölümü, Türkiye üniversitelerinde ifade özgürlüğü ve üniversite özerkliğine yapılan ilk darbe olması bakımından önemlidir. 1947-48 dönemi 1948 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde, Doçent Behice Boran, Pertev Naili Boratav ve Niyazi Berkes, Zekeriya Sertel'in "Görüşler”adlı dergisine yazı yazdıkları ve bu durumun okuldaki eğitim-öğretim için sakınca barındırdığı öne sürülerek komünist oldukları gerekçesiyle ihraç edilmişlerdir.

Bu dönem muhalif olanlar için cadı avının başladığı bir dönemdir. 1961’de ise 147'ler Olayı, 27 Mayıs 1960 askerî darbesinin ardından kurulan askerî yönetimin 147 öğretim üyesini üniversitelerden ihraç ettiği bir dönemdir. 12 Mart 1971 Muhtırası ve 1980 12 Eylül askeri darbesi ise 1402’likler dönemine yer verdik. 28 Şubat süreci ve bugün 2016-17 OHAL KHK döneminde bildiğiniz gibi YÖK’e bağlı kurumlarda 330 kişi meslekten atıldı. Yargıtay Başkanlığı'nda 10 kişi meslekten çıkartılırken Milli Eğitim Bakanlığı'nda 2585 kişinin memuriyetle ilişiği kesildi. YÖK'e bağlı kurumlarda 330 kişi olmak üzere toplam 4464 kişi meslekten ve memuriyetten çıkarıldı.

"AKADEMİK ÖZGÜRLÜK YOKSA ÜNİVERSİTE DE YOKTUR!"

KHK ile ihraç edilen hocaların sergiden haberi var mı? Tepkileri ne oldu?

BAK grubu ile iletişim halindeyiz. Açılış konuşmasını Tül Akbal yaptı. Sergimizin afişini 7 Şubat 2017 KHK’sı ile ihraç edilen akademisyen arkadaşımız Didem Dayı yaptı. Derneğimize üye olan Barış imzacısı üyelerimiz var.

Nasıl bir akademi hayal ediyorsunuz?

Öğrenci merkezli, demokratik, özgür ve özerk bir akademi hayal ediyoruz. Akademik özgürlük yoksa üniversite de yoktur!

Türkiye üniversitelerinde yapılan bu tasfiyeler toplumu ve gelecek kuşakları nasıl etkileyecek?

Bu hukuk dışı uygulamalar yalnızca akademisyenlere ve üniversiteye zarar vermiyor; toplumsal gelişmişliğe, bilimsel çalışmalara, bilimsel eğitim/öğretim hakkına da telafisi mümkün olmayan zararlar veriyor.

Bu sergiyle kimlere seslenmek istiyorsunuz?

ÜNİVDER olarak akademik özgürlük mücadelemize devam etmeye, barış ve demokrasi mücadelesinde yer almaya kararlıyız. Bu haklı talepleri ifade etme özgürlüğümüzü de bu sergi ile kamuoyuyla paylaşmak istedik.

Sergiyi gezmek, geçmişten günümüze akademiye yapılan baskıları tekrardan görmek çok değerli bir deneyim olacaktır. Sergiyi 22 Nisan'a kadar Karşı Sanat'ta ziyaret edebilirsiniz.

Karşı Sanat adres:

Gazeteci Erol Dernek Sokak, No 11/4 Hanif Han, 34420 Beyoğlu/İstanbul

Telefon : +90 (212) 245 71 53 - 54

Faks : +90 (212) 249 71 67

E-Posta : [email protected]