Kanbolat Görkem Arslan: Korkarak yaşamak insan onuruna aykırı

Kanbolat Görkem Arslan'ı, Poyraz Karayel’in Sefer’i, şu an devam eden yeni dizisi Hayat Bazen Tatlıdır’ın Cerrah Bey'i olarak yakından tanıyorsunuz. Tiyatro vesilesiyle buluşup hayattan, dizilerden ve karakterlerinden konuştuk...

Google Haberlere Abone ol

DUVAR -  Sezonun yeni oyunları izleyicisiyle buluşmaya devam ediyor. Ceren Ercan’ın yazdığı Mark Levitas’ın yönettiği ‘Köpeklerin İsyan Günü’ de sezonun yeni oyunlarından. São Luiz Teatro Municipal, İstanbul Theatre Festival’in ortak yapımı olan oyunun oyuncu kadrosunda Kanbolat Görkem Arslan, Zühal Gencer Erkaya, Elif Urse, Sercan Gülbahar yer alıyor.

Oyun, sınıf çatışmasından yola çıkarak arada kalanların ve kaybedenlerin hikayesini anlatıyor. 18 Aralık ve ocak ayı boyunca Zorlu PSM’de izleyicisiyle buluşacak oyunun oyuncularından Kanbolat Görkem Arslan’la bir araya geldik.

Arslan’ı, Poyraz Karayel’in Sefer’i, şu an devam eden yeni dizisi Hayat Bazen Tatlıdır’ın Cerrah Bey'i olarak yakından tanıyorsunuz. Tiyatro vesilesiyle buluşup hayattan, dizilerden ve karakterlerinden konuştuk...

‘Köpeklerin İsyan Günü’ arada kalanların hikayesini anlatıyor. Sezonun çok yeni bir oyunu... Metaforlarla bugüne de göndermeler yapan bir oyun olduğunu söyleyebilir miyiz?

Oyun taraf olmuyor hiçbir zaman. Sadece bir şey koyuyor ortaya; insanın, toplumun yapısının, kimyasının nasıl değiştiğini, nasıl bir biri içine geçtiğini konu ediyor. Ve zaman içinde ayrı sınıfların birbiriyle başka bir sınıf oluşturduğunu ve bunu kaybedenler ve kazananlar üzerinden anlatıyor.

Kaybeden kim, kazanan kim?

Evet, buna dair bir şey söylemiyor oyun.... Bunu da pür bir şekilde ortaya koyuyor ve geri kalanını da seyircinin yorumuna bırakıyor.

Prömiyeri Lizbon’da yaptınız. Nasıldı?

Çok heyecan vericiydi... Keyfini çıkarmaya çalıştım. Öyle bir sahnede oynamak çok önemli bir deneyimdi. Mesleğime bakışımı değiştirdi diyebilirim. Lizbon’un her sokağı ayrı bir ruh taşıyor. Sürekli yürüdüm orada. Değmeye çalıştım her sokağa... Beyoğlu’nun eski halini hatırlattı.

ÜNLÜ GÖRMEYE GELİYORLAR

gulsentiyatro .

Türkiye seyircisiyle Lizbon seyircisi arasında farklar var mı? Gözlemleyebildiniz mi?

Oradaki insanların tiyatroyla kurdukları bağ ve konumlandırdıkları yer farklı. İnsanlar belli bir bilinçle geliyor oyuna. İzlediği bir yazarın edebiyat eserini okumuştur mutlaka... Buradaki tiyatro izleyicisi, herkes açısından söylemiyorum, ünlü görmeye geliyor.

Ünlü demişken dizilere gelelim. Dizilerin toplum üzerindeki etkisini nasıl yorumlarsınız?

Tv’nin icat edilişi amacı neydi, şimdi ne oldu? Buradan bakınca süreç içinde sistemin parçası haline dönüşüyorsun. Dünyanın her yerinde bu böyle. Onun üzerinden şekilleniyor, onun üzerinden anlatılıyor diziler vs... İnsan gördüğü şeye özeniyor. İsterse iktidar bunu devletin kanalı üzerinden yapıyor; daha eğitici, daha sorumluluğu olan kanal bile onun bir parçası oluyor.

Bunun üzerinden bir şeylere inanıyor insanlar. Onun dışında herhangi bir şey söylediğin zaman da saldırıya uğruyorsun.

Hepimiz TV'den de bağımsız belli sınırlar içinde konuşmalıyız, belli sınırlar için davranmalıyız... Cümlelerimize çok dikkat etmeliyiz! Yoksa bir anda birilerinin hedefi olursun. Böyle bir dönem ne yazık ki. Arkadaşlarımız... Bir sorumluluk hissettikleri için, ya da sorumluluktan ziyade hissettikleri için kendini ifade ettiler, kimisi Londra’da, kimisi iş yapamıyor.. En acısı, ne biliyor musun? Seninle birlikte olan insanların bir anda seni yok saymaları, ne kadar acı!

Bu da korkuyla ilgili...

Korkuyor... Benim de başıma gelir diye. Bu kadar korkarak yaşamak da insan onuruna aykırı...

HER ŞEYİN BİR DÖNEMİ VARDI

Zamanında Mahir Çayan’ı da oynamıştınız, şimdi olsa?

Ya da şimdi anlatabilir misin ki o tarz hikayeleri? Şimdi yok... Her şeyin bir dönemi vardı, bugün o dönem değil.

Gençlik dizileri var artık...

Evet, popüler kültürün bir parçası aslında... Bir de dizilere bakıyorum çok garip, kötü karakterleri seyirci daha çok seviyor. Daha hesaplı, planlı karakterleri seviyor. Onu kendine mi yakın görüyor, bilmiyorum. Ama o idealize edilmiş insanlara aptal ve kandırılmış olarak bakıyorlar demek ki..

Biraz önce dizilerin toplum üzerindeki etkisinden söz ettik... Aslında burada iç içe geçmiş başka hallerde var. Çünkü satmak zorundasınız, reyting almak zorundasınız..

Sizin dizinize gelirsek, ‘Hayat Bazen Tatlıdır’ reytingleri oldukça yüksek... Yine burada da Poyraz Karayel’deki Sefer karakterine yakın bir karakterdesiniz Cerrah Bey’le...

Aslında tam olarak mafya değil, geçmişinde karanlıklar var ama hayata başka bakıyor. En azından yaptığı hataları kabul ediyor. Kardeşi var... Seviyorum bu işi. Hayat’ı seviyorum. Hayat’ın idealize edilmiş halini; verdiği mesaj, öğrencilerle kurduğu ilişki... Öğrenciler de güzel. İyi gidiyor gayet...

''ÖLÜMLÜ DÜNYA''

Sefer karakteri de çok sevilmişti. Hatta Poyraz Karayel’den ayrıldığınızda döneceğiniz umudu seyirci tarafından hep korundu...

“Sefer niye öldü” diyorlar. “Ölümlü dünya” diyorum... Sefer de ölebilir değil mi? Seyircinin alışması gerçekten zaman aldı. İşin ilginci işin içinde olanların da “dönecek misin” diye sormasıydı. Nasıl ikna olmuşsa Sefer’in ölmeyeceğine...

Seyirci çok benimsemişti çünkü...

O üçlüden biri gidince mutlaka dönecek diye baktılar. Şunu söyleyeyim, bana görev biçilmişse sonuna kadar o karaktere sahip çıkarım. Sonuçta böyle bir karar alındı ve bitti. Burada da hoşuma giden hiç ölmez dediğimiz karakterin ölümü bana nasip oldu. İyi çekilen bir işti. Yönetmen Çağrı’nın da gözü çok iyiydi.

Dizi ve tiyatro aynı anda devam ediyor...

tiyatro .

Evet... 18 Aralık’ta 'Köpeklerin İsyan Günü' Zorlu PSM’de ve Ocak ayı boyunca da oynayacak. Dizide devam ediyor. Ama tabii tiyatroyla kurduğum ilişki çok farklı. Seyirciyle birebir ilişki kurmak... Düşünsene seyircinin gözlerinin içine bakıyorsun. Oradan kazandığın parayla içtiğin çayın tadı bile farklı... Mesela geçen sene dekor düştü bizim oyunda, ben kulisten çıktım, dekorun altında oyuncu arkadaşım... Herkes izliyor. Unutmayacağım bir tecrübe... O kadar da içine giriyoruz oynarken.

Dizi de yorucu değil mi?

Yorucu olmaz mı? Yazan açısından düşün! Her hafta 160 dakika, 100 sayfa yazmak çok yorucu... Tiyatroyu biliyorsun. Sinema bambaşka... Sinemada yönetmenin cümlesi var, sen o cümlenin parçasısın...

Çok önemli işlerde yer aldınız ama hep geri durmayı tercih ettiniz... Neden?

Kendini önemseyen ve yaptığını yücelten biri değilim. Filozoflar insana dair bir dolu cümleler kurmuş, bizim de var cümlemiz ama onlarda çok önemli cümleler değil. Bunun karşılığı insana temas ederek, onu yaşayarak anlam kazanır. Hayatımda bunun karşılığını vermiyorsam, insan olarak, birey olarak bu cümlelerinde çok önemli olduğunu düşünmüyorum. Herkese de böyle bakıyorum.

İnsanlar önemsiyor ama söylediğiniz cümleleri...

Benim kurduğum cümle kadar sokaktaki adamın da bir cümlesi vardır, o da o kadar kıymetlidir. Bir kerede hiç bir şey bilmiyorum de! Mesela Tuncel abinin (Kurtiz) otobüste kitap okurken fotoğrafı vardı, bence o fotoğraf yeterince her şeyi anlatıyor.

Peki, var mı yeni projeler?

Benim bir hikayem var. Belki bir kaç arkadaşla yazarız... Ben oyuncuyum neticede.