KHK mağduruydu, sahaf oldu

Atanamayan Tarih öğretmeni Ahmet Gülmez, bir süre inşaatlarda işçilik yaptı. Daha sonra bir yayınevinde çalışmaya başladı ve sonunda radyo programcısı oldu. KHK ile çalıştığı radyo kapatılınca sahaf oldu.

Google Haberlere Abone ol

“Eğer öğretmen atamak için KPSS sınavına ihtiyaç duyuyorsan, 4 yıl boyunca verdiğin eğitime güvenmiyorsun anlamına gelir. Ayrıca sorulan soruların tümünü doğru cevaplasan ne olur? Sonuçta öğretmenlik başka vasıflar da istiyor.”

kvk736

Bu sözler Ahmet Gülmez’e ait. Gün Radyo’da programcı olarak tanıdığım Gülmez’le, sahaf-kafe olarak tanımladığı mekanında konuşuyoruz. Dışarıda hava buz gibi olsa da içerisi sıcak ve çaylar, yine bize eşlik eden arkadaşımın değişiyle “Harbi güzel.”

Kanun Hükmünde kararnameler (KHK) ile birçok yayın kuruluşunun kapısı mühürlenmişti hatırlanacağı gibi. Çalıştıkları kurum kapatılınca işsiz kalan gazetecilerin küçük bir kısmı kimi yayın organlarında iş bulabildi, ama büyük çoğunluğu hala işsiz. Ahmet Gülmez de işsiz kalan ve henüz çalışacak yayın kuruluşu bulamayan gazetecilerden biri. Olağanüstü Hal’in ilanıyla peş peşe yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnamelerin etkilerini konuştuk Gülmez ile, ama onu biraz daha yakından tanıyalım istedim.

ATANAMAYAN ÖĞRETMEN NE YAPAR?

Gülmez, yüzde yüz burslu okuduğu Yakındoğu Üniversitesi’nden 2011 yılında tarih öğretmeni olarak mezun oldu. Ders çalışarak girdiği KPSS sınavlarından yeterli puanları toplayamayınca, inşaat ustası olan babasının yanında çalışmaya başladı. “Aslında” diyor Gülmez, “Öğrenciyken de hep çalıştım. Yaz tatillerinde babamın yanında ya da kafelerde çalışarak okul harçlığımı çıkardım.”

Ataması yapılmayan işsiz öğretmen psikolojisinin üstesinden inşaatlarda çalışarak gelmeye çalışmış. Ama öte yandan basın yayın alanında çalışma isteği de vardır. Öğrencilik yıllarında heves etmiştir gazetecilik ve yayıncılık işine, ama ancak mezun olduktan sonra böyle bir olanağa sahip olabildi. Bir yayınevinde sıfır deneyimle işe başlamış, bir kitabın ilk okumasından matbaaya gidiş sürecine kadar olan bütün aşamaları zamanla kavramaya başlamış.

Gün Radyo’da program yapmaya da yayıncılık yaptığı sırada başlıyor. “Kifayetsiz Sohbetler” başlıklı bir programla radyoculuk dünyasına da atmış olur. “Çok severek yapıyordum programı” diyor Gülmez ve şunları anlatıyor: “İnsanlarla sohbet ediyordum. Sohbet konuları daha çok güncel meselelerle ilgiliydi. Örneğin hiç unutmam, sokağa çıkma yasağı döneminde Sur’dan çok insan göç etmek zorunda bırakılmıştı. Kamyonetlerle birkaç parça eşyasını taşıtmak isteyen insanlardan fahiş ücretler talep ediliyordu. Diyarbakır’da yaşayanlara kamyonet sahiplerinin bu fırsatçılığı çok dokunmuştu. Neredeyse her programda bu konuyu dile getiriyorlar. Ama şöyle şeyler de oluyordu, diyelim adam evde yalnız, arayıp selam veriyor, sonra da kapatıyordu telefonu. Kimileri de daha önce benim programda dinlediği şarkıları bir kez daha dinlemek için arayıp istekte bulunuyordu.”

‘RADYOCULUK BAŞKA BİR ŞEY’

Bir süre sonra yayınevinden ayrılarak bütün zamanını radyoda geçirmeye başlamış Gülmez. Radyonun yayın akışını koordine etme görevini de üstlenmiş. Gülmez, radyo sevgisini, “Radyoculuk trtrbaşka bir şey” diyerek anlatmaya başlıyor. “Sadece sesini duyuyorsun insanların. Yüzlerini görmediğin insanlar sana kendileri hakkında, siyaset ya da güncel konular hakkında ne düşündüklerini anlatıyorlar. Şarkılar istiyorlar ve onlarla birlikte aynı şarkıyı dinlemeye başlıyorsun. Bir sonraki programda yeniden arıyorlar ve diyalog böyle sürüp gidiyor o insanlarla.”

Radyocunun özel bir dinleyicisi olduğuna inanıyor Ahmet Gülmez. Trafikte arayan sürücüler de var dediğine göre, televizyon izlemek yerine radyo dinlemeyi tercih edenler de. Herkesin ruh hali farklı, ama aynı programı dinliyorlar ve telefonla katılıp duygularını, düşüncelerini paylaşıyorlar.

Elbette radyo programcıları televizyoncular kadar tanınmıyor sokakta. Gülmez, “Radyoculukta daha çok programlar ünlü olur” diyor ve ekliyor: “Ama insanlar sesinize alışıyorlar, tanıyorlar sesinizi. Diyarbakır gibi küçük bir yerde radyo dinleyicisi ile karşılaşmanız çok mümkün. Birkaç defa beni sesimden tanıyan dinleyicilerle karşılaştım.”

KHK İLE MİKROFONDAN UZAKLAŞTI

Mehmet Gülmez, severek yaptığı işinden KHK ile uzaklaşmak zorunda kaldı. Radyonun kapısı mühürlenirken hissettiklerini anlatamayacağını söyleyen Gülmez, “Duygusal olarak çok etkilendim tabi, ama esas tartışmamız ve düşünmemiz gereken mesele, bir yayın kuruluşunun kapısına kilit vurulmasıdır” diyor. Demokrasinin olduğu hiçbir ülkede bir gecede onlarca yayın organının kapatılamayacağını anlatan Gülmez, “Darbe günlerinde olur böyle şeyler” diyor.

KHK ile kapatılmayan radyolar var hala, buralara çalışmak için başvuruda bulundun mu diye sorduğum Gülmez, şöyle cevap veriyor: “İnsan her yerde çalışamaz ki. Mikrofonu ve dinleyicilerin sesini çok özlüyorum, ama kendimi rahat hissedemeyeceğim bir radyoda çalışamam. Gün Radyo düşünsel olarak kendimi rahat hissettiğim bir yerdi. Düşüncelerimiz, yayıncılık anlayışımız uzak değildi. Böyle bir radyo kalmadı Diyarbakır’da.”

Diyarbakır’da böyle bir radyo kalmayınca, işsiz kalan birçok insan gibi, Gülmez de yeni iş olanakları aramaya başlamış. Sonunda Diyarbakır’ın sahaf eksikliğini fark edip böyle bir iş denemek istemiş. Ama sadece kitap alıp satmak ve buradan zengin olmak değil derdi. Zaten kitap satarak kaç kişi zengin olmuş ki?

Bunun farkında Gülmez. Her şeyden önce bir okur olduğunun da farkında. “Kitapçılara gitmeyi, raflardan kitap alıp karıştırmayı hep sevmişimdir. Bu işi yapabileceğimi düşündüm. Diyarbakır’da birkaç kitapçı ile bir sahaf var. Ben burayı kafe olarak da tasarladım. İnsanlar kitaplara bakacak, belki oturup çay içecek arkadaşlarıyla. Parpa kazanmak kadar bu ortam da mutlu edecek beni. Yani sevdiğim bir iş yapıyorum.

Tanıdıkları gidip gelmeye başlamış önce, sonra başkaları da gelmeye başlamış sahafa. Peki, kitap almaya gelen oluyor mu? Sahafta daha çok hangi tür ve hangi dilde kitaplar var? “Kitap almaya gelenler de çay içmeye gelenler de var. Kürtçe ve Türkçe kitaplar var raflarda. Mekan daha yeni, ama daha çok Türkçe edebiyat kitaplarına ilgi var sanki. Sayıca şimdilik az olsa da her türden kitap mevcut burada. İleride yeni raflara ihtiyaç duymayı umuyorum.”

Sahafta rafların geneli kitaplarla dolu ve sahiden her türden kitap mevcut. Sahaftan çıkarken Ahmet Gülmez’in sözünü ettiği Diyarbakır’ın nitelikli okuru burayı boş bırakmaz diye düşünüyorum.