Suriyeli mültecilerin mekânı

Eğer içinizde böyle bir duygu varsa, Depo İstanbul’daki sergiye giderek başlayabilirsiniz. ‘Mekan’ fotoğraf sergisini 12 Mart 2017 tarihine ziyaret edebilirsiniz.

Google Haberlere Abone ol

Efe Beşler - efe.besler@gmail.com

Suriye; acıların ortak olduğu, yaşamların tarumar edildiği, bölgesel çıkarların en sert şekilde çarpıştığı bir ülke. 2010 yılında önce Tunus ile başlayan Arap Baharı, daha sonra Libya ve Mısır’ı derinden etkiledi. Ardından ‘devrim’ oluyor anlayışı 2011 yılı Nisan ayı itibariyle Suriye’ye yayıldı. Yıllardır Hafız Esad ve şimdiki başkan Beşşar Esad’ın baskıcı rejimiyle yönetilen Suriye, muhaliflerin barışçıl gösterilerine uygulanan şiddet ile başladı. Bu gösterilere çok sert karşılık verilmesinden sonra, Suriye devleti ve bölge halkları müthiş bir kaosa sürüklendi. Sonraki yıllarda Irak’tan başlayıp Suriye’ye kadar yayılan İşid’in İslam Devleti kurmak istemesiyle sorun daha da katmerleşti, karmaşıklaştı.

İç savaş ülke çapına yayıldı ve milyonlarca insanı türlü türlü şekillerde derinden etkiledi. Rakamlarla konuşmak ne kadar acı da olsa, bu iç savaşta 12 milyon insan yerinden yurdundan oldu. Kabaca bir istatistik vermek gerekirse, saatte bir 50 Suriyeli aile evini ve yaşamını geride bırakarak bölgeyi terk etti. Yüzbinlerce insan da savaştan dolayı yaşamını yitirirken, daha da acısı, yaklaşık 13 bin çocuk iç savaştan dolayı öldü. UNICEF raporlarına göre de 2 milyondan fazla çocuk yardım örgütlerinin ulaşamadığı bölgelerde yaşadığı tespit edilmiş. Yani son 6 yıldır acılarla yoğrulan bir ülke Suriye.

Tüm yakıcı, kavurucu sıkıntıların, acıların yanında, Suriyeli mültecilerin hem kendi ülkelerindeki hem de ülke dışına göçü nedeniyle bölge ülkelerine, hatta çoğunluğu Avrupa’ya sığınmak zorunda kaldı. Bu yıkımın boyutları kabaca rakamlarla ifade edilirse, 2,7 milyonu Türkiye’ye, 1 milyonu Lübnan’a, 630 bini Ürdün’e, 250 bini Irak’a, 120 bini Mısır’a, 30 bini Libya’ya göç ederek mülteci oldular. 2016 Ocak ayına kadar Avrupa’ya sığınan mülteci sayısı ise 935 bin olmuştu. Avrupa’nın aksine Türkiye’ye sığınan Suriyeliler maalesef mülteci statüsü ile yaşamıyorlar. Bugün hala Suriyeliler Türkiye’de “geçici koruma statüsünde” yer alıyorlar. Yani başka bir deyişle “misafir statüsünde”ler. Bu durum Suriyelilerin yaşamlarını direkt olarak etkilemekte, mülteci statüsünden kaynaklanan hukuki haklarını tam anlamıyla kullanamamalarına neden olmaktadır. Bu hakları alabilmek ve daha insanca bir yaşam sürebilmek için özellikle okumuş ve imkanı olanlar Avrupa’yı, Amerika’yı tercih etmekler.

ışid3

‘ŞEYTANLAŞTIRILAN, KRİMİNALİZE EDİLEN MÜLTECİLER' 

Diğer bir taraftan da, bu mesele insanların yaşam hikayelerinin görülmesine engel değil. Serginin adı olan ‘Mekan’ da işte burada devreye giriyor. Var olunan yer anlamına geldiğini ve bu nedenle sınırsız olduğunu bilenler, yaşam mekânlarının harita üzerinde işaret edilebilinen bir coğrafya olmadığının da farkındalar. ‘Mekan’ın başka bir dünya olduğunda ısrarlılar. Başka dünyada yer alan bu ‘Mekan’larda daha büyük dramlar yaşanıyor. Maalesef Suriyeli mülteciler toplum nezdinde anonim bir karaktere dönüşüyorlar. “Mülteciler, göz önünde oldukları için özellikle de Suriyeliler, komşu ülkelerin görece “güvenli” ev sahipliğinin bedelini uzun ve güvencesiz çalışma saatlerine katlanıp daha düşük ücret alarak, asgari standartlardan yoksun konutlarda kalabalık nüfuslarla yaşamaya çalışarak, yetersiz ve düzensiz sağlık hizmeti alarak, çeşitli şekillerde kriminalize edilerek, politik pazarlıkların, sınır güvenliği siyasetinin her an masaya konulmaya hazır kozu yerine konarak ödüyorlar”*.

Irkçılık, dışlama, insandan saymama, şeytanlaştırma had safhaya ulaşıyor. Halbuki her Suriyeli mültecinin en küçüğünden en büyüğüne kadar hepsinin kendine has değerli bir yaşam hikayesi var. Her birinin içinde acı, umut, mutluluk ve bilinmezlik duyguları yaşamakta. Bu duyguları insanların kalpleriyle buluşturan, vicdanı sorgulatan en sarih ve net şey de ‘sanat’ galiba. Fotoğraf sanatı da bunların başında geliyor. Genellikle mültecilerden uzak yaşayan insanlara ulaşabilmenin yollarından birinin de bu yöntem olduğu söylenebilir. Suriyeli mültecilerin sevinç ve acılarına en azından bir parça ortak olabilmek için Çarşamba günü Depo İstanbul’da ‘MEKAN: Suriyeli Mültecilerin Hikâyeleri’ adlı serginin açılışı yapıldı.

Sergi kolektif bir grup olarak çalışan Nar Photos’a bağlı 12 fotoğrafçının kendi imkanlarını kullanarak Suriyeli Mültecilerin yaşamlarını sergilemesini konu alıyor. Sergiyi gezerken resimlerde bir hareket, çaresizlik, mutluluk, kavuşma ve daha nice duygular hissedilebiliyor. Özellikle misafir kamplarından tutun da Ezidi kadınlara, Türkiye’de kafasını bir mekana sokabilmiş Suriyeli ailelerden Midilli adasında botla göçmek isteyen Suriyeli Abeer ve ailesine, birkaç senedir İstanbul’da yaşayan ve topluma uyum sağlayan hipster gençliğine kadar her türlü Suriyeli mülteciyi kapsamaya çalışmışlar. Aslında her fotoğrafın bir hikayesi, arkasında yatan sevinci ve acısı bulunmakta. Binbir türlü zorluğa rağmen, o yaşamlar olabildiğince önyargısız yansıtılmaya çalışılmış sergide.

"KAMPLARDA TEMEL İHTİYAÇLAR KARŞILANMASINA RAĞMEN HAYAT GÜLLÜK GÜLİSTANLIK DEĞİL

Bu serginin nasıl ortaya çıktığını fotoğrafçılardan biri olan Mehmet Kaçmaz anlatıyor: “2011 yılından itibaren çeşitli ajans ve yayınlardan sekiz kişi ve NAR Photos fotoğrafçılarından iki kişi bölgeye gitmeye başladılar. Gidip geldikçe de, ellerinde dokümanter birikmeye başladı ve serginin ana hatları ortaya çıktı.” Fotoğrafçı Mehmet Kaçmaz, bu projeyi yaratırlarken kendi imkanlarını kullandıklarını ve çok cüzi bir fon desteğiyle hikayeleri bir araya getirerek sergiyi hayata geçirdiklerini söylüyor. Aynı zamanda Suriyeli mültecilerin fotoğraflarını çekerken bir sürü zorluklarla karşılaştıklarını da ekliyor. Kaçmaz, amaçlarını şöyle ifade ediyor, “hikayeleri önyargısız bir biçimde yaklaşarak, salt hakikati ortaya çıkaracak şekilde projeyi yapmaya çalıştık. Şartları zorladık, gazeteci reflekslerimizi devreye soktuk“.

Fotoğraf sergisi sadece savaşın coğrafyasından çekilen görüntülerle hazırlanmamış, Suriyeli ailelerin, gençlerin İstanbul’daki yaşamları da yansıtılmış. Özellikle insan portrelerini çekerken önemli engellerle karşılaşmışlar. Mehmet Kaçmaz yaşadıkları engelleri şöyle anlatıyor: “Böyle bir mevzuda insanlara ulaşmak zor, ayrıca bu insanları bulunca ikna etmek de çok zor. Herhangi bir kurum destek olmazsa Suriyeli ailelere ulaşmak nerdeyse imkansız gibi. Ancak Derviş Baba Külliyesi üzerinden temas kurabildik. Ama derneğe rağmen yirmi fazla aileden ancak beş aile fotoğraflarda yer almayı kabul etti”. Hatta iki ailenin fotoğraflarını çektikten sonra, komşuları “siz bu fotoğrafları çektirdiniz, ama sonrasında ne yapacaklar bunları” diye de uyarmışlar.

Ailelere ülkelerine geri döndüklerinde bu olayın sorun teşkil edebileceğini söylemişler. Fakat Kaçmaz süreci tüm şeffaflığı ile de ailelerle paylaştıklarını ifade ediyor. “Çektikten sonra bakarız ve sonrasında belki yayınlarız” anlayışı ile yaklaşmadıklarını belirtiyor. “Afişe olmak istemiyorlar, ama bazı ailelerde dini nedenlerden dolayı çektirmek istemeyenler de var” diyor Kaçmaz. Diğer önemli bir konunun da Türkiye’deki mülteci (misafir) kamplarına girip haber yapabilmek olduğunu söyleyen Kaçmaz, durumu şöyle izah ediyor, “Türkiye’nin en büyük çadır kenti ve en fazla Suriyeli mülteciyi barındıran Süleyman Şah Konaklama Tesisleri kampına eski bir gazeteci arkadaşımızın yardımıyla iki arkadaşımız girdi.

Mülteci kampları gazetecilere fotoğrafçılara açılırken belirli düzenlemeler yapılır her şeyin daha iyi görünmesi için, başınıza neleri görebileceğiniz neleri göremeyeceğinizi denetlemesi için görevliler verilir. Başlangıçta kamplarda çekim yaparken biz de bu tür bir durumla karşılaşacağımızı düşünüyorduk. Fakat sandığımız gibi olmadı. Girdiğimiz kamplarda istediğimiz gibi çalışabildik. İnsanlarla "denetmen-gözetmen" vb. kişiler olmaksızın doğrudan iletişim kurma olanağı bulabildik. Suriyeliler ile birebir görüştük, fotoğraflarını çektik”. Kampları nasıl buldunuz diye sorduğumuzda, “tabii ki mükemmel bir hayat değil” diyorlar. Ancak mültecilerin söylediğine göre; geldikleri yerdeki şiddeti şimdiki koşullarıyla kıyaslayınca, oranın yaşanmaz bir hal aldığını, buranın koşullarının görece daha iyi olduğunu söylüyorlar. Bu kampta en azından barınma, yemek ihtiyacı karşılanıyor ve sosyal aktiviteler yapacak zaman bulabiliyorlar.

Tamamen kötü diyemesek de, izole bir hayat yaşanıyor, giriş çıkışlar kontrol ediliyor. Aslında buradaki durumu özetlemek adına şöyle denilebilir; temel ihtiyaçlar verilmesine rağmen, insanların psiko-sosyal durumları göz ardı ediliyor. Bu kampların içinde ve dışında yaşamak zorunda olan mülteciler savaşın bir an önce son bulmasını ve yurtlarına geri dönmeyi istiyorlar.

“Yeni Suriye En İyi Okullarda Okuyan Çocuklarımız Sayesinde Kurulacak”

BB

KIYILARDAN ADALARA UZANAN YOLCULUK

Sergiye katkıda bulunan başka bir fotoğrafçı Çiğdem Üçüncü ise, Suriyeli mültecilerin Ayvalık’tan Midilli Adasına geçişini fotoğraflarıyla çarpıcı bir şekilde resimliyor. Fotoğraflar Suriyeli mülteci Abeer ve ailesinin yolcuğunu anlatıyor. Üçüncü, İstanbul Esenler otogarında, mesleği mühendis olan ve iyi İngilizce konuşan Suriyeli Abeer ile tanışmış. 2013 senesinde Abeer ve ailesi savaştan dolayı Şam’dan Türkiye’ye gelmiş fakat 16 yaşındaki bir oğlu ise dayısı ile beraber Almanya’ya mülteci statüsünde gitmek durumunda kalmış. Çiğdem Üçüncü, Abeer’in bu hikayesini fotoğraflayarak anlatmak istemiş. İstanbul’da yaşayan Abeer bir gün Üçüncü’yü arayıp, “Ben bir şişme bot ayarladım, çocuğumun bana ihtiyacı var. Kaybedecek de bir şeyim yok” diyerek Ayvalık’tan Midilli Adasına geçmek için gözünü karatmış.

Ve böylece Midilli, Atina ve Almanya’ya kadar uzanacak zorlu ve riskli yolculuk başlamış. Fotoğrafçı Çiğdem Üçüncü 2015 yılında Abeer ile yaşadığı macerayı şöyle aktarıyor: “Alman vatandaşı olduğum için direkt Midilli’ye geçtim ve Abeer’i beklemeye başladım. Hatta bana whatsapp’tan konum atarak gelişini bile haber veriyordu Abeer. Şişme bot karaya yaklaşırken kendisi bana el bile sallıyordu. Turist gibi geldi beyaz gözlükleriyle.”. Abeer Midilli’ye ulaştıktan sonra sadece Suriyeli mültecilerin olduğu Unicef’in kampı Karatepe’ye gitmişler. Bu kamptan Abeer ve ailesi transfer belgesini aldıktan sonra Atina üzerinden Makedonya sınırındaki İdomeni kampına ulaşmışlar. İdomeni’ye ulaştıktan sonra Thüringen mülteci kampına doğru yola koyulmuşlar . Fakat oğlu tam ters istikamette olan Almanya’nın Hollanda sınırındaki Nordrheinwestfalen kampında kalıyormuş.

Çiğdem Üçüncü, Abber’i kaldığı kamptan almak için gitmiş ve oradaki mülteci yoğunluğundan yararlanarak Nordrheinwestfalen’deki mülteci kampına götürmüş. Abeer oğlu ile zor ve sıkıntılı geçen yolculuktan sonra buluşmuş. Üçüncü, bu olaydan sonra Abeer’in artık ailesi ile beraber bir göz oda da yaşadıklarını söylüyor. Fakat Abeer Almanya’ya gittikten sonra dil bilmediği için İstanbul’daki yaşamına kıyasla mutlu olmadığını anlatıyor. Türkiye’ye geldiği ilk dönemde hemen şirket kurmuş, fakat ortağı tarafından kandırılmış. Türkiye’de mülteci hukukuna sahip olmadığı için şirketi para kazanamadan devretmek zorunda kalmış. Sonrasında turistlere yardımcı olmaya başlamış. Fakat tüm bu zorluklara rağmen başarılı da olan Abeer’in enerjisinin düşük olduğunu ifade ediyor.

Üçüncü, bu sıkıntıyı çekmesinin ana nedeni, çocuklarının Türkiye’de geleceğinin olmadığına inandığı için Almanya’daki zorlu şartlara rağmen, seçimini Avrupa’dan yana yaptığını söylüyor. Şam’da yaşayan Suriyeliler en iyi üniversitelerde okuma gayretleri olduğu için, daha iyi ülkelerde fırsatlarının olabileceğini söylemiş. Abeer’in hedefleri büyük, hatta ülkesi için de önemli düşüncelere de sahip. Üçüncü’ye, “yeni bir Suriye, en iyi okullarda okuyan çocuklarımız tarafından inşa edilecek” diye ulusal gururunu da koruyor ve geleceğe bir şekilde umutla bakıyor.

Sergide daha birçok Suriyeli mülteci hikayesi mevcut. Hatta hepimizin yanıbaşında bir hikaye mutlaka var. Önemli olan bu hikayeleri görebilmek ve sonrasında da yardım elini önyargısınız bir biçimde uzatabilmek.

Eğer içinizde böyle bir duygu varsa, Depo İstanbul’daki sergiye giderek başlayabilirsiniz. ‘Mekan’ fotoğraf sergisini 12 Mart 2017 tarihine ziyaret edebilirsiniz.

Metinde yer alan sayısal veriler tanıtım broşüründen alınmıştır.

*Tanıtım bülteninden alınmıştır.