'O kadını öldürün!'

1916 yılının son günü Fransız subayları, Madrid’den Berlin’deki gizli servise gönderilen şifreli mesajları keşfettiler. Mesaj, Fransız Gizli Servisinin başındaki Yüzbaşı Ladoux’ya gönderildi. Ele geçirilen bu mesaj, H-21 adlı Alman casusuna aitti. Ladoux uzun süredir bu casusun peşindeydi. Bu fahişenin(!) izlenmesi için, aylar önce İngiliz Gizli Servisi’nden malumat almıştı...

Google Haberlere Abone ol

Elif Benan Tüfekçi

"Oysa hiç güzel dans edemezdim. İnsanlar, sadece onların karşısına çıplak çıkmaya cesaret eden ilk kişi olduğum için görmeye geldiler beni." – Mata Hari

Mata Hari’nin başına gelenleri pek çoğumuz biliyoruz. Onun bir casus olmadığı da hepimizin malumu! Benim için ilginç olan, yanlış anlaşılmalar ya da zaaflar sonucu bir kadının nasıl acımasızca ölüme sürüklendiği! Bunun kadar ilginç bir diğer konuda Alman ve Fransızların, fahişe diyerek küçümsedikleri bu kadının peşine neden düştükleri? Aslında sebebi oldukça açık! Erkin çıkardığı, yönettiği ve pek çok hata yaptığı bu kanlı savaş döneminde kendilerini aklamak isteyenler, suçu bir kadının üzerine attılar. Mahkemede, binlerce ölümden tek bir kadını sorumlu tuttular. Böylece verdikleri kayıplar kamuoyundan gizlenecek ve halk bu casus- fahişe hikayesiyle bir süre daha oyalanabilecekti. Bir kadın, cesur bir yaşam sürdüğü için yine hedefteydi! Peki Mata Hari kimdi?

ÇOCUKLUK VE İLK EVLİLİK

1876’da Kuzey Hollanda’daki bir kasabada dünyaya gelen Margaretha Geertrudia Zelle, varlıklı ve saygın bir ailenin ilk çocuğuydu. Ailenin iflasına kadar oldukça şımartılmış bir çocukluk geçirdi. İpek giysiler içinde büyüyen Margaretha, özellikle babası tarafından hiçbir aşırı isteği geri çevrilmemiş bir çocuktu. Aile iflas edince de, değişen sosyal statü onu afallattı. Zaten ailenin etrafındaki kara bulutlar giderek arttı ve Margaretha’nın anne – babası bir sene içinde boşandı. Boşanmadan 9 ay sonra annesi vefat etti. Bu sırada Margaretha 15 yaşındaydı.

. .

Aile dağılınca önce vaftiz babasının yanına yerleşti. Burada aldığı eğitim, öğretmeniyle yaşadığı karşılıklı fakat yasak bir aşk sonucu yarıda kaldı. Daha sonra amcasının yanına Lahey’e yerleşti. Burası ise şehir hayatını ve şehirli erkekleri tanıdığı ilk yer oldu.

Mata Hari’nin hayatını değiştirecek Rudolph Macleod ise bu sırada sahneye çıktı. Doğu Hint Adaları’nda görev yapan bir askerdi. Oldukça sert, çapkın ve alkol bağımlısıydı. Hastalandığı için ordudan izin aldı ve kısa bir süreliğine memleketine döndü. Buradaki renkli arkadaşları gazeteye, Macleod adına bir ilan verdi. İlana göre Macleod, evlenecek birini arıyordu. Bu ilana cevap veren pek çok genç kadın Macleod tarafından reddedildi. Biri hariç! Margaretha ve Macleod kısa süre içinde evlendiler ve görev yeri Doğu Hint Adaları’na geri döndüler.

Ne var ki, cicim ayları çabuk geçmiş ve Macleod eski yaşamına geri dönmüştü. Margaretha, Macleod’un yakın arkadaşı subayların da ilgisini çekecek kadar güzel bir kadındı. Fakat kocası için aptal, baş belası ve işe yaramazdı. Bu süreçte iki çocukları oldu. Macleod, içki içiyor ve başka kadınlarla ilişki yaşamaya devam ediyordu.

Margaretha ise ne maddi ne de ailevi desteği olduğu için, yapılanlara göz yummak zorunda kalıyordu. Fakat süreç herkesin yanında azarlanma, şiddet ve en sonunda da kamçılanmaya kadar gitti. Bu kadar karanlık bir tablo yetmiyormuşçasına asıl trajediyle yüz yüze geldiler. Bir akşam, iki çocuk da siyah safra kusmaya başladı. Macleod’un sevgililerinden biri intikam almak için evin hizmetçisiyle anlaşmış ve böylece çocukları zehirletmişti. Oğlan kaybedildi, kızın ise hayatı kurtarıldı.

