Tuna Kiremitçi: Ozan geleneği ile büyüdük

Tuna Kiremitçi ile 'Tuna Kiremitçi ve Arkadaşları' projesini konuştuk. Kiremitçi "Siyaset insanları bölmek için var, müzikse birleştirmek için" dedi.

Google Haberlere Abone ol

Ayşe Özlem İnci [email protected]

Tuna Kiremitçi son zamanlarda müzikteki yeni projesiyle adından epey bahsettiriyor. Albümde kendi alanlarında başarılarıyla da aşina olduğumuz on ayrı isim, Kiremitçi’nin gençlik yıllarında ve yakın dönemde bestelediği şarkıları kendisiyle birlikte seslendirdi. Kiremitçi "Şahsen dinleyici olarak kendi keşfettiğim müzikleri medyanın gözüme soktuklarından daha değerli buluyorum. Bu albümü de alternatif bir müzik önerisi olarak ortaya koyduk" dedi.

Şarkıcı “Tuna Kiremitçi ve Arkadaşları” projesinin 2016 yılında usulca çıktıkları yolculuğu ve dahasını konuştuk.

Tuna Kiremitçi ve Ayşe Özlem İnci...

Üretmeye edebiyatla birlikte başladınız, sonra Kumdan Kaleler, Atlas, ardından yine edebiyat ve şimdi yine müzik albümü projesiyle yolunuza devam ediyorsunuz. Bu durumda yolculuğunuzdaki molanın ismine edebiyat mı denmeli yoksa müzik mi?

Atlas’tan ayrılmış değilim. Grubun yeni albümü Nisan civarı çıkacak. Şu an stüdyo faaliyeti sürüyor. Çiçek gibi Selim Öztunç bestelerinin yanı sıra benim de üç şarkım var. Sonuçta grup beş kişiden oluşuyor ve ben işin sadece bir parçasıyım. Bir taraftan da kendi işime devam ediyorum. Romancılık kariyerime ise geçen yıl kesin olarak son verdim.

Böyle bir projeye başlamaya nasıl karar verildi?

Pasaj Müzik’in sahibi arkadaşım Murat Doğan’ın fikri.  Bir gün dedi ki: “Bunca yıldır şarkılar yazar durursun, gel sana özel bir proje yapalım.” Her ay dergi çıkarır gibi şarkı yayımlama fikri de ondan geldi. Öyle reklam, tanıtım falan yapmadık. İnsanlar kendileri keşfetsin istedik. Şahsen dinleyici olarak kendi keşfettiğim müzikleri medyanın gözüme soktuklarından daha değerli buluyorum. Bu albümü de alternatif bir müzik önerisi olarak ortaya koyduk. Duygu ve düşünce ağırlıklı müzikten hoşlanacak müzikseverler kendileri keşfetsin diye. Aylık şarkı çıkarma kafası da bunu beraberinde getirdi.

Projedeki ilk solistin Pamela olmasının özel bir sebebi var mı?

Pamela eski arkadaşım. Yıllar önce “Mucizeler Komedisi” isimli müzikalde birlikte çalışmıştık. O melek rolündeydi, ben librettoları yazıyordum. Kendisini, müziğini ve hayata bakışını çok severim. Onunla başlamanın uğur getireceğine inandım.

'BİR ŞARKIDA YILDIZ TİLBE'NİN SESİNİ DUYUYORDUM'

Her düeti birer kısa  cümleyle anlatsanız…

Müzik dediğin kelimelerin yetmediği yerde başlıyor. “Bana Sebepsin”i evde gitarla çalışırken gaipten Özge’nin sesini duyuyordum mesela… Bir şarkıda Öykü’nün, birinde Sena’nın, birinde Yıldız Tilbe’nin… Şarkıların fısıldadığı seslerin peşine düştüm hep. Şarkılar kendileri seçtiler solistlerini. Ben o fısıltıyı duymaya çalıştım. O yüzden hepsi hakkında kısa öyküler yazılabilir. Kayıt esnasında yaşanalar, solistle yaptığımız yolculuk, o sırada Türkiye’de ve Dünyada olup bitenler... Mevsimler değişti, yıl değişti, hepimizin hayatında değişiklikler oldu. Bunların toplamı beraberinde pek çok öyküyü getirdi.

Kumdan Kaleler, Atlas Grubu ve şimdiki projen Tuna Kiremitçi ve Arkadaşları. Hepsinde bir ekipten bahsedilebiliyoruz. Tek başına senden bahsedilebilecek bir proje düşünüyor musunuz?

Galiba kolektif işlerde kendimi daha rahat hissediyorum. Dayanışma, yardımlaşma, karşılıklı etkileşim hâlinde olmak güzel. Gençliğimden beri yalnızlığın panzehri gibi gördüm müziği. Yazmak çok yalnız bir iş. İnsan yazarken kendi egosuyla baş başa kalıyor. Lise yıllarımdan beri grup müziği benim için her zaman daha kıymetli oldu. Tabii arada solo albüm de gelebilir, mahsuru yok.

Her ay dergi çıkarır gibi video klip yayınlıyorsunuz. Bir zorluğu ya da bir kolaylığı oldu mu?

Her ay şarkı yayımlayarak dinleyiciyle direkt ilişki kurmak istedik. Beklediğimizden daha hızlı algılandı. Üçüncü şarkıdan sonra önümüzdeki ay kiminle düet yapılacak, hangi şarkı söylenecek diye merak edenler çıktı. Dinleyiciyle, eşlik eden solistlerimizle, müzisyenlerle beraber çıkılmış bir yolculuğa dönüştü. Aynı süreçte memlekette çılgınca şeyler yaşandı. Ama şarkıları yayımlamayı, yani başta verdiğimiz sözü tutmayı başardık.

'OZAN GELENEĞİ İLE BÜYÜDÜK'

Kumdan Kaleler’e tanıklık eden bazı dinleyicilerden  bu albümün atmosferini daha farklı bulduklarına dair paylaşımlar okudum… Bülent Ortaçgil, Fikret Kızılok müziklerine daha yakınken şimdi başka bir yerde olduğundan bahsediliyor.

Kumdan Kaleler bugün yaşasa muhtemelen Kadıköylü bir indie grup olurdu. O ruha uzak düşmemek istedim. Ozan şarkıcılık geleneğiyle büyüdük. Bülent Ortaçgil, Fikret Kızılok, Leonard Cohen, Bob Dylan dinleyerek... O yüzden çok fark olduğunu düşünmüyorum. Sadece değişen dünyanın, değişen stüdyo imkânlarının bana ve müziğe yansımaları var. Sesim farklı mesela, o zamanki kayıtlarda genç ve yumuşak bir ses vardır. Şimdi belki yaşımın etkisiyle daha bariton ve kırçıllı çıkıyor.  Zamanın izi aslında.

Bu albüm için neden kadınlarla düet yapmayı tercih ettiniz diye sorulduğunda, bu size ne hissettiriyor?

Kadın ve erkeğin düet yapmasını dramatik olarak daha doğru buluyorum. Çünkü bunlar sevda şarkıları. Bir de sesimin bariton olmasından dolayı kadın sesleriyle beraber müzikal yapı içerisinde daha iyi tınlıyor.

'ASGARİ BİR ASALET OLMALI'

Ayrılık temalı şarkılarınızda erdemli sözlerle veda ediliyor mesela. Birbirimizi güzel hatırlayalım, niyetindeki şarkılar gibi. Kendi hayatınızda ayrılıklar yaşarken hiç öfke duymaz mısınız?

Ayrılıkta öfke vardır ama sonrasında o ilişkinin kazandırdığı incelikler kalır. Bunu ifade edişte asgari bir asalet olması gerektiğini düşünüyorum. Hem hikâyelerde hem şarkıların sözlerinde… Çünkü insanlar birbirlerinin hayatlarından geçerler, izler bırakırlar sonra o izler bizim şiirlerimiz-şarkılarımız olur. Hepsi çok değerlidir. Hayat böyle bir yolculuk. Şarkılar buralardan çıkıyor. Bunun matematiği çözülebilmiş değil. Çözümsüzlükten çıkıyor aslında bütün şarkılar. Bir taraftan da hayatının başka mevzularına temas etsinler istiyorum. Nasıl bir doğada, toplumda, dünyada yaşıyoruz…

Hem Türkiye’de hem dünyada yaşanan olumsuzluklar kısa aralıklarla güncelleniyor. Bu süreçlerde bazı kesimlerden yas tutulsun, konserler iptal edilsin gibi sesler yükselebiliyor. Sen nasıl değerlendiriyorsun bu durumu?

Müziğe en çok ihtiyaç duyduğumuz zamanlardan geçtiğimize inanıyorum. Çünkü yaşama sevincini ayakta tutmak lazım. İnsanlar Yugoslavya Savaşı’nda müziği maneviyatlarını ayakta tutmak için dinlemişler. Kaldı ki bizim yaptığımız “eller havaya” müziği değil. İnsanların düşüncelerine ve duygularına  seslenmek isteyen şarkılar. Böyle müzikler bana insan olduğumu hatırlatıyor. Nefes aldırıyor. İsterim ki şarkılarım da insanlar için birer oksijen çadırı olsun. Şu zamanda insanlıklarına, kalplerine dair bir şey hissettirsin. Farklı ideolojilere de sahip olsak güzel bir şarkı bizi aynı şekilde etkiler, kalplerimizi birbirine bağlar.

'YILDIZ TİBE 'VAY BE!' DEDİRTTİ

Yıldız Tilbe’yle çalışmak nasıldı?

Müthiş deneyimdi. Stüdyoda Yıldız Hanım’ın kendine has bir çalışma tarzı var. Ona ayak uydurman lazım. Sonrası öğretici oluyor. Yıldız Tilbe’nin şarkıya bakışı baştan beri çok olumluydu. Taslak bir kayıt göndermiştim. Onu dinleyip kabul etti. Sadece bir dörtlük daha yazmamı rica etti ki zaten yazacaktım. Hiç geri adım atmadı. “Hemen klibi çekelim,” dedi. Şarkımızı onun sesinden dinlemek “vay be!” dedirtti bize. Gerçi aslında tüm şarkılarda bunu hissettik. Her kayıttan  sonra “bu ne güzel şarkıymış yahu!” dedim.

Yıldız Tilbe’yle çalışmaya devam edecek misiniz?

Kendisine bir beste sözüm var. Üzerinde çalışıyorum.

Bu albümde keşke şu isim de olsaydı dediğiniz biri var mı?

Sıla… Sıla’nın hem çizgisine hem duruşuna hayranım. Bir şarkıyı şereflendirse süper olurdu.

Bu proje kadınlarla düet şeklinde mi devam edecek yoksa farklı mı olacak sonrakiler?

Açıkçası, bilemiyorum. Şimdilik bu albümün konserlerini verip biraz keyfini yaşamak istiyoruz.

Konserler nasıl olacak?

Sahnede şarkılara orkestramızın solisti Pelin Özülkü eşlik edecek. Tabii her konsere albümdeki bir solisti davet etmek isteriz. İnşallah gelebilirler. Çünkü hepsi kendi turneleri olan meşgul insanlar.

Romanlarınız farklı dillerde okurlara ulaştı. Müziğiniz için de böyle bir muradınız var mı? Mesela müziğinizde Leonard Cohen’i örnek olarak verebiliyorsunuz…

Tabii anadili İngilizce olanlar dünyaya daha hızlı ulaşıyor. Ama bugün Tunuslu, İranlı ya da Rus şarkı yazarlarının da internet aracılığıyla insanlara ulaştıklarını görebiliyoruz. Şu anda bile yurtdışında şarkılarımızı dinleyip bizimle temas kuranlar var.  İletişim teknolojilerinin geldiği şu noktada bunu yapmamak bence eksiklik olur. Şarkılar herkes için.

GENÇ ŞARKI YAZARLARI ÖNEMLİ

Bu dönemdeki müzik dinleyicisi hakkında neler söylersin?

Genç dinleyiciler bize ilham verdi. Mesela Sofar müzisyenlerini takip ediyorduk. Oradaki Kalben, Sena Şener, Gözde Öney, Ahmet Ali Arslan gibi genç şarkı yazarları önemli. Müziğin tıkandığı dönemde alternatif bir çıkış. Medyanın dayattığını kabul etmeyen, özgünlük arayan, araştıran, biraz da bana kendi gençliğimi hatırlatan o gençlerden feyz aldık. Samimi ve dürüst olduğunuzda dinleyici size ulaşıyor.

Lise yıllarınızdayken de Ataol Behramoğlu size güvenip şiirini bestelemeniz verdi. Jehan Barbur’la gerçekleştirdiğiniz kayıt yayınlandıktan ya da albüm çıktıktan sonra kendisiyle konuşma fırsatınız oldu mu?

Ataol Behramoğlu şiirini bestelememe izin vererek bana profesyonel bestecilik kapısını açmıştır. Jehan’ın yorumunu o da çok beğendi. Kendisi bir dünya şairi. Haluk Çetin ile beraber Türkiye’de ve yurtdışında müzikli şiir etkinlikleri yapıyorlar. Haluk Çetin gitarıyla söyler “Bu Aşk Burada Biter”i ve Ataol Behramoğlu seslendirir. Jehan’ın yorumu da beni çok mutlu etti, sayesinde yeni bir kuşağa ulaştı şarkı.

Evet, sizi belli bir yaş aralığı sadece müzisyen olarak biliyor…

Valla bundan pek şikayetçi değilim.

Müzik birleştirir, demiştiniz. Bu dönemdeki müzisyenlerin birbirleriyle olan ilişkilerini nasıl yorumluyorsunuz? 

Ne yalan söyleyeyim, o kadar hakim değilim müzik piyasasına. Kendi küçük bahçemi çapalıyorum. Öyle star olmak gibi bir hevesim da yok. Müzik emekçisi olarak görüyorum kendimi. Tanıdığım sanatçılarla dayanışma içinde olmaya çabalıyorum. Beraber müzik yapmak güzel ve doğal bir dayanışma biçimidir.

“...bazen kendimizi iki saattir siyaset konuşurken buluyoruz. Acaba siyasetçiler iki dakika müzik konuşuyor mu?”

SİYASET İNSANLARI BÖLMEK İÇİN VAR

unnamed

Sosyal medya hesabınızı kişisel kullanmaktan çok albümdeki arkadaşlarınız için kullanıyorsun…

Madem sosyal medya var, bari öyle bir platform olsun. Çünkü memleketin bu sanatçılara ihtiyacı var. Uzun zamandır aşırı dozda siyasete maruz  kalıyoruz. Bir toplumda siyasetin kendisini bu kadar hissettirmesi hiç sağlıklı değil. Sakat bir durum. Mesela bazen kendimizi iki saattir siyaset  konuşurken buluyoruz. Acaba siyasetçiler iki dakika müzik konuşuyor mu? Siyaset insanları bölmek için var, müzikse birleştirmek için.

Böyle düşünmelerinde  yazdığınız romanların etkisi de olabilir mi?

Herhalde edebiyatsever olmamın etkisi. Yoksa önemli bir romancı olmadığımı tabii ki biliyorum. Ama gerçek edebiyatçı arkadaşlarım oldu, onların dostluklarından beslendim. Şarkı yazarlığımda katkıları oldu. Hem eserleri hem de muhabbetleriyle.

Aynı zamanda öğretim görevlisi olarak da mesai harcamaktasınız…

Evet, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Sinema-Televizyon bölümünde.

Sinemayla ilgili ilerisi için gerçekleştirmeyi düşündüğünüz şeyler var mı?

Yok... Ama vaktiyle Lütfi Akad, Metin Erksan, Halit Refiğ gibi hocaların tedrisatından geçme şansımız oldu. Onlardan hafızalarımızda kalanları gençlere aktarmaya çalışıyoruz.

Ve oğlunuza aktardıklarınız var… Onun siz ve müzikle arası nasıl?

İlk on iki yılda birbirimizden memnun kaldık. Kulağı ve akademik müzik bilgisi benimkinden iyi. Piyanoya karşı çok hoş bir rahatlığı var. Şarkıların ilk dinleyicisi genellikle o oluyor. Hızlı çalışan birisi değilim, bir şarkının ortaya çıkması bazen yıllar alıyor. Yeni bir şarkımız diyebiliyor.