Bu ölümden sonra iyice içine kapanan Margaretha, Amsterdam’daki ailesine bir mektup yolladı. Mektupta, kocasının kendisini ölümle tehdit ettiğini ve eve dönmek istediğini söylüyordu. Bu mektubuna kimse karşılık vermedi. Bundan, 1 yıl sonra da Hollanda’ya geri döndüler.

Hollanda’ya döner dönmez, Margaretha boşanmak istedi. Macleod, kızının velayetini istedi. Margaretha, kızına bakacak parası olmadığı için kabul etmek zorunda kaldı ve böylece bir daha asla kızının yanına yaklaşamamayı kabullenmiş oldu.

Tekrar amcasının yanına giden Margaretha, burada istenmediğini anladı. Parası ve gidecek yeri yoktu. Kocası da gazeteye ilan vererek, onun boşanmış bir kadın olduğunu ve hiçbir harcamasından sorumlu tutulmaması gerektiğini söyledi. Toplumda boşanmış olan kadınlara ne gözle bakıldığını biliyordu. Artık kadına dayatılan kız evlat, eş ve annelik gibi sözde saygınlık sıfatlarını kaybetmişti. Kendini kurtaracak bir şeyler yapması gerekiyordu. Böylece iki özelliğini hatırladı. Ne kadar çekici dans ettiğini ve ne kadar güzel olduğunu!

PARİS DÖNEMİ

Margaretha, Paris’e gitti. Savaş öncesi Paris’i güzellik, aşırılık ve eğlence şehriydi. 1804’te çıkan Napolyon Yasası, evli kadınların dışarıda tek başına yemek yemelerine bile izin vermezken, bu kadınların sadık(!) kocaları, dışarıda istedikleri aşırılıkları yapmakta özgürdü. Özgür olan kadınlar ise şarkıcılar, tiyatrocular, çalışan kadınlar ve fahişelerdi. Bu kadınlar için evlilik, bir hapishaneden farksızdı.

Margaretha, önce ressamlara modellik yaptı ve bu işin getirdiği iki kuruş onu tatmin etmedi. Sonra bir yıl Paris’ten uzaklaştı. Şehre tekrar döndüğünde ise ne yapıp edip, istediği gibi bir hayat yaşamayı kafasına koydu. Cebinde parası yokken, Paris’in en pahalısı Grand Otel’e yerleşti. Cirque Molier’de iş buldu. Doğu’da geçirdiği yıllarda edindiği binicilik yeteneği, sirkte işine yaramıştı.

BB

Sıra ilk aşığı edinmeye geldi. Henri de Marquérie, onu sosyeteye soktu ve tüm masraflarını karşıladı. Sosyetenin akşam toplantılarından birinde, oryantal bir dans sergiledi. Onu izleyenler arasında sanayici Emile Guimet bulunuyordu.

Doğu’ya tutkun olan bu adam, orayla ilgili her türlü parçayı toplayarak koleksiyon yapıyordu. Bu koleksiyon o kadar büyüktü ki, bir müze kurulmasına karar verildi. Margaretha’ya da, bu müzede bir akşam dans etmesi için teklif götürüldü. Guimet, onun ismini doğu esintisinden yoksun buldu ve Mata Hari ismiyle sahne almasını önerdi. Bu yeni isim ve o geceki dansı, Margaretha’nın hayatını değiştirecekti.

HIZLI YÜKSELİŞ, HIZLI DÜŞÜŞ

Mata Hari, dansından sadece birkaç gün sonra teklif yağmurlarına tutuldu. Paris’in en lüks yerlerinde dans etmesi için teklif alıyordu. Yeteneğinden bahseden yoktu. Herkes güzelliği, çıplaklığı ve cesaretinden etkilenmişti. Bir anda seçkin tiyatrocularla, sosyeteyle içli dışlı oldu. Müthiş para kazanıyor ve hiçbir lüksten geri kalmıyordu. Bu herkesi büyüleyen doğulu kadın, yalanlar söylemek zorunda kaldı.

Cazibeli bir doğulu değil de, Hollandalı olması bütün çekiciliğini yitirebilirdi. Bu yüzden gazetelere, "Annem muhteşem bir tapınak dansçısıydı, beni doğurduğu gün öldü" gibi pek çok uydurma demeç verdi. Paris’te olabileceği en üst noktaya gelince, Avrupa turnesine çıktı.

Fakat Avrupa turnesi istediği gibi geçmedi. Pek çok yerde kapalı kıyafetlerle dans etmek zorundaydı. Bu da, onun dansının cazibesini kaybettiriyordu. "Isadora Duncan öldü, yaşasın Mata Hari!" nidaları sona ermiş, yeteneği sorgulanmaya başlanmıştı. Turne bitip Paris’e geri döndüğünde, pek çok taklidinin ortaya çıktığını gördü. Döndükten sonra başka teklifler alıp, birkaç işte yer alsa da artık Paris ona doymuştu. Bu yüzden Paris’i terk edip, şansını başka bir yerde denemeye karar verdi.

Berlin’deki Metropole Tiyatrosu’ndan teklif aldı ve oraya yerleşmeye karar verdi. Berlin’e vardığında, Metropole’ün gardrobuna emanet ettiği kürklerini almaya gitti. Fakat ona kürklerine el konduğu söylendi. Artık bir daha asla eski hayatına dönemeyecek olan Mata Hari, günlüğüne şunları yazdı: Savaş çıktı – Berlin’den ayrıldım – tiyatro kapatıldı.

AVRUPA'NIN SAKINCALI KADINI

Yeni kimlik bilgileri olmadığı için, Berlin’den kaçarak ayrıldı. Bir süre Amsterdam’da kaldı. Burada da kendine aşık / koruyucular buldu. Kızını görmek istedi ama eski kocası engelledi. Burada mutsuz olan Mata Hari, Paris’e gitme kararı aldı.

. .

Savaşın soğukluğu her yerde hissedilse de, Mata Hari daha olanları idrak edememişti. Paris’e gitmek için bindiği gemi, Manş Denizi’nde durduruldu. İngiliz göçmen polisi, birtakım isimleri ve tarihleri karıştırmış, Mata Hari’nin görünüşünden şüphelenmiş ve hakkındaki notları ‘Gizli’ damgası vurarak gerekli yerlere iletmişti. İngilizlere giden bu haber, Fransızlara da vardı ve Mata Hari sakıncalı kişi ilan edildi.

Paris’te izleniyordu ama o bunun farkında değildi ve cesurca yaşamaya devam ediyordu. Paris’teki otel odasına girip çıkan üniformalı aşıkları ise her geçen gün biraz daha kuşku uyandırıyordu.

Paris’ten ayrılıp, Hollanda’ya geldiği bir sırada, Alman Gizli Servisi üyesi Karl Cramer ile tanıştı. Cramer bir akşamüstü otel odasına geldi. Mata Hari sevişecekler sandı ama aldığı teklif şaşırtıcı oldu. Cramer, "Paris’te küçük işler yapması için" 20 bin frank önerdi. Mata Hari bu parayı kabul etti.

Neyi kabul ettiğinin farkında olmayan bu kadın, Paris’e yapacağı yolculuk için başvuru yaptı. Fakat İngilizler vize vermeyi reddetti. Reddetmekle kalmayıp tüm sahil noktalarına, Hollandalı bu kadınla ilgili uyarı gönderdiler. Artık Hollandalı ajanlar da peşindeydi.

Belçika, Alman işgali altında olduğu için, Hollanda’dan Fransa’ya gitmek oldukça zordu. Önce gemi yolculuğu ile İspanya’ya geçmesi, Madrid üzerinden Fransa – İspanya sınırına gelmesi ve oradan da Paris’e geçmesi gerekiyordu. Mata Hari, Cramer’ın kendisine verdiği görünmez mürekkebi, geminin güvertesinden attı. Parayı almıştı ama bu işi yapmayacaktı.

Onun niyeti, sönen ününün ardından üzerine kapanan borçları kapatmak ve lüks yaşamına devam edebilmekti. Fransa’ya geldiğinde, ülkeye giremeyeceğini öğrendi. Öfkeyle, eski aşığı olan Fransız Dışişleri Bakanlığı genel sekreterine haber vereceğini söyledi. Oradaki memur, bu tehditten korktu ve ülkeye girmesine izin verdi.

'ÖLMESİNİ BİLECEĞİM'

Paris’e gelmişti ve 24 saat izleniyordu. Fakat subay aşıkları da öne sürülmezse, hakkında tutuklanmayı gerektirecek hiçbir kanıt bulunamıyordu. Onu takip edenler, butikler, falcılar ve eğlence yerlerinde peşi sıra sürükleniyordu.

Bu süreçte ölümcül hatası ise aşık olmak oldu. 21 yaşındaki Rus subayı Masloff kalbini çalmıştı. Yaşasaydı oğlu yaşında olacak bu adamla yaşadığı ilişki ve aldığı evlilik teklifi aklını başından aldı. Fakat Masloff yaralandı ve askeri hastaneye kaldırıldı. Onu ziyaret etmek isteyen Mata Hari’nin özel izin alması gerekiyordu. Ve sürekli buraya girip çıkması, dikkatleri iyice üzerine çekti. Bu izinler sebebiyle Ladoux’un elindeki dosya iyice kabardı.

Dreyfus olayının utancını yaşayan Ladoux, hem kendi hem de Fransız Gizli Servisi üzerindeki lekeyi kaldırmak istiyordu. Her şeyin sorumlusuyken bir Alman casusu yakalamak, işlerini tekrar yoluna koyabilirdi. Bunun için, tıpkı Dreyfus olayında olduğu gibi bir günah keçisine ihtiyacı vardı. Bu yüzden hamle yapmanın zamanı gelmişti. Ladoux, Mata Hari’yle görüştü ve ona Fransa adına casusluk yapmasını teklif etti.

. .

Bunu birkaç adamla yatıp, ağızlarından laf almak kadar basit bir iş gibi gören Mata Hari, 1 milyon frank karşılığında kabul edeceğini söyledi. Bu parayı alacak ve kendisine evlenme teklifi eden Masloff ile kaçacaktı. Ve hayatının sonuna kadar başka bir adamla yatmadan, sadece aşık olduğu adamla yaşayabilecekti. Ladoux, Hollanda’daki evine gidip kendinden haber beklemesini söyledi. Artık Mata Hari’nin Almanlar için çalıştığından emindi.

Mata Hari, 5 Kasım’da yola çıktı, bindiği gemi kontrol için durduruldu ve tutuklandı. Masum olduğunu ispatlamaya çalıştığı için Fransızlar adına casusluk yaptığını söyledi. Bunun üzerine Ladoux’ya telgraf çekildi, fakat o bu bilgiyi yalanladı.

Tutuklandıktan sonra, resmi yerlerdeki birçok tanıdığına mektup yazdı ama bunların hiçbiri sahibine ulaştırılmadı.

Onu tutuklayan Başkomiser, zanlının çantasında bulduklarını açıkladı. Çantadan; 5 pudra, 3 pomat, 1 kalıp sabun, 1 ruj, 1 maskara, 2 fırça, 7 şişe sıvı ve 6 adet ilaç çıktı. Herkes çıkan sıvının görünmez mürekkep olduğunu düşünerek Mata Hari’yi suçladı. Daha sonra yapılan incelemede bunların o dönem herkesçe bilinen ve dezenfektan olarak kullanılan cıva oksiyonidi olduğu anlaşıldı. Bu madde, doğum kontrol için de kullanılmaktaydı.

Davanın sonu herkesçe malumdu ama dava açacak kanıt bulunamıyordu. Mata Hari, Almanlardan 20 bin frank aldığını itiraf edince hakkında dava açıldı. Mahkemenin açık olması ve basının haber yapması yasaklandı. Davanın gizliliği sebebiyle, tanık çağırmak da imkansızdı. Sevgilisi bile Mata Hari’nin tutuklanıp, idamla yargılandığını bilmiyordu. Mahkemede oldukça sakince cevap veren Mata Hari dinlenmedi, edindiği aşıklar kanıt olarak gösterildi ve ölüm cezasına çarptırıldı.

Bundan sonra ölüme giden süreç oldukça eziyetli oldu. Mahkum kendini öldürmesin diye iki rahibeyle kalıyordu. Eksi dereceler sebebiyle soğuktan donuyor ve doğru düzgün beslenemiyordu.

15 Ekim Pazartesi günü sabaha karşı, koğuşuna gelen ayak sesleri ile uyandı Mata Hari. Oldukça sakindi ve ölmeye hazır olduğunu söyledi. Korse giymeye izni var mı, diye sordu. İpek çoraplarını ve açık gri renkli elbisesini giydi. Adli bir suçlu olmadığı için gardiyanlar tarafından tutulmayı reddetti. İnfaz yerine geldiğinde de, direğe bağlanmayı ve gözlerinin kapatılmasına itiraz etti. Sonra da on iki çavuş tarafından kurşuna dizildi.

Kimse ölüsüne sahip çıkmadı. Ve bedeni teşrih için belediye hastanesine gönderildi. Mezarı bile olmadı.

Ölümünden sonra Almanlar onun masum olduğunu ve savaş çılgınlığına kurban gittiğini söylediler. İşin daha ilginci Mata Hari’ye kafayı takan ve ne olursa olsun ölmesini isteyen Ladoux, onun infazından sadece dört gün sonra Almanlara çalıştığı gerekçesiyle tutuklandı. İdam sürecinde etkili olan subaylardan biri ise yıllar sonra şu açıklamayı yaptı:

‘Mata Hari davasında, bir kediyi suçlayacak kadar bile kanıt yoktu!